Read Time:3 Minute, 53 Second
YARDIMLARLA KURTARILAMAYAN DÜNYA
Sema Sultan
Geçtiğimiz ay içinde milyonların vicdanlarını “rahatlatmalarına” sebep olan bir dizi etkinlik vardı. Live 8 organizasyonu büyük bir katılım ile değişik kıtalardaki ülkeleri kapsayacak şekilde 8 ayrı kentte gerçekleşti. Live 8’in bir çağrı olduğu söylendi. Dünyanın patronlarının dikkatlerini, kara bedenlerinde yaşam feri sönmüş olanlara çekmek istiyorlardı.
Yine müzikle dünyanın değiştirilebileceğini göstermek, toplanan yardımlarla çoraklaştırılmış Afrika’yı yeşertmek istiyorlardı.
Bunun için de milyonlara hep birlikte seslendiler. “Müziğin huzuru eşliğinde siz de başkaları için bir şeyler yapabilmenin keyfine varın. Zenginliğinizin bozulmamasını istiyorsanız açlık içinde olanlara yardım edin!”
Başta Londra, Paris, Tokyo, Philadelphia olmak üzere 8 kentte milyonlarca insan alanları doldurdu. Pink Floyd, The Who, Sting, Robbie Williams, Madonna gibi ünlüleri dinlediler. Onların şarkılarına eşlik ettiler. Kapitalist toplumun ezici atasmferinden kurtulup biz de varız demenin mutluluğunu hissettiler.
Uzun yıllar sonra yapılan bu organizasyonun büyük bir coşku yarattığına hep birlikte tanık olduk. Günlerce bu konu manşetten düşmedi. Bob Geldof ‘un demeçlerini ve hayranlık dolu yorumlarını okuduk. ‘İnsanlık büyük bir iş başarmış ve zenginler ellerini daha fazla ceplerine götürme ihtiyacı duymuşlardı. Şimdi Afrika’da daha fazla yaşam kurtulacaktı.’ Pek çok gazetenin köşe yazarları bugün edindikleri milliyetçi kimliklerini unutup, 68 ruhuna yeniden dönmenin sevinciyle kalemlerine sarıldılar. Dünyanın daha fazla Bob Geldof’lara ihtiyacı vardı. İşte yeni bir dünyanın adımları atılıyordu!
Bütün bu hengâme içinde neden bu konserlere Afrikalı sanatçıların çağrılmadığı, yüzde 800’lere varan albüm satış gelirlerinin kimlerin hanesine yazıldığı, sahnelerde tek bir Afrikalının resmi bulunmazken neden dev NOKİA reklâmının bulunduğu bazı yorumcular ve gazeteciler tarafından cılız bir sesle de olsa sorgulandı. Sistemin merkezine yönelmese de kuşkusuz bu sorular önemliydi. Ancak yetersizdi. Bir realite olarak bu konserlere katılan sanatçıların albümlerinin satışı hızla artmıştı. İçlerinden yalnızca Pink Floyd gelirleri bağışlayacağını açıkladı. Hiç kuşkusuz ki bu konserlere katılan müzisyenlerin çoğunun dünyaya bakış açıları, yaptıkları müzik sistemi sorgulamaktan çok uzak. ( Pink Floyd vb dışında tutuyoruz) Organizatör Bob Geldof’un Edinburg’da gösteri yapan küreselleşme karşıtları için söylediği olumsuz sözler genel eğilim olarak dünyayı egemenlerin gözüyle gördüklerini ortaya koymaya yetiyor. Bizce burada asıl üzerinde durulması gereken nokta bireylerin tek tek kişilikleri değil. Kuşkusuz içlerinde çok iyi niyetli insanlar da olabilir. Ancak iyi niyetin ve vicdanın egemenlerin politikalarını ve katliamlarını durdurma gücü nedir? Egemenler tarih boyunca ne kadar insaflı olmuşlardır? Vicdanın onların siyasetlerinde bir karşılığı var mıdır? Eğer bu sorunun yanıtı olumlu olsaydı atom bombasıyla birkaç dakikada üçyüz bin insanı katletmezlerdi. Burada asıl can alıcı soru bu konserlerin dünya politikasında oturduğu yer, sömürgeci savaşlarla ve açlıkla ölen milyonlarca insanı gerçekten de kurtarıp kurtaramayacağı, böylesi konserlerle yaratılan yanılsamanın ne olduğudur.
Live 8 konserlerinde kullanılan argümanlara ve hedeflere bakıldığında yukarıdaki soruların yanıtlarına daha kolay ulaşmak mümkün. Öncelikle bu konserlerde sorun zenginlerin yoksullara yeterince yardım etmemesi olarak ortaya konulmuştur. Bu söylem tam da egemenlerin istediği bir tespittir. Tarih boyunca bütün egemen ideolojiler ve dinler ezen ezilen çelişkisini gözlerden kaçırmak için zenginliği ve yoksulluğu kaçınılmaz birer olgu olarak tanımlamışlardır. Zenginler çok çalışarak zengin, bazıları da tembellik ederek, ilkel kalarak fakir olmuşlardır. Malları ve mülkleri zenginlerin hakkıdır. Fakir fakirliğini bilmeli, zengin de yardımda, iyilik etmede çekinmemelidir. İlahi adaletin temelleri budur. Oysa zenginliğin kaynağına inildiğinde gerçekler tüm çıplaklığıyla ortaya çıkacaktır. Bugün G 8 zirvesinden çıkan 50 milyon dolar “yardımın” gerçek sahipleri yine Afrikalılar değil midir? Emperyalist efendiler yüzyıllardan bu yana Afrika’nın gözünü çıkara çıkara aldıklarını bugün gramla verme lütfünü gösteriyorlar! Afrika’yı çölleştiren İngiltere, Fransa, Amerika değil mi? Peki bu gerçekler neden sorgulanmıyor. Yine toplanan paraların nerelere hangi kuruluşlar arcılığıyla gideceği de ayrı bir sorun. Sivil yardım kuruluşlarının (NGO) bir başka sömürü merkezleri olduğunu bilmeyen var mı? Verdikleri yüksek hizmetleri yüksek bedellerle kapatan bu kuruluşların ve yerel soyguncuların pençelerinden kalan belki birkaç dolar aç olanlara ulaşma şansı bulabilecektir. Kaldı ki toplanan bütün paralar eksiksiz olarak ulaştırılsa sorun yine çözülecek mi? Hayır! Emperyalistler tahrip ettikleri ormanları, hoyratça çaldıkları yeraltı kaynaklarını, bozdukları kültürel ve toplumsal yaşamlarını onlara birkaç dolarla geri verebilirler mi? Hayır! Bugün Afrika’da ölen yüz binlerce çocuk vahşi kapitalizmin kurbanlarıdır. NOKİA afişlerinin altında toplanan paralar bir köleye verilen yemek kadar anlamlı olabilir. Bu durum korkunç bir sömürüyü ve tekellerin gaspçı yüzlerini gizleme dışında bir anlam ifade etmiyor. Egemenler ne kadar yardımsever olduklarını, dünyanın kanayan sorunlarına kafa yorduklarını gösterme fırsatı bulurken, kapitalizmin tekdüze kalıpları içine sıkışıp kalmış milyonlar da bu ikiyüzlülüğe kanmış oluyorlar.
Bizce bu konserler ve çabalar gerçek bir sistem sorgulaması ile bütünleşerek yapılmış olsaydı hedefli ve anlamlı olurdu. Öncelikle Afrika’nın ve ezilen tüm halkların kırıntılara ihtiyacı olmadığı belirtilip emperyalistlere “çaldıklarınızı geri verin” denmeliydi. O zaman dünya yerinden oynar o alanlara toplananlar kendilerinin de bu pırıltılı dünya tarafından ezildiğinin farkına varır, sorumluluklarını yalnızca konserlerde hatırlamazlardı. Müziğin o coşkun gücü o zaman açığa çıkardı.
19 Temmuz 2005