0 0
Read Time:9 Minute, 20 Second
BİRLEŞİK DEVLETLERDE 2004 SEÇİMLERİ

Immanuel Wallerstein
George W. Bush yeniden Birleşik Devletler başkanı seçildi ve Kongre’nin her iki kanadında sahip olduğu destek oranını yükseltti. Şimdi Birleşik Devletlerde ve dünyada ne olacak? Her türlü analizi bir Bush değerlendirmesi ile başlatmak zorundayız. Bush ABD’nin Büyük Bunalımdan bu yana gördüğü en sağcı başkan. Ve kendisi Birleşik Devletler tarihindeki en saldırganca gerici başkan. “Gerici” terimini terimin klasik politik anlamı ile; zamanı politik açıdan geriye döndürmek isteyen kişi olarak kullanıyorum.

Bush zaten ilk görev döneminde uzlaşmacı olmayacağını da, programının uygulanması açısından ılımlı olmayacağını da göstermişti. Tersine, hedeflerine ulaşmak için muhalif güçlerin ve hatta kendi cephesindeki daha zayıf üyelerin üzerine de buldozerle gitmeyi amaçlamaktadır. Yeniden seçilmesi ile birlikte zaten çoktan, politik sermayesini kazanmış olduğunu ve bunu harcamaya niyetli de olduğunu beyan etti.

Bush Cumhuriyetçi Parti içinde, üç farklı desteğe sahip: Hıristiyan sağı, büyük iş çevreleri ve militaristler. Bugün bunların her biri büyük bir kibirle davranıyor ve kendi çıkarlarını gerçekleştirmek üzere Bush’un üzerine abanıyor. Ancak her birinin öncelikleri birbirlerinden oldukça farklı ve bu üç oluşumun hiç birisi de diğer ikisinin kaygılarına asgari bir destekten daha fazlasını vermiyor.

Hıristiyan sağı temelde ABD açısından yerel sayılabilecek konularla ilgili. Ateşi iki güncel sorun olan eşcinsel evlilikleri ve kürtaj üzerinde yoğunlaştırıyorlar. Yapmak istedikleri şey eşcinsel evliliklerini imkansız kılmak. Bunu yapabilmek için, anayasal bir düzenlemeye ihtiyaçları var. Ve kürtajı istedikleri gibi yasadışı ilan etmek için de, Roe v. Wade olarak adlandırılan Üst Mahkeme kararını geçersizleştirmeleri gerekiyor. Bunu yapabilmek içinse böyle bir geçersizleştirmeyi mümkün kılacak 5’e 4 oyu elde edebilmelerini sağlayacak yeni Üst Mahkeme atamalarına ihtiyaç var. Şu anda, üç yargıç bu yönde oy vermeye hazır, ama bunlardan birisi emekli olmak üzere. Bush’un bu durumda Roe v. Wade’i geçersiz kılmaya kendisini adamış üç adet yargıç ataması gerekiyor.

Ancak bütün bunlar Hıristiyan sağ gündem açısından daha yolun başlangıcı. Yalnızca ABD’de değil, aynı zamanda Avrupa’da ve dünyanın geri kalanının çoğunda da yirminci yüzyılın en önemli işaretlerinden birisi olmuş olan tüm ahlaki özgürleşmeyi ortadan kaldırmak istiyorlar. Eşcinsel evlilikleri ve kürtajı yasaklamak üzere oldukları Birleşik Devletlerde, bir sonraki adımda doğum kontrol haplarını yasaklamak, eşcinseller arasındaki cinsel ilişkiyi yasadışı ilan etmek, boşanmayı sınırlandırmak ve hatta ortadan kaldırmak ve bazıları açısından kadınları işgücünün ve belki de hatta oy hakkının dışına sürmek gündeme gelecek. Gündemlerinin bir başka parçası, ırkçılığın saatini yeniden kurmak ve Birleşik Devletleri toplumsal ve politik olarak Beyaz Protestanların hakimiyeti altındaki bir ülke olarak yeniden kurmak. Her türlü olumlu ayrımcılık biçimini sona erdirerek işe başlayacaklar ve sonra buradan göç mevzularına ve belki de oy hakkına doğru ilerleyecekler. Bu da Birleşik Devletlerin yirminci yüzyılın başlarından bu yana yaşadığı toplumsal evrimin tümünü iptal edecek.

Bu elbette en aşırı grubun niyetlerini ifade ediyor. Ama şu an için, bu aşırı grubun Hıristiyan sağının çoğu politik yapısını kontrol altında tuttuğu ve Cumhuriyetçi Parti içinde de çok büyük bir rol oynadığı belirtilmelidir. Politik stratejileri bütün bunlara izin verecek yasaları onaylayacak mahkemelere ulaşmak, bu kararların kurumsallaşmasını güvence altına alacak denli genç insanları bu mahkemelere atamak ve sonra da bu tür yasaları oluşturmak.

Bunu yapabilirler mi? Hıristiyan sağı elbette bu tür bir yargısal atama elde edebilmek açısından bugüne kadarki en iyi konumda. Bu tür bir değişiklik, Senato oylarının üçte ikisini ve eyaletlerin dörtte üçünün onayını gerektirse de, anayasal bir değişiklik bile elde edebilirler. Bu kolay olmayacaktır ama hiçbir biçimde imkansız değil, özellikle de Bush ağırlığını bu çabadan yana koyarsa.

Söylemeye gerek yok ki, böyle bir çabaya karşı politik mücadele verilecek ve bütün bunlar sözde ılımlı Cumhuriyetçilerin hala önemli olan bir azınlığını altüst edecektir. Bush, bu durum hem kişisel olarak kendisi açısından hem de elbette büyük iş dünyasındaki destekçileri açısından daha önemli olan ekonomik cephede gerçekleştirmek istediklerini baltalamadığı sürece, Hıristiyan sağına destek verecektir. Peki, ekonomik muhafazakarlar ne istiyor? Onlar da vergilerde, çevresel düzenlemelerde, kendilerine karşı açılan yasal davalarda, sağlık maliyetleri gibi konularda zamanın geriye döndürülmesini istiyorlar. Vergiler konusu basit: Vergi yükünü zenginlerin sırtından alıp zengin olmayanların sırtına yüklemek istiyorlar. Bu hedefi birçok biçimde gerçekleştirmeye çalışıyorlar: En üst gelir kategorilerinin vergi oranlarını düşürerek, hisselerden alınan vergileri azaltarak ve sözde sosyal güvenlik ve tıbbi güvenlik reformları aracılığıyla. Acil hedef birinci Bush yönetimi tarafından yapılan önemli vergi kesintilerini kalıcı hale getirmek ve sosyal güvenlik programının sözde bireysel hesaplar olarak adlandırılan yöntem aracılığıyla eritilmesine olanak sağlamak. Bu bireysel hesaplar daha genç ve iyi durumdaki kimselerin şimdiki emeklilik hesaplarını ödemeye hizmet eden fona katkıda bulunmalarını ortadan kaldıracak. Bunun bir sonraki adımı (1935 Roosevelt yönetiminin bir kazanımı olan) sosyal güvenlik sisteminin tamamen ortadan kaldırılması ve sonrasında da (1913’deki bir anayasal düzenlemeyle yasallaştırılan) gelir vergisinin iptali olabilir. Bu durumda hükümet gelirleri, her ikisi de gerileyen oranlardaki bir düz oranlı vergi ya da bir ulusal satış vergisi ile karşılanacak.

Çevre cephesinde ise Bush gündeminin en önemli bölümü, Alaska boru hattını hala yasama yoluyla elde etmeye çalışacak olsalar da, yürütme kararları ile uygulanacak. Dönüştürülmüş mahkemelerin kendilerini engellemeyeceğine güveniyorlar. Aynı şey büyük iş çevrelerinin yolsuzlukları nedeniyle hesap vermek zorunda kaldıkları sözde sınıfsal fiil davaları açısından da geçerli. Burada da Bush, mahkemelerin empoze edebileceği mali ceza miktarlarını sınırlandıracak bir “haksız fiil reformu” başlatmaya çalışacak. Ve elbette Bush, aslında gerçek kazanımları azaltacak olan bir sözde tıbbi bakım reformu başlatmaya çalışmakla birlikte, ilaç şirketlerinin adil olmayan kar düzeylerini sınırlandırmak için hiçbir şey yapmamakta kararlı olacak.

Bunlarla da politik olarak mücadele edilecek. Bush yönetiminin üzerindeki en önemli kısıt, Demokratlardan değil, bugünlerde, her ikisi de borsada bir felaketle sonuçlanabilecek olan doların gerilemesi ve çok süratli biçimde yükselen hükümet borçları konusunda kaygılanmakta olan daha sofistike kapitalist sınıftan kaynaklanacak. Bunların bazıları eğer bu tür değişimler gerçekleşecek olursa, ABD hükümetinin maliyetlerini kısması gerektiğini söylemeye başladılar. Ve hükümetin kısa vadede hallice bir miktarda kesinti yapabileceği yegane alan da, askeri bütçe ki, bu da bizi nihayet üçüncü desteğe, (neo-conların da dahil olduğu) militaristlere getiriyor.

Militaristler daha yakın zamanlara, Birleşik Devletlerin dünyadaki tartışılmaz hegemonik güç olduğu, her yerde ya da neredeyse her yerde neyin nasıl olması gerektiğini dikte edebildiği günlere geri dönmek istiyorlar. Açık ki, Irak savaşı, militaristlerin ve neo-conların umduğu ve öngördüğü gibi gitmedi. Yurtiçinde, savaş karşıtı hareketten ibaret olmayan, ortaya çıkan kepazeliğe ve işgalin ekonomik maliyetlerine sızlanan muhafazakarlar ve merkezci güçlerle de sorun yaşıyorlar. Sert kuvvetleri için daha fazla para almaktan her zaman mutluluk duyan silahlı kuvvetlerin kendisinin bile, bir kez daha kesinlikle kazanabilecekmiş gibi görünmeyen bir askeri çatışmanın içine çekilmekten dolayı oldukça huysuzlaştığı açık. Çekilmenin neden olabileceği geri tepmenin silahlı kuvvetlerin kendisine doğru tepebileceğinden korkuyorlar. Silahlı kuvvetler üst yöneticileri Vietnam’ı hatırlıyorlar; o zamanlar hepsi de daha düşük rütbeli askerlerdi.

Sivil militaristler ileri doğru hızlı bir adım daha atmak; İran’ı işgal etmek, Küba’yı işgal etmek ister gibi görünüyorlar. Ancak bu alan Bush gündeminin en az başarı kazanabileceği, hatta deneme bile yapamayabileceği bir alan. Tüm dünyada “haydut bir devlet” olarak ABD’ye yönelik düşmanlığın artması bir yana (Macaristan ABD seçimlerinden bir gün sonra Iraktaki birliklerini geri çekeceğini açıkladı), üst düzey askerlerin ayak sürtmeleri de büyük iş çevreleri arasındaki destekçiler arasında hatırı sayılır bir karşılık bulabilir. Savaşların, istedikleri ekonomik değişimleri elde etme yeteneklerini tehdit ederek süre giden mali hortumlamaları ile dona kalmış vaziyetteler.

Bush’tan bekleyebileceğimiz tek şey son hızla gaza basması. Ama dünya sahnesinde, Irak’tan geri çekilmeyi zorlayacak büyük utançlara neden olabileceği gibi, kendi cephesindeki bölünmeler üzerindeki oyunu da riske sokuyor. Bu durumun net sonucu ABD’de, hem solu yeniden canlandıracak çok güçlü bir savaş karşıtı hareketin ortaya çıkması hem de tarihsel olarak hem solda hem de sağda güçlü temellere sahip olan izolasyonculuğun çok güçlü biçimde canlanması olabilir. Yani uzun vadede, Bush’un gündemi dünya sistemi açısından zayıf bir gelecek vaat ediyor. Ancak şu an için, Birleşik Devletler içindeki iç sorunlar açısından oldukça güçlü bir gelecek vaat ediyor. Aslında toplumsal hayatı geri dönüşe zorlayacak bir yargı sistemine ulaşabiliriz. Ve bunu yaparsak, herkesin sözünü ettiği politik hayatın kutuplaşması ciddi iç çatışma düzeylerine tırmanabilir. 2004 seçimlerinde en fazla kaybeden Birleşik Devletler olmuştur; aslında kazanan dünya olabilir.

http://fbc.binghampon.edu sitesinden sendika.org tarafından çevrilmiştir

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter