0 0
Read Time:15 Minute, 51 Second

Ön Açıklama:
A. Öcalan’ın Avukatlarıyla yaptığı 30.11.2005 tarihli Görüşme Notlarını, devrimci ve yurtsever kamuoyunun gerçekleri olduğu gibi ve kaynağından öğrenebilmeleri için yayınlıyoruz.
Sosyalistê Şoreşger Yayın Kurulu

"Şemdinli olayı göstermiştir ki, devlet içindeki çeteler sadece Kürt halkına yönelmemiştir, devlet kurumlarına da yönelmiştir. Gazeteden okuduğuma göre Silopi Savcılığı’na da bomba atmışlar. Bu çeteler bize, devlete, herkese zarar veriyor. Bu olay vesilesiyle ordu içindeki bir kesimin tasfiye edileceği kesin ama bunun ne dereceye kadar ve nereye varacağı belli değildir."

 

-Merhaba arkadaşlar hoş geldiniz. Önce tanışalım. Daha önce gelen var mı aranızdan?

(İstanbul Barosu’ndan Mustafa Eraslan.  Urfa-Halfetiliyim. Daha önce gelmiştim)

(Ömer Güneş, İstanbul Barosu’ndan. Muş-Vartolu’yum. İlk kez geliyorum.)

(İbrahim Bilmez, İstanbul Barosu’ndan. Diyarbakırlı-Çınarlı’yım. Asrın Hukuk Bürosu’ndayım. İlk kez geliyorum)

(Zeynal Değirmenci, İzmir Barosu’ndan. Malatya Doğanşehir’liyim. Daha önce gelmiştim.)

-Önce gelenleri hatırlayamadım. Öncelikle aktarımlarınızı alayım, zamanımız dar. (Memuru ve teybi kastederek) Siz görüşmeyi bu koşullarda uygun görüyor musunuz?

(Avukatların hukuki temsilinizden yasaklanması ve Adalet Bakanlığı’ndan bir gözlemcinin görüşmede hazır bulunması hususunda ilgili yasal başvurular yapıldı, iç hukuk yolları tükendi. Bu iki konuyu AİHM’e taşıyarak iki dava açtık. En son kardeşiniz Mehmet”in sizinle yapmış olduğu görüşmeden sonra kamuoyunda beliren yoğun duyarlılık ve kaygılar nedeniyle görüşme yapmaya karar verdik)

-Yasal açıdan yapacak başka bir başvuru yoksa ve siz de uygun görüyorsanız görüşürüm. Uygun görmüyorsanız gelmezsiniz. Bu konuyu size bırakıyorum. Alacağınız karara saygılıyım.

(Sağlık durumunuz nasıl?)

-Eski sorunlarım devam ediyor, genizden gelen rahatsız edici, yakıcı akıntı devam ediyor. (Bir de başını göstererek, birden fazla şişlikleri göstererek ) şişlikler rahatsız etmeye devam ediyor. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi dün toplanmıştı, bir sonuç çıktı mı?

(Toplantı bugün de devam edecek, henüz alınmış bir karar yok, basına yansıyan bir sonuç yok. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararını vermekle görevini bitirmiş oluyor, yeniden yargılama konusu Türkiye Hükümeti ile bu kararın yürütülmesini gözeten Bakanlar Komitesi’nin görevidir. Yine son 1 Haziran görüşmesinde olanak sağlanırsa, kağıt-kalem verilirse Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne mektup yazacağınızı söylemiştiniz. Yazabildiniz mi?)

-Hayır o olanak sağlanmadı, yazamadım. Nereye yazacağımı, kimi muhatap alacağımı, prosedürü bilmiyorum. Bu konuda beni daha sonra bilgilendirirseniz iyi olur.

(Biz iki ay kadar önce hukuki süreci ve prosedürü özetleyen bir cevaplı telgraf göndermiştik, size verildi mi?)

-Hayır bana bir şey verilmedi, mektuplar da verilmiyor.

(Gazete ve kitaplar veriliyor mu?)

-Günde bir tane eski gazete veriliyor. Bu arada Mehmet de geldi mi, başka gelen var mı?

(Hayır gelmedi)

-Aile görüşmesi iki haftada bir mi?

(Evet. Yeniden yargılama ile ilgili başvuru bir yıllık süreye tabidir ve Mayıs 2006’da süre dolacak)

-Süre dolarsa ne olur? Nereye başvurmak lazım?

(Süre dolarsa başvuru hakkı düşer. Başvuru, hakkınızda karar veren Türkiye’deki mahkemeye yapılıyor)

-O halde süreyi kaçırmayın. Bu süre önemli bir husustur. Yargısal süreci işletmek lazım fakat süreyi kaçırmamak için de olsa yapılacak başvuruda mutlaka adil ve bağımsız yargı yolunun açılması gerektiğini de belirtin. Süre konusunda sorumluluk size aittir.  

(Geçen hafta bir grup parlamenter, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Başkanlığı’na size uygulanan tecrit ve yeniden yargılama hususunun görüşülmesine dair bir önerge vermişti reddedildi. Ancak bu durum, yeniden yargılama prosedürüne ilişkin bir durum değildir.)

-Tamam neyse birazdan o konuya değineceğim.

(Geçen hafta bir Alman avukatınızla birlikte geldik ama sizinle görüştürülmedik)

-Neye ilişkin gelmişti?

(AİHM’de ayrı bir dava olarak devam eden tecrit durumunuza ilişkin olarak görüşmek üzere gelmişti. Bu tecrit durumu bir hukuki tıkanmayı da beraberinde getiriyor.)

-Evet. Avrupa Birliği, ABD ve Türkiye arasında bir anlaşma olduğu görülüyor. Şahsımın ve PKK’nin tasfiyesi karşılığında Türkiye’den; Kıbrıs, Ekümenlik, Ermeni meseleleriyle AB’nin diğer taleplerinin karşılanması isteniyor. Bu çirkin bir oyundur. Kamuoyunun ve halkımın bunu bilmesini istiyorum. Tehlikeli bir oyundur, Türkiye’nin yararına da değildir. Basından da öğrendiğim kadarıyla PKK eski gücünü korumaya devam ediyor ve gerekirse on kat daha artırabilecek bir durumda. PKK bağımsız bir güçtür, benim burada onları yönlendirme gibi bir durumum söz konusu olamaz. Eğer çözümsüzlük ve imha dayatılırsa, beraberinde büyük sorunlar doğurur. Örneğin basında bazı yazarlarca ABD’nin PKK ile işbirliği yapabileceğinden söz ediliyor. Eğer Türkiye çözüm için adım atmaz tasfiyeyi dayatmaya devam ederse bu tür şeyler gelişebilir. PKK, kendini koruma refleksiyle ileride başka isimler de alabilir, YNK ve KDP gibi bir güce de dönüşebilir. Oysa benim çözüm önerim demokratik cumhuriyet projesidir. Bizim bu temelde demokratik çözüm ve barışı istediğimiz yeterince açık değil mi? Hükümet neden bu yönlü adım atmamıza olanak tanımıyor? Olanak tanınırsa söz konusu gelişmelerin önü alınabilir. 

(AB yetkililerinden Lagendik, Kürtler, PKK ve Öcalan ile arasına mesafe koysun şeklinde açıklamalar yaptı.)

-Biliyorum. Geçmişten gelen bir oyundur. Ahlaksızca bir yaklaşımdır. Türkiye siyasetçileri ve ordunun içinde bazı kesimler bu oyunu görüyor. Onlara saygı duyuyorum. Kürtler içinde de bu oyuna dahil olanlar var. Biliyorsunuz PKK içinde bile bazı kişiler bu oyun da yer aldı. Bizim ne istediğimiz bellidir. Biz ne Çeçenistan gibi bağımsızlık ne de federasyon istiyoruz. Üniter devlet yapısı çerçevesinde demokratik bir çözümden yanayım. Çözüm isteniyorsa önümüz neden açılmıyor? Başbakan’ın açıklamalarını olumlu buluyorum. Başbakan’ın kullandığı  kavramları daha önce ben kullanmıştım, bu kavramlar bana aittir. Başbakan bu kavramları aslında biliyor ancak AKP ne kadro olarak, ne de zihniyet yapısı olarak buna hazır değil. Sınıfsal yapıları da buna uygun değildir. Çözüme güçleri yetmeyebilir. Benim çözüm tarzım 21.Yüzyıl çözümüdür. Bunu tarihe not düşüyorum. Demokratik Cumhuriyet tezini savunuyorum. Biz burada T.C. Anayasası, Meclisi ve ordusunu tartışmıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığını anayasal üst kimlik olarak kabul ediyoruz. Alt kültürel kimliklerinin önündeki engellerin kaldırılmasını istiyoruz. Bu konuda Baskın Oran’ın görüşleri dikkat çekicidir. Bizim görüşlerimizle örtüşmektedir. Ben halka demokratik konfederalizmi öneriyorum.

(Demokratik Konfederalizm teziniz devlet yapılanması olarak algılanıyor.)

-Hiç alakası yok. Ben kesinlikle bir devlet yapılanmasını kastetmiyorum. Çekindiğim için değil demokratik konfederalizmi Türkiye halkına bir çözüm olacağına inandığım için geliştirdim. Demokratik konfederalizm, bir devlet yapılanması değildir. Ekonomik, kültürel, sosyal ve çevresel, mesleki vb. unsurların söylem tarzı, ifade biçimi olarak demokratik şekilde yapılanması ve örgütlenmesidir. Burada yüzlerce birimin bir aradanlığını, örgütlülüğünü tartışıyorum. Örneğin kadın örgütlenmesi, çevre birimleri, gençlik hatta köy dernekleri her konudaki yüzlerce örgütlenme ve bunların işbirliği yapması dahil edilebilir. Burada kastettiğim sivil toplum örgütlerinin birlikteliği ve aktifliğidir. AB süreci de buna uygun bir zemin oluşturmaktadır. AB süreci bu açıdan çok önemlidir.  Avukatların da bu sürece aktif bir şekilde müdahil olmaları gerekir. Bu projem sadece Kürtler için değil, bütün Ortadoğu halkları içindir.  Benim Sosyalizm anlayışım da bellidir. Sovyet tipi Reel Sosyalizm iflas etmiştir. Reel Sosyalizmin bir çeşit Rus milliyetçiliği olduğu ortaya çıkmıştır. Türk Solu da ne yazık ki bir çözüm üretemiyor. Bu az gelişmiş ülkelere has bir durumdur. Az gelişmiş ülkelerde dar bir milliyetçilik anlayışı hakimdir. Bizim çözüm anlayışımız dar değil kapsamlı ve 21. Yüzyıl ruhuna hitap eden bir anlayıştır.

(Susurluktaki çeteyi bir trafik kazası ortaya çıkardı. Şemdinli’deki çeteyi halkın kahramanca tutumu ortaya çıkardı. AKP’nin ordu içindeki bir kesimi tasfiye etme ihtimali ortaya çıkıyor deniliyor.)

-Şemdinli halkının tutumunu önemsiyorum. Bir kez daha Kürt halkı tavrını demokrasiden yana ortaya koymuştur. Kimin şiddetten, çözümsüzlükten yana kimin de demokrasi, barış ve çözümden yana olduğu bu vesileyle açıkça ortaya çıkmıştır. Burada önemli olan husus, altını çizerek söylüyorum; Kürt halkı devlete yönelmemiş, saldırmamıştır. Halk o psikoloji içinde galeyana gelerek devlet kurumlarına yönelebilirdi fakat şiddete değil demokrasiye yönelmiştir. Tepkisini devlete değil, savaş ve çözümsüzlük isteyen çetelere karşı ortaya koymuştur. Halk çeteyi linç edebilirdi ama bunu yapmamış, yakalayıp adli makamlara teslim etmiş, tepkisini demokratik bir seviyede tutmuştur. İşte demokratik toplum, tavrını bu şekilde ortaya koyar.

      Şemdinli olayı göstermiştir ki, devlet içindeki çeteler sadece Kürt halkına yönelmemiştir, devlet kurumlarına da yönelmiştir. Gazeteden okuduğuma göre Silopi Savcılığı’na da bomba atmışlar. Bu çeteler bize, devlete, herkese zarar veriyor. Bu olay vesilesiyle ordu içindeki bir kesimin tasfiye edileceği kesin ama bunun ne dereceye kadar ve nereye varacağı belli değildir.

      Şemdinli, Yüksekova ve Hakkari halkını kutluyorum. Bu tavır bütün topluma demokratik örnek bir duruştur. Bu nedenle bütün Kürt halkının, Şemdinli halkının bu demokratik tavır ve yöntemini sahiplenmesini diliyorum. Bu konuda Türkiye aydınlarının ve kamuoyunun duyarlı olup tavırlarını ortaya koyması gerekmektedir. 

(Sizinle avukatlarınız arasında ve aile ile görüştürülmemeniz halkta ciddi tedirginliklere neden oluyor. Halk da bu tedirginliğini zaman zaman şiddet de dahil reaksiyonlar gösteriyor. Bu konuda şiddetin engellenmesi için bir mesajınız olacak mı?)

-Bana uygulanan tecrit açık ki toplumda  tedirginliği artıracaktır. Halk tavrını demokratik şekilde ortaya koymalıdır. Anayasa, AB uyum yasaları halka demokratik ve yasal tepkide bulunma hakkını vermektedir. Halk bu hakkını kullanmalıdır. Şiddeti tasvip etmiyorum.

(Demokratik Toplum Partisi yetersizliklere rağmen  Kongresini gerçekleştirdi. Geleceğe ilişkin olarak Kürt sorununun çözümünde bir umut yarattı.)

-Bildiğim kadarıyla DTP kuruluşunu tamamlamıştır. DTP’nin kurulması önemlidir, DTP’yi daha önce kutlamıştım, tekrar kutluyorum, başarılar diliyorum. Ancak benim talimat ve insiyatifimle kurulmuş bir parti değildir, herkesin gördüğü gibi tamamen halkın iradesiyle tabandan seçimle kurulmuştur. Her kesimle diyaloğa geçmeli, perspektifini geniş tutmalı, dar bir çerçeve içinde hareket etmemelidir. Herkes gibi onlar da benim görüşlerimden yararlanabilirler, devlet de hükümet de diğer kurumlar da görüşlerimden istifade edebilirler. Birer derviş gibi zikredercesine yirmi dört saat çalışmayı önlerine koymalıdırlar,  öyle sadece parlamentoya üç-beş milletvekilli sokmak anlayışıyla hareket etmemelidirler. Ben sadece kendi görüşümü ifade ediyorum ama sonuçta onlar kendi kararlarını verirler.  Daha önce Leylalara mektup yazmıştım, ulaştı mı bilmiyorum.

Demokratik çözüm konusunda görüşlerimi herkese ifade ediyorum. Hatta geçtiğimiz hafta Mudanya’dan gelen bir savcıya da bu konudaki görüşlerimi söylemiştim.

(Savcı ne zaman geldi ne kadar süre ve hangi konuda görüştünüz?)

-Geçen hafta geldi birbuçuk saat kadar görüştük. Savcı söylediklerimin hepsini zapta geçirdi. Savcının tavrı olumluydu. Kongre-gel ve Zübeyir Aydar ile bir ilişkim olup olmadığını, onları yönlendirip yönlendirmediğime ilişkin sorular sordu. Ben de durumumun açıkça ortada olduğunu, bu tecrit koşullarında böyle bir şeyin söz konusu olamayacağını belirttim. Zübeyir Aydar ve parti lehine ve aleyhine bir şey söyleyecek durumda olmadığımı dile getirdim. Bu kurumların kendi bağımsız karar mekanizmaları içinde hareket ettiklerini, kendi insiyatifleriyle başka örgütlenmelere de gidebileceklerini, benim buradan onları yönlendirmemin söz konusu olamayacağını söyledim. Türkiye’nin üzerine oynanan oyunlara, yaratılmak istenen Türk-Kürt çatışmasının önüne geçmek için harcamış olduğumuz bunca emeğe rağmen halen benim çözümün önünde engel olarak gösteriliyor olmamı yine  Demokratik konfederalizme ilişkin görüşlerimi savcıya da net bir şekilde söyledim. Kim çözümün önünde engel oluşturuyor? Halkımıza önerim demokratik çözümde ısrar etmeleridir. Bütün insanlarımızın Kürtçe eğitim hakkı başta olmak üzere bütün kültürel hakları için seferberlik içinde olmalıdırlar. Geçmişte annelerimizin ve gençlerin neler başardığı görüldü. Demokratik çerçevede halkımız daha yoğun bir çaba ve eylemlilik içinde olmalıdır. Zaten Kürtçe eğitim hakkına Lozan anlaşması engel değildir hatta imkan da tanıyor. Anadilleri Kürtçe ile eğitim göremediklerinden Kadınlarımız ve çocuklarımızın durumu ortadadır, eğitimsiz kalmışlardır.  Hem anadilde hem de Türkçe eğitim görebilmelidirler. Türkçe düşmanlığı bizde yoktur, onu da öğrenmeleri gerekiyor. Halkımız bu talepleri için şiddete başvurmadan demokratik yöntemlerle her hafta eylemsellikler geliştirebilmelidirler. Her şeyi devletten beklemeyeceğiz, devlet ilk başta belki bu imkanları sağlayamaz. Bizlerin bu boşluğu ana sınıflardan başlayarak doldurmamız gerekir. Israrlı demokratik çabalarla kademe kademe diğer eğitim alanlarına kadar yaygınlaşır.     

(Kostas Smithis’in yeni bir kitabı çıktı sizinle ilgili bölümleri var, basına da yansıdı.)

-Biliyorum. (Kızarak) Tam bir ikiyüzlü politikadır. Bu açıklamaları çok çirkincedir. Bu konuda şimdilik fazla bir şey söylemeyeceğim. Fakat yeniden adil ve bağımsız bir yargılanma yolu açılırsa kafamda çizdiğim savunma taslağında bu konuya da değineceğim. Bu savunmayı çok geniş bir şekilde kafamda tasarladım ve olgunlaştırdım. Bu savunmamın filozofik bir yönü de vardır. Bookchin, Wallerstein, Durhkeim gibi filozoflardan yararlanıyorum ama bunların derlemesi değildir. Bunların düşüncelerini de aşan, bana özgü, çağa yanıt olabilecek, sadece Kürtlere ilişkin değil, bütün dünya halklarına yönelik bir projedir. 21. Yüzyıla hitap ediyor. Bununla ilgili olarak sizden her biri üç yüz sayfa olan beş defter toplam bin beş yüz sayfa istemeyi düşünüyorum.

(Güney’deki oluşuma ilişkin ilkel-milliyetçi söyleminiz bazı kesimlerce eleştirilmektedir. Bir de Mustafa Kemal’e ilişkin olarak yaptığınız değerlendirmeler için ‘Kemalizm şerbet yapılıp bir Kürt tarafından Kürtlere içirtildi’ diyenler de var.)

-(Gülerek ve kızarak adeta kimlerin söylediğini bilircesine ve sanki onlarla konuşurcasına)

Benim Kemalist olduğumu iddia edenler, kendileri 1930’lu 40’lı yılların Hitler ve Musollini anlayışını temsil edenlerdir. Kapitalist milliyetçi çizgiyi dayatanlardır ya da Stalin’in dar sınıf anlayışını temsil edenlerdir. Mustafa Kemal bir olgudur. Mustafa Kemal’i çözmeden Türkiye’de hiçbir sorunu çözemeyiz. Mustafa Kemal’in 1920’lerde emperyalizme karşı vermiş olduğu mücadeleyi kendi etnik kimliğinden bağımsız olarak değerlendiriyorum. Dünya halklarına örnek bir mücadeleydi. Deniz Baykal, Mustafa Kemal’i anlamadığı ve doğru yorumlamadığı için CHP erimektedir. Baykal’ın ana muhalefet olarak çözüme katkı sunması gerekirken bu tutumu ile çözüme engel olmaktadır. Mustafa Kemal’in 1920’li yıllarda oynadığı rolü 2000’li yıllarda oynayacak bir “Kürt” Mustafa Kemal’e ihtiyaç vardır. Kemalizmin güncelleştirilmesi önemli bir ihtiyaçtır.

      Güney’e ilişkin olarak da Talabani ve Barzani’nin yapmış olduğu açıklamaları basından okudum. Olumlu yönleri de olumsuz yönleri de vardır. Irak’taki federal yapı ne bölgesel ne de coğrafi federasyondur, etnisiteye dayalıdır. Bizim çözümümüz ise demokratik konfederalizmdir.   

      (Görevliler görüşme süresinin dolduğunu ikaz etti)

(Bir İsteğiniz var mı?)

-Bana elbise getirmeyin. Bu elbiseler bana yeterlidir. Sadece diş fırçası, diş macunu, kepeğe karşı etkili bir şampuan, Birikim, Doğu-Batı ve daha önce gönderdiğiniz dergi ve kitaplardan gönderebilirsiniz. Tüm dostlara selamlar. Özellikle cezaevlerindeki yoldaşlarıma selamlarımı ilettin. Size de başarılar diliyorum.

(Biz de iyi günler diliyoruz.)

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter