Fiili sıkıyönetime ve azgın devlet terörüne rağmen 1 Mayıs'ta Taksim'e çıkıldı!..
İşçi sınıfının devrimci iradesi bir kez daha baskın çıktı. Sermaye devletinin ne öncesindeki tehditleri, ne de 1 Mayıs günü estirdiği terör, devrimcilerin, işçi ve emekçi kitlelerin Taksim kararlılığını engellemeye yetmedi. Tüm engellere, saldırılara, gözaltı terörüne rağmen Taksim'e çıktık.
Sermaye devletinin 1 Mayıs terörü, sadece Taksim'e yönelen işçi ve emekçileri, devrimcileri, sanatçıları hedeflemiyordu. Tüm İstanbullular trafik işkencesi çekti. İşten atılma korkusuyla 1 Mayıs'a katılamayacağını düşünen işçi ve emekçiler işlerine, öğrenciler okullarına ulaşamadı. Anadolu'dan gelen tüm araçların yolu kesildi, 1 Mayıs'a gelenler azgın bir saldırıya uğradı. Otobüslerin içine gaz bombaları atıldı. Coplarla, tekmelerle insanlar yaralandı. Toplu olarak gözaltına alındılar. Fiili saldırıların yaşandığı her yerde, 1 Mayıs göstericileriyle birlikte çevredeki halka da aynı şiddet uygulandı. İstiklal caddesi başta olmak üzere, Taksim'e çıkan tüm yollardan, sıkılan gazların dumanları saatlerce kalkmadı.
Peki tüm bu kudurganlık ne işe yaradı? Taksim kararlılığımızdan zerre kadar eksilme sağlayabildi mi?
Sağlayamadığını dosta da düşmana da göstermiş bulunuyoruz.
Sermaye devletinin 1 Mayıs'ta Taksim'de olma kararlılığımıza yönelik tehdit, baskı ve saldırıları nasıl kar etmediyse, İstanbul'da estirdiği terör, uyguladığı fiili sıkıyönetimin suçunu bizlere, 1 Mayıs'ı Taksim'de kutlamak isteyen işçi sınıfı ve emekçilere, devrimcilere yükleme çabası da kar etmeyecek. Nitekim, daha ilk saatlerde ortaya konan ilk tepkiler bile bunun böyle olacağını gösteriyor. Üstelik bu tepkiler henüz sınıf cephesinden değil, düzen cephesinden yükselmiştir. Yayın yasağına yönelik önce basın-yayın organlarından, ardından da Gazeteciler Cemiyeti'nden yapılan açıklamalar, Hürriyet gazetesinin ‘İstanbul diktatörü' başlığıyla verdiği haber, trafik işkencesine karşı konan eylemli tepkiler, yükselen sloganlar, İstanbul Valiliği şahsında sermaye devletinin bu çatışmadan mağlup ayrıldığının göstergesidir. Bu yenilgiyi, ezici sayıdaki silahlı kuvvetlerine rağmen, belki büyük oranda o kuvvetlerin estirdiği terör yüzünden tatmış bulunuyorlar.
İstanbul valisi, gözaltına aldıkları göstericilerin üstünden silah çıktığını söylüyor. Ağzından çıkan her söz gibi, bunun da yalan olduğu herkesçe biliniyor olmalı ki, henüz burjuva medya tarafından bile kullanılmaya başlanmadı. Fakat diyelim ki bir gösterici bir tabancayla alana yaklaşmaya çalışmış olsun. Helikopterleri, panzerleri, tazyikli su araçları, gaz bombaları ve bilumum diğer donanımıyla 17 bin silahlı polisin, sayısız askerin karşısında ne ifade edebilir? Taksim'in kapatılmasına nasıl bir gerekçe olabilir? İstanbul'un tamamında sıkıyönetim uygulamasına, estirilen teröre nasıl bahane oluşturabilir?
Bugün, İstanbul'da uyguladıkları fiili sıkıyönetime, azgın teröre, işçi ve emekçileri, devrimcileri, 1 Mayıs'ı gerekçe göstermeye çalışanlar, 30 yıl önce, Taksim'deki 1 Mayıs'a yönelik kontrgerilla saldırısı düzenleyen, sonra da bu kendi kanlı faşist saldırılarını, kanlı faşist darbelerine gerekçe yapmaya kalkanlardır. Bugün darbe tehdidinde bulunanlarla, dün darbe yapanlar aynı Amerikancı ordunun aynı kontracı generalleridir.
Bugün İstanbul'da estirilen terörün sözcülüğünü üstlenen vali Güler derhal istifa etmelidir. Ancak bu terörün tek sorumlusunun vali olmadığını, bunun siyasi bir karar olduğunu, hükümetin de üstünde, sermaye sınıfının ve devletinin doğrudan üstlenmesi gereken bir sorumluluk olduğunu ilan ediyoruz. Bugün İstanbul'da karşı karşıya gelen iki düşman sınıf, burjuvazi ve proletaryadır. Proletarya meydanlardadır, cephenin en önünde yürümektedir. Burjuvazi ise her zamanki gibi, silahlı güçleri, valileri, ve diğer maaşlı görevlilerini cepheye sürmüş, kavgayı perde arkasından yönetmeyi tercih etmiştir. Bugün bu perde bir yerinden yırtılmış, sermayenin kanlı yüzü bir kez daha ortaya çıkmıştır.
http://www.kizilbayrak.net/ sitesinden alınmıştır.