Kürdistan'ın bazı il ve ilçelerinde yaşanan sel felaketi, 40'ın üzerinden insanımızın hayatına mal oldu, binlerce evin kullanılmaz hale gelmesine neden oldu. Sadece Batman'da 13 bin ev kullanılmaz hale geldi, 62 bin kişi selden zarar gördü. Sel felaketinden en çok Batman, Şırnak, Mardin, Diyarbakır, Batman ve Şanlıurfa etkilendi…
Sel felaketinin yol açtığı yıkım, insan kaybı, zaten derme çatma olan konutların kullanılmaz hale gelmesi, kışın iyice kendisini hissettirdiği bu mevsimde yaşamı daha da çekilmez hale getirdi.
Sel felaketinin görüntüleri günlerce TV ekranlarında sergilendi, gazete sayfalarına konu oldu. Bu konuda farklı yorumlar, değerlendirmeler yapıldı. Devlet ve hükümet sel haberlerinin abartılı olduğunu söyledi. Demek ki, çoğu çocuk en az 41 bir kişinin ölümü, sadece Batman'da 13 bin evin kullanılmaz hale gelmesi, binlerce kişinin evsiz barksız kalması, yaz boyu biriktirdiklerinin iki gün içinde sel sularına kaptırılması veya çamur deryasında yitip gitmesi hükümet ve devlet için pek bir anlam ifade etmiyor, sadece abartılan sıradan haberler olarak algılanıyor… Bu yaklaşımda anlaşılmayacak bir yan yok. Sömürgeci bakışın, inkâr ve imha sisteminin Kürtlere yaklaşımını çok çarpıcı bir biçimde özetliyor…
Gerekçeleri de hazır, "doğal felaketlerin önü alınamıyor, en ileri ülkelerde bile bu tür olaylar oluyor, kayıplar yaşanabiliyor, onlar da çaresiz ve eli kolu bağlı kalabiliyorlar…" Kuşkusuz doğa yasalarını ortadan kaldırmak, yok etmek olanaksız; ama onlara gem vurmak, zararlarını en alt sınıra indirmek, dahası bunları insanlığın hizmetine sunmak olanaklı… Uygarlık tarihi bir bakıma ve bir yönüyle doğayı zapt etme, ona hâkim olma savaşıdır… Ama henüz önlenemeyen, önüne geçilemeyen yönleri de fazlasıyla var…
Ancak Kürdistan'daki sel felaketini salt bu boyutuyla değerlendirmek ve işin içinden sıyrılmak mümkün değildir. Her şeyden önce zaten pek gelişkin olmayan alt yapı son 20-30 yıl içinde tahrip olmuş, kentler zorla göçertilen insanlarımızla doldurulmuş, var olan alt yapı bu yükü kaldıramaz bir noktaya gelmiştir. Zorla göçle şişen, derme çatma konutlarda yaşamak durumunda kalan halkın en sıradan bir sel veya doğal afet karşısında tutunması mümkün değildir. Olan da budur! Bu son sel felaketinin bu kadar yıkıcı ve öldürücü olmasının en temel nedeni dayatılan göçertilme politikasının yarattığı yapay ve şişkin, hiçbir alt yapısı olmayan "kentleşme"dir! Yani sömürgeci özel savaş ve onun toplumsal sonuçlarının kendisini dışa vurmasıdır. Bu nedenle yaşanan ölümleri, kayıpları ve büyük yıkımı sömürgeci sistemin cinayetleri olarak değerlendirmek en doğru yaklaşımdır!
Daha da derine inildiğinde Kürdistan'daki mevcut toplumsal yapının, gerilik ve yoksunluğun sömürgeci sistemin ürünü olduğu rahatlıkla görülecektir. Güncel planda da sömürgeci özel savaş altında ekonomik, sosyal ve modern kentsel gelişmenin olması mümkün olmamaktadır. Dolayısıyla en sıradan doğal bir olay karşısında büyük yıkımların olması şaşırtıcı değil, sadece sömürgeci sistemin kaçınılmaz bir sonucudur!
Bunu biliyorlar, sorumluluklarını bildikleri için "abartmayın", "üzerinde fazla durmayın" deme gereğini duyuyorlar…
Bir de güncel hesapları var, son dönemde bir kez daha şişirilen ırkçı şoven dagla ile çelişmemek, bunun getirebileceği zararları yaşamamak için hesaplı davranıyorlar. Kürdistan'daki Belediye başkanları "Afet yönetiminin" ilan edilmesini ve devletin olanaklarını bu bağlamda harekete geçirilmesini istemekte, ama hükümet ve devlet kılını kıpırdatmamaya özen göstermektedir. Bu tutumları da boşuna değildir: Başka türden bir cezalandırma, deyim uygunsa "doğal afetlerle terbiye etme". teslim alma politikasıdır!
Görüldüğü gibi sömürgeci sistemin kendisinde en sıradan bir insani yaklaşım yok, doğal olayları bile kullanma gibi bir vahşi yönleri var.
Bu yaklaşımlar yeterince öğretici olmalıdır! Sömürgeci sistemin Kürtler için anlamının ne olduğu, onların en insani acıları karşısında ne ifade ettiği çok açık olmalıdır! Bu açıklık, acaba ondan af dileyenler, bunu "Barış arayışı" ile gizleyen ve yutturmaya çalışanlar için de bir şeyler anlatıyor mu?
Böyle bir sistemde Kürtlere onurlu, insani, hatta sıradan bir yaşam yok! Sömürgeci sistem Kürtler için kesinlikle yıkım ve tek sözcükle ölüm demektir. Bu son sel felaketinde olduğu gibi her sıradan olayda görmek mümkündür!
Evet, doğal bir felaket, ama düzgün bir kentleşme, yeterli alt yapı ve sorumlu, halktan ve emekten yana bir yönetim altında sonuçları önlenebilir, ya da en alt sınıra indirgenebilecek bir doğal felaket…
En genel anlamda gelişen vahşi kapitalizm, dünyamızın doğal dengelerini bozdu, daha yoğun sömürü amacıyla dünyamızın çatısını deldi. Buna Kürdistan'da onlarca yıldır atılan bombaların, yakılan ormanların, öldürülen doğal ortamın sonuçlarını eklediğimizde, "vahşi doğanın gazabı"nı anlamak daha bir kolaylaşıyor! Bu, sorunun karmaşıklığı kadar, çözüm sürecinin kilometre taşlarını da anlatıyor…
Kısacası doğal felaketler kaçınılmaz birer kader değildir. Bunu "kaderimiz" olarak bize dayatmak isteyenlere karşı gerçekleri ve bunların çözüm çizgisini anlatmak devrimcilerin görevidir!
Halkımızın sel felaketiyle yaşadığı acıları yüreğimizin derinliklerinde hissediyor, her zaman yanlarında olduğumuzu bir kez daha vurgulamak istiyoruz!
7 Kasım 2006
SOSYALİST-ŞOREŞGER
(Kürdistan Devrimci Sosyalistleri)