0 0
Read Time:7 Minute, 26 Second

SAVAŞ VE BARIŞ İLE TEKRARLANAN HAM HAYALLER!

Bugün 1 Eylül, Dünya Barış Günü… 65 yıl önce bugün Nazi orduları Polonya topraklarına girdi ve II. Paylaşım Savaşını başlattı. Bu savaş milyonlarca insanın ölümüne, sakatlanmasına, kentlerin, kasabaların yıkılmasına neden oldu. Bu savaşa karşı duruşun gereği olarak 1 Eylül, Dünya Barış Günü olarak kabul edildi.

Bugün aynı zamanda “Barış” kavramı üzerine en çok ham hayallerin üretildiği, içi boş nutukların atıldığı günlerden biri… Özellikle “bizim” cephede…

Kuşkusuz barış özleminin dile getirilmesi, barışın istenmesi, savaşsız bir dünya hayalinin ifade edilmesi doğaldır. Bunda yadırganacak bir şey yok. Hatta bu özlem, genel ve evrensel bir özlemdir! Ancak sorun, nasıl bir barış, gerçek barışa nasıl ve hangi yolla ulaşılacak gibi somut sorular gündeme geldiğinde başlıyor. Barış ve kurulu dünya sistemi arasındaki ilişki gündeme geldiğinde barış sorununun algılanışı ve anlamı da farklılaşıyor.

Kürdistan ve Kürt halkı açısından barışın anlamı nedir? Barışa nasıl ulaşılır? Bu sistem içinde Kürtler açısından onurlu barıştan söz etmek mümkün mü? Yıllardır dillere pelesenk edilen “barış”ın anlamı, ideolojik ve politik özü nedir? Kürt halkının temel taleplerinden ve haklarından vazgeçmeksizin bu sistem içinde barıştan söz etmek mümkün mü? Mümkün değilse yıllardır dile getirilen “barış süreci” neyin nesidir?

Bu sorular üzerinde düşünmek, bu konuda gerçekleştirilmeye çalışılan bilinç çarpıtmalarına karşı doğru bir bilince sahip olmak, sürekli tekrarlanan ve tam bir bilinç çarpıtma hareketi olarak devam eden reformist ve teslimiyetçi tutumlara tavır almak önemlidir. Dünya Barış Günü vesilesiyle bunu yapmak, devrimci yurtseverliğin bir gereği olmaktadır!

Daha öncesi bir yana 1990’lı yıllardan bu yana Kürt halkının barış bilinci sürekli çarpıtılmakta, kafa karışıklığı yaratılmakta ve İmralı süreciyle birlikte bu, bilinç katletme hareketine dönüştürülmüş bulunulmaktadır. Aslında Kürdistan sorunu açısından barış kavramının anlamı çok nettir. Kürt halkının kendi kaderini özgürce belirleme hakkını tanımayan ve bunu güvence altına almayan hiçbir sistem ve “çözüm” onurlu barış anlamına gelmez! Elbette burada devrimci ve onurlu barıştan söz ediyoruz.

Açıkça vurgulamalıyız ki, hiçbir kavram kendi başına “masum” değildir. Daha açık bir ifadeyle, her kavramın sınıfsal ve ulusal gerçekliklerle bir ilişkisi var ve onların tarihsel gerçekliği tarafından anlamlandırılır! Bu anlamda barış kavramının sınıflar ve uluslar gerçeği, onların somut tarihsel durumu ile doğrudan bir ilişkisi var. Aynı durum savaş ve diğer kavramlar için de geçerlidir. Emperyalist savaş gibi, emperyalist barış kavramı da var. Haklı savaş, haklı barış gibi… Bu kavramların içini dolduran, onların niteliklerini belirleyen sınıfsal ve tarihsel gerçekliğin kendisidir. Bu genel doğrular yaşamın katı gerçekleri tarafından günlük olarak doğrulanıyor.

Bugün Kuzey Kürdistan’da Genelkurmay eksenli “savaş komedisi” bir yana, gerçek anlamda bir barıştan söz edilebilir mi? Tek bir silah dahi patlamasa dahi, ülkemizde onurlu bir barıştan söz edilebilir mi? Bir barıştan söz edilebilir, ama bu, “sömürgeci barış”tan başka bir şey değildir. 1970’li yıllardan öncesini hatırlayalım. Kürtler sömürge yönetimine karşı tek bir silah dahi patlatmıyorlardı, ortama nerdeyse tam bir sükunet hakimdi! Bir jandarma onbaşısı bile Kürdistan’ı tek başına yönetebiliyordu. Peki, bu döneme “barış dönemi” denilebilir mi? Evet, denilebilir! Ama sömürgeci barış! Mazlumun susturulduğu, zor ve zorbalıkla sömürgeci egemenliğin oturtulduğu, her kıpırdanışın ve direnişin kanla bastırıldığı bir dönem! Tek yanlı savaş ve sömürgeci barışın egemen olduğu bir dönem…

