0 0
Read Time:7 Minute, 42 Second

Bush, politikaları hakkında kim ne düşünürse düşünsün, 2005’in başında otoritesinin zirvesine ulaşmıştı. Henüz yeniden seçilmişti ve Cumhuriyetçi Parti, Kongre’nin iki meclisini de kontrol ediyordu. Gerçekten de, Cumhuriyetçiler Senato’da önceki dönemin Demokrat çoğunluk liderini yenebilmişlerdi. Bush bunu, sadece Irak’a saldırının bir onayı olarak değil, muhafazakâr ekonomik gündemini -sona eren vergi kesintilerinin yenilenmesi, sosyal güvenlik programının içinin boşaltılması, Alaska’da petrol çıkarılması ve çevresel koruma önlemlerinin daha baştan azaltılması- devam ettirmesi için verilmiş bir izin olarak yorumladı. Aldığını düşündüğü emri yerine getireceğini söyledi. Cumhuriyetçi disiplin çok güçlüydü ve ipler tamamen Bush’un elindeydi.

Bunun yanında, Demokratlar, seçimlerde sağa mı yoksa sola mı uzak göründüklerinden dolayı yenildikleri konusunda bir bölünmüşlük içersindeydiler. Yenilgiyi sağdan uzak durmaya bağlayan görüş Kongre’deki Demokratlar arasında yaygındı. Böylece Bush kendi istediği yasaları geçirmek için kullandığı katı ve birleşik Cumhuriyetçi Bloğa en azından bazı Demokrat oyları da ekleyebileceğini hissetti.

Bir yıl sonra ise tüm bunlarda kökten bir değişim yaşanmıştı. Bush’un listesindeki neredeyse tüm yasalar Kongreden geri çevrildi ve gelecek bir yıl içinde de geçeceğe benzemiyor. Kırılmaz sandığı Cumhuriyetçi Blok şimdi darmadağın. Sözde ılımlılar da Cumhuriyetçi parti’nin iki sağ kanadı da -Ultra muhafazakâr maliyeciler ve Hıristiyan sağ- disiplini kırdı. Demokratlar şimdi Cumhuriyetçilerin daha evvelden gösterdiği disiplini gösteriyorlar, böylece Cumhuriyetçi kopmalar onların kongrenin en azından bir meclisinde fakat özellikle Senato’da çok önemli oylamaları kazanmalarını sağladı. Bush’un oyları anketlerde çok düşük çıkıyor. Seçimlerde yeniden aday olacak Cumhuriyetçiler Bush’un onları temsil etmesini istemiyor. Ve 2005’in sonunda, Temsilciler Meclisinin bazı Demokrat üyeleri dava açılmasını gündeme getirmeye başladılar. Bush bile ilk kez, başkanlığı süresince bazı (küçük!) hatalar yaptığını kabul etmeye başladı.

Bush’un dünya politikasının kalbine bakarsak; Bush, Irak’tan çekilmesi yönündeki (ABD’nin içinden, Iraklılardan ve tabii ki dünyanın geri kalanından gelen) baskılara karşı, artçı harekâtlarla savaşıyor. ABD Genelkurmay Başkanı Iraklıların çoğunun ABD güçlerinin gitmesini istediğini belirtti. Bush, kendinden emin şekilde, asker sayısını düşürmeye dair bir takvim hazırlamayı reddededursun, bunun, Bush ve müttefiklerinin 2006’da (yani Bush’un dönüm noktası olarak belirlediği şeyden, Irak hükümet güçlerinin direnişçilerle mücadele edebilecek hale gelmesinden çok önce) önemli miktarda asker çekme eğilimde olduklarının önünde sahte bir tutum olduğu ortadadır.

2005’te Bush’un politik gücünü böylesine alt üst eden şey neydi? Değişimlerin çoğu, her ne kadar dünyanın geri kalanındaki gelişmeler de yardım ettiyse de, ABD’nin içinde meydana geldi. Birleşik Devletler’deki atasmferi değiştiren beş olay gerçekleşti. Teker teker bakıldığında zararlı görünmeseler de olaylar 2006’da patlak vermek üzere bir kartopu gibi büyüdü ve büyüdükçe de hız kazandı.

Bunlardan birincisi ve en önemlisi Irak’ta direnişin zayıfladığına dair hiçbir işaret olmadığını gösteren ve sürekli artan kayıplardır. Yeni Delhi’de çıkan bir gazetedeki karikatür herkesin hislerine tercüman olmuş. Üzerinde “ayaklanma” yazan ve çenesi bir ABD askeri tarafından güçlükle açık tutulan devasa bir timsah görülüyor. Hemen yanında Irak güvenlik güçlerinden olduğu anlaşılan küçük bir adam duruyor. ABD askeri Iraklıya: “Hemen büyüyüp görevi devralsan iyi olur” diyor. ABD’deki çoğu insan şu an bunun pek olası olmadığının farkında ve bugün çoğu, ABD’nin verdiği can kayıplarının durdurulması gerektiğini düşünüyor.

İkincisi, Bush yönetiminin ehliyetsizliğini ve çoğu insanın nefesini kesen toplumsal duyarsızlığını açığa vuran Katrina kasırgası. Fakat bu Bush’un mahvettiği bir şey değil. Bush, Federal Hükümet’in zararı onarmak için bir şeyler yapacağına söz vermenin gerekli olduğunu düşündü ve Kongre’ye masraflı bir programı kabul ettirmek için baskı yaptı. Bu, teorik olarak devletin küçültülmesini [kamusal harcamaların tasfiyesinin resmi söylemdeki karşılığı; ç.n.] savunan bir başkanın yönetimi altında Birleşik Devletlerin gittikçe artan harcamaları karşısında kaygıya kapılan Cumhuriyetçi mali muhafazakârlar açısından sınırın aşıldığı anlamına geliyordu.

Üçüncüsü, Bush’un tek başarısı olabilecekken beceriksizlikle sonuçlanan, Muhafazakâr yargıçları Yüksek Mahkeme’ye atama girişimiydi. Harriet Myers fiyaskosu olarak adlandırabileceğimiz bu olay, Bush rejiminden otomatik desteğini çekmiş Hıristiyan sağ açısından bardağı taşıran son damla oldu. Hıristiyan sağın Bush’a karşı bir alternatifi yok fakat desteklerini tamamen çekerlerse Bush’un pozisyonu tehlikede demektir. Ona artık güvenmiyorlar.

Sonra suçlamalar geliyor. Lewis Libby’nin iddiaları Joseph Wilson’u üzecek çünkü Irak’ta olduğu iddia edilen kitle imha silahlarıyla ilgili yüzsüzce söylenmiş yalanları ifşa etti. Temsilciler Meclisi eski çoğunluk lideri Tom DeLay Temsilciler Meclisi’ndeki Cumhuriyetçi çoğunluğu korumak için kanunlara karşı gelmekle suçlandı ve DeLay’in ağındaki isimlerden lobici Jack Abramoff’un Kongre’de oyları parayla satın almaya çalıştığı ortaya çıktı. Bunların yanı sıra Başkanın baş siyaset danışmanlarından Karl Rove ve Senato’daki Cumhuriyetçi çoğunluk lideri Bill Frist hakkında askıda bekleyen muhtemel suçlamalar söz konusu. Her siyasal rejim böyle utandırıcı suçlamalarla karşılaşır fakat bu Bush için çok kısa zamanda ve böylesine önemli kişileri içerecek şekilde oldu.

Ama nihayetinde, Bush’u kişisel olarak düşürebilecek şey yasadışı hareketlerdir. Birleşik Devletler Başkanlarının yaratılıştan gelen bir güce sahip oldukları iddiası nadir görülen bir şey değildir. Fakat Başkanlığın gücünü şişirme yönünde, Bush’un kişisel güdüleri ve Cheney’in niyetlerinden oluşan kombinasyon bu iddianın abartılı bir formuna yol açtı. Bush 2001’de işkenceye izin verilmesi (o böyle adlandırmasa da), ABD vatandaşlarının telefonlarının dinlenmesi gibi gizli usuller çıkardı. (ki her ikisi de açıkça yasaların ihlalidir.) Bu durum gün ışığına çıkınca, üç çeşit savunma geldi: Başkanın doğası gereği sahip olduğu geniş yetki, 2001 Patriot Act [vatanseverlik yasası; ç.n.] artı Kongre’deki çözülme bunların üstü kapalı olarak hoş görülmesini sağladı. Kurallar “terörizm” tehdidine dayanılarak değiştirilmişti.

Başlangıçta hem Kongre hem de medya halkın itirazlarının yükselmesini istemediklerinden bu tartışmaları kabul ettiler. Ebu Garip skandalı sürekli büyüyen ilk kamusal rahatsızlıktı. Savaşta 5 yıl mahkûm olan ve şartları iyi bilen senatör McCain 2005’te açık bir isyan başlattı ve güçlü fakat sonunda etkin olamayacak bir muhalefetle Kongre’den işkenceyi yasaklayan bir karar çıkarttırdı. Sonra, birileri Bush yönetiminin basit yasal yollara bile başvurmadan; özel, gizli bir mahkemeden bile izin almadan gerçekleştirdiği telekulak hikâyesini sızdırdı. Dikkat edilmesi gereken bunun olmuş olması değil, birilerinin bu bilgiyi sızdırmaya, basının da bunu haber yapmaya hazır olmasıdır. Tıpkı Nixon’un düşüşünde olduğu gibi.

Eğer işler bir yerlerde iyi gitse Bush belki de tüm bunlardan kurtulabilirdi. Fakat ABD için işler hiçbir yerde iyi gitmiyor. Ne Orta Doğu’da, ne Latin Amerika’da, ne Avrupa’da, ne de Asya’da. ABD seçimleri yaklaşıyor ve Bush hiç mi hiç mutlu değil.

[fbc.binghamton.edu adresinden Açalya Temel tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir.]

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter