İsrail, kendi hegemonyası altında geçici sınırlara sahip olacak bir Filistin devleti kurmak için el Fetih ve Hamas'ı birbirine düşürmeye çalışıyor. Filistinli liderler, bu tuzağın çıkardığı kavgayla vakit kaybetmek yerine bir birlik hükümeti kurup bağımsız bir devlet için direnişe odaklanmalı
İnsanın belirli aralıklarla Filistin'de yaşanan çekişmenin genel çerçevesine göz atmak için geri adım atması faydalıdır. Tabii sadece ayrıntılara dalmanın ve günlük olayları takibin ormanı görmeyi engellemesi sebebiyle değil, genel çerçeve belirli aralıklarla değiştiği için de.
Genel bakış açısına göre çekişme, Filistin direnişiyle İsrail arasında yaşanıyor. Filistin direnişinin amacı işgale son vermek, bugün işgal altında bulunan topraklar üzerinde 1967 sınırlarına göre Kudüs'ü de içine alan egemen ve tam bağımsız bir Filistin devleti kurmak, Filistinli mültecilerin haklarının tanınmasını sağlamak. İsrail'se Kudüs'ü Filistin'e katmayan, sınırların ve gerçekçi egemenliğin var olmadığı, sadece geçici sınırlara sahip bir Filistin devleti kurma projesiyle faşist ve ayrımcı rejimini derinleştirmeye çalışıyor. İsrail hükümetinin yeni yerleşim birimleri kurulması kararı da bunun teyidinden başka bir şey değil.
Baker raporu İsrail'i korkuttu
Bir başka ifadeyle, anlaşmazlık çekişmenin kapsamlı ve nihai çözümüyle, kısmi ve geçici çözümü arasında. Zira yeni bir geçici anlaşma, İsrail ve destekçilerinin Filistinlilere kabul edilemez bir çözümü yutturmak için kullanacağı bir araçtır. Bu çözüm, Kudüs, mülteciler sorunu ve Batı Şeria'nın geniş bir bölümünden ödün verilmesini kapsıyor.
Ortada bu yeni geçici çözümü hayata geçirmek amacıyla izlenen bir stratejik hedef daha var: Filistin yönetiminin, yetkileri sınırlı, egemenlikten yoksun, İsrail'in ve birçok uluslararası çevrenin güvenlik ajanı gibi çalışan bir otoriteye dönüştürülmesi ve bu yapısının derinleştirilmesi. Bu yönetim, ekonomi, siyaset ve güvenlik açısından İsrail hegemonyası altında çalışacak.
İsrail'in geçici çözümünün, yani geçici sınırlara sahip bir Filistin devleti düşüncesinin üçüncü hedefiyse, Amerikan politikalarının Irak, Afganistan ve genel olarak Ortadoğu'da girdiği kriz sebebiyle Filistin halkına verilmesi gündeme gelen siyasi fırsatların çöpe atılması. Baker-Hamilton raporu Filistin sorununa çözüm bulunmasını öneriyordu. Filistin halkının yaşadığı zulmün boyutuna yönelik uluslararası sıkıntıların artması sebebiyle eski ABD Başkanı Jimmy Carter bile tahayyül edilemeyecek bir biçimde,'işgal bölgelerindeki faşist ve ayrımcı rejimin, Güney Afrika'daki apartheid günlerinden daha kötü olduğunu' söylüyordu.
İspanya, Fransa ve İtalya'nın çekişmeye kapsamlı çözüm bulunması için uluslararası bir konferans düzenlenmesi çağrısı da, Filistinlilere verilebilecek fırsatları ortaya koydu. Konferans önerisi, zararlı Oslo deneyimi sonrası kısmi veya geçici çözümlerin alternatifi olarak bütün bölge ülkelerini kapsıyordu.
Öte yandan, ikili Filistin-İsrail görüşmeleri kanalıyla geçici bir devlet kurulmasına yönelik düşünce, İsrail'in uluslararası baskıları hafifletmek, gerçekçi ve adil bir barış sağlanması amaçlı çabaları geçersiz kılmak ve ABD yönetiminin bölgedeki son politikalarından köklü bir dönüş yapmasının önüne geçmek için kullandığı bir yöntemdir. Geçmişte Oslo'da yaşandığı gibi, soruna kapsamlı bir çözüm bulunmasını ve 40 yıllık işgalin bitmesini isteyen baskılardan kaçışın gerekçesi olarak Filistinlileri kullanmaktan daha iyi bir taktik yoktur.
İsrail'in, Filistinlileri iç savaş ve kanlı çatışma uçurumuna çekerek ve havayı gerginleştirerek dış çekişmeyi Filistin'in içine taşıma girişimi yaşanan tehlikenin göstergesi. İsrail şu üç yöntemle çekişmeyi Filistin'in iç siyasetine taşıdı:
Birincisi, Filistin sorununun ve Filistin güçlerinin imajını lekeleyerek. Bu, Filistin sorununu bölgesel anlaşmazlıkların merkezi haline getirerek ve bir kısmı 'şer ekseni'ne, diğer kısmı da İsrail'in yanındaki 'ılımlı eksen'e 'yerleştirilen' Filistinlileri ikiye ayırıp bir tarafı ötekine karşı destekleyerek yapılıyor.
İkincisi, Fetih'le Hamas arasındaki çekişmeyi tırmandırıp, bunu bir iktidar kavgası gibi göstererek. Filistin'deki tartışmanın, hükümetin yapısı ve İsrail ve diğer uluslararası çevrelerce tanınması üzerinde yoğunlaşması da bu duruma destek oluyor. Oysa yapılması gereken, ablukanın kırılabilmesi için ulusal birlik hükümeti düşüncesini ele almak.
Son olarak İsrail, el Fetih'le Hamas'ı profesyonel ve amatör simsarlar kanalıyla rekabete sürüklemek istiyor. Bu noktada bütün tarafların kısmi veya geçici çözümlere katılmayı reddettiklerini ve geçici sınırlara sahip bir devlete karşı çıktıklarını ilan etmesi önemliydi.
Sonuç itibarıyla Filistin güçleri olarak karşılaştığımız en büyük sorun, vizyonumuzu, stratejimizi ve çekişmeyi idare etmek konusunda güçlerimizi nasıl birleştireceğimiz, en az 30 yıldır sağlayamadığımız birleşik yönetimi nasıl hayata geçireceğimiz… Çekişmeye nasıl son vereceğimizi iç rekabet konusuna dönüştürmek bizi zayıflatır; gücümüzü ortaya koyabilecek biçimde birleşmeliyiz.
Filistin çıtayı yüksek tutmalı
Bir başka ifadeyle, ya siyasi çoğulculuk iç çekişmeyi alevlendirerek zayıflık kaynağı olacak ya da güçlerin birleştirilmesi, Filistin'in siyasi tutumunun sağlamlaştırılması, çıtanın ulusal hedefleri koruyacak biçimde yüksek tutulmasıyla bu çoğulculuk güç kaynağına dönüşecek. Acilen bir ulusal birlik hükümeti kurulmasına ihtiyacımız var, ancak Filistin'in üç temel parçası olan Batı Şeria, Gazze ve Kudüs arasında koordinasyon sağlamaya kadir kapsayıcı ve birleşik bir yönetime daha fazla muhtacız.
Kamuoyu anketlerinin Filistinli ve İsraillilerin çoğunun kapsamlı çözümü desteklediğine işaret etmesine rağmen, İsrail'deki barış kampı buharlaştı veya kısmi ve geçici çözümlerin altına gizlendi. İsrail ya işgale son verip tam bağımsız Filistin devleti kurulmasını kabul edecek ve dolayısıyla kapsamlı barışı derinleştirecek ya da Güney Afrika'daki faşist rejime benzer bir yapıya sahip milliyetçi bir devlet olduğu gerçeğiyle yüzleşecek. Bu yapı işgal topraklarındaki direnişe ve İsrail içindeki demokratik direnişe uzun süre karşı koyamaz. Zira nihayetinde bütün direniş unsurları faşist ve milliyetçi baskıya karşı birleşecektir.
Daha önce Oslo Anlaşmaları veya diğer geçici anlaşmalar yüzünden yaralandık. Acaba bu deneyimden ders alıp, 'Mümin bir taştan iki kez yaralanmaz' hadisini hayata geçirebilecek miyiz?
(Londra'da Arapça yayımlanan Hayat gazetesi, Filistin milletvekili, 7 Ocak 2007)(Radikal, 9 Ocak ‘07)