0 0
Read Time:7 Minute, 36 Second
KÜRTLERIN DEVLETLEŞMESİNE DUYULAN KORKU

Sema SULTAN
Günlerdir Güney Kürdistan’daki gelişmeler üzerine fırtına koparılıyor. Türk Genelkurmayı, hükümet, basın yayın organları ve akademisyenler bir Kürt devleti kurulması halinde bunun felaket olacağını ve böyle bir durum karşısında Kürtlere adım attırmayacaklarını belirtiyorlar. Güney Kürdistan’daki gelişmelere, bölge devletleri ve emperyalistler de çıkarları gereği ilgililer. Öte yandan Kürtlerin de ilgileri bu alana yönelmiş durumda.

Öcalan da her fırsatta Güney Kürdistan konusuna değinmekten geri durmuyor ve ısrarla Güney Kürtlerinin bağımsızlık taleplerinin tehlikeli olduğuna vurgu yapıyor. Bu konudaki en son açıklamaları 19 Ocak 2005 tarihli. Avukatlarına belirttikleri şudur:

“Bugün Güney’de bir Kürt devleti doğuyor. Arkasında ABD ve Batılılar var. Bu devletin ideolojisi milliyetçidir. Bu milliyetçilik yerinde durmayacak. İran’dan, Türk’ten, Arap’tan şundan bundan bir şey isteyecek. Bu da katliamları getirecek. Bunlar yaygınlaşacak”

Öcalan bir kez daha TC devletinin resmi tezlerini işliyor. Üstelik de Genelkurmaydan daha erken davranarak! Yine anılan açıklamasında Kürtlere gözdağı vermeyi de ihmal etmiyor ve olacak katliamlardan dolayı Kürtleri uyarıyor. Bu düşüncelerinin alt yapısını da TC devletinin resmi tarihinde işlenen “azınlıkların Batılıların oyununa geldiği” savıyla açıklıyor. Ardından da ayaklanan, bağımsızlık isteyen bir halkın devletin sopasını hak edeceğini eklemeyi ihmal etmiyor. Burada çarpıcı olması nedeniyle kısa bir alıntı daha yapmak istiyoruz.

“Katliamcı deyip sadece Türkleri suçlayamayız. Ermenilerin Türklerle bin yıllık ilişkisi vardı.1915’e kadar jenosit olmadı. Ermenilerin durumu iyiydi. Çünkü Osmanlı Türk Sultanının iradesi vardı. Ne zaman Batı bu halklara el attı, peşi sıra katliamlar geldi.”

TC devletinin geleneksel Kürdistan politikasını, inkâr ve imhacı karakterinin ardındaki gerçekleri anlamak güç değil. Zaten devletin yetkili ağızları da olası bir Kürt devletinden duydukları rahatsızlığın nedenlerini açıklamaktan çekinmiyorlar. Güneyde kurulacak bir devletin, Kuzey Kürtleri için de bir çekim merkezi olacağını, bağımsızlık özlemlerini canlandıracağını söylüyorlar. Türk egemenleri Öcalan eliyle mücadelenin tasfiye edildiğini, Kürtlerin önemli ölçüde sistem içine çekildiğini bilseler de tarihi korkularından kurtulamıyorlar. Çünkü kökleri tarihe uzanan, ulusal ve sosyal bir sorunun çok boyutlu çelişkiler taşıdığının farkındalar. Burada asıl üzerinde düşünülmesi ve halkımız tarafından anlaşılması gereken Öcalan’ın oynadığı rol ve ne yapmak istediğidir.

Bilindiği gibi Öcalan büyük bir savaş örgütünü ve halk hareketini tasfiye etmiştir. Aynı zamanda bununla da yetinmeyip gelecek umudunu da çalmak için seferber olmuştur. Öcalan’ın halkımıza sunduğu her model Kürtleri sanal bir âlem içinde oyalamayı, kandırmayı ve ulusal taleplerden uzaklaştırmayı hedeflemektedir. Bunun için de söylemini birkaç önemli ayak üzerinde inşa etmektedir. Bu ayaklardan en önemlisini ise Kürtler için devletin gereksizliği tezi oluşturuyor. Öcalan, Kürtlerin ulusal kurtuluşa ve devlete ihtiyacının olmadığını kanıtlamak için bin dereden su getiriyor. Egemenlerin devlet örgütlenmelerini yüceltirken, ezilenler için devletin erdemsiz, gereksiz ve kötülük kaynağı olduğunu kanıtlamaya çalışıyor.

O’na göre Kürtler devletleşerek kendilerini baskı altına alacaklardır! TC devletine gelince ise akan sular duruyor. Kürtlerin bütünleşmeleri gereken erdemli “Demokratik Cumhuriyet” sıfatına bürünüyor. Tasfiye programının sınırlarını bütün Kürdistan’ı kapsayacak şekilde genişleten Öcalan, TC’nin kriz içinde bulunduğu konularda Kürtler adına sözcülüğe girişiyor. Güney Kürdistan’da oluşacak olan bir devletin hazin sonuçlar yaratacağını söylüyor. Ve ardından da her parçadaki Kürtlerin sınırlara dokunmadan “Demokratik Konfederalizm” geliştirebileceğini iddia ediyor. Kuşkusuz ki bu hazin sonuçların ne olduğu, demokratik Konfederalizm denilen şeyin altı boş, aldatmacadan ibaret olduğu konusunda çok şey yazılıp çizilebilir. Biz burada asıl Öcalan’ın neden Güney’deki gelişmeleri hedeflediğini ve bunu nasıl yaptığına dikkat çekmek istiyoruz.

Altı yıl önce Öcalan tasfiye ve ihanet programını geliştirdiğinde, adres olarak Güney Kürtlerine TC ile bütünleşmeyi göstermişti. Tam da bununla Musul ve Kerkük’ü düşleyen Türk egemenlerinin istemlerini dile getirmişti. İmralı Partisi Türkiye’nin bölgenin en güçlü devleti olması için çalışacaktı ve dağdakiler de Güney Kürdistan’ın TC devleti ile “bütünleşmesi” için uğraşacaklardı. Ancak gelişmeler farklı bir seyir izledi. Bugün Güney Kürdistan’daki önderlikler ABD emperyalizmine yaslanarak kendilerine yaşam alanı yaratmaya çalışıyorlar. ABD’nin gölgesinde de olsa geçmişten bugüne kadar getirilen ulusal özlemlerini kurumlaştırma girişimleri var. Yine Kerkük dünya petrol rezervlerinin %5’ine sahip. Bu büyük zenginlik Kürtlerin eline geçerse ne olur sorusu dahi çok şey anlatıyor. Türk egemenlerinin Güneyde yaşanılan gelişmelere gösterdiği hazımsızlığa Öcalan da hizmet bilinciyle katılıyor! Bu kez de Güney karşıtlığı rolünü titizlikle oynuyor.

Kürtler tarihleri boyunca dış güçlerin oyununa gelerek ayaklanmamıştır. Kürtlerin devlet kurma, kendi kaderlerini tayin etme hakkı, en temel haklarıdır. Kürtler tarihleri boyunca hiçbir halkın toprağına saldırmamıştır. Bunun için Kürdistan tarihine bir kez daha bakmak da yarar vardır. Kürdistan’ın her alanında olduğu gibi Güney Kürtlerinin tarihi isyanlarla geçmiştir. Bu halk sayısız kez katliamlardan geçirilmiştir. Halepçelerin izlerini hala taşıyan bir halk özgürlükten başka ne isteyebilir? Kurulup kurulmayacağı dahi belli olmayan, ABD emperyalizminin icazeti altında ne kadar yaşayacağı şüpheli olan bir devlet kimden ne isteyecektir? Bizce bu sorunun yanıtını üç sömürgeci devlet ve egemenlerin kendisine verdiği görevi yerine getiren Öcalan vermelidir. O halde Öcalan’ın ne yapmak istediğine kısaca bir daha bakalım.

1-Kürtlerin ulusal soruna tamamen sırtlarını dönmelerini ve Güney Kürdistan’daki gelişmelere olumsuz gözle bakmalarını;

2-Kürtlerin özgürlük özlemlerini yok etmeyi ve katliam korkusu ile mücadele azmini kırmayı;

3-Bir daha mücadelenin asla gelişmemesi için hedef saptırmayı amaçlamaktadır.

Burada çok önemli birkaç doğrunun altını çizmek istiyoruz. Hiçbir sömürgeci devlet, egemenliği altına aldığı halka hoşgörülü ve erdemli yaklaşmamıştır. Vaatler ve sözler gerektiği kadar tutulmuştur. Kürtlerin tarihi bu konuda yeterince dersle doludur. Kendi elleriyle kapılarını Yavuz Sultan’a açan Kürtler, güvenlerinin karşılığını Anadolu içlerine sürülerek almışlardı. Bu örnekler daha da çoğaltılabilir.

Halkımız son yirmi beş yılda bağımsızlık ve özgürlük uğrunda on binlerce evladını şehit verdi. Kürtler tarihleri boyunca bir devletleri olmamasının derin acısını yaşadılar ve ulusal demokratik hakları için mücadele ettiler. Kürdistan üzerinde söz söyleyecek tek güç vardır. O da Kürt halkıdır. Halkımızın bağımsızlık ve özgürlük mücadelesini hiçbir ihanet, katliam durduramamıştır. Bugün Güney’de yaşanılanları da halkımızın ulusal demokratik haklarına sahip çıkma temelinde değerlendiriyoruz. Kuşkusuz ki Güneyli Kürt önderliklerinin ABD ile geliştirdiği ilişkiyi görmezden gelmek mümkün değil. Emperyalistlerin halklara özgürlük değil, kölelik getirdiği de bir olgudur. Bu temel doğrularla birlikte özelde Güney, genelde bütün Kürdistan halkının kendi kaderini tayin etme hakkının vazgeçilmez haklarıdır. Bu hakkı nasıl kullanacağı kararını Kürt halkından başkası veremez. Başkalarının yapması gereken bu hakka ve bunun kullanımına saygı göstermektir. Demokrat olmanın en asgari ölçütü budur!

 

8 Şubat 2005

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter