0 0
Read Time:9 Minute, 0 Second

Image“Demokratik Cumhuriyet” tezi Kürt sorunun çözümü için temel oluşturabilir mi? Kemalizm bu çağda uygulanabilir bir model midir? Demokrasi ve Kemalizm birbiriyle uyuşan kavramlar mıdır?

Dara Cibran: PKK ve Öcalan’a yönelik eleştirilere bir dönem pek katılmadınız. Hatta yer yer polemiklere girdiniz. Özellikle PKK’den ayrılanların eleştirilerini “şuçlama” olarak nitelendirdiniz.

Dara Cibran: “Demokratik Cumhuriyet” tezi Kürt sorunun çözümü için temel oluşturabilir mi? Kemalizm bu çağda uygulanabilir bir model midir? Demokrasi ve Kemalizm birbiriyle uyuşan kavramlar mıdır?

İsmail Beşikçi: Kemalizm, resmi ideoloji oluşturmuştur. Resmi ideoloji herhangi bir ideoloji değildir. Devletin idari ve cezai yaptırımlarıyla korunan ve kollanan bir ideolojidir. Resmi ideolojiyi eleştirdiğiniz zaman, resmi ideolojiyi benimasmediğiniz, ona uygun tavır ve davranış sergilemediğiniz zaman, idari ve cezai yaptırımlarla karşılaşmanız büyük bir olasılıktır. Batılı demokrasilerde de ideoloji vardır, siyasal ve toplumsal hayatta ideoloji zaten kaçınılmaz bir siyasal kategoridir. Fakat bu ideoloji herhangi bir ideolojidir, resmi ideoloji değildir. Eleştirilmeleri veya benimsenmemeleri idari veya cezai yaptırımlara neden olmaz. Resmi ideolojisi olan bir devlet demokratik bir devlet değildir.

Bu bakımdan Kemalizm’in demokrasi anlayışıyla bağdaştığı söylenemez. Çağdaş demokrasilerde resmi ideolojiye dayalı bir siyasal toplumsal ve kültürel model geçerli değildir. “Demokratik Cumhuriyet” tezi de Kürt sorununun algılanması, kavranılması ve çözümü konusunda temel oluşturabilecek bir tez değildir. Çünkü bu tez devletin demokratik olmasını, demokratikleşmesini, demokratikleşen devletin Kürtlere de bazı haklar vereceğini varsayıyor. Devlet ise demokratikleşmemekte ısrarlıdır. Varsayılan hakları vermemekte ısrar ediyor. Örneğin, Avrupa Birliği istiyor diye yapılan anayasal ve yasal değişikliklere rağmen demokratık bir düşünce, demokratik bir zihniyet gelişememektedir. Bu çerçevede, Kürtler hala çocuklarına istedikleri Kürtçe isimleri verememektedir. 1985-1988 yılları arasında Bulgaristan’da yaşayan Türklerin isimleri değiştiriliyordu. Bulgarlaşmaları sağlanmaya çalışılıyordu. Bulgar yönetimi Türkler “eğer Bulgar isimleri alırsanız Bulgaristan Komünist Partisi’nde, devlet bürokrasisinde yükselme olanaklarına kavuşursunuz. Aksi halde siyasal ve toplumsal yaşamda çok büyük güçlüklerle karşı karşıya kalırsınız” diyordu. Bulgaristan devletinin bu tutumu o yıllarda Türk devleti ve hükümeti tarafından basın, üniversite, yargı organları, sivil toplum kurumları, siyasal partiler, sendikalar, yazarlar vs. tarafından “faşist”, “sömürgeci”, “emperyalist”, “çağ dışı” gibi kavramlarla eleştiriliyor, suçlanıyordu.

Demokratikleşmeyi sağlayacak en önemli süreç, resmi ideolojinin, bilimin ve siyasetin kavramlarıyla eleştirisidir. Bu eleştiri, sürekli ve dinamik olmalıdır. Kürtler Türkiye’de devletin demokratikleşmesini sağlayacak olan çok önemli toplumsal ve siyasal bir kategoridir. Bu resmi ideolojiyle bütünleşerek değil, resmi ideolojinin eleştirisi sürecinde gerçekleşecek bir durumdur.

Dara Cibran: Hikmet Fidan’ın öldürülmesinden sonra bunu kınadınız ve “bu cinayetin adı konmalıdır” dediniz. Hikmet Fidan öldürülen ilk muhalif değildi. Bu olayda gösterilen duyarlılık daha önce neden gösterilemedi?

İsmail Beşikçi: Bu tür cinayetlere karşı her zaman duyarlı olunmalıdır. Daha öncekilerde bu duyarlılık gösterilmediyse bu bir eksikliktir. Bugünlerdeyse, (Şubat 2006 ortaları) Kürdistan Yurtsever Demokrat Parti (PWD-K) Kurucu ve Koordinasyonu Kurulu Üyesi Kani Yılmaz’ın ve aynı partinin üyesi Serdar Kaya’nın Süleymaniye yakınlarında öldürüldüğü haberi geldi. Failler yine PKK’yi işaret ediyor. 25 yıla yakın bir süreden beri PKK içinde olan, daha sonra görüş ayrılığı nedeniyle örgütten ayrılıp PWD kurucuları arasında yer alan bir kişinin bu şekilde öldürülmesi Kürtlerin yaşadığı büyük bir dramdır. PKK en çok ‘barış’tan söz ediyor. Devletten ‘barış’ talep ediyor. Kendisinden ayrılanlarla ve öbür Kürt örgütleriyle barışı gerçekleştiremeyenler, aradıkları ‘barış’a hiçbir zaman ulaşamazlar…

Dara Cibran: PKK ve Öcalan’a yönelik eleştirilere bir dönem pek katılmadınız. Hatta yer yer polemiklere girdiniz. Özellikle PKK’den ayrılanların eleştirilerini “şuçlama” olarak nitelendirdiniz. Daha sonraki gelişmelerde dikkate alındığında o günkü tutumunuzu bugün doğru buluyor musunuz?

İsmail Beşikçi: Bir zamanlar PKK’nin doğruları ifade ettiğini düşünüyordum. Güney Kürdistan’a ilişkin gelişmelerde, PKK’den ayrılmalar sürecinde, PKK haberlerinin doğru olduğunu düşünüyordum. Günümüzde ise, örneğin, Güney Kürdistan’la ilgili olarak Kürdistan Demokrat Partisi’nin veya Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin anlatımlarına kulak vermek veya PKK’den ayrılanların gerekçelerini de dinlemek, değerlendirmek bir gerekliliktir diye düşünüyorum. Abdullah Öcalan’ın yakalanıp Türkiye’ye getirilmesi, İmralı savunmaları bu algılamada önemli bir dönüm noktası oluşturmaktadır. Son yıllarda PKK durmadan ‘barış’tan söz etmektedir. Bu ‘barış’ı neden öbür Kürt örgütleriyle veya kendisinden ayrılanlarla yapmıyor? Bu, ciddi olarak irdelenmesi gereken bir durumdur.

Dara Cibran: Sayın Beşikçi, siz 70´li yıllarda Anti-sömürgeci Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesinin siyasal tezlerinin oluşturulmasında büyük katkıları olan bir şahsiyetsiniz. Söz konusu siyasal tezler; bir ülke olarak KÜRDISTAN´in bağımsızlığını ve özgürlüğünü, bir ulus olarak Kürt ulusunun egemenliğini esas alıyordu.Uğruna onca bedel ödediğiniz siyasal tezlere karşı Öcalan ve onun PKK’sinin topyekün bir savaş başlattığı ve Kürt kitlesini maniple ederek Türk Devleti’nin yedeğine takmaya çalıştığı bir dönemde neden sessiz kalmayı tercih ediyorsunuz?

İsmail Beşikçi: Bu açıklamanızın ikinci kısmı biraz karışık. Bu açıklamanızla 15 Şubat 1999 sonrası kastediliyorsa size katılıyorum. Ama daha önceleri de kastediyorsanız size katılmıyorum. “Sessiz kalmak” algılaması doğru bir algılama değildir. Siz iki üç kişi arasındaki, üç beş kişi arasındaki konuşmaları da “sessiz kalmak” olarak algılıyorsunuz. İlle de bir yazı istiyorsunuz veya önceden ilan edilen bir program çerçevesinde bir konuşma yapılmasını istiyorsunuz. Bunda haklı olduğunuz bazı yönler de olabilir. Hayat şu veya bu şekilde devam ediyor Dara… Kişilerin başka türlü sorumlulukları da var. Bunlar yok farz edilemez. Muhalefet sürekli olarak, dinamik bir şekilde sürdürülemez. Kişiler özel yaşama ilişkin bu sorumluluklarını elbette yerine getirmek durumundadır. Ayrıca, 1990’lardaki heyecanım da kayboldu. Ama insan bunları aşmanın gayreti içinde de olmalıdır. Bütün bunlara rağmen “sessiz kalma” Beşikçi’yi anlatan bir kavram değildir. Beşikçi’yi izlemediğinizi düşünüyorum.

Dara Cibran: Öcalan yıllarca "Ben bu mücadeleyi yalnız başıma sürdürüyorum.Hiç bir kimse benim ne yaptığımı anlamıyor", dedi. 1997 yılının sonbaharında yayınlanan Serxwebun´da da aynı sözleri söyledikten sonra size de atıfta bulunarak özetle; "İsmail Beşikçi de benim ne yapmaya çalıştığımı bilmiyor", dedi. Şimdi gelinen yerde Öcalan’ın sözlerini haklı buluyor musunuz?

İsmail Beşikçi: PKK’nin 1984’ten itibaren mücadelesi, herkesin, Türk kamuoyunun, Kürt kamuoyunun, dünya kamuoyunun gözleri önünde cereyan etmiştir. Beşikçi herkesin gözü önünde cereyan eden bu mücadeleyi bilimin ve siyasetin kavramlarıyla anlamaya, kavramaya, anlatmaya çalışmıştır. Gerillaya kimler katılıyor, gerilla kendini nasıl anlatıyor, gerillanın amacı ne, isteği ne? Kadınlar gerillaya nasıl katılıyor, niçin katılıyor? Başkaları, örneğin devlet, Türk sol örgütleri, Türk sağ örgütleri gerillayı nasıl kavrıyor, nasıl anlıyor vs. Bu konuda kullanılan kaynaklar da herkesin ulaşabileceği kaynaklardır, yayın organlarıdır. Buna PKK başkanı Abdullah Öcalan’ın kitapları, yazıları, konuşmaları da dahildir. Bu konuşmalardan, yazılardan, kitaplardan insanlar elbette bir şeyler anlamaktadır. Beşikçi olanı biteni böyle anlamış, böyle kavramaya çalışmıştır. Ama, söylenenlerin, yazılanların, konuşulanların dışında Öcalan’ın esas niyeti nedir, söylemedikleri nedir gibi bir arayış içinde olunmamalıdır. Beşikçi’nin böyle bir arayışı yoktur. Öcalan’ın söylediklerinde, yazdıklarında anlaşılmayacak bir şey yok. İmralı söyleminin örneğin Kemalizm’i dile getiren düşüncelerin daha önceki söylemden, yazılanlardan, konuşulanlardan çok geri bir adım olduğu açıktır. Söylenenlerden çok duruş önemlidir. Sağlam bir duruş yoktur.

Kişi olarak, gerilla mücadelesinin Kürtlerde ulus bilincini, vatan bilincini, anadili bilincini geliştirebileceği gibi bir beklenti içindeydim. Bu beklenti gerekleşmemiştir. PKK Kürtlerden Kürdistan’dan söz ediyor. Bu sözcükleri bu kategorileri çok kullanıyor ama dili Türkçe, yazısı Türkçe, Türk kültürünü yaşıyor. Kürt diline, Kürt kültürüne karşı bir heyecanı yok. Kendi diliyle, Kürt kültürüyle haşır neşir olan herkese, Kürt değerlerini talep edenlere, bu değerlerle birlikte yaşayanlara “ilkel milliyetçi” diyor. Bu da düşünülmesi, irdelenmesi gereken bir konudur.

İkinci Bölümün Sonu

Yarınki Konu Başlıklarından bazıları

"İlk Kurşun" teorisi

PKK´ye verdiğiniz destek ile mücadeleye zarar verdiğinizi düşünenler var, neler diyeceksiniz ?

Bağımsız bir Kürt aydın kesiminin varlığından söz edebilir miyiz sizce?

…………….

www.peyamaazadi.com

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter