0 0
Read Time:5 Minute, 5 Second
Image15 AĞUSTOS ATILIMI KUTLU OLSUN
15 Ağustos Atılımının üstünden 21 yıl geçti, ama etkileri ve sonuçları bugün de bütün sıcaklığı ve yakıcılığıyla devam ediyor.
Tarihsel olayların niteliği de budur!
Kuşkusuz burada sorun, iki küçük Kürdistan kasabasının basılması ve bu askeri eylemlerin kendisi değildir. Burada önemli olan, bir sorunun kendisinin, çözüm programı ve yolunun çok kararlı bir biçimde ilan edilmesi, bundan dönülmezliğin vurgulanmasıdır!

Tek başına silah, silahlı eylem bir şey ifade etmez. Bir programın bir irade olarak ortaya konulması, bundaki ısrarın sergilenmesi ve süreklileştirilmesine vesile olabildiği ölçüde bir anlam kazanabilir.
O güne dek çok söz söylenmişti, çok eylem de yapılmıştı. Hatta birçok ayaklanma da gerçekleşmişti. Ancak bu ayaklanmalar önemli etkiler yapmasına, belli izler bırakmasına rağmen kısa süreli olmuş ve sonuçta yenilgiye uğramıştı. 1970’li yıllarda söylenen sözlerin çoğu ise havaya uçmuş, sadece birer laf olarak kalmıştı.

Peki, Kürdistan halkının ihtiyacı neydi? Yaşanan yenilgilerin ortaya koyduğu dersler neyi anlatıyordu? Kürdistan halkının kurtuluşu nereden geçiyordu, hangi program, hangi strateji ve mücadele çizgisiyle? Hangi toplumsal güçlerin harekete geçmesiyle?.. Temel sorular bunlardı. Bu soruların söz ve teori düzeyindeki yanıtları da tek başına yetmiyordu. Söylenen sözün doğruluğu ve yerindeliği kadar, ifade edilen sözde samimiyet, ciddiyet ve tutarlık da çok önemliydi.

Kürdistan sorunu, dörde parçalanmış devletlerarası sömürge bir ülkenin ulusal bağımsızlık ve ulusal kurtuluş sorunuydu. Parçalanmışlık, sömürgeci egemenlik zora ve güce dayanıyordu. Zor ve güç olmadan ulusal bağımsızlık ve özgürlük doğrultusunda söylenecek her söz, uçup giden bir salt söz olarak kalmaya mahkûmdu. Kendi kaderini tayın hakkı, kendi geleceği üzerinde söz ve karar sahibi olmak, ancak güç olmaktan geçiyordu.

Demek ki, güç olmak, güç sahibi olmak, sorunun can alıcı noktasıydı!

Peki, güç olmak ne anlama geliyordu? Nasıl ve neyle güç haline gelinebilirdi?

Sadece sözle mi, salt silahla mı? Siyasetsiz, programsız örgütlerle mi? Yoksa başka araç ve silahlarla mı, bunların uygun bir bireşimi ile mi?

Güç olma ihtiyacını tespit etmek çok önemliydi, ama bunun yolunu, yöntemlerini ve bileşenlerini saptamak da en az onun kadar önemliydi. Bu sorular bugün de çok yakıcı bir biçimde yanıtını bekliyor. Aslında bu soruların yanıtı verilmiş ve pratikte kanıtlanmıştır, ancak İmralı konsepti, bütün yanıtları, aynı anlama gelmek üzere bilinçleri çarpıttığı, en azından tartışmalı hale getirdiği için yaşanan deneyimler ışığında bu temel sorulara ve onların yanıtlarına ışık tutmak bir zorunluluk olmaktadır!

Bugün Kürt halkının temel sorunu politik güç olmaktır. Dikkat edilsin, son otuz yıllık mücadelenin sonucu olarak Kürt halkı sömürgeci sistemden önemli ölçüde koptu, belli bir ulusal bilinci oluştu, mücadele araçlarına ve güçlerine ulaştı. Yine Newroz bayramları kitlesel eylemlerle kutlanıyor. Ama bunların hiçbir politik etkisi ve sonucu olmuyor. Yani Kürt halkı ne yazık, bir güç değil! Güç olmak, politik olarak belli bir etkiye ve yaptırım dinamiğine sahip olmak demektir. Neden güç değil, nasıl güç olmaktan çıkarıldı veya hızla güç olmaktan uzaklaştırıldı?

Güç, öncelikle kendi sorunlarını ve istemlerinin arka planını doğru bir biçimde tanımlamakla olanaklı hale gelir! Sömürge ve parçalanan bir ülkeyiz, kendi kaderimizi belirlemek istiyoruz, ama sömürgeci sistem, onun arkasındaki emperyalist dünya düzeni bunun önünde engel. İkincisi, bu tanım ve açıklama tek başına yetmez, buna dayalı bir siyasal program ve stratejinin varlığı, güç olmanın vazgeçilmez koşuludur, hatta önkoşuludur! Üçüncüsü, doğru bir ideoloji, doğru bir program ve strateji vazgeçilmez olmakla birlikte bunların uygulama araçları da kaçınılmazdır; örgüt, uygun mücadele biçimleri gibi… Bu üç öğe kopmaz bir bütün olarak algılandığı ve uygulama alanına konulduğu zaman halkın politik bir güç haline gelmesi, giderek halkın kendi öz davasının sahibi galine gelebilmesi, yanı eskisi gibi yaşamayı reddetmeye başlaması olanaklı hale gelir; bu, politik güç olma sürecine girmek, kendi kaderini eline almak anlamına gelir!

15 Ağustos Atılımı ve ona yol açan süreç bu gerçekliği kanıtladı.

Bu anlamda 15 Ağustos, her şeyden önce bir halkın güç olma, kendi kaderine sahip olma iradesinin en özlü, yoğun ve tartışmasız göstergesidir! Onu dar bir “şiddet hareketi” noktasına indirgemek, onun özünü ve sonuçlarını anlamamakla eşanlamlıdır, aynı zamanda ortaya konulan olağanüstü cesaret ve fedakârlıklara saygısızlık demektir! Daha da önemlisi, bugünün sorunlarına yaklaşımda ve çözüm çabaları konusunda samimi olmamak anlamına gelir!

Evet, bugün de Kürdistan halkının en temel ihtiyacı güç olmaktır.

Çünkü dünyamızda geçerli olan, tek egemen yasa güç yasasıdır!

Güç olmak önemli, hem de yaşamsal önemde, ama yaşamsal önemde başka bir konu daha var: Nasıl bir güç, halk ve güç ilişkisi, başka bir ifadeyle gücün yönetimi nasıl olmak zorunda sorusu da en az güç olmak kadar önemli, hatta yine ulusal kurtuluş deneyimimizin ortaya çıkardığı ve kanıtladığı gibi ondan daha önemlidir!

PKK, sözü ve eylemiyle bir güç haline geldi, hatta süreç içinde bir iktidar gücü haline geldi ve önemli başarılara da imza attı. Ancak onda biriken iktidar gücü, demokratik bir niteliğe, demokratik bir yönetime ulaştırılmak yerine, tek bir kişinin tekelinde yoğunlaştı, merkezileşti. Bu iktidar gücü, giderek tersine işlemeye başladı, İmralı süreciyle birlikte halkı, ulusal kurtuluş değerlerini vuran, onu TC’nin hizmetine koşturan ve denetim altında tutan bir iktidar mekanizmasına dönüştü! Bu, halk adına yaratılan, halkın emeği ve kanlarıyla oluşturulan gücün, güç silahının halka, halkın değerlerine, halkın geleceğine doğrultulması demektir, halkın güçsüzleştirilmesi, politik silahlardan soyundurulması demektir. Hele bugün “savaş oyunu” ile sürdürülen bu süreç, tam anlamıyla bir trajedidir, gülünç boyutları olan bir trajedi…

Gücün taktik yönetiminden söz etmiyoruz, onun kullanılma biçimlerinden de değil… Gücün demokratik niteliği, bunun kurumları, kültürü ve mekanizmalarının varlığından söz ediyoruz, bunun yaşamsallığının altını çizmeye çalışıyoruz…

15 Ağustos Atlımı ve bugüne kadar yaşadığımız tarihsel deneyimin ortaya çıkardığı ve anlattığı temel dersler bunlardır!

Bu dünyada “adam yerine konulmak” güç olmaktan geçer!

Dilenmekle, yalvarıp yakarmakla ciddiye alınmak mümkün değildir, hatta bu, onursuz bir alay konusu olmaktan öte bir anlam ifade etmez.

Çok net görüldü ve kanıtlandı ki, devrimci bir siyaset, devrimci bir program, devrimci bir strateji, devrimci ve demokratik güç araçları-kurumları, bunların uygun ve dengeli bir bireşimi olmadan güç ve etki sahibi olmak, en sıradan bir istemi kabul ettirmek, en sıradan bir hakkı kazanmak mümkün değildir.

Reformist yaklaşımlarla, sıradan kültürel kırıntı programları ve yakarışlarıyla ancak alay konusu olunabilir!

Kürdistan sorunu, o nedenle devrim ve güç olma sorunudur!

15 Ağustos ve onun geliştirdiği mücadele süreci bu gerçekliğin şaşmaz kanıtı değil mi?

15 Ağustos Atılımı halkımıza kutlu olsun!

15 Ağustos Atılımının derslerini bilince çıkaralım, KUKM’ni toparlama ve yeniden inşa görevlerimize yüklenelim!

13 Ağustos 2005

Sosyalist- Şoreşger

[Sosyalistên Şoreşgerên Kurdistan

– Sosyalistên Şoreşgerê Kurdistanî

(Kürdistan Devrimci Sosyalistleri)]

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter