Read Time:5 Minute, 42 Second
ÖZGÜR NAĞMELER…
Sema Sultan
İşte yine bir bahar geldi. Havada leylak kokusu var. Pencereyi açtım. Uzak kentin ışıklarını gökyüzünde aradım. Ama gökyüzü karanlıktı. Oysa Mart ayında yıldızlı olmalıydı. Uçsuz bucaksız sevdamızda aradım bizim yıldızlarımızı. Ve sizleri düşündüm. Kahramanlarımızı…
Sizleri doğanın güzellikleriyle, yıldızlarla tasvir etmiştik. O nedenle bir çocuk saflığıyla arıyorum pırıltınızı. Yıldızlarımız bu gece aşkla parlamalıydılar. Yavaş bir sesle bir türkü mırıldanıyorum. Kürt gençlerini mücadeleye çağıran bir türküyle hayallere dalıyorum. Gecenin karanlığında ismini bilmediğim bir kuş ötüyor. Sesi çok güzel. Gizemli. İnsanın içine huzur veren duru bir ses…
Birden aklıma Feqî Teyran geliyor. Bana bu kadar büyüleyici gelen bu ses acaba Feqî Teyran’nın peşine düştüğü kuşa ait olmasın? Şanslı hissediyorum kendimi. Herkes kendi büyüsünü kendisi yaratırmış. Güzellikleri hissetmek, onun büyüsüne kapılmak, anlamlandırmak ve yaratmak da bir bakıma insanın emeğine, yaratıcılığına bağlı değil mi? Tıpkı senin yaptığın gibi Sema yoldaş. Özgürleşmek ve mücadele bağı üzerinde düşündüğüm bu günlerde sık sık iç tartışmalarıma konuk oluyorsun. Özgürleşmenin büyüsünde yol alan kadın yoldaşlarımdan esinlenmem, onlardan öğrenmeye çalışmam kadar doğal bir şey olamaz! Seni daha güçlü anlamak istiyorum. O hiç bitmeyen coşkunun sırrına birlikte erelim istiyorum.
Biliyorsun sevgili Sema, Feqî Teyran de bir arayışçıydı. Ömrünü bir güzel sesin sırrını çözmeye adamıştı. Her devrimci de daha güzelin, daha iyinin ve soylu değerlerin peşinde değil mi? Arayış, yürek zenginliğiyle başlar. Senin güzelliğin, amacın, yürek vuruşların aynı zamanda aradığımız yerdedir de. Sema yoldaşım, soyutlama yaptığımı, sizleri ulaşılmaz katlara oturttuğumu düşünmeni istemem. Seni yıldızlarda aramam ise mistizme, idealizme ait bir şey değil. Halkalara önderlik edenler hep ışık saçarlar, tıpkı yıldızlar gibi. Benimki yalnızca yıldızlara tırmanmayı başaranların gerçeğini dile getirmek. Sana “Newroz Gülümüz” demiştik. Sevda ve kavga çiçeğine benzetilmek seni çok sevindirmişti. Biliyorum abartıyı sevmezsin. Kavramlar, tasvirler gerçeği sade bir güzellikle tanımladığında anlamlı olur. Yaşasaydın en başta “Tanrıça” kavramını sen sorgulardın. Sen insanı basit yanlarından ayrı görmeyen devrimci sosyalist bir kadındın. Hele ülkesinin devrime olan ihtiyacını gören bir savaşçı olarak “Barışçı tanrıçası” tanımını asla kabul etmezdin…
Sevgili Sema, yüzümü çevirdim, gökyüzünü seyrediyorum. Herkes bakar. Ama bir de baktıklarını duyumsamak vardır. Vivaldi gibi mevsimlerin sesini yaratmak, çiçeklerin dilini okumak, coşmak, aşkı zirvelerde yaşamak vardır. Tıpkı sesin gibi. Herkes duyar, ama bir de ta derinlerden gelen sesleri duymak, suskun bakışları, çığlıkları okumak vardır, tarih bilinciyle. Mezopotamyalıların seslerine kulak vermek vardır. Tıpkı senin gibi…
Sevgili Can Yoldaşım, bir de anlamak vardır. Mazlumları, Zekiyeleri, özgürleşmenin geçtiği yolu… Senin anlamak için nasıl büyük bir mücadele verdiğini biliyoruz. Hata yapmaktan korkmayan, eksikliklerini kabul eden, ama bir daha tekrar etmeyen atak kişiliğinin tanığıyız. Çocukluğunda dinlediğin Leyla Qasim’ın cesaretinden nasıl etkilendiğini de…
Gecenin karanlığında seni düşünüyorum. Seven biri olarak, sevgi dolu bir yüreği anlamaya çalışıyorum. Aşkın ışıltısı yansımış mahcup gözler canlanıyor ve heyecanını hissediyorum. Seni düşünüyorum. O güzel sesinle Kürt klasiklerini duyarak söyleyişini. “Kırmızı Gül Demet Demet”, “Ay le Gule” deyişlerini… Sen ve Sultan Yoldaş şimdi çekip geliverseniz! Yine bir skeçle canlandırsak yaşamdaki komik hallerimizi. Şu büyülü kuşla nasıl konuşamazsam, seninle de yüz yüze konuşamam. Kalın duvarların, tel örgülerin çevrelediği şu yerde yoldaşlığınızı, sıcak gülüşlerinizi özlüyorum. Çıkıp duvarların ötesine, kalabalık sokaklara, insanların arasına karışmak istiyorum. Yine kabullenemediğim tutsaklığa isyanlardayım. Bir tutsağın halkının içine karışması, söyleşisi de yazılarla başlar. Sonuçta ben de genci, yaşlısı, kadını, erkeğiyle sohbete tutuşmak için yazıyorum.
Bu diyalogla ortak özlemlerimizin hepsini anlatmak çok güç. Çabam ise seni yalnızca anlatmak değil, anlamak. Her kahramanın iyi anlatımı kendisinin gerçekleştirdiğine inanıyorum. Bizler tanıklıklarımızı aktarırız. Kavrayış sınırlarımız çerçevesinde bir anlatımı gerçekleştiririz. Anlatamamak kaygısı içimi ezse de yola çıktım bir kere. Coşkunuzla güller taşıyorum menzile. Özgürlüğün büyülü nehrinde kulaç atmak, halklarımızın kurtuluşu için yaşayan ve kavga veren birisi olarak yaşamak ne güzel! Uzattığın elin sıcaklığı, bakışlarındaki mağrur ifade hala yüreğimde saklı. Sizlerle ay ışığı yağıyor geceme. “Newroz Pîroz be” diyen sesinle aydınlanıyor sabahlarım. Ve senin aşkını dolu dolu yaşıyorum…
Sevgili Sema, dün bir yoldaşıma “Sema Hevali anlatmak isteseydin ne yazardın” dediğimde, bulutlu gökyüzüne derin derin baktı. “O eleştirileriyle yoldaşlarına yardımcı olmasını bilen, insanın acılarını yüreğinde hisseden örgütçü bir arkadaştı. Bana en çok yardım eden yoldaşımdı” dedi. Seni anlatmak için daha fazla söze ne gerek var?
Sevgili yoldaşım aramızdan ayrılalı altı yıl oluyor. Tasfiyeciliğin değerlerimizi nasıl çarçur ettiği ortada. Sana olumsuzlukları böyle bir günde anlatmak istemiyorum. Güzel ve umut dolu şeylerden söz etmek istiyorum. Halkımız Mazlumların yolundan yürüyüp Newrozlarda ayağa kalkacaktır. Senin bedenindeki yaralara neden sömürgecilerin ve emperyalistlerin isimlerini verdiğin kavranılacaktır.
Bence önemli olan doğrulardan güç almasını, yıldızların ışığını takip etmesini bilmektir. Bak, dışarıda bahar kokusu var. O gizemli kuş güzellikleri müjdeliyor. Sen yine bir demet dağ lalesi ile karşımdasın. Güzel yüzün, çocuksu bakışlarınla her yerdesin. Özgür nağmelerle tutuşuyor yürekler. Bak, Newroz ateşleri yanıyor dört bir yanda. Senin türküne katıyoruz sesimizi. Gece karanlık. O güzel kuş ötmeye devam ediyor…
6 Mart 2004