0 0
Read Time:10 Minute, 40 Second

Cumhurbaşkanlığı seçiminde gündeme gelen ve Genelkurmayın verdiği muhtıra ile derinleşen kriz, Anayasa Mahkemesi'nin cumhurbaşkanlığı seçiminde parlamento açılışında 367 çoğunluğunun mutlak gerekliliğini karar altına alması, erken seçim kararı sonucunu doğurdu. Bu seçim süreci, kendisiyle ilgili tartışmaları da başlattı ve bu tartışmalar devam ediyor.

 Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda anayasadaki değişikliğe bağlı olarak gündeme gelen sistem değişikliği tartışmaları da, sorunun üzerine tüy dikmiş durumda..

Bu seçimde de, Kürtlerin durumu, Türkiye'nin bütün sorunlarıyla eşit ağırlıklı, hayati sorunlardan biri olarak orta yerdedir. Seçim sistemi bağlamında "Kürt halkının temsili sorunu", "seçim sisteminin soyut haliyle adaletli, eşitlikçi, ahlaki, demokratik olup olmadığı", buna bağlı olarak "seçime katılmak gerekir mi? ve "Kürtler seçime katılacaksa nasıl katılmalı?", "seçime katılım olmayacaksa, seçimden çekilme mi, boykot mu?", "Kürdistan İktidarını İlan Etme Olanaklı mı?" gibi temel sorunlar ele alınmayı, analiz edilmeyi gerektiriyor.

Sistem Kürtlerin Temsilini Kabul Etmiyor…

Seçim sistemi ve seçime katılım sorununu tartışmadan önce Kürtlerin sistem karşısındaki temsil konumlarının belirlenmesi gerekir.

Türkiye Cumhuriyeti'nin ana sistemi, üniter bir ulus devlet olarak Kürt milletinin reddi, yok edilmesi üzerine yapılanan ve inşa edilen bir sistemdir. Son dönemlerde resmi yetkililerin açıklamalarında Kürtlerin varlığından bahsedilse de, bu alanda resmi, anayasal ve hukuki anlamda hiçbir değişiklik söz konusu değildir. Resmi, anayasal anlamda Kürtler yok sayılmaktadır. Anayasanın 66. maddesi, "Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür" diyor.

Bundan dolayı da devlet sadece Türklerin devletidir. Devletin hiçbir kurumu Kürtlerin kurumu sayılamaz. Kürtlerin temsili, Kürtlerin kendi adlarına seçime katılmaları, kendi temsilcilerini seçmeleri anayasal olarak kabul edilmemektedir. Cumhurbaşkanı, başbakan Kürtlerin başbakanı değil, Meclis ve hükümet de Kürtleri temsil etmiyor. Meclis seçimlerinde Kürtlerin oyları da, Türk sayılmaktadır.

Bu bağlamda bugüne dek seçime giren ve seçimleri kazanarak Türk meclisine giden Kürt orijinli milletvekilleri, düzen partilerinden ya da bağımsız da seçilseler Kürtleri temsil yetkisine sahip değillerdir. Türkleri ve Türklüğü temsil etmek için meclise gitmektedirler. Mecliste de Türklüğe dayalı sistemin gereklerini yerine getirmektedirler. Devletin tekliği, Türk ulusunun birliği, bütünlüğü ve Atatürk ilkeleri üzerine yemin etmektedirler. Kemalist dine bağlı kalacaklarını ifade etmektedirler. Türk İstiklal Marşını okumaktadırlar.

Parlamentoya seçilen Kürt orijinli parlamenterler, yıllarca Türklük, Türk milliyetçili üzerine nutukları, Kürtlere yapılan küfürleri dinlemektedirler. Kürtlerin kendi ulusal demokratik haklarını elde etek için başlattıkları silahlı ve silahsız hareketlerinin bastırılması için alınana kararlara imza atmaktadırlar.

Günümüzde de fiilen ve Kürtlerin siyasi mücadelesi sonucu, Kürtlerin meclise gitmesinden bahsedilse de, bu durum da anayasal ve hukuki bir çerçeveye ve Kürtlerin temsiline dayanmamaktadır. Temelde Kürtlerin Türk kabul edilerek meclise gelmelerinden bahsedilmektedir.

Öncelikle genel temsil sisteminin ahlaki, adaletli, eşitlikçi, demokratik olmadığının, Kürtlerin iradesine dayanmadığının, Kürtleri temsil etmediğinin, Kürt ulusal çıkarlarını hiçe saydığının, Kürtlerin reddine dayandığının görülmesi gerekir. Bunun değiştirilmesi için mücadele etmek gerekir.

Soyut Siyasal Partiler ve Seçim Sistemi De Ahlakî ve Kürtlerin Temsiline Dayanmıyor…

Türkiye Cumhuriyeti'nin üniter ulus devlet yapısının yapılandırdığı anayasal sistemin ana özelliklerine sıkı-sıkıya bağlı bir tarzda siyasi partiler ve seçim sistemi/yasası tayin edilmiş ve çerçevelendirilmiş durumdadır.

Bunun doğal mantıki sonucu olarak, mevcut olan siyasi partiler sistemi/yasası, Kürtlerin kendi ulusal, toplumsal kimlikleriyle siyasi parti kurmalarını yasaklamaktadır. Kürtler adına kurulan partiler, mevcut anayasa ve siyasi partiler yasasına göre, gizli planda Kürt, açıkta Türk partileridir.

Anayasada ve siyasi partiler yasasında, Kürtler kendi kimlikleriyle parti kurma hakkına sahip olmadıklarından, seçim sisteminde de Kürtlere temsil hakkının tanınması söz konusu olamazdı. Kürtlerin kurduğu partiler nasıl ki gizliden Kürt açıkta Türk iseler, Kürtler adına kurulan partiler de seçimlerde gizliden Kürtleri, açıktan üniter ulus devlet sistemini ve Türkleri temsil etmek konumunda olacaklardır.

Bu siyasi partiler ve seçim sisteminin/yasalarının ahlaki olmasından, eşitlikçi adaletli, demokratik olmasından bahsedilebilir mi?

Kürtlerin kendi kimlikleriyle siyasi partiler kuramaması, Kürtlerin temsil hakkının tanınmaması gibi ahlaki, eşitlikçi, adaletli, demokratik olmayan durum bir tarafa, %10'luk baraj ve son günlerde "düşman kardeşlerin" elbirliğiyle anayasa değişikliği yaparak bağımsız milletvekili adaylarının seçimini çok zorlaştıran değişikliği de, mevcut ahlaki olmayan sistem içinde bile Kürtlerin önünü kesmek içindir.

Bu konumda, başta üniter Türk ulus devlet yapısına göre oluşan ve çerçevelenen anayasa, anayasaya bağlı olarak şekillenen/yapılanan siyasi partiler ve seçim sistemleri; halkların, fikirlerin, toplumsal kesimlerin, dinlerin ve mezheplerin çoğulcu yapısında göre değişmeden, Kürtlerin gerçek anlamda temsilinden bahsedilmeyeceği açıktır.

Bu sistemlerin değişmesi için mücadele, seçimlere katılmaktan daha önemli birincil bir konudur.

Ahlaki, eşitlikçi, adaletli, demokratik olmayan siyasi partiler ve seçim yasalarının; ahlaki yozlaşmaya yol açması ve takiyeyi bir kültür haline getirmesi de ayrı bir felaket olarak ortada.

Kürtler Bu Ahlaki/Eşitlikçi/Adaletli/Demokratik Olmayan Sistemler İçinde Seçime Katılabilir!…

Kürtler, yukarıdaki bölümlerde de belirttiğim gibi anayasal ana sistem, siyasal partiler ve seçim sistemleri/yasaları ahlaki olmamasına, Kürtlerin temsili red edilmesine rağmen, demokrasi oyununun bir sonucu olarak seçime katılmaları birinci alternatif davranıştır.

Kürtlerin bu alternatif davranış tarzını seçmesi halinde – eğer değişiklik olmazsa şimdilik öyle görünüyor -, o zaman Kürtler, bu seçim dönemini/platformunu bir "dönüşüm projesine" çevirebilirler. Türklerle ayrışmayı projelendiren, yeni düşünce anlayışı çerçevesinde bir seçim kampanyası yürütebilirler. Seçim platformunu, Kürdistani ve Kürt kimliğini öne çıkaran, şimdiye kadar Kürtler arasında siyaset bilimi ve Kürt ulusunun kendi kaderini kendisinin tayin etmesine ve genel ulusal çıkarlara aykırı ortaya çıkan düşüncelerin ortadan kaldırılması; Kürt ulusunun kendi kaderinin kendisinin tayin etmesi ve kendi kendisini Kürdistan'da yönetmesi ve iktidar sahibi olması, Kürt ulusunun da dünyadaki diğer uluslar kadar hak sahibi olması çerçevesinde bir anlayış birliği örebilirler.

Seçim Sistemini Krize Sokma, Seçimden Çekilme ve Seçimi Boykot…

Türkiye'de son günlerde hızlı değişmeler gündeme geldi. Daha farklı ve hızlı gelişmelerin de gündeme geleceği, siyasi yorumcuların üzerinde birleştikleri bir görüştür.

Bu hızlı değişim süreci, Kürtler ve onların siyasi kurumları için de geçerlidir. Bu bağlamda, Kürtlerin de yeni gelişmeler karşısından, seçim platformunda ikinci alternatif tutumu gündeme sokması söz konusu olabilir. Bu alternatif tutum, "Seçim sistemini tıkama", "seçimden çekilme", "seçimi boykot etme" opsiyonlarını içerir.

Seçim sistemini tıkama, on binlerce Kürdün bağımsız milletvekili adayı olmasıyla gerçekleşebilir.

Seçimden çekilme ve boykot, tüm Kürtlerin siyasi, sosyal, kültürel kurumlarının, kanat önderlerinin blok halinde, Türkiye'de ve uluslar arası planda yukarıdaki bölümde belirttiğim Türklerle ayrışmayı öngören bir çerçeve anlayışı içinde, güçlü bir kampanyayı birlikte örgütlemesiyle gündeme gelebilir.

Özellikle ahlaki, eşitlikçi, ulusal, etnik ve diğer kimlikler temsiline dayalı olmayan siyasi partiler ve seçim yasalarına rağmen, son günlerde cumhurbaşkanlığı seçimlerinde birbirlerinin elini sıkmayanların ve hatta muhtıradan sonra çatışmaları beklenen AK Parti, CHP, ANA, DYP Partilerinin Kürtlerin bağımsız statü ile bile meclise gitmelerinin önünü kesmek için yaptıkları anayasa değişikliği, deniz suyunun tükendiğinin işaretidir.

Muhtırada, Kürtlerin top yekun düşman ilân edilmeleriyle, bu davranış bütünleştirildiği zaman, muhtıranın irtica ve şeriat ayağının stratejik olmadığını, her zaman olduğu gibi uzlaşır olan, Türklere ait bir ahval içinde mütalaa edilerek üzerinde anlaşma sağlanacağı bir konum olduğu, Kürtlerin nasıl sistem dışında tutulmak istendikleri, ya da başka ifadeyle yok edilmek istendikleri ortadadır.

Kürdistan İktidarını İlan…

Bu son günlerde Türk siyaset cephesinde gündeme gelen gelişmeler, Genelkurmayın muhtırasında yapılan açıklamayla Kürtlerin top yekun düşman oldukları ilan edilmiştir. Muhtırada, "ne mutlu Türküm demeyen herkes düşmandır" dendi.

Bu tanımla, Kürtlerin açıkça düşman ilân edildikleri, sağır sultanın bile anlayacağı ve kavrayacağı açıklıkta. Çünkü ancak Türkler Türklüklerinden mutluluk duyabilirler. Türk olmayanların, özellikle Kürtlerin Türklüklerinden ya da Almanlılıklarından mutluluk duymaları, olsa-olsa patolojik, psikolojik bir hastalık durumu olabilir. Kürtler de hasta olmadıklarına göre, Türklükten mutluluk duymayacaklarını ifade etmeye devam edeceklerdir. Bunun da Türk Sistemi açısından, Kürtlerin ezeli ve ebedi düşman olarak kalacakları anlamını taşır.

Genelkurmay Muhtırasının amaçları açıktır. Bir siyasi krize de yol açmış bulunmaktadır.

Muhtırayla Kürtlerin düşman ilan edilmesi, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde birbirlerini ellerini sıkmayan bilcümle siyasi parti liderleri ve milletvekillerinin Kürtlerin bağımsız da olsa seçilmemeleri için el-birliği etmeleri, Kürtlerle birlikte yaşanmak istenmediğinin en somut göstergesidir.

O zaman, Kürtlerin de Türkiye'de varolan siyasi krizi derinleştirmeleri gerekir. Türkiye'deki siyasi krizin derinleşmesinde genel anlamda bölge Kürtlerinin, özel olarak Kürdistan Federe Bölgesi'nin çıkarları vardır. Bunun için de Kürtlerin bütün olanaklarını seferber etmesi gerekir.

DTP, Kürdistan'ın belirli kentlerinde Kürt Halkının oylarının ezici çoğunluyla yerel iktidardır. Bulunduğumuz aşamada, olgunlaşan kriz koşulları göz önüne alındığı zaman demokrasinin halkın egemenliği kriterinin bir sonucu olarak, bu yerel iktidarın, Diyarbakır merkezli Kürdistan siyasi iktidarı olarak kendisini dünyaya ilan etmesi olanaklıdır. Ben bunu, Kürdistan ulusal kurtuluş savaşında pêşmerge savaşlarındaki "kurtarılmış bölge" stratejisine benzetiyorum. Ama bunun için liderlik basireti ve liyakati gereklidir. "Bu yapılabilecek mi ?" , diye kendime ve çevreme soru sormaya devam edeceğim. Elbette Kürdistan iktidarı ilan edilmeden önce, uluslar arası yoğun bir lobi çalışmasına başlanmalı, Kürtlerin ittifakının sağlanması birincil görev haline getirilmeli.

Bu büyük ve tarihi atılımın yapılması halinde, yeni bir ulusun doğuşuna tanıklık edilecek, Kürt ulusu bu iktidar etrafında toparlanacak, dünya ellerini uzatacak ve destek verecektir.
İbrahim GÜÇLÜ
Amed, 13. 05. 2007
İbrahimguclu21@gmail.com

http://www.rizgari.com/ sitesinden alınmıştır.

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter