Türk devleti, 19 Aralık 2000 gününün erken saatlerinde 20 zindana aynı anda saldırdı. Bu saldırının amacı, öteden beri yapımı süren ve önemli bir tartışma konusu olan F Tipi Cezaevleri sistemine geçmek ve bu sistemi oturtmaktı. Bu katliam operasyonu, çok kanlı, Türkiye ve Kürdistan tarihinin en büyük çaplı zindan katliam hareketi niteliğindedir. Katliam hareketi kanlıydı ve sözcüğün gerçek anlamında bir katliam hareketiydi. Ancak devrimci tutsaklar, bu katliam hareketine ve onun vahşi yöntemlerine boyun eğmediler, ölümüne direndiler…
Saldırı, stratejik hedefleri olan bir saldırıydı, sadece zindanlarla sınırlı değildi. Zindanlar üzerinden ve bir yönüyle onlar aracılığıyla en başta devrimci güçler, toplumsal muhalefet bileşenleri ve bütün bir toplum teslim alınmak, düzen ve "istikrar" egemen kılınmak, ortam "dikensiz gül bahçesi"ne dönüştürülmek isteniyordu.
Devrimci tutsaklar da bunun bilincindeydi ve direnmenin stratejik anlamını, bundan sonraki politik süreç üzerindeki etkisini çok iyi biliyorlardı. O nedenle ölümüne direnmenin tarihsel bilinciyle hareket ettiler. Saldırının ve buna karşı direnişin büyük oluşu öncelikle bu stratejik anlamdan kaynaklanıyor…
Katliam saldırısı sonrasında 28 devrimci tutsak yaşamını yitirdi, yüzlercesi çeşitli derecelerde yaralandı, devrimci tutsaklar F Tipi Zindanlara konuldu. Süreç içinde F Tipi Zindanlar sistemi oturtuldu. Ama buna karşı direniş de devam etti, bugün de devam ediyor, çeşitli biçim ve düzeylerde… Ortaya çıkan bilânçonun insani boyutu son derece ağırdır: 122 devrimci yaşamını yitirdi, kimi hesaplara göre 600'ün üzerinde devrimci yaralandı, sakat kaldı…
F Tipleri sorunu, siyasal gündemin en önemli gündem maddelerinden bir olmaya devam ediyor. Devrimci ve yurtsever hareketler için ise çok önemli bir mücadele gündemi olarak varlığını sürdürüyor.
20 Ekim 2000 tarihinde açlık grevi ile başlayan daha sonra ölüm orucuna evrilen direniş, çeşitli aşamalardan geçerek bugüne geldi ve bugün, içerde ve dışarıda ölüm orucu ve onu destekleyen eylem biçimleriyle devam ediyor. Şu anda Av. Behiç Aşçı'nın da içinde bulunduğu bir grubun sürdürdüğü ölüm orucu, toplumda ve genelde sol ve demokrat çevrelerde yaratılan duyarsızlığı, tepkisizliği, kanıksama duygusunu kırmış değildir. Yani yılları geride bırakan ölüm orucu eksenli direniş, gerekli politik etkiyi yaratamıyor. Devlet ve hükümet direnişler karşısında rahat, kimi zaman beliren cılız sesleri duymazlıktan geliyor. Bu yaklaşımı boşuna değildir: 20 yıl boyunca üstünlük sağlayamadıkları zindanlarda önemli bir siyasal ve psikolojik üstünlük sağlamanın keyfini yaşıyor gibidir. Kendisini sarsacak, zorlayacak çok yönlü bir direniş hareketi gelişmediği sürece bu "keyfinden" taviz vermesi de mümkün değildir.
Kuşkusuz saldırılara, teslim alma hareketlerine karşı direnmek vazgeçilmez bir hak ve görevdir. Bu, her türlü tartışmanın dışında tutulmalıdır. Ancak direnişin stratejisi, taktikleri, zamanlaması, biçimleri konusu mutlaka tartışmayı gerektiriyor. 6 yıldır süren bir direniş var. Direniş ve verilen ağır bedeller belli ve ortada; politik etkileri ve sonuçları ise "bir şeylerin iyi gitmediğini" gösteriyor. Bu gerçeklik, bu 6 yıllık süreci, sürecin her aşamasını çok yönlü, soğukkanlı tartışmayı, gözden geçirmeyi gerektiriyor, "iyi gitmeyen şey" ne sorusunun yanıtının çözümlenmesini zorunlu kılıyor.
Devrimci direniş ve devrimci mücadele, sadece bir iddianın ve ilkenin arkasında inatla durmayı değil, politik başarıyı da gözetmeyi esas alır. Politik başarı ve sonuç elde edilemiyorsa, tersine hep bir gerileme, darlaşma ve tekrar söz konusu oluyorsa, o zaman kullanılan yöntemler ve taktiklerde, güçlerin kullanımında ciddi sorunlar, bunun zamanlamasında hatalar ya da eksiklikler var demektir. Böyle bir eleştirel yaklaşım, kendi iddiasında ve somut hedefinde samimi ve tutarlı olmanın da bir gereğidir! Bu kadar ağır bedeller de sonuçta kazanmak, saldırıları püskürtmek, bu saldırılara yüklenilen politik stratejiyi boşa çıkarmak içindi. Devrimci politik aklın anlamı da bundan başkası değildir!
19 Aralık Katliamı ve Direnişinin 6. yıldönümünde en anlamlı yaklaşımın bu olduğunu düşünüyoruz. Şehitlere bağlılık sözünün gerçek anlamı, devrimci sorumluluğun özü budur!
Bugün 19 Aralık katliam hareketini ve buna karşı gerçekleşen devrimci direniş örneklerini farklı araçlarla anlatmak, o günden bugüne yaşanan sürecin genel bir panoramasını çıkarmak, elbette, bir şeydir, gereklidir! Bunlar da yapılmalı, önemli ölçüde de yapılmaktadır. Yapılmayan ya da az yapılan ise anılan sürece ve bunun temel noktalarına eleştirel yaklaşımdır! Kuşkusuz devrimci eleştirel yaklaşımdan söz ediyoruz. Yoksa düzen içinden bir noktadan yapılan eleştirilerin anlamsızlığını vurgulamayı fazlalık sayıyoruz. Devrimci eleştiri, düzene, onun etkin bir parçası olan F Tipi zindanlara cepheden tavır alma bağlamında izlenen politikaya sorularla bakmak anlamına geliyor…
19 Aralık Katliamı ve Direnişinin 6. yıldönümünde bir kez daha gerçekleştirilen katliamı lanetliyor, devrimci direnişi selamlıyor, direniş şehitlerini saygıyla anıyoruz. Bu vesileyle 19 Aralık saldırısında direnerek yaşamını yitiren yoldaşlarımız Sultan SARI ve Fahri SARI'yı en içten duygularımızla anıyor, onlara verdiğimiz devrimci sözün her zaman arkasında olduğumuzu bir kez daha belirtmek istiyoruz. Direniş sürecinin devrimci bakış açısıyla gözden geçirilerek yeni çıkışlara yeni bir kaldıraç haline getirilmesinin gerekliliğini bir kez daha vurgulamak istiyoruz!
Devrim Şehitleri Ölümsüzdür!
Yaşasın Zindan Direnişleri!
Kahrolsun faşist sömürgeci sistem!
19 Aralık 2006
SOSYALİST-ŞOREŞGER
(Kürdistan Devrimci Sosyalistleri)