0 0
Read Time:7 Minute, 0 Second

 "Cumhuriyeti korumak" için yapıldığı söylenen mitinglerin gündemdeki yerini yavaş yavaş seçim tartışmalarına bıraktığı bu günlerde "şeriat-darbe" ikilemi şeklinde yansıtılan bu çatışmanın arka planında; ittihatçı geleneğin temsilcileri olan,

ABD tarafından palazlanıp asmizlendirilen ordu-CHP kliği ile AKP'nin temsil etliği ve liberal-islamcı diyebileceğimiz birçok kesimi temsil eden klik arasında, Cumhurbaşkanlığı seçimi ekseninde patlak veren çıkar kavgasının yattığını söyleyebiliriz.  

Bu çatışmanın esas ve tek nedeni Cumhurbaşkanlığı seçimleri olmamakla birlikte; Atatürk'ün ölümünün ardından tüm Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aradaki klik savaşımının doruğa ulaştığı tespitini yapmak da yanlış olmaz. Her ne kadar ülkemizde Cumhurbaşkanlığı makamı "asmbolik" olarak gösterilse de; her seferinde yaşanan krizlerden yola çıkarak baktığımızda dahi, bu "memuriyetin" özellikle devletin çelik çekirdeği olan TSK açısından önemli olduğunu görüyoruz.

İşte şu anda bu somut sorunlar üzerinden yürüyen klikler çatışmasında, gelinen noktada taraflar, kitleleri çıkarları için kendilerine yedekleme gayretine girmektedirler. AKP'nin Meclis'te seçtiremeyince, Cumhurbaşkanı'nı halka seçtirmek istemesi bu nedenledir. Son yapılan mitingleri objektif bir tarzda incelediğimizde aynı gerçeği görmemiz mümkündür. Görünen o ki, Türk hakim sınıflan 28 Şubat sürecinden önemli ders çıkarmıştır. Keza kitleleri hareketlendiriyor, kitlelere "darbe yaptırmaya" çalışıyorlar. Dünya üzerinde yaşanan bir takım gelişmelerin ardından yaptığımız "turuncu, sarı" vb. devrim'ler adlandırmasının bir benzerini, şimdi ülkemiz üzerinden "kırmızı-beyaz" söylemler ve hatırı sayılır bir kitlenin sokaklarda "şeriata karşı Cumhuriyetin ilkelerini savunması" gösterileriyle yaşamaktayız! Aslında bu durum yeni bir şey değil bizler için. Geçmişte de hakim sınıf temsilcileri kendi çıkarları için, hakim kalmak için kitleleri bu yönlü harekete geçirme pratiklerine girişmişlerdi. Örneğin Demokrat Parti iktidarına karşı 27 Mayıs Darbesi bu yönlü bir pratiktir.

Burada Önemli noktalardan biri de hakim sınıf kliğinin ardına takılan kitlelerin bakış açısıdır. Ülkemizde laiklik diye bir şey olmadığına ve şeriat tehlikesi tamamen hakim sınıfların kendi aralarındaki dalaşta birbirlerine yönelik mücadelede kullandıkları bir argüman olduğuna göre bu mitinglere katılan geniş kitlelerin ruh halinin kavranması önemli ve önümüzdeki süreçte belirleyicidir.

Çeşitli illerde örgütlenen bu yönlü mitinglerin ardından, bu mitingleri örgütleyen çeşitli kurumların şimdi "miting sezonu kapandı, seçimlere yoğunlaşacağız" ana fikirli açıklamaları gelinen süreçte egemