0 0
Read Time:8 Minute, 7 Second

İspanya, Avrupa ve Bay Bush

 

Immanuel Wallerstein / 05 Nisan 2004

 

11 Mart 2004’de, sabah erken saatlerde, Madrid’in tren garlarından birkaçında aynı anda bombalar patladı. 200’den fazla insan öldürüldü ve birçok kişi yaralandı. Bu berbat, zalim bir felaketti; İspanya’da ve tüm dünyada ani bir şok ve keder yarattı.

Elbette ilk soru, kim yaptı? oldu. İspanya hükümeti hemen ETA’yı, on yıllardır çeşitli saldırılar düzenlemiş olan Bask bağımsızlık hareketini suçladı. Ancak saatler içinde, aralarında diğer başka ülkelerin polis ajanlarının da bulunduğu çoğu kişi, sorumlunun ETA değil El-Kaide bağlantılı bir grup olduğunu söylemeye başladı. Aynı gün, ETA, doğrudan ve kendisine asmpati duyan politik gruplar aracılığıyla, iddiayı kuvvetle yalanladı (tersine, geçmiş ETA saldırılarında, ETA her zaman sorumluluk üstlenmişti.) ETA’nın açıkça sorumlu olmadığı hakkında artan sezgiye karşın, İspanyol hükümeti ETA’nın baş şüpheli olduğunda ısrar etti. İspanya dışişleri bakanı tüm elçilerden bunu dile getirmelerini istedi. Öteki birkaç gün, İspanya Başbakanı José María Aznar kişisel olarak tüm İspanyol gazetelerine telefon ederek, suçlanacak yerin ETA olduğunda ısrar etti. Sonunda, İspanya içişleri bakanı bir El-Kaide grubu olasılığını kabul etti. Pazar günü, tüm dünya ETA değil, El-Kaide olduğunda ortaklaşmış görünüyordu, ama pazar sabahı, dışişleri bakanı televizyonda hala baş şüphelinin ETA olması gerektiğinde ısrar ediyordu.

İspanyol hükümetinin eğer bilinçli çarpıtma değilse bu olağanüstü yanlış okumasını nasıl açıklayacağız?

Bunu anlamak için, İspanyol hükümetinin siyasetinin köklerine gitmeli ve elbette bombalamaları izleyen pazar günü ispanyol seçimlerinin olduğunu anımsamalıyız. Franco sonrası dönemde, İspanya batı dünyasının neredeyse tamamına hakim olan iki-partili sisteme doğru ilerledi: ortanın solu bir sosyalist parti (PSOE) ile Partito Popular (PP) isimli bir muhafazakar parti. Bu tür partileri bölen alışıldık sağ-sol konularına ek olarak, bu partiler hem dış politika konularında hem de İspanya’nın; öncelikle Katalonya ve Bask ülkesi ama aynı zamanda Galicia, Andalucia, Valencia ve Kanarya Adaları gibi değişik bölgelerinin (bağımsızlık değilse bile) özerklik taleplerinin nasıl ele alınacağı konularında da bölünmüşlerdi. Felipe Gonzales başkanlığında 1982-96 arası hükümetleri yöneten Sosyalistler, dış politika alanında, İspanya’yı Avrupa’ya entegre etmek ve Avrupa kurumlarında egemen bir rol üstlenmek için aktif bir çaba sarf ettiler. Sosyalistler aynı zamanda İsrail ile Filistinliler arasında bir anlaşma yaratmak konusunda da önemli bir öğeydiler. Sosyalistler ulusal konularda, anayasal yapının önemli ölçüde yeniden değerlendirilmesi konusunda, elbette bölgeci partilerin umduğundan daha az ama oldukça büyük çaba gösterdiler.

PP 1996’da iktidara geldiğinde, odağını radikal biçimde kaydırdı. Özellikle ABD ile Batı Avrupa arasında herhangi bir çatışmanın olduğu tüm alanlarda, ABD ile yakınlaşmaya çalıştılar. Bu durum George Bush’un ABD başkanı olmasıyla birlikte iyice netleşti. İspanya Bush’un Irak siyasetinin çok aktif bir destekçisi oldu. Güvenlik Konseyi’nin bir üyesi olarak, ABD-destekli kararların ortağı oldu ve Irak işgaline katılmak üzere ordularını gönderdi. İsrail ile ilişkili konularda İspanya kendisini Şaron ile ittifaka soktu. Bölgecilik açısından, Aznar Sosyalistlerin "teröristlere", özellikle de ETA’ya çok yumuşak davrandığını iddia etti (Gonzales’in ETA’ya karşı amansız bir mücadele yürütmesine karşın). Ilımlı denilen bölgeci partiler karşısında bile Aznar hiçbir taviz vermeye hazır değildi. PP bölgeciliğin her türüne açıkça düşman olan Franco geleneğinin mirasçısıydı. Avrupa konusunda, tıpkı geçen sonbaharda olduğu gibi, İspanya, Polonya ile birlikte, Avrupa Birliği için Fransa ve Almanya, yani Bush’un Irak siyasetine en fazla karşı olan iki devlet tarafından desteklenen yeni bir anayasa üzerinde anlaşmayı imkansız kılan devletlerden birisi oldu. Seçimlerden bir hafta önce, tüm kamuoyu yoklamaları Aznar’ın partisinin kazanacağını söylüyordu. Çoğunluğu azalabilirdi ama mutlaka gelecek hükümeti kuracaktı. Sonra bombalamalar geldi. Şimdi İspanyol polisinin birkaç saat içinde hükümete patlamayan bir bombanın bileşiminin analiz edilmesinden elde edilen sonuçlara dayalı olarak, sorumlu olanın ETA olamayacağı ve daha çok El-Kaide bağlantılı bir grup olabileceğini söylediğini biliyoruz. Hükümet bilgiyi hasır altı etti ve ETA’nın sorumlu olduğu tezlerini sürdürdü. Bu siyasetin nedenleri açıktır. Öncelikle, Aznar ve PP, ETA konusunda George Bush ve neo-con’ların Saddam Hüseyin ve Irak konusunda oldukları kadar saplantılıdır. Ne Aznar ne de Bush ışıkların El-Kaide üzerine düşmesini istemediler. Üstelik Aznar, üç gün sonraki seçimlerle birlikte, bombalamaların El-Kaide ile bağlantılı olabileceği düşünüldüğünde, seçmenlerin bunun İspanya’nın Irak işgalinin geri tepmesi olabileceğini hissedebileceklerinin fakındaydılar; özellikle de seçmenlerin (PP destekçileri de dahil) ezici çoğunluğu 2003’de İspanya’nın savaşa katılmasına karşı olduklarını açık etmişlerken.

Böylece, Aznar büyük oyununu oynadı ve bunu kişisel olarak yaptı. Ama Cuma günü, İspanya polisi hükümeti açıklama yapmakla tehdit ediyordu çünkü beceriksizlikle suçlanmak istemiyorlardı. Yani, içişleri bakanı bir açıklama yapmalı ve hükümetin ETA’nın en muhtemel sanık olduğunu hala düşünmesine karşın, tüm olasılıkları dikkate aldığını göstermeliydi. Ama karşıt kanıtlar büyüyordu. Cumartesi günü tüm İspanya’da hükümetin halkı kandırmakta olduğunu açıklayan gösteriler yapıldı. Birçok gazete editörü bir gün önce yazdıkları yazıları inkar ettiler. Aznar tarafından kandırıldıklarını söylediler. Ve pazar günü, hükümet görevden ayrıldı. Sosyalist lider José Luís Rodríguez Zapatero, hemen (bombalamaların çok öncesinde yaptığı) seçim vaadini yerine getireceğini ve 30 Haziran’da İspanyol birliklerini Irak’tan geri çekeceğini açıkladı. Bölgeci partiler de Aznar’a karşı reaksiyondan yararlandıkları için muhtemelen yeni hükümet ülke içinde de yeni düzenlemelere ilişkin tartışmalar başlatacak. Ve gelecekteki İspanya başbakanı hemen Başkan Chirac’la, İspanya’nın Avrupa ile yeniden entegrasyon isteğini ve Avrupa Birliği için yeni Anayasayı ilerletme istekliliğini tartışmak üzere Paris’e uçtu. İçişleri bakanının konunun ETA ile ilgili olduğunu gösteren kanıt olmadığını açıklaması da iki hafta sürdü. İspanya bombalamaları İspanyol bombasına dönüştü. Birçok küçük Latin Amerika ülkesi (Honduras en hızlı olanıydı) birliklerini Irak’tan geri çekme konusunda İspanyol örneğini izleyeceklerini açıkladılar. Ve Avrupa şimdi yeniden hareketlenmişti. Lehler tek başlarına kalamayacaklarını ve konumlarını gözden geçireceklerini açıkladılar. Bush yönetiminin destekçileri alışıldık çamur atma kampanyalarına başladılar. İspanyolların korkak olduklarını, terörizme boyun eğdiklerini söylediler. Bunlar elbette İspanya ve diğer Avrupa ülkelerindeki insanları derinden etkiledi, çünkü İspanyol gerçekliğiyle açıkça çelişiyordu.

Bu çamur atma kampanyasının saçmalığı olayları izleyen hafta Bush yönetiminin dünyadaki durumu çarpıtmak ve Amerikan halkını kandırmak konusunda benzer bir suçlamayla karşılaştığı koşullarda özellikle çarpıcıydı. Bush yönetiminde (ve önceki üç yönetimde) anti-terör şefi olan Richard Clark, Bush ve kilit çalışma arkadaşlarını 2001 yılında el-Kaide’yi halkı Irak sorunu üzerinde yoğunlaşma siyasetine ikna etmek için bilinçli olarak görmezlikten gelmekle ve bunu 11 Eylül saldırısından günler önce ve sonra yapmakla suçladı. Bush ve Aznar aynı tür kuşlardı ve her iki durum da çarpıcı biçimde birbirine benziyordu.

Clarke’ın suçlamaları unutulmayacak ve bunlar Aznar’a karşı oluşan seçmen tepkisinin bir benzerini kaynatıyor; üstelik 2001’de Bush yönetiminin yüksek konseylerinde neler söylendiğini bilme konumunda olan başkaları (Clarke’ın iki yardımcısı, eski hazine sekreteri Paul O’Neill; General Donald Kerric, eski ulusal güvenlik uzman yardımcısı ve kilit konumdaki başkaları) tarafından da tekrarlandılar. Bush’un yeniden oylanacağı seçimler günler, değil aylar sonra. Böylece Bush’un toparlanacak vakti olabilir. Ama 30 Haziran’da ABD’nin egemen bir Irak hükümeti oluşturmayı umduğu günlerde, ABD eve umduğu kadar sayıda birlik geri döndürmeyi başaramayacak ve böylece böyle bir eylemin getirebileceği seçmen desteğinden mahrum kalacak. Ve Avrupa Bush’un saplantılarına daha yatkın olmayacak. Bush ilk cumhuriyetçi Amerikan başkanı Abraham Lincoln’un şu ünlü sözlerini ezberlemek için çaba gösterebilir: "Tüm insanları bazen kandırabilirsiniz, bazı insanları da her zaman kandırabilirsiniz ama herkesi her zaman kandıramazsınız."

 

(www.sendika.org sitesinden alınmıştır. )

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter