"Hukukun olmadığı bir ülkede direnmek haktır'' diyen Avukat Behiç AŞÇI, F tipi hapishanelerdeki tecrit zulmüne karşı bedenini açlığa yatırarak, tecridin kalkması, yeni ölümlerin olmaması için direniyor.
İstanbul Şişli direniş evinde 240'lı günlerini geride bırakan devrimci avukat Behiç AŞÇI, burjuva hukuk sisteminin çarpıklığını ve çürümüşlüğünü teşhir ederken, tutsakların dışarıda sesi soluğu olmuştur. Halkın hukuk bürosunda uzun yıllardır çalışan, ezilenden-yoksuldan yana mücadelesini sürdüren Av. Behiç AŞÇI, sınıf ve halktan kopuk, sistem karşısında silik klasik aydın tipinin revaçta olduğu günümüzde, gerçek aydın tavrıyla, halkın aydını ve düzenin aydını arasındaki farklılığı da göstermektedir.
Halkın aydını, zulmün karşısında direnişi, karanlığın karşısında aydınlığı, yozluğun karşısında onuru temsil eder. Bedel ödemeden bir şeylerin kazanılamayacağını bilir. İşkence, tutsaklık, sürgün, ölüm… Karşılaşabileceği bu gibi akıbetler korkutmaz onu. İnsana dair bütün güzelliklerin yaşamsallaşacağı bir ülke, bir dünya özleminin savunuculuğunu yapar. Ezilen sınıf ve halkların eşitlik ve özgürlük davasını sürdürür.
"122 İNSAN ÖLDÜ,123 OLMASIN''
19 Aralık 2000'den bugüne 122 insan hayatını yitirdi, 600'den fazla insan sakat kaldı. F Tipi hapishanelerdeki tecride karşı ölüm orucu devam ediyor. Türkiye'deki siyasal iktidar, tecrit sorununun çözümü noktasında şimdiye kadar en ufak bir adım atmış değil. Tersine TMK, CİK vb. politikalarla saldırılarını yoğunlaştırmaktadır. Hapishanelerde, tecrit ve tredman uygulamalarını kalıcılaştırma siyasetini aynen devam ettiriyorlar. Son dönemde çeşitli sendika, meslek odası, sanatçı ve aydınlar "adalet" bakanı nezdinde diyalog girişimlerinde bulundular. Kapısında ‘adalet' yazan bakanlık binasında, seslerini ulaştırabilecekleri ne bakan ne de herhangi biri vardı. TC'nin adalet bakanı Cemil Çiçek, basın toplantılarında f tipi hapishaneler ve ölüm orucuyla ilgili sorularla karşılaştığında, lâfebeliği yaparak yalan söylemeye, arsızca palavralar atmaya devam ediyor. Tecridin varlığını kabul etmemek, sorunu yok saymak adına ağzına geleni söylüyor. "Avrupa standartları, modern infaz sistemi" vb. cilalı laflarla hapishaneler politikalarını meşrulaştırmaya çalışıyor. "Düşünmezsen yoktur" zihniyetli siyasal iktidar,122 devrimcinin yaşamına mal olan tecrit zulmünü pervasızca sürdürürken, tecrit karşıtı mücadeleyi sansür ederek, baskı altında tutarak tecride son verilsin diyenlerin seslerinin duyulmasını engellemekle meşgul…
Av. Behiç AŞÇI'nın ölüm orucuna başlamasıyla birlikte, tekrardan belirli bir ivme kazanan kamuoyundaki duyarlılık, AKP hükümetini rahatsız etmektedir. Bir kaç yıldır, "yok sayma" politikasıyla tecrit ve ölüm orucu hakkında konuşmayan, herhangi bir açıklama yapmayan ‘adalet' bakanı yeni yeni konuşmaya başladı. Kendisiyle görüşme yapmak isteyenlerle görüşme yapmamak için 'kırk dereden su getiren' Çiçek, istemeden de olsa bu konularla ilgili sorularla yüzleşmek zorunda kalıyor. "Ağzından çıkanı kulakları duymuyor" derler ya, Çiçek'in durumu da aynen böyle. İşte son süreçte sarf ettiği sözler, sıkışınca sadece konuşmak içim konuşan tipik bir düzen politikacısının küstahlığını ve yalancılığını taşımaktadır.
Cemil Çiçek ne konuşuyor, soruna nasıl yaklaşıyor? Elimizdeki bilgiler küçük cümlelerle sınırlı olsa da, AKP'nin mevcut tavrını teşhir niteliğinde. AKP hükümetinin f tipi hapishaneler politikasında ısrarcı özelliği başından beri biliniyor, zaten. Bu açıdan ortada yeni bir durum yok.
Bir önceki Ecevit hükümeti döneminde MGK kararıyla uygulamasına başlanan f tipi hapishaneler,19 Aralık 2000'de adına ‘hayata dönüş' dedikleri, 28 devrimci tutsağın katledildiği devlet katliamıyla açıldı. Dönemin adalet bakanı H. Sami Türk, f tipi hapishanelerdeki direnişi,''eğer basın ilgi göstermezse, f tipi hapishanelerdeki varolan uygulamalar devam ederse, ölüm orucu altı ay, en geç bir yıl içinde bitecektir''sözleriyle değerlendiriyordu. F tiplerinin ne kadar hijyenik olduğu üzerinden demeçler veriyordu.28 tutsak, kurşun ve bomba sağanağı altında yaşamını yitirirken, diri diri yakılırken, geçenlerde eceliyle ölen dönemin Başbakanı Ecevit,''artık devletle baş edilemeyeceğini anlamış olmalılar'' sözleriyle katliamdan duyduğu memnuniyeti dile getirmişti. Aynı Ecevit,''hapishaneler sorununu çözmeden IMF programı hayata geçmez'' sözlerinin de sahibidir. Devrimci- Komünist hareketleri ezmek, topyekûn tasfiye konseptini sonuca götürmek için, ilk önce devrimci tutsakların örgütlülüklerinin dağıtılması, f tipi hücrelere sokarak tecrit politikasıyla teslim alınmaları hedeflenmişti. Hapishaneleri susturabilirseler dışarıyı kontrol etmeleri kolaylaşacaktı. TC devleti,12 Eylül 1980'den sonra birçok kez hapishanelere operasyon düzenlemiş, yüzlerce devrimci tutsağı katletmişti. Karşı-devrimci hapishaneler politikasını mimari açıdan birbirinden farklı, değişik türden hapishaneler inşa ederek sürdürmüştür. Kapalı, özel, E tipi vs. denenmedik proje bırakmadı. Ancak, bedel ödemekten kaçınmayan devrimci tutsakları teslim alamadı.
F tipi hücre hapishaneler, özel savaş politikasının bir sentezdir. TC devleti, bu sefer önceki deneyimlerindeki gibi sonuçsuz kalmak istemiyordu. Tarihinin en kanlı hapishaneler katliamından bugüne geçen 7 yıl, devlet nazarında bir kararlılığı ifade etmektedir. Onu böyle pervasız ve ısrarcı yapan nedenlerden biri de, İmralı teslimiyetinden sonra yakaladığı elverişli koşullardır. F tipi hazırlığı ve saldırganlığı dönemi boyunca İmralı çizgisinin negatif duruşundan faydalanan devlet, f tipi hücrelere hayır diyen devrimci tutsak gücünün üzerine tereddütsüzce gitti.19 Aralık katliamının ertesinde de İmralı'daki kişi,''farkımızı koyduk çok iyi oldu''demişti. TC, tarihinin en büyük hapishaneler katliamını yaparken, f tipi hapishanelere kanlı sevkler devam ederken,''iyi oldu''açıklaması TC'ye güven verdiklerini düşünen anlayışın sürece bakışını özetlemekteydi. F tipi hapishanelere biçtikleri görev ne kadar kapsamlı da olsa, devrimci tutsaklar ölüm orucu ve fiili direnişleriyle devletin politik hesaplarını boşa çıkartmışlardır. Tabii ki hapishaneler, Türkiye ve Kuzey Kürdistan devrim mücadelesinin bir ayağı, buralardaki mücadelede farklı koşul ve başka araçlarla sürecektir. Esas belirleyici ve kesin olan ise, devrimci-sosyalizmin örgütlenmesi ve kitleselleşmesi, emekçi sınıfın politik öncülüğünü kazanması, halklarımızın eşitlik, özgürlük ve bağımsızlık hedefinin gerçekleştirilmesine bağlıdır.
Gelelim ‘adalet' bakanı Cemil Çiçek'e. Demagog bakan, ibretlik açıklamalarıyla tecrit sorununun es geçileceğini düşünüyor olabilir. Ancak kazın ayağı öyle değil. Av. Behiç AŞÇI'nın, ölüm orucu eylemiyle birlikte genişleyen duyarlılık, adalet bakanının dilinin çözülmesine yol açtı. F tipi hapishanelerde tecridin siyasal sorumluluğunu taşıyan Çiçek, klasik nakarat ve demagojilerle tecrit politikasını savunma refleksiyle konuşuyor.
Bir süre önce, yani 30 Ekim günü düzenlenen bir basın toplantısında, gazetecilerin sorularını yanıtlayan Çiçek, tecrit ve ölüm orucuyla ilgili soruyla karşılaşınca sükûnetini bozarak kendisine soru soran gazeteciyi susturdu. Gazeteci Neşe Örer; "Cezaevlerindeki sorunlar nedeniyle açlık grevi yapan avukatın durumuyla ilgili kendisiyle görüşme yapmak isteyenlerle neden görüşme yapmadığını" sormuştu. Gazetecinin bu sözleri, Çiçek'in sinirlenmesine yetti. Düzen İslamcılarının sahte ‘demokrat'lıkları işte bu kadar. İşine gelmeyen konularda konuşulunca ilk elden susturmaya, ya da birazdan vereceğimiz örnekteki gibi, yalan-yanlış bilgilerle karışık demagojik söylemlerle bildiklerini okuyorlar.
O gün bakan Çiçek, "NE var cezaevlerinde?" diyerek konuşmasına başladı. Ne olduğunu gayet iyi bilen Çiçek, pişkince konuşup bir de utanmadan soruyor, ne var? Sorumluluğu altındaki hapishanelerde neler olduğunu tüm boyutlarıyla anlatırsak herhalde bu yazıyı oldukça uzun tutmak zorunda kalırız. Zaten, hapishanelerde neler olduğunu bilen, gören,'duyan' ve mevcut sorunların sorumluluğunu taşıyan Çiçek'e bunları anlatacak değiliz. Son 7 yıldır, f tipi hücreler politikası 122 devrimcinin ölmesine, 600'den fazlasının sakatlanmasına ve tecrit hücrelerinde halen tutulan yüzlerce insanında tecritten kaynaklı sorunlar yaşamalarına neden oluyor. Tecrit kaldırılmayacağı müddetçe yeni ölümler de sürecektir. "Adalet" bakanının özcesi AKP' nin gündeminde tecrit sorunu yok. Olmadığı için de yok sayma politikasını güdüyor.
Bakan Çiçek konuşmasının devamında; "Biz hiç kimsenin ölüm orucu tutmasını, o şekilde ölmesini arzu etmiyoruz. Hiç bir insanın normal eceli dışında hayatını kaybetmesini arzu etmiyoruz. Cezaevi sistemlerimiz Avrupa standartlarına uygun. Avrupa'dan bugüne kadar elli defa heyet gelmiş, bu konuda herhangi bir sorun bu anlamda ortaya konulmamıştır. Son derece modern infaz sistemlerini uyguluyoruz ve bunun için de birçok ülkeden takdir alıyoruz. Bunca yatırım sıkıntısı içinde trilyonları harcayarak bu cezaevlerinde daha insanca yaşama şartlarını ortaya koyabilmek, oradaki insanlar insan haklarına yakışır bir şekilde infazları yapılsın diye, biz elimizden gelen çabayı gösteriyoruz''dedi. Yukarıdaki cümleler meseleye ‘Fransız' kalan herhangi birinin ağzından çıkan sözler değil. Konuşan TC'nin adalet bakanı. Her ne kadar tozpembe bir tablo çizmeye uğraşmışsa da saçmalamış ve yalan söylemiştir.
Behiç AŞÇI'yı kastederek,''biz kimsenin ölüm orucu tutmasını o şekilde hayatını kaybetmesini arzu etmiyoruz''demiş. Madem arzu etmiyorsun o zaman ölüm orucunun sürmesine neden olan TECRİT sorununu çöz. Diyalog isteyenlerden köşe bucak kaçma. Ama böyle bir derdi ve niyeti yok, Çiçek'in. Üzerinde oturduğu koltuğun zulüm ve katliamla anılıyor olması onu hiç ilgilendirmiyor. O burjuva düzenin adaletinin sözcülüğü misyonuna soyunan, efendilerine hizmeti esas alan biri. Kendisini partisi AKP ile iki kelimede özetleyelim. Bunların dini-imanı kapitalizm, kıbleleri emperyalist merkezlerdir. Behiç AŞÇI, bakan Çiçek'e cevaben yaptığı açıklamada bakın şunları söylemiş;''Adalet bakanlığı'nın yapması gereken bize ölüm orucunu bırakın çağrısı değil. Tecridi kaldırmak için adım atmasıdır. Bize yaptığı çağrının hiçbir önemi yoktur. Eğer gerçekten bizim için üzülüyorsa acilen çözüm için adım atmalıdır. Aksi takdirde timsah gözyaşları dökmesinin hiçbir anlamı yoktur.''
Modern infaz sistemi, insan haklarına yakışır olmak ve takdir almak. Bakan Çiçek ağzına ne gelmişse sıralamış. Takdir aldığı doğrudur. Hizmet ve sözcülüğünü yaptığı düzenin efendileri onu takdir etmiştir. Modern infaz sistemi tanımlaması f tipi hapishanelerde yaşanan tecrit ve tredman uygulamalarıdır. İşkenceli ölüm hücrelerine modern diyor. Gerçeklerle alay eden, süslü laflarla karşısındakileri kandırabileceğini düşünen ahmak bir burjuva siyasetçisine ait bu cümleler. İnsan haklarının nasıl bir şey olduğunu biliyoruz. TC Başbakanı Tayyip'ten iki örnek verelim. Mart ayında Kürdistan da devletin katliam operasyonlarına karşı çıkan, şehitlerini sahiplenen halkımızı hedef göstererek, "kadın da çocuk da olsa gereken yapılacaktır''demiş, halkın katledilmesi emrini vermişti. 3-6 yaşlarında çocuklarımızı alçakça kurşunlatmıştı. Yine geçtiğimiz ay Kürdistan da sel felaketi sonucu 40'dan fazla insan ölmüş, birçok yerleşim yerinde büyük zararlar oluşmuştu. Aynı Tayip bu durum karşısında da, ‘'abartmayın''demişti. Onlar gibi düşünmeyen, kendilerinden olmayan herkese düşmanlıklarını her defasında açığa vuran AKP'nin, insan hakları söyleminin vahşet ve zulümle eş değer bir anlamı vardır.
Bakan Çiçek,''kimse kanun dışı yollara başvurmasın'', "intihar suçtur''demiş. Konuşmasının bir bölümünde, "hiç o türlü ideolojik şeylerle vakit kaybetmeyin''uyarısını yapıyor. Tecrit, izolasyon, tredmanlar Çiçek'in sözcülüğünü yaptığı burjuva sistemin ideolojik bakış açısını yansıtan saldırganlık değil mi? TC egemenleri, topyekûn imha ve tasfiye konseptiyle bu saldırılarını sürdürüyor. Tecridi savunan ve sorumluluğunu taşıyanlar da, tabii oldukları düzenin ideolojisi ile soruna yaklaşmaktadırlar. Tecride karşı, ölüm orucu ve fiili direnişle devrimcilerde kendi ideolojilerini sahiplenmek, tecrit hücreleri üzerinden dayatılan teslimiyeti parçalamak için direnmektedirler.''İdeolojik şeyler''sözünün gösterdiği diğer bir gerçeklik de özellikle devrimci-demokratik kamuoyunun tecrit karşıtı duyarlılığının kendilerinin siyasal konumunu teşhir eden bir niteliğe sahip olmaya başlamasından kaynaklı, yaşadıkları sıkıntıdır. Bu bağlamda, çizdikleri sınırın zorlandığını ima ederek, tecride karşı çıkan güçleri tehdit ediyorlar. Diyalogdan bile kaçınan AKP'nin yaptığı, yapabileceği tek şey budur. "Kanun dışılık" söylemiyle kendi "çözüm" yaklaşımlarını ifade ederken, bunun dışındaki hiçbir öneri ve talebi önemasmeyeceklerini belirtiyorlar. Çiçek'in demagojik sözlerine cevaben, Adana direniş evinde ölüm orucunu sürdüren Gülcan GÖRÜROĞLU şu soruyu soruyor; "Bugüne kadar yapılan binlerce girişimin kaç tanesine cevap verdi ki şimdi hukuksal yollardan bahsediyor?"
Behiç AŞÇI, İstanbul Şişli direniş evinde eylemin 240'lı günlerinde…
Gülcan GÖRÜROĞLU, Adana direniş evinde eylemin 210'lu günlerinde…
Sevgi SAYMAZ Uşak Hapishanesinde eylemin 200'lü günlerinde…
Behiç, Gülcan, Sevgi tecrit kaldırılmazsa ölecekler. 122,123-124-125 olacak. Yeni ölümler an meselesi. Her üçü de gelinen aşamada ölüm sınırındadırlar. Bu üç yürekli devrimcinin ölmesine izin vermeyelim. Kaybedecek vaktimiz yok. Gün, onların sesine ses katmanın, onları yaşatmanın günüdür.
TECRİTİ KALDIRIN ÖLÜMLERİ DURDURUN!
FERHAT ÜÇOLUK