0 0
Read Time:24 Minute, 35 Second

Şemdinli’de 9 Kasım günü, umut kitapevi TC devletin özel savaş elemanları tarafından bombalanmış, kaçarlarken de halk tarafında yakalanmışlardı. İki JİTEM astsubayı ve bir itirafçı kullandıkları arabayla etkisiz hale getirilmişti. Şemdinli halkının soğukkanlılığı, TC devletinin gerçek yüzünü bir kez daha gözler önüne sermişti.

Şemdinli’de halkımıza karşı yapılan kontrgerilla saldırısı göstermektedir ki, ülkemiz Kürdistan’da sömürgeci devletin politik ve pratik varlığı bütün kötülüklerin kaynağıdır. Saldıran sömürgeci devlet, direnen yiğit Kürdistan halkıdır.

Şemdinli(Navşar),TC sömürgeciliğinin halkımıza yaklaşımının aynasıdır. Gündüz vakti, TSK patentli bombalarla halkımıza dönük devlet saldırısı, Şemdinli’de Kürdistan halkının direniş duvarına çarptı.”Evdeki hesap çarşıya uymadı” atasözünün güncel karşılığıyla değerlendirirsek, karargâhlarındaki hesap, Şemdinli’nin çarşısında tutmadı diyebiliriz. Özel savaş elemanlarının suçüstü olmaları, Hakkâri çevresinde gelişen halk serhıldanları, TC yöneticilerini epeyce zorlamışa benziyor. Güvenlik zirveleri düzenleyerek, bu aleni saldırının üzerini örtme, unutturma senaryolarını çizmişlerdir. Yargı süreci aldatmacasıyla zamana yayılacak sürecin sonucu kendi kendilerini aklayacaklardır. Geçmişte açığa çıkan (Susurluk örneğinde olduğu gibi), özel savaş güçlerinin göstermelik yargılamaları nasıl sonuçlanmışsa, Şemdinli yargılaması da aynı neticeyle sonuçlanacaktır. Türk hükümeti adına konuşan R.Tayip Erdoğan; ”Şemdinli halkının tanıklığına güvenemeyiz” açıklaması şimdiden işlerini ciddiye aldıklarını gösteriyor. Yani süreç “Yargılama komedisi”ne dönüşecek. Mahkeme kürsülerinde, yargılanan sanıkların ne de çok vatansever olduklarını, devlet ve millet adına savaştıklarını vb, nağmeler duyacağız.

       Genelkurmay 2.başkanı, KKK komutanı orgeneral Yaşar Büyükanıt, JİTEM astsubayı Ali Kaya’yı “kendisini tanırım, iyi çocuktur” sözleriyle açıktan sahiplenmiştir. Kürdistan’daki bütün katliamların uygulayıcısı ordu, özel savaş elemanlarını korumak, açığa çıkan son saldırılarını farklı yöne çekmek için düğmeye basmıştır. Komplo teorileriyle ortamı bulandırmaktadır.”Teröre karşı savaş” veren ordu görüntüsü altında, TSK’yi yıpratmama kampanyalarına hız vermişlerdir. Burjuva medyanın satılık kalemşorları de, her gün bunların izahatını yapıyor."Ellerini soğutmayalım” tantanasıyla asparagas haberlerle TC devlet terörünü meşrulaştırmak, şovenizmle kitleleri zehirlemek istiyorlar. Newroz konseptini adım adım uygularken, Şemdinli’de halkımızın onurlu direnişi planlarını altüst etmiştir. Ne kadar zavallı ve korkak oldukları bir kez daha görülmüştür. Hemen imaj düzeltme çabaları halkımızın karşısındaki somutta yaşadıkları iradi güçsüzlüğün ispatıdır. Şemdinli’de, Yüksekova’da üzerine yağan kurşunlara inat "TC kimliği istemiyoruz” diyen halkın kararlığı sömürgecileri paniğe itmekte, tarihsel korkularını büyütmektedir.

Genelkurmayın örgütlediği JİTEM, Kürdistan’da halkın hiçte yabancısı olmadığı kontrgerilla örgütlemelerindendir. ABD’den ihraç özel savaş politikalarının ürünü olarak devreye sokulmuştur. İlk etapta istihbarat toplama gerekliliği görüntüsü verilerek, faaliyetlerine başlanmış, zamanla da asıl misyonunu uygulamaya soyunmuştur.

TC’de faşizm devletin temelinde var. Kurulurken emperyalistlerin onayıyla kuzey Kürdistan’ı sömürgeleştirmiş, Kürt halkını, imha ve inkâr sürecine tabi tutmuştur.82 yıldır ülkemizde estirilen sömürgeci faşist terör, dün ve bugün aynı stratejinin sonucu devam ediyor. PKK’nin siyasal ve askeri açıdan öncüleşmesiyle yeni bir kimliğe bürünen KUKM, devrimci çizgisiyle Kürdistan’da ulusal bağımsızlık savaşının iktidar yolunu netleştirmişti. Yetmişli yılların başlarında, Türk solundan eleştirel kopuş, iki ayrı parti, iki ayrı devrim formülasyonunun tartışılması ve gurup aşaması, Marksizm-Leninizm İdeolojisinin rehberliğinde Kürdistan devriminin öznel aracı partinin ilanı, ülkede başlayan kolektif çalışmaların kısa sürede taban bulması, halk düşmanı işbirlikçi feodal despotların halkın üzerinde sömürgeci devletin desteğiyle oluşturdukları otoritenin parçalanmasını sağlayan siyasal militan mücadele hattı, Revizyonist ve aşiret yapısına dayanan örgütlemelerin teşhirinin pratikte yürütülen ideolojik çalışmayla başarısı, büyük emek ve bin bir zorlukla gelişen KUKM’nin Kürdistan’daki mevcut sorunların çözümünü içeren devrim perspektiflerinin halkın gündemine girmesi ve sahiplenmesi. Hemen hepsi ülkemiz Kürdistan’da devrimin diriliş ve direniş çağrısının ilk örgütleme aşamasını ifade ediyor. Sömürgeci TC devleti, Kürdistan devrimcilerine 12 Eylül askeri darbesiyle yanıt vermişti. Ordunun merkezinde olduğu devlet terörüyle, Kürdistan’da devrim umudunu ebediyen yok edebileceklerini düşündüler. Ezerek, katlederek, zindanlara doldurarak, işkenceyi günlük yaşamın parçası haline getirerek bitireceklerini hesapladılar ve uyguladılar. Ordu o dönem genellikle saldırılarını açıktan yürütüyordu. Tutsak düşen devrimcilerin şahsında, KUKM’yi dirilmemecesine toprağa gömmeyi, üzerini betonlamayı denediler. Zindanları hedef tahtası yaparak Kürt halkının politik öncüleri devrimcilere ihaneti, ikrarından dönmeyi dayattılar. Vahşet koşullarında direnmenin yaşamsal önemini bilen PKK kadroları, ölümler, sakatlamalar pahasına TC devlet terörünü tersyüz etmişlerdir. Bilinç ve yürekte taşınan özgür ülke sevdası,12 Eylül zindanlarda şehit düşen, direnen yoldaşlarımızın tarihsel duruşlarıyla korunmuş, düşmanın kirletme çabaları sonuçsuz kalmıştır.1984 gerilla atılımıyla da zindanlardaki direniş, sömürgecilikten kurtuluş, bağımsızlık hedefiyle bütünleşen halk savaşının katalizörü olma, zafere götürme misyonu taşımıştır.

TC sömürgeciliğine sıkılan ilk kurşunlardan biri Şemdinli’de atılmıştı. Devrimin en keskin dönemeci o topraklarda aşılmış, gerilla özgürlük düşünü gerçeğe dönüştürmenin teminatı olmuştur. Türk sömürgeciliğinin Şemdinli takıntısı,15 ağustos devrimci atılımına duyduğu kin ve öfkenin son olayda olduğu gibi dışavurumu şeklinde yaşanıyor. TC devleti, gerillayı askeri operasyonlarla sınırlı savaşla yenemeyeceğini biliyordu. Özel savaş politikalarını mücadelenin sürdüğü her alanda devreye soktular.

NATO üyesi devletler kontrgerilla örgütlemelerine ihtiyaç duymuştur. NATO kontrgerilla örgütlenmelerini dünya genelinde örgütleyen bir merkezi kuruluştur. ABD’nin yeni sömürgesi ülkelerde, kontrgerilla devrim mücadelelerinin bastırılmasında işbirlikçi burjuva sınıfın, düzenini koruma silahlarındandır. Soğuk savaşın bitmesiyle tasfiye edildiğini düşünenler yanılıyor. Bilindiği gibi emperyalistlerin, yeni dünya düzeni ekseninde tekrardan dizayn edilmiş, eskisinden daha fazla etkin hale getirerek şimdilerde ezilen halklara karşı savaşlarının gelişmesi çerçevesinde kullanılmaktadır. AB üyesi ülke devletlerinin de kontrgerilla örgütlenmeleri eskiden olduğu gibi bugünde vardır.

TC devleti için terör, kontrgerilla cumhuriyeti tanımlaması tüm doğruluğuyla geçerlidir. Devletin zirvesi MGK eliyle yönetilmekte, MGSB gizli anayasa işleviyle pratikleştirilmektedir. Kontrgerillaya gizemli bir hava vererek gayrimeşru politikalarını "devlet sırrı” zırhına sokuyorlar. Ortada gizli, gizemli güçler yok. Kontrgerilla Kürdistan’da halkımıza savaş açan sömürgeci devletin kendisidir. JİTEM, mit, TSK ve diğer devlet kurumları özel savaş projesine göre örgütlenmiş, konumlanmıştır. KUKM karşısında görev ve misyonları neyse onu yerine getiriyorlar. Köy korucuları, itirafçılar, devşirilmiş kişi ve kurumlar da bu politikaya hizmet etmektedir. En son İmralı ihanetiyle birlikte aleni yürütülen çalışmalarla, halkımızı içerden çözen siyasal tasfiyecilikte, TC’nin temel stratejisine bağlanmış,”Kürtler” adına sömürgeci devleti aklama rolünü almıştır. İlgilenenlerin, Öcalan’ın 30–11–05 tarihli görüşme tutanaklarına bakmalarını öneriyoruz.

Şemdinli’de yaşanan son devlet saldırısıyla yoğunlukla gündeme gelen JİTEM üzerine çok şey yazılıp çiziliyor. JİTEM kabullenmeseler de, resmiyette KKK’ ye bağlıdır. Genelkurmayın Kürdistan’da uyguladığı politikaların sonuca ulaştırılmasında yapılandırılan araçlardandır. Kürdistan’da askeri kışlalar, karakollar, devlet daireleri, yüksek korunaklı binalar JİTEM’in merkez üstleri olarak faaliyet göstermektedir. Adreslerinin verilmesi hiç de zor değil. Yurtsever Kürt halkına sorun, jitem mensubu ordu elemanları ve sığıntılarının kullandıkları yerleri, yuvalarını size tek tek gösterir. Jitem Kürdistan’da PKK öncülüğünde yükselen KUKM’yi, gerilla savaşını engelleme esasına göre farklı isimlerle örgütlenen kontrgerillanın kollarından biridir.

Kontrgerillanın tarihi, ülkemizde Kürt halk hareketinin azgınca bastırıldığı, Kürdistan’ın harabeye çevrildiği otuz’lu yıllara dayanıyor. O yıllarda çıkartılan yasalarla, ordu talimatnamelerinde ifade edilen "gizli” örgütlenme aktif hale getirilmiştir. Yine öncesinde Teşkilat-i Mahsusa olgusu vardır. Bugünkü kontrgerilla şeflerinde ondan feyiz almıştır. Türkiye’de milli azınlıklara dönük gelişen yağma ve göçertme saldırılarının altında da kontrgerillanın imzası vardır. Bunlardan en çok bilineni 6–7 Eylül olaylarıdır.12 Mart darbesiyle özdeş alınan işkence merkezleri de (Ziver Bey Köşkü) tarihlerinde önemli yer tutar. Sol örgüt önderlerinin katledilmelerinde de misyonlarını oynamışlardır.1977 yılının 1 Mayıs günü Taksim meydanında yaşanan, otuzdan fazla işçinin yaşamını yitirdiği katliamı da tezgâhlayan kontrgerilladır. Kürdistan’da KUKM’yi tasfiye etme amacıyla tertiplenen Maraş katliamı da tarihte önemli bir yer tutar. Sivil faşistlerin kullanıldığı katliamda yüzden fazla Alevi Kürt vahşice katledildi. Maraş katliamını yapan TC devleti sonrasında sıkıyönetim ilan etmiştir. Kürdistan’da büyük askeri seferlerin yapıldığı o dönem aynı zamanda 12 Eylül darbesinin zeminini güçlendiren ara dönem olma özelliği taşıyor. Suikastlar, kışkırtma ve kitle katliamlarıyla istediği sonuçları elde eden TC devleti,12 Eylül darbesiyle zayıflayan sistemini yıkılmaktan kurtarmıştır.

Ta ki 15 ağustos atılımında Şemdinli’de tutuşan bağımsızlık ateşiyle tekrardan bir araya gelen Kürdistan halkının, ulusal kurtuluş mücadelesinin etkilerinin büyümesiyle korkularının sancıları depreşmiş, halkın gerillaya duyduğu asmpati yeni katılımlarla genişleyerek, mücadele ete kemiğe bürünmüştür. Seksenli yılların ortasında başlayan silahlı savaş karşısında, Türk egemenleri ilkin,”birkaç eşkıya, bölücü” nakaratına başvurmuş,”eziyoruz, ezdik” sloganlarıyla psikolojik üstünlük kurmaya çalışmıştır. Bilimsel sosyalizm ideolojisiyle donanmış, eskinin tekrarı olmayan, ülke ve halk sevgisini KUKM’le birleştiren PKK’liler kolay lokma değildiler. Bu gerçeği bilen TC devleti, hemen harekete geçmiş, karşı-devrim doktrinini topyekûn imha konseptiyle uygulamaya sokmuştur.1987’de olağanüstü hal (OHAL) ilanıyla, Kürdistan’da karşı savaşlarını sistemli şekilde arttırmışlardır. TC sömürgeciliği, jandarma asayiş kolordusunu kurarak halkı baskı altında tutacak mekanizmayı biçimlendirmiştir. JİTEM’in örgütlenmesi de o dönem bu gelişmelerin akabinde olmuştur. Kontra faaliyetlerine yurtsever halkın mücadelesinin geliştiği yerlerde başlamıştır. İnsan kaçırmalar, gerilla kılığında köy baskınları, işkence ve katletme yöntemiyle halkın KUKM’le olan bağını kopartmayı hedeflemişlerdir. Sadece bunlar mı? Tabiî ki değil. Gayrimeşru bütün pis işlere bulaşan ordu, uyuşturucu ticaretinde de jitem elemanlarına hatırı sayılır görevler vermiştir. Adı JİTEM’le anılan isimlere şöyle bir bakın, mafya düzenine dönen sistemde ilişkileri nerelere uzanır anlarsınız. Genelkurmayın tepesindeki generallerin emir-komuta zincirinde kullandıkları “iyi çocukları” üniformalı ya da üniformasız, yaptıklarıyla komutanlarının kasalarına küçümsenmeyecek rakamlarda para akıtıyorlar. Özel savaş elemanlarına beslenen sevginin diğer bir nedeni de budur. Jitem’in kurucularından Cem Ersever örneğinde yaşanan “iç infazlar”,hesaplaşmalar, kirli paranın, rant kavgasının neticesinde gelişmiştir.

Kürdistan’da faili belli cinayetler çoğunlukla jitem bünyesindeki kontra birimler tarafından işlenmiştir. Bütün saldırıların emri de pratikte genelkurmaya dayanmaktadır. Korucu başı, gönüllü korucu, itirafçı ve faşistler jitem örgütlenmesinin içinde görev almaktadırlar. Bu unsurların bir kısmı ayak işlerinde kullanılırken, özelikle korucu başları ve tescilli katiller değer görmekte, "devlet sırrı” zırhına sokulan karanlık işler de, sus payına layık olmaktadır. Jitem adını yine kendi beslemeleri Hizbi-kontra saldırılarıyla duyurmuştur. Din kisvesiyle silahlandırılan kontralar şehir merkezlerinde halka karşı savaşın ayağı olmuştur.

Genel tepkilere hakim gözüken anlayış, olayın siyasal yorumlayışında kısırlaşma, daralma yaşamaktadır. "Jitem dağıtılsın” talebi iyi niyet taşımanın ötesinde, Kürdistan gerçekliğini kavramaktan uzak noktalara götürür. Gövde dururken, parçalarla uğraşmak siyaset yürütmek değildir. Ülkemizdeki sömürgecilik sistemi sorgulanmalı, kalıcı ve gerçek çözümün ulusal kurtuluş devrimiyle olacağı açıktan belirtilmelidir. Türk egemenlerinin istediği biçimde tali meselelerde yoğunlaşmak, devletin saldırı alanlarını genişletmesine yarıyor. Genel tepkilerin argümanları hedef saptırma misyonu görmektedir. Reformist, düzen içi güçlerin penceresinden Kürdistan’a bakanlar yanılmaya mahkûmdur. TC devletinin "demokratik cumhuriyet” olabileceğini teorileştirenler ve sol adına tasfiyeciliğin peşinden sürüklenenler, şimdi izah etsinler “barış süreci”nin halka ne kazandırdığını. Siyasal başarıları varsa sıralasınlar. TC de demokratik değişim yaratma yoluna girenler, yedi yılın sonunda kendini inkâr uçurumunun eşiğindedirler. Onca edilen lafın karşılığında ellerinde ne var? Açıklasınlar! Şuna buna fatura keserek işin içinde çıkamazlar. TC devleti, jitem örgütlenmesinin iyice teşhir olduğuna kanaat getirirse, kamuoyundaki tepkileri de kullanarak üzerine gidiyoruz havası vererek “demokrasi rüzgârı” estirir. Kandırma siyasetine başvurur. Göstermelik kararlar alıp, demokratikleşme masallarıyla çekim alanındakileri uyuturken, özel savaş politikalarını uygulayacak yeni araçlarını harekete geçirirler. İsmi farklı işlevi aynı örgütler kurmakta uzmanlaşmışlardır. TC’nin değişimden anladığı tek şey, tabelalarını bir iki fırça darbesiyle üzerindeki harflerin yer değiştirmesidir. Tarihinde bunun sayısız örneklerini görebiliriz.

Şemdinli saldırısının değerlendirmeleri, alınan tavrın hedefi isabetli olmalıdır. Kürdistan’da PKK öncülüğündeki KUKM karşısında son otuz yıldır, on binlerce insanımızın şehit düştüğü, binlerce köyün hatta ilçelerin yakılıp yıkıldığı, işkencehanelere taşınan, zindanlara konulanların listesinin tutulmayacak kadar çokluğu, milyonlarca Kürdün ülke topraklarından zorla kopartılarak göç ettirilmesi vb en son Şemdinli’de, Yüksekova’da bomba atan, halkı tarayan KİMDİR? “Derin güçler mi, çeteler mi?” ya da “barıştan rahatsız olanlar mı?” Halkımıza saldıran sömürgeci TC devletidir. Ordu, hükümet, meclis, sermaye çevreleri, düzen partileri ve özel savaş aygıtlarının hepsi Kürdistan’daki bu saldırıların gönüllü ortaklarıdır. Devrimci Sosyalistler, Kürdistan devrimiyle halkımıza karşı işlenen suçların, saldırıların hesabını sömürgeci TC devletinden soracaktır. Sömürgeciliği ve faşist kurumlarını bertaraf etmenin tek yolu Kürdistan Devrimidir. Sömürgeciliğe ve tasfiyeciliğe dur demek istiyorsak, KUKM ‘yi toparlama-yeniden inşa mücadelesine katılmalıyız, güç katmalıyız. Kürdistan için görev ve sorumluluklarımızın bilinciyle tarihsel misyonumuzu oynamalıyız. Tasfiyecilerle birlikte tükenmişlikleriyle akıl dağıtanlara Kürt halkının ihtiyacı yoktur. Hatta bu kesimler kendilerine enternasyonal misyonlar biçerek, dünyanın başka kıtalarındaki ulusal ve sınıfsal gelişmelere anında tepki verenlerdir. Nedense konu Kürdistan olunca, başka halklar üzerinde yapılan teoriler hemen unutulur, tasfiyeciliğe (biraz da zorlama) bol bol methiyeler dizilerek, “onurlu barış mücadelesi” yakıştırmalarıyla şapka çıkarıyorlar. Kültürel kırıntıları demokratik devrim ambalajıyla önümüze koyma derdindeler. Marksizm görüntüsü altında tasfiyeciliğin Türkiye ayağını oluşturanların gözü de aynı noktadadır, UKKTH herkese var, Kürtlere gelince de “ayrılmak doğru değil, Öcalan bile bizim dediğimize geldi diyorlar. Kürt devleti emperyalistlerin dümenine girmektir, kısaca söylemleri böyledir. Önyargılarla, ben-merkezcilikle örülü ideolojik çizgileri, ezen ulus milliyetçiliğinin bu saflardaki etkisinin boyutunu ortaya çıkartıyor. Şemdinli gerçeği tüm yakıcılığıyla kendilerine ne derece etkide bulunacak göreceğiz.

Başa dönersek Şemdinli’de devlet saldırısının akabinde neler yaşandı, bakalım.9 Kasım günü bombayı atan ordu mensupları bölgeden kaçmaya çalışırken halk tarafından etkisiz hale getirilmişti. “Biz emniyetteniz” diyen jitemcilere ilk başta dayak atılmış, özel timlerin müdahalesi sonrası, polislere teslim edilmiştir. Jitemcilerin kullandığı arabayı çevreleyen Şemdinli halkı, devleti suçüstü yakalamıştır. TC devleti kan emici canavar misali saldırırken, Şemdinli’de toslanmış, pislikleri ortalığa saçılmıştır. Arabanın bagajından çıkan belgeler, krokiler, ajanda ve silahlar olayın ciddiyetini daha o an TV’lerdeki görüntülerle yansıtılmıştır. 9 Kasım saldırısının hemen öncesinde 1 Kasım’da devletin özel savaş elemanları 150 kg TNT kullanarak ilçe merkezinde büyük tahribatlar yaratmışlardı. Halka düşmanlıklarının örnekleri bu pratiklerle ne olduklarını, nasıl hareket ettiklerini gösteriyor. Halkı teslim almayan devletin acizliği, halkımıza dönük gelişen son saldırılarla bir kez daha kanıtlanmış oldu. TC devleti düzenine yedeklenenlerle birlikte halkı içerden ve dışardan çevreleme, kuşatma politikasını uygularken, neticede de iflası da derinleşiyor. Halkımızın onurlu direnişi, dinamizmi devletin suratına sert bir tokat gibi çarpmaktadır. Baş eğmeyen ülkenin susmayan halkı, gerçeğiyle yüz yüzedirler. Şemdinli’de bombalamanın olduğu gün, ikinci bir saldırı da askeri panzerden atılan kurşunlarla gerçekleşti. Suçüstü olan TC devleti panikle halka ikinci defa saldırmıştır. Günün bilânçosu ağırdır, iki şehit ve çoğu özel timin açtığı ateşten kaynaklı onlarca yaralanma. Sonrasında Yüksekova’da 3, Mersinde 1 insanımız TC devleti tarafından katledilmiştir.

Şemdinli’de halkımızın saldırı karşısındaki eylemsel duruşun gündemde olduğu o vakit, M. Ağar sahneye çıkmıştır. Kendisini arayan jitemci “başkanım bizi kurtarın” demiş. Oda “dayanın kurtaracağım” diyerek devreye girmiş. TV kameraları karşısında pişkinlikle bunları söylemiştir. TC’nin sadık adamı M. Ağar, kim ki sıradan bir memur üstlerini değil de onu arıyor? Şimdilerde özel savaş sürecinin artığı DYP’nin genel başkanıdır. Asıl onu önemli kılan kirli geçmişidir. Emniyet müdürlüğü yaptığı dönemden itibaren işkencede ölümlerle, infazlarla ismini duyurmuştur. Yıldızı hızla parlatılan bürokratların önde gidenlerindendir. Susurluk kazasıyla birlikte kısmen açığa çıkan ilişkilerle "derin” görevinin nelere uzandığı biliniyor. Biraz sıkıştırılınca da “Devlet için 1000 operasyon yaptık” serzenişinde bulunmuştu. Siyaset arenasında Adalet, İçişleri bakanı olarak da derin görevlerini sürdürmüştür. Şemdinli saldırısıyla beraber özel savaş güçlerine ağabeylik yapma görüntüsüyle, yıldızının eskimesiyle beklemeye alınmanın sıkıntısıyla reklâm peşindedir. Yeni görevler verilmesini istiyor."Kurt puslu havayı sever.” O da diğer düzen politikacıları gibi mevcut hükümetin yetersizliğinden dem vurup, vatan-millet demagojisiyle icazet beklemektedir.

Yüksekova’da şehit düşenlerin cenaze töreni, sömürgeci TC devletinin pervazlığının çılgınlık boyutuna ulaştığının çarpıcı bir örneğidir. Tören esnasında kitlenin üzerinde F 16 uçakları uçurtulmuştur. Halkımızın eylemsel direnişi Türk egemenlerinin sinir sistemini bozmaktadır. Emperyalistlerin bölgedeki ileri karakolu TC devleti, 82 yıldır Kürdistan’ın toprağını, halkını savaş uçaklarıyla bombalamaktadır. Tarihi bilenler iyi bilirler, Dersim halk hareketinin bastırılmasında M. Kemal’in manevi kızı Sabiha Gökçen ilk kadın pilot olarak görev almış, üstün başarı madalyalarıyla ödüllendirilmiştir. TC elindeki bütün silahları ve uçaklarını Kürt halkına karşı kullanmaktadır.

Cenaze törenine katılan halkın üzerinde F16’larla alçak mesafelerle uçuş yaparak mesaj vermektedir. Halka, “değerlerinde ve kimliğinde ısrarcı olursan yaşadığın coğrafyada taş taş üstünde bırakmam devlet güçlüdür” manasında göndermeler yapmaktalar. F 16’larla verilen mesaj, 82 yıldır ülkemizde uyguladıkları politikanın genel özetidir. Bütün dünya kamuoyunun gözleri önünde F 16 uçaklarıyla yapılan alçak uçuş, TC’nin ne kadar alçaldığının da göstergesidir. Şehit düşen gerillaların bedenlerine işkence yaparak, kulak kesen, göz oyan, benzin döküp yakan, mezar taşlarına bile saldıran devletle, Yüksekova’da halkımızın üstünde ölüm kusmaya hazır olan devlet aynıdır. Birileri sürekli AB süreci, demokratikleşme vb hikâyelerle gerçekleri çarpıtmayı misyon edinseler de, pratikte yaşananlar, Devrimci Sosyalistleri her defasında doğrulamaktadır. Kuzey Kürdistan’ı sömürgeleştiren TC devleti, Türk egemen sınıfının baskı ve sömürge aygıtıdır. Sömürü düzeninin devamı içinde faşizm olgusu devlet gerçeğini tanımlamaktadır. Sömürgeci egemen iradeyi temsil eden düzende, demokrasi, hak ve özgürlük talepli demokratik mücadelede bir devrim sorunudur. Mevcut düzenin içinde kalarak, onun çizdiği sınırları aşmayan tarzda siyaset yürütenler, değiştirme ve dönüştürme gücünden yoksundur. Siyasal iddiaları ne olursa olsun başarısızlığa mahkûmdurlar. Somuta indirgediğimizde egemenlerin düzeninin kanalına su taşımanın dışında fonksiyonları olmamıştır, olmaz da.

KKK Büyükanıt’ın "iyi çocuğu” jitemci Ali Kaya 9 Kasım saldırısından sonra iki gün askeri birlikte nezaketle "misafir” edilmiş, savcılıkta ifade verip serbest bırakılmıştı. Basına da yansıdığı gibi,"kimse beni tutuklamaz ” komutanlarımız bizi iyi tanırlar, ben Büyükanıt’la Diyarbakır’da birlikte görev yaptım, adam öldürdük türünde açıklamalar yapmıştı. A.Kaya bu cesareti nereden almaktadır, tabiî ki hizmet ettiği TC devletinden alıyor. Halkımızın ayağa kalkması, protesto ve eylemlerin büyümesiyle meseleyi geçiştiremeyeceklerini görmüşlerdir. Ordu kanadının açıktan teşhir olması sonucu olayın üzerini kapatma görevi AKP ‘ye verilmiştir. TC başbakanı takiyyeci Tayyip bildiği en iyi şey olan demagoji yaparak “kimseyi kayırmayacağız, sonuna kadar gideceğiz” demiştir. Jitemle ilgili sorular karşısında da “benim dönemimde böyle bir şey yoktur, tanımıyorum” yalanına sarılmıştır. Apar topar (Bush misali) Şemdinli’ye gitmiş, ilçe merkezinde taleplerini dövizlerle ifade eden halkı küstahça azarlama onursuzluğunda bulunmuştur. Ezberi sınırlı Tayyip, sıkışınca Kasımpaşa ağzıyla “racon” kesiyor. 9 Kasım saldırısından sonra serbest bırakılan jitemci astsubaylar unutturma planları doğrultusunda 28 Kasımda Van 1, ağır ceza mahkemesi tarafından tutuklanmıştır.Lokal olay gibi gösterileceği kesin. Mahkemede çete suçlamasıyla dava açılmıştır. Devlet, “iyi çocukları”nın iyiliklerini düşünerek kendilerini karantinaya almıştır. Uygun zamanda da yeni görevler icra etmeleri için salıverileceklerdir. Sanık astsubayların savunmasını yapacak avukat Mehmet Göçmen, ordunun helikopteriyle müvekkillerin yanına götürülmüştür. Avukata gösterdikleri ilginin nedeni de, kendisinin de emekli komutan oluşu ve Kürdistan’da 1989 -92 yılları arasında sivil halkın katledildiği operasyonlarda aktif görevler almasıdır. Diğer gelişme de Hakkâri valisinin Tokat’a tayiniyle ilgilidir. Yerine gelen eski Tokat valisi de “terör uzmanı” vizyonuyla şişirilerek Hakkâri’ye gönderilmiştir. Vali Gürbüz, giderayak “aslında ben mükâfatlandırıldım” sözleriyle TC devlet gerçekliğine de parmak basmıştır. Mükâfatlandırılmanın yolu nereden geçiyor? Resmiyette mülkü amir olan vali, Kürdistan’da uygulamalarıyla efendilerinin huzurunda nasıl prim yapar? Cevabını, Hakkâri ve çevresinde son birkaç aydır yaşananlar vermektedir. Valinin tayinin akabinde fırsat bularak meydana çıkan “Kızıl elmacılar “teröre prim sağlanıyor” yaygarasıyla bildiri yayınlamışlardır. Kürde düşmanlık temelinde, parçası oldukları Türk egemen sınıfın, militarist politikalarının yetersizliği bahanesiyle daha fazla şiddet istemekteler. Dillerine doladıkları Türklükleriyle ucuz kabadayılık yapmaktalar. Bu faşistler, Türk olmayı kabul etmeyen Kürtlerin imhasıyla sorunun çözüleceğini örgütlemekteler. Emperyalizme göbekten bağlı TC devletinin, Türk tipi faşizminin Kürt halkına bakış açısı budur.

Şemdinli’deki saldırı TC sömürgeciliğinin çıkmazının derinliğini işaretlemektedir. Güney Kürdistan’daki gelişmelerle birlikte Irak politikasında değişim sinyalleri vermişlerdir. ABD karşısında teskere kazasının ezikliğini telafi etmek, G. Kürdistan’daki devletleşmeye giden sürecin Kuzey Kürdistan’a etkilerini önlemek için, kırmızıçizgilerini yutarak değişikliğe gidiyorlar. Çıkmazın-tıkanmanın örnekleri yeni gelişmelerle çoğalıyor. Şemdinli saldırısı mevcut çıkmazın son halkasıdır. Yaptıkları, yapabilecekleri tek şey pervasızca saldırmak. Kürt halkı üzerinde sömürgeci terörü aleni saldırılarla büyütmek. Şemdinli’de suçüstü olan TC devletinin, saldırıyı unutturma senaryosunu boşa çıkartmalıyız. Halkımızın tepkisiyle direniş faktörü, jitemcilerin tutuklanması, valinin tayiniyle gücünü ortaya koymuştur. TC devleti Şemdinli’de deşifre olmanın neticesinde biçimsel kararlar asla da, Halkımızın onurlu direnişi onları bu kararları almaya itmiştir. Şemdinli’yi unutmamak, unutturmamak, Devrimci Sosyalistlerin halkımıza duyduğu sorumluluğun bir gereği olacaktır.

TOPRAKLARIMIZDAKİ SÖMÜRGECİ TERÖR, KÜRT HALKINI TESLİM ALMAYACAKTIR

19-22 Aralık zindan katliamının beşinci yıldönümü vesilesiyle, direniş destanı yaratarak ölümleşen 28 devrimci tutsağı saygı ve bağlılıkla anıyoruz. Çanakkale zindanında 56 saat süren, 5 bin gaz bombasının kullanıldığı katliam saldırısında şehit düşen Fahri SARI, Sultan SARI yoldaşlar, Kürdistan devrimcilerinin katliam karşısındaki direniş asmbolleridir. Onlara sözümüz var. Kürdistan Ulusal Kurtuluş Devrimiyle, halkımızı özgürlüğe kavuşturarak sözümüzü yerine getireceğiz. Kürdistan Devrimci Sosyalistlerinin çizgisi, devrim şehitleri ve KÜRDİSTAN ŞEHİTLERİNİN ÇİZGİSİDİR

                                                        

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter