0 0
Read Time:8 Minute, 12 Second

ORTADOĞU’DAKİ GELİŞMELER, KÜRT HAREKETİNİN KİMİ AÇMAZLARI VE DEVRİMCİ TUTUM…

ABD, Irak’a istediği işgal rejimini oturtamadı, Irak’taki direnişi kıramadı. Bu konuda başarılı olacağı da hayli kuşkuludur. Bunun anlamı şu: Irak’ın yakın geleceği belirsizliklerle doludur; aynı zamanda ABD’nin Irak ve Ortadoğu politikasının geleceği belirsizdir. En azından işlerinin son derece zor olduğunu ve her isteğini istediği gibi ve mutlak olarak başaramayacağını, bir yılı aşan, iki yıla yaklaşan Irak deneyimi gösteriyor.

Bu belirsizlikler, Güney Kürtlerinin gelecekleri açısından da sayısız belirsizliği ve karanlık noktayı koşulluyor.

Altı çizilmesi gereken bir nokta daha var, çok önemli: Sonuçta ABD emperyalizmi Irak’ın iç dengeleriyle dolaylı veya dolaysız uzlaşabilir, ya da Irak’ı yeniden biçimlendirirken onların duyarlılıklarını ve istemlerini gözetebilir. Bu, çok güçlü bir olasılık olarak görünüyor. ABD için önemli olan genel stratejik çıkarları ve hedefleridir. Böyle bir olasılık Güney Kürtleri nasıl etkileyecek? Belirlen işaretlerin olumlu olmadığı açıktır! Bu etkilerin işaretleri aylar öncesinden ortaya çıktığı için Barzani ve Talabani, ABD Başkanına ortak bir mektup yazma gereğini duydular; bu mektupta derin kaygılarını, korkularını, bir kez daha yüz üstü bırakılma endişelerini açıkça ve diplomatik bir dille ifade etmek durumunda kaldılar… Irak’taki ve bununla bağlantılı olarak Ortadoğu’daki güç dengelerinin alacağı biçim, Güney Kürtleri için derin kaygı ve korkuların temel etkenlerinden biridir. Bu, aynı zamanda açmazlarını da anlatmaktadır. ABD ekseninde hareket etmenin ve son tahlilde geleceğini ve kaderini ona bağlama duruşunun kaçınılmaz sonucu bu olmak durumundadır.

Başka açmazlar da var. Kısaca bakmakta yarar var.

Irak’ta ABD’ye karşı olanlar, çeşitli düzeylerde ve biçimlerde direnenler farklı dinsel, ideolojik ve politik kesimlere dayanıyor. ABD Irak’ta işgalci konumda ve varlığı hiçbir biçimde meşru değildir. Yine ülkesi hangi gerekçeyle olursa olsun işgal edilenlerin direnişleri, işgale karşı çıkmaları, direnenlerin ideolojik ve politik çizgilerinden, hatta ahlaki duruşlarından bağımsız olarak ve teorik olarak meşrudur! Hele bu tespitler, ülkesi işgal altında olan, parçalanarak sömürgeleştirilen Kürdistan ve Kürt halkı için çok daha geçerlidir, dahası ezilen ve sömürgeleştirilen bir halk olarak biz, bu konuda herkesten ve her halktan daha fazla duyarlı olmak durumundayız. Bu duyarlılık salt ahlaki açıdan değil, Kürtlerin davasında samimi ve tutarlı olmalarının da bir gereğidir! Peki, böyle düşünen kaç grup, eğilim ve kişi var. Yeterince yoksa bu bir açmaz değilse nedir?

Irak bir yıldan fazla bir süredir, ABD ve İngiltere’nin işgali altındadır. Buna karşı, kabul edilsin veya edilmesin, bir direniş var. Sünni ve Şii Araplar, onların farklı kesimleri bu işgale karşı duruyorlar. Her iki tarafın ideolojik renkleri dinseldir! Direnenlerin ideolojik kimlikleri ve hedefledikleri yaşam tarzı geri ve gerici niteliktedir. Yine bu grupların Kürt halkının temel ulusal hakları ve talepleri karşısında demokratik bir çizgide olmadıkları, yani Kürt halkının ayrı ve bağımsız devlet kurmak dahil kendi kaderlerini özgürce belirleme haklarını net ve ikirciksiz bir biçimde tanımadıkları da açıktır. En azından bizim bilebildiğimiz budur. Bütün bunlarla birlikte kimi mücadele yöntemlerini, orta çağ kıyıcılığından daha vahşi yöntemlerini onaylamak da mümkün değildir. Bütün gerici ve çağdışı çizgi ve yöntemlerine rağmen emperyalist işgale karşı durmak Irak halkının meşru hakkıdır!

“Bizim” bazı Kürt grupları ve kişiler, ABD işgalini desteklerlerken Irak’taki direnen grupların ideolojik ve politik kimliklerine, çağdışı eylem biçimlerine atıfta bulunuyor ve “onları mı destekleyelim” gibi bir gerekçenin ardına sığınıyorlar. Peki, “ya ABD işgalini desteklemek ya da gerici dinsel grupların yanında olmak” ikilemi dışında başka bir yaklaşım ve duruş olamaz mı? İlle de birilerinin kuyruğuna mı takılmak gerekir?

Hemen vurgulamalıyız ki, Irak ve Ortadoğu’daki gelişmeleri salt bu ikilemle açıklamak, bu iki tutum dışında başka bir tutum geliştirmemek, aslında kendi omuzları üzerinde kendi kafasını değil, başkalarına ait bir kafa taşımaktan başka bir anlama gelmemektedir.

Hayır, ne ABD emperyalizmini desteklemek, ne de gerici grupların yanında olmak gibi bir zorunluluğumuz var. Kendi bağımsız stratejik yaklaşımımız ve duruşumuz bizim başka yerde olmamızı zorunlu kılıyor.

İşgale karşı olmak, Kürt halkının bağımsız devlet kurmak dahil kendi kaderlerini özgürce belirleme hakkını tanımak ve bu doğrultudaki gelişmeleri desteklemek, başta Irak ve Kürdistan halkları olmak üzere devrimci program temelinde mücadele birlikteliklerini savunmak, özünde doğru olan stratejik yaklaşımdır. Ancak bu yaklaşımın gerçekleşmesinin önünde sayısız engel var ve ne yazık, bu engelleri bugünde yarına aşmak da son derece güçtür! Güç olanı başarmak, bunu uzun vadeli bir proje olarak algılayıp mücadelesini vermek devrimcilerin asli işidir!

Anılan bu güçlükleri satır başlıkları biçiminde özetlemek gerekiyor. Bu, aynı zamanda genel tablo hakkında da bize doğru bir fikir verebilir.

Bir: Ortadoğu’da I. Dünya Savaşından sonra kurulan ve günümüze kadar getirilmeye çalışılan emperyalist, sömürgeci ve gerici statüko, bölgemizde yaşanan sorunların temel nedenidir! İşgal ve Büyük Ortadoğu Projesi gibi stratejiler, bölgenin sorunlarını çözmek, bölgeyi demokratikleştirmek için değil, emperyalist hegemonyayı yeni bir aşama ve düzeye taşımak içindir! Bölgemize egemen olan durum budur ve bu cepheden yana olmak demek, stratejik olarak sırtını kendi halkına ve bölge halklarına çevirmek demektir. Bu cephe aynı zamanda halkların mücadele birliğini bozmaya stratejik bir önem vermektedir. Her düzeydeki emperyalizm yanlısı tutum ve işbirlikçi duruşun haklara acı getirmekten başka bir sonuç getirmemiştir, bundan sonra da getiremez!

İki: Bu cephe karşısında duran cepheye damgasını vuran akımlar, bir dönemler Sovyetler Birliğine karşı Yeşil Kuşak politikası olarak bilinen emperyalist stratejinin ürünü olan İslamcı akımlar biçiminde somutlaşmaktadır. İslamcı akımların stratejik olarak emperyalist cepheyi geriletmeleri, bölge halklarının yaşadığı temel sorunlara çözüm getirmeleri mümkün değildir. Bu akımın etkinliği, aslında dünya çapında ve bölgede devrimci sosyalist akımın bir seçenek olarak gündemden düşmeleri gerçeğinden beslenmiştir.

Üç: Yukarda özetlenen her iki cephe karşısında bağımsız ve devrimci bir tutum alma gücüne ve potansiyeline sahip akımlar, halkların özgürlüğünden ve kurtuluşundan yana olan, emekten yana olan, son iki yüzlük deneyimlerini devrimci tarzda aşan devrimci sosyalist akımlardır. Ancak ne yazık, bu akımlar, şu anda politik olarak bir seçenek oluşturamamaktadırlar. Öyle de olsa gelecek vaat eden ve bölgemizin kördüğüm olmuş sorunlarına çözüm kılıcı olabilen çizgi de bundan başkası değildir. Diğer politikaların sonuçları ortadır. Var olan sorunları daha da içinden çıkılmaz bir düzeye getirmediler mi, süreç bu doğrultuda yol almıyor mu?

Bu genel çerçeve içinde bakıldığında genelde Kürtlerin ve özelde Güney Kürtlerinin sorunları ve açmazları daha net görülüyor. ABD ekseninde bir politika yapmak, kısa ve uzun vadede Kürt halkını bölge halklarından uzaklaştırıyor. Buna karşılık ABD’nin denge oyunlarının kurbanı olmak da çok güçlü bir olasılık! Bu, bir açmaz ve verili egemen politikalarla bunu aşmak olanaksızdır.

Kürt halkı diğer uluslara büyük güvensizlik yaşıyor. Bunun tarihsel ve güncel nedenleri var ve bu güvensizliklerin haklı ve anlaşılabilir nedenleri var.

Sonuçta bölge çapında karşılıklı güvensizlikler ile Kürtlerin “yalnızlaşması” at başı gidiyor. Gerçek anlamda yurtsever olan hiç kimse bu durumdan hoşnut değildir, olamaz.

Evet, işgal, Irak devletinin yıkılışı, Kürtler ve diğer halklar açısından nesnel olarak önemli fırsatlar ortaya çıkardı. Ama bu fırsatlar, bağımsız bir kafayla mı değerlendirildi, yoksa ABD eksenine mi bağlandı? Bütün mesele bu soruda düğümlenmektedir.

Yurtsever olduğunu iddia edenler, daha geniş bir pencereden bu sorular ve sorunlar üzerinde kafa yoracaklarına, tam bir kolaycılıkla “ABD işgali statükoları parçalıyor, özgür Kürdistan doğuyor” nakaratını tekrarlamakla yetindiler… Yelkenlerini kuvvetlice esen bu rüzgarla doldurmakla özgür ufuklara ulaşabileceklerini sanıyorlar. Büyük yanılgı!

Bu kısa değerlendirmelerden devrimci tutumun ne olduğu net olarak ortaya çıkıyor: Ne işgalin ardından secdeye kapılmak, ne de gerici ve çağdışı çizgilerin peşine takılmak; bağımsız bir kafayla halklardan, özgürlükte ve emekten yana olan devrimci bir çizgi geliştirmek ve bu çizgiyi bir seçenek haline getirmek! İşte gelecek bu çizgide…

Kürdistan toprakları buna gebe…

22 Eylül 2004

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter