İstanbul İşçi Kurultayı / Tebliğ – 8
Sendikalaşma eğilimi ve devrimci müdahalenin sorunları
Bir süredir güçten düşmüş bulunan özelleştirme karşıtı mücadeleyi dışta tutarsak, sınıfın büyük gövdesini oluşturan örgütsüz kesimlerinin örgütlenme istek ve eğilimi, bugün için sınıf hareketi tablosundaki tek önemli eğilimi ifade ediyor. Bu özellikle son yıllarda daha da belirgin bir karakter kazanmış durumda. Sınıfın sendikal örgütlülüğünün görülmedik derecede kan kaybettiği son yıllarda, çalışma koşullarının ağırlığından ve hak kayıplarından bunalan örgütsüz kesimlerde sendikal örgütlenme çabaları hiç eksik olmadı. Tepkilerinin geliştiği her durumda işçilerin başvurdukları ilk adres hâlihazırdaki tablosuna rağmen yine de sendikalar olmaktadır.
Sendikalaşma çabaları en çok da yeni İş Yasası'nın sonuçlarına karşı gelişiyor. İşçilerin biriken öfkesinin kendiliğinden bir dışavurumu olan bu çabalar, bilinçli bir önderlikten yoksunluk durumunda ya sonuçsuz kalıyor, ya da sendikal bürokrasinin denetiminde öncü ve mücadeleci işçilerin kıyımdan geçirilmesiyle sonuçlanıyor. Oysa bu örgütlenme eğilimi militan bir işçi hareketinin gelişimi, burjuvazinin sendika bürokratları eliyle işçi sınıfı üzerinde kurduğu denetimin kırılması, öncü devrimci işçilerin yetiştirilmesi ve başka bir dizi yönden önemli imkanlar sağlıyor.
a) Örgütlenme Süreci ve Örgütlenme Komitesi
Fabrikalarda Örgütlenme çalışmasına başlamak için işe, işçiler arasında dürüstlüğüyle bilinen ve bir parça kararlı olan işçilerden oluşan bir komiteyle başlamak gerekir. Mümkünse bu komite işyerinde bulunan bütün bant, bölüm, vardiya vb.ni kapsamalıdır. Böylelikle hem örgütlenme kolaylaştırılmış, hem de en geniş katılım olanağı sağlanmış olur. Süreç işledikçe ve işçilerin tutumları belirginleştikçe kuşkusuz komite de asıl bileşenini bulacaktır.
Bir başka önemli sorun, örgütlenme fonunun oluşturulmasıdır. Fonun sürecin başında örgütlenmesi oldukça önemlidir. Bu yapılamadığında ileriki süreçlerde bir dizi zorluk yaşanabilmektedir. Komite fona işçilerin düzenli katkısını sağlamalıdır.
Komite örgütlenme sürecinin başından sonuna kadar sürecin motor gücü ve asıl güvencesidir. Bu nedenle işçilerin güvenini kazanacak, gelişebilecek tüm olumsuzluklara rağmen yılgınlığa düşmeyecek ve işçilerin doğal önderleri olabilecek bir niteliğe ulaşmak durumundadır.
b) Gizlilik ve Eğitim
Örgütlenme sürecinin uzun süre boyunca patrondan ve çevresinden gizlenmesi halen işçilerin yaygın bir refleksidir. Patronların sendikalaşmaya tahammülsüzlüğü ve işten atma saldırısı işçileri buna kendiliğinden itiyor. Birçok deneyim bunu güvenilmez sendika yönetimlerinden de gizlemek gerektiğini gösteriyor.
Sendika bürokratlarının işçilerin tepkilerini yatıştıran ve uyuşturan icazetçi örgütlenme ufukları ve uzlaşmacı-işbirlikçi tutumları kırılabilirse, işçilerin bulundukları noktadan daha ileriye sıçratılabilmesi mümkün olabilmektedir. Keza örgütlenme süreçleri, işçilerin öncelikle işyeri sorunlarına karşı, müdahalenin düzeyine bağlı olarak ise toplumsal sorunlara karşı duyarlılaştıkları bir süreç oluyor. Bu dönemlerde devrimci propaganda ve ajitasyon her zamankinden daha fazla karşılık buluyor.
İşçilerin devrimci müdahaleye açık olmaları onları bir dizi yönden eğitmenin de olanaklarını sağlıyor. İşçilerin eğitimi bu sürecin en temel öğesi ve unsurudur. İşçilerin, işçi sınıfının bir parçası olduklarını kavratmak, sendikaların işlevi ve bugünkü durumları hakkında temel gerçekliği açıklamak, bağımsız taban örgütlenmeleri, devrimci sınıf çizgisi ve nihayet işçi sınıfının maddi varoluş koşullarından gelen devrimci tarihsel rolünün eğitime konu edilmesi, bu sürecin olmazsa olmaz koşullarıdır.
Bu temel başlıklar altında ortalama bir eğitim süreci işletilmeden örgütlenme istemi sendikacılara bildirilmemelidir. Tersi bir durumda hem işçilerin kolaycı, olsun bitsin sabırsızlıkları nedeniyle, hem de mücadelenin yükseldiği dar zeminin sonucu olarak sendika bürokratları inisiyatifi kolayca ele alabilmektedirler. Devrimci önderlik sendika bürokratlarının her türlü, ayak oyunlarını, işçileri yersiz beklentilere sokan tutumlarını reddetmeli, örgütlenme komitesinde ve komitenin yaptığı bütün çalışmalarda bütün işçileri sürecin bütün yönleri üzerinden bilgilendirmelidir. Bazıları işçileri ürkütecek düzeyde bile olsa süreci bütün açıklığıyla işçilere anlatmalı ve bundan geri durmamalıdır. Açık ve gerçekçi davranmak, işçilerin güvenini kazanmanın temel bir halkasıdır. Açık davranıldığı ölçüde işçileri gelecek zorlu mücadelelere hazırlamak mümkün olabilmektedir.
c) Eylemli Süreçler ve Direnişler
Örgütlenme sürecinin en temel ve daha baştan bilinen sorunu şudur: Patron hareketin bilgisine sahip olduğunda, öncü olduğunu tahmin ettiklerini işten atmakta ve örgütlülüğü dağıtmak için bir dizi yöntem geliştirmektedir. Patronun attığı her adım işçilerde doğal bir tepki oluştururken sendika ağaları cephesinde sonuç farklı olur. Onlar patron saldırılarısını olağan durum saymakta, öncü işçi kırımını örgütlenmenin bedeli olarak görmekte, bu nedenle örgütlü bir karşı koyuştan kural olarak kaçınmaktadırlar.
Bu tutumun tam tersine, patronun her türlü saldırısını eylemli bir karşı koyuşa konu etmek gerekir. Özellikle işçi atıldığında örgütlenmenin içinde yer alan bütün işçiler atılan işçilerin geri alınması talebiyle derhal üretimi durdurmalıdırlar. Patron ne kadar gözü kara olursa olsun onun için üretimin devam etmesinden daha önemli başka bir şey yoktur. Bu nedenle öfke dinmeden harekete geçmek ve üretimi durdurmak önemlidir.
Bütün bir örgütlenme süreci içerisinde işçiler açısında en eğitici ve öğretici olan tam da eylemli süreçlerdir. Genelde iyiliksever, haktanır, babacan bir poz takınsalar da, eylemli süreçlerde patronların maskesi düşmekte, sözde "toplumsal huzuru sağlamakla görevli" polis copu işçilerin başında patlamakta, işçiler arasındaki dayanışma ve kaynaşma kısa bir zaman içinde oldukça hızlı gelişebilmektedir. Böylece işçilere düzenin birtakım gerçeklikleri daha rahat anlatılabilmektedir. Dolayısıyla en iyi propaganda ve ajitasyon zemini ve olanağı, bizzat örgütlü militan eylemliliklerin kendisi olmaktadır.
İşten atılma durumlarında süreci bütünleyen diğer bir yan ise, atılan işçilerin de fabrikanın içinde yürüyen eylemli sürecin aktif bileşeni olabilmesidir. Bunun en iyi ve en etkili yolu da direniş çadırı kurarak fabrika önünde direnişe geçmektir. Direniş çadırının hiç değilse orta vadeli bir mücadele dayanıklılığı gösterebilmesi için direniş fonu hayati önemdedir. Sendikaların bu konudaki duyarsızlıkları biliniyor. Bu nedenle örgütlenme başladığı andan itibaren oluşturulan dayanışma fonu, aynı zamanda bir direniş fonu olarak düşünülmelidir. Direniş patlak verdiğinde diğer sınıf bölüklerinin desteği bu cepheden de örgütlenmelidir.
Direniş sürecinin bir diğer önemli yönü, çevresinde ya da bölgesinde devam eden direnişlerle olabildiğince ortaklaştırılmasıdır. Koşulların uygun olduğu yerlerde ise direnişlerin ortak komite ortak direniş şiarı altında kader ve eylem birliği sağlanabilmelidir.
Sendikalaşma çabası başarıya ulaştığı durumda ise mevcut örgütlenme komitesi işyeri komitesine çevrilmeli, sendikal demokrasi, karar süreçlerine etkin katılım, eylemlere katılım ve eylem disiplini ve diğer sınıf bölükleriyle dayanışma içinde kendi işlevselliğini devam ettirmelidir.
Özetlemek gerekirse; sınıfın örgütsüz kesimlerinin kendiliğinden yönelimlerine, arayışlarına bilinçli bir ifade kazandırmak bugün yakıcı bir sorumluluktur. Öncü devrimci işçiler açısından sınıf hareketinin durgunluğunu kırmak, sendikaları yeniden işçi sınıfının etkili bir mevzisi haline getirmek ve nihayet sınıfa önderlik ancak gündelik mücadelesi içinde yanında ve önünde olmakla mümkündür.
Anadolu Yakası İşçi Platformu
www.kizilbayrak.net sitesinden alınmıştır!