0 0
Read Time:7 Minute, 1 Second
AZINLIK, ASLİ UNSUR, AB, KÜRTLER VE GÜNCEL TARTIŞMALAR

AB’nin TC’nin üyelik görüşmeleriyle ilgili “İlerleme Raporu”nu yayınlaması, ardından “Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu”nun kamuoyuna “Azınlık Raporu” olarak yansıtılan raporundan sonra süren tartışmalar boyutlandı. Tartışmaların odağında Kürtler ve Kürdistan sorunu var. AB, Kürtleri ve Alevileri, “enik ve dinsel azınlık” olarak görme eğiliminde ve TC’den bu konuda Kopenhag Kriterlerine uyulmasını istemektedir.

Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulunun hazırladığı “Azınlık Raporu” ise resmi Türk ulus teorisini tartışmaya açıyor, “Türkiyelilik” üst kimliği kavramını geliştirmeye, alt kimliklerin kültürel haklarının tanımasını ve anayasal güvenceye bağlanmasını, bu bağlamda anayasanın değiştirilmesi teklif edilemez maddelerini tartışma konusu yapıyor.

Buna karşılık resmi devlet, görüşünü ve tavrını koymakta gecikmedi. 2 Kasım günü Genelkurmay 2. Başkanı bu konudaki resmi tezleri bir iki fırça darbesiyle tekrarladı. Ona göre grup ve siyasal haklar düzeyine sıçramayan bireysel ve kültürel haklara, Lozan’ın ruhuna ve lafzına aykırı düşmeyen düzenlemelere “evet” AB’ye uyum çerçevesinde atılan adımlar bu çerçevededir, ama Lozan’ı delecek girişimlere, grup haklarına, bunun siyasal düzeyine kesinlikle “hayır”! Genelkurmay 2. Başkanı General Başbuğ, Türk ulus teorisini de bir kez daha tekrarlıyor. Diyor ki, “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir.” Bunun anayasal ifadesi, “Devletin vatanı ve milletiyle bölünmez bütünlüğü”nden başka bir şey değildir. “Bölünmez, tek devlet, tek millet, tek vatan, tek dil” işte, TC’nin resmi görüşü ve duruşu budur!

Bu, “Türkiyelilik” “üst kimliği” etrafında dönen “yeni” ulus teorilerine kesin bir tavır alış, resmi çizgide net bir ısrardır.

Bu, Kemalizm’de, resmi ulus teorisinde herhangi bir restorasyon girişiminin önüne barikat kurmaktır.

Bu, aynı zamanda, içi boş “asli unsur” zırvalarının bir kez daha anlamsızlığının itirafıdır.

Öcalan’a “Asli unsur” lafını söyleten Genelkurmay, doğrudan söz söyleme ve tavır alma konusuna gelince lafını esirgemiyor. “Asli kurucu unsur”,Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkın”danbaşkası değildir diyerek son noktayı koyuyor.

Azınlıklar konusunda da resmi devletin tavrı nettir: Lozan’da anılan Müslüman olmayan dini gruplar, Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler… Bunların dışında Türkiye’de azınlık yoktur. Farklı kültürel ve etnik kökenliler olabilir, ama bunlar azınlık veya ulus değildir. Bunlar olsa olsa Türk Milletinin birer zenginliği olan bölünmez parçalarıdır!

Özel Savaş kurmaylığının bu çıkışı, “Azınlık Raporu” ile gündeme gelen tartışmalara, resmi tezleri delme girişimlerine bir tavır olarak algılanmalıdır!

Elbette zor ve bastırma yöntemleriyle gerçekleri örtbas etmek mümkün değildir! Bu tartışmaları koşullayan ve gündemleştiren gerçekler var ve bunlar, fiili olarak resmi tezleri delmiş, en azından tartışma gündemine taşımıştır

Yapılan tartışmalar şunu çok net bir biçimde gösteriyor:

TC, artık resmi Türk ulus teorisiyle yönetilemiyor!

“Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu”nun “Azınlık Raporu”, bunun dolaylı itirafından başka bir şey değildir.

Aslında bu tartışmalar 1980’li yılların başında gündeme geldi, 1989’de SHP’nin Kürt Raporu ve bundan sonra peş peşe hazırlanıp açıklanan raporlar aynı noktaya odaklanıyorlardı: Yeni bir ulus teorisine ihtiyaç var, bu alanda Kemalizm’i restore etmek gerekir!

“Türkiyelilik” “üst kimlik” kavramları bu yaklaşımın bir sonucuydu.

Kuşkusuz resmi devlet tezlerini, onun ulus teorisini tartışma konusu yaptıran gerilla ve serhildan eksenli Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesi idi. Ancak mücadelenin gerilemesine paralel olarak bu tartışmalar da gerilemiş, İmralı ihanetiyle birlikte tasfiyecilik kavramlarda, düşüncede derinleştirilmişti. Kürdistan sorunu bir ülke ve Kürt sorunu bir ulus sorunu olmasına, tarihsel ve toplumsal gerçekler bunu tartışmasız bir biçimde göstermesine rağmen, Kürdistan ülke ve Kürtlerin ulus gerçeğini bilinçlerden silmeye yönelik “Ortak vatan” ve “Kurucu asli unsur” kavramları türetildi. Aslında bu kavramların hiçbir yeni yanı yoktu, Lozan’da İsmet İnönü’nün ağzında sakız edilen bu laflar, Kürdistan ülke gerçekliğini uluslararası zeminlerde inkar etmek içindi, daha sonra kullanması inkar ve ret stratejisinin bir gereğiydi. İmralı Savunmalarında tekrarı ise ulusal bilinç katliamından başka bir şey değildir. Bugün süren tartışmalara bakıldığında, bu bilinç katliamının Kürt cephesine yansımalarını daha iyi görmek mümkündür!

“Türkiyelilik” kavramı, “üst kimlik”, “alt kimlik” resmi inkar çizgisinin bir yönüyle iflasını gösterirken, ama özünde onu aşmıyor, onu yeniden üretiyor. Bu anlayışa göre, Kürtler ulus değil, etnik bir azınlıktır ve Türkiyelilik üst kimliğinin ayrılmaz bir parçasıdır. Bundan dolayı kültürel haklarının tanınması onların “ayrılıkçı yaklaşımlarının” önüne set çeker. Devlet bu restorasyon hareketini başarırsa bütünlüğünü daha iyi korur, dış politikasında, AB ile ilişkilerinde daha güçlü bir konum elde eder. Üzerinde bunca gürültü koparılan “Azınlık Raporu”nun özü ve temel çizgisi budur!

AB ise Kürtlere veya başka “gruplara” hayran olduğu için değil, uzun vadeli yaklaşımın bir sonucu olarak daha az sorunlu veya sorunlarını çözüm yoluna koymuş bir Türkiye tercih etmektedir. Aynı zamanda Ortadoğu politikasında Kürt kartını eline geçirmek istediği de kaydedilmesi gerek diğer bir noktadır. Kürtlerin “azınlık” olarak görülmesi, bunun raporlara konu olması TC ile AB arasında ciddi bir kriz anlamına gelmiyor. En azından AB bu konuda çok dayatıcı davranmıyor, gelişmeleri zamana yayma eğiliminde görünüyor. TC ise Kürtler ve “azınlık” kavramlarının birlikte telaffuz edilmemesini istiyor ve bunda ısrarcı davranıyor. Bu noktada kendi içinde yaşadığı çelişkilerin derinleşip derinleşmeyeceği ise belirsiz görünüyor.

Bu noktada Kongra-Gel ve A. Öcalan, resmi devlet çizgisinden yana tavrını sürdürüyor. “Asli unsur”, “Türkiyelilik” kavramı, bu gerçekliği bulanıklaştırmaktan başka bir anlam ifade etmiyor.

Öte yandan “azınlık” kavramını “ileri” bir hamle olarak düşünen Kürt siyasal eğilimleri de az değil. İnkar çizgisine göre, mevcut statüsüzlüğe göre, uluslararası zeminde “azınlık” bir şeydir. Ama bunun da Lozan’ın yenilenmesinden, yeni bir tür Lozan olacağından da kuşku duymamak gerekir. “Azınlık” kavramına yatmak, bunun etkin bir tarafı olmak, ülke olarak Kürdistan’a, Kürtlerin ulus gerçeğine “elveda” etmek olacaktır!

Dolayısıyla Kürdistan halkı ve onun devrimci yurtsever güçleri, sosyalistleri, her koşulda Kürdistan ulusal gerçekliğini esas almak, politik ve taktik yaklaşımlarını bu gerçeklik üzerine bina etmek durumundadırlar.

AB ve Kürtler konusunu, “azınlık” tartışmaları ve çok boyutlu sonuçlarını başka bir yazımızda değerlendirmeye devam edeceğiz.

3 Kasım 2004

Sosyalistên Şoreşgerên Kurdistan

(Kürdistan Devrimci Sosyalistleri)

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter