HURŞİD DELİ */Kuzey Irak yönetimi Kerkük sorununun anayasanın öngördüğü gibi referandumla çözülmesi gerektiğini savunurken, kentin demografik yapısının Kürtler lehine değiştirildiği iddialarıyla birlikte Türkiye'nin müdahale tehditleri de arttı. Gerilim birleşik bir Irak'ta diyalogla çözülmeli. Kerkük'ün geleceğini belirlemek amacıyla yıl sonunda yapılacak referandum beklenirken, Türkiye'yle Irak Kürtleri arasında birçok düzlemde bir savaş yaşanıyor. Son olarak, Kerkük'ün Kürt kimliğini ve peşi sıra gelen Türk tehditlerine karşı kenti savunmakta ısrar eden Iraklı Kürtlerle Türkiye arasında karşılıklı açıklamalar yapıldı ve tehditler savruldu. Türk tehditleri, Kürtlerin merkezi Irak hükümetinin çıkardığı federasyon yasası çerçevesinde Kerkük'ü Kürdistan'a katacaklarını ilan etmesi durumunda, askeri müdahale seçeneğinin gözden geçirileceğinin ima edilmesine kadar vardı.
Kürtler iç mesele olarak görüyor
Kürtler, Kuzey Irak'ı arka bahçesi olarak gören klasik Türk tutumuyla mücadelede iki düzlemde hareket ediyor. Öncelikle, hem Irak ulusu hem de petrol kaynakları açısından önemli bir yere sahip olan Kerkük, ister Irak Türkmenlerini korumak, ister bağımsız bir Kürt oluşumunun kurulması korkusu, isterse de bölgesel rol arayışı nedeniyle olsun, hiçbir devletin müdahale hakkının bulunmadığı bir iç mesele sayılıyor.
Zira Kürtlere göre bu gerekçeler Irak'ın içişlerine, egemenliğine ve yerel Kürdistan yönetimine müdahale oluşturduğu için kabul edilemez.
Tabii bu yaklaşım, Kürtlerin Türk tehditlerinin tehlike boyutunu göz ardı ettikleri anlamına da gelmiyor. Iraklı Kürtler, 20 yıldır PKK savaşçılarının izini sürmek, terörle mücadele adına veya kendi siyasi krizlerini hafifletmek için bölgelerini işgal etmeyi alışkanlık haline getiren Türkiye'nin ordusuyla acı deneyimlere sahip. Belki de, Kürdistan Yönetimi Başkanı Barzani'yi Türkiye Başbakanı Erdoğan'ın Türkiye'nin Kerkük'ün demografik yapısındaki bir değişiklik karşısında eli kolu bağlı durmayacağı yönündeki açıklamalarını 'seçim propagandası' diye nitelemeye iten de bu durumdur.
Zira bazı Kürtlere göre, Erdoğan bu açıklamaları mayıstaki cumhurbaşkanlığı seçiminde adaylığını koymak için ordu onayını kazanma amacıyla yapıyor. Başka Kürt çevrelerse, Türkiye'nin tehditlerinin hafife alınmaması gerektiğini, Türkiye'yi Kuzey Irak'ı işgal politikasına dönmekten alıkoyanın ABD olduğunu ve üst düzey Türk yetkililerin de ABD ziyaretlerinde işgal politikasına dönülmesi için onay almaya çalıştığını düşünüyor. Bu çevreler, İran'a karşı hazırladığı savaş senaryolarında Türkiye'nin bir rol alması durumunda, Washington'ın bu talebi onaylamasını uzak görmüyor.
Kürtler ikinci olarak, Kerkük'ün geleceği konusunda askıdaki sorunları yeni Irak anayasası ve özellikle de 140. madde doğrultusunda çözmek istiyor.
Bu madde 'Kerkük ve diğer tartışmalı topraklarda halkların isteğinin 31 Aralık 2007'den önce belirlenmesi için şartların doğallaştırılmasını, nüfus sayımının yapılmasını ve referanduma gidilmesini' öngörüyor. Fakat, maddenin hayata geçirilmesi, şu üç sebepten ötürü yeni Irak rejimi ve halihazırdaki siyasi çalışmaları için büyük sorun oluşturuyor:
Birincisi, Iraklı Arap, Kürt ve Türkmenler arasındaki rekabet bir şekilde anlaşılır olsa da, bazı Türkmen partilerin Kürtlerle Türkmenler arasındaki çekişmede kendi çıkarları için Türkiye'ye müdahale çağrısı yapması Kerkük açısından tehlikeli. Bu çağrılar, Ankara'da belirli aralıklarla yükselen ve bu tür bir müdahale çağrısı yapan seslerden daha az tehlikeli değil.
İkincisi, federasyon kapsamında bir Kürt oluşumu kurma çabaları çerçevesinde Kürtler, Kerkük'ü ve geçmişte kente ait olan bölgeleri Kürdistan sınırlarına katmak istiyor.
Kürt liderler bu bağlamda, referandum sonuçlarının kendi siyasi emelleriyle uyumlu olması için büyük çaba harcıyor. Bu durum da, Kürtlerin tarihi düşmanı Ankara'nın kendi Kürtlerini de etkileyecek bir Kürt devletinin doğumuna yönelik endişelerini artırıyor. Bazı Türkmen ve Araplara göre de, Kürtler bu emeli gerçekleştirmek için Saddam rejiminin izlediği Araplaştırma politikası yerine Kerkük'te 'Kürtleştirme'ye yönelik bir siyaset izliyor. Son olarak, Bağdat ve çevresindeki güvenlik planlarıyla uğraşan Irak hükümeti, Kürtlerle Ankara destekli bazı Türkmen partileri arasında silahlı çatışmalara ve suikastlere de varan anlaşmazlık ve hassasiyetler yaşanırken, Kerkük sorununun 140. madde doğrultusunda çözümü için uygun siyasi şartları şu ana kadar olgunlaştıramadı. Kentteki şartlar, Türkiye'nin de hassasiyetinin yükselmesiyle birlikte benzeri görülmemiş bir patlama noktasına yaklaşıyor. Türkiye'nin hassasiyeti, ABD'nin PKK terörüyle mücadele başlığı altında Kuzey Irak'taki askeri operasyonlara onay vermesi yönündeki talepler ve Kerkük konusunu ele alan gizli TBMM oturumlarıyla somutlaştı.
Irak Türkmenlerini koruma gerekçesiyle Kuzey Irak'a askeri müdahale politikasına dönüş, işleri daha da karıştıracak, hatta diğer bölgesel aktörleri de müdahaleye sevk edebilecek kadar tehlikeli bir konu; yani ABD Dışişleri Bakanı Rice'ın bahsettiği 'yapıcı karmaşa'… Kerkük'te işleri bu noktaya, Kürtlerin Türkmenlerin haklarını ve kültürel kimliklerini sindirecek bir devlet kurma kararlılığından dolayı dört bir yanda korku yayan hareketleriyle, sadece Irak Türkmenlerini mazlum gösteren davranışlar getirdi.
Türkiye iç sorunlarını yansıtıyor
Hal böyleyken Araplar, Kürtler ve Türkmenler konuyu, sadece bir grubun çıkarı için dış güçlerden müdahale talep etmeden, demokratik bir Irak çerçevesinde tarihi, sosyal ve siyasi gerçekleri kabul eden bir diyalogla akılcı bir biçimde ele almalı. Zira gerekçeler ne olursa olsun, dış müdahale Irak ve Iraklıların çıkarına değil. Ayrıca Türkiye ve diğer bölge ülkelerinin de çıkarı, kalkınma yönünde giden, Arap ve İslam bölgesine güçlü siyasi ve ekonomik ilişkilerle bağlı istikrarlı ve birleşik bir Irak'ın yapılandırılmasından geçiyor.
Herkes gibi Türkiye'nin de gerçek çıkarı, farklı etnik ve dini kimliklere sahip Iraklılar için maruz kaldıkları sorunların çözülmesine uygun ortamın hazırlanmasında saklı. Bu durum Irak hükümetinin de siyasi çalışmalarını ilerletmesini öngörüyor. Tabii sadece inandırıcılık kazanmak için değil, herkes için güvenli bir Irak yaratmak için… Ayrıca Türkmen liderler de, Türkmenlerin çıkarının sınır ötesinden beklentilerde değil, diğer Iraklılarla kardeşliği güçlendirmekte yattığını görmeli. Arzu edilen Irak'a ulaşmak için herkes, sosyal haritayı etnik, mezhepsel ve dini çeşitliliğiyle dikkate almalı. Bu kaide, bölgede ilerici bir siyasi model sunduğunu savunan Türkiye'den, kendi sorunlarını dışarıya taşımamasını talep ediyor.
*Londra'da Arapça yayımlanan Hayat gazetesi, Kürt uzmanı, 3 Şubat 2007/Radikal
http://www.radikal.com.tr/ sitesinden alınmıştır.