Bilindiği gibi İmralı teslimiyet, ihanet ve tasfiyecilik süreci, “Barış süreci” olarak yansıtıldı. Teslimiyet süreci, ancak “barış” kavramıyla sunulabilir, bilinçler ancak böyle katledilebilirdi. Kavramların içini boşaltmak, gerçekleri tersyüz etmek için bu yöntemi kullanmak, TC’nin olduğu kadar Öcalan sisteminin de sık sık başvurduğu bir yöntemdir. Kıbrıs işgalini “Barış Harekatı” olarak dünyaya nasıl yedirmeye çalıştıklarını hatırlatmak yeterlidir sanırız. Öcalan da tarihimizin en büyük ihanet hareketini “Barış süreci” olarak dillendirmiş ve böylece barış kavramının içini boşaltmakla kalmamış, bilinçleri de katletmeye başlamıştı. Beş yılı aşkın bir süredir süren tasfiye süreci, bilinç katliamını, bellek silme hareketini derinleştiriyor… Ama onun da sonu görünmeye başladı… Hiçbir yanılsama sonuna kadar varlığını sürdüremez, hiçbir yalan sonsuz değildir. “Takke düşüyor, kel görünmeye başlıyor.”

Barış kavramının içini boşaltan, sadece İmralı Partisi değil, ondan koptuğunu iddia eden, ama aynı ideolojik ve politik tezleri savunan grup, ABD “müdahalesi” ile “barış” arsında bağlantı kuruyor. Bu işgal hareketinin bölgeye ve Kürtlere barış ve özgürlük getireceği yanılsamasını yaymaya çalışıyor. Emperyalizm, onun vahşi yüzü olan globalizm demek, hegemonya ve savaş demektir! O da bir “barış” istiyor, ama bu, kendi barışıdır; Pax Amerikana (Amerikan Barışı) gibi… Çok iyi bilindiği ve günlük gelişmeler tarafından doğrulandığı gibi, ABD, Irak’ta, halkların çıkarına olan, halkların özgürlüğü ve eşitliği üzerine kurulu barış için değil, Pax Amerikana için, halkların köleliği üzerine kurulu barışı için bulunuyor. Bunu kendileri bile itiraf ediyor. Emperyalistler bile Irak işgalini, “işgal” olarak tanımlamalarına rağmen bizim “Barışsever Yurtsever Demokratlarımız”, “Müdahale” kavramını yeğliyorlar. Ve diyorlar ki, barış ve özgürlük mü istiyorsunuz, öyleyse bu müdahalenin yanında ve arkasında olun! Böyle davranırsanız, siz, demokrat, yurtsever ve barış yanlısı nitelikler kazanabilirsiniz!

Açık ki, bütün bu ideolojik ve politik bombardıman, devrimci yurtsever bilinçleri katletmek, devrimci mücadele dinamiklerini teslim almak içindir. Ancak bu saldırılara karşı devrimci düşünceleri savunmak ve devrimci duruşu örgütlemek de bizim görevimizdir.

Emperyalizmi, emperyalist savaşı karşıdan hedeflemeyen bir barış hareketi, devrimci ve halkların, ezilenlerin yararına bir barış olamaz!

Halkların, ezilen sınıf ve toplumsal kategorilerin özgürlüğünü hedeflemeyen ve onun üzerinde kurulmayan bir barış ve barış hareketi, devrimci ve onurlu niteliğini kazanmayı hak etmez; ancak reformist ve teslimiyetçi bir adla anılmaya hak kazanabilir!

Kurulu düzenin devamı anlamına gelen, ondan bir çivi bile sökme eğilimini taşımayan bir hareket, devrimci barış olamaz!

Dörde parçalanmış sömürge Kürdistan’ın bu statüsünü hedeflemeyen, bağımsızlık, özgürlük ve eşitlik ilkelerini amaçlamayan hiçbir barış ve barış hareketi, yurtsever, demokrat ve devrimci adını almaya hak kazanamaz!

Barış adına mevcut sömürge düzenine boyun eğmeyi öngören her düşünce ve hareket, onurlu barış değil, bizim barışımız değil, sömürgeci düzenin barışı olacaktır! Bu ise, sömürgeci sistemlerin “yurttaşları” olarak yaşamaya devam etmekten başka bir şey değildir.

Kürt halkının özgülüğü ile birlikte telaffuz edilmeyen barış kavramları kölelik ve teslimiyetten başka bir değer taşımaz.

Elbette barıştan yanayız. Özgürlük, demokrasi, eşitlik kavramları üzerinden yükselen barış, gerçek barıştır, halkların ve insanlığın özlediği barış da budur!

Biz, böyle bir barıştan yanayız!

 

1 Eylül 2004

Sosyalistên Şoreşgerên Kürdistan
(Kürdistan Devrimci Sosyalistleri)

 

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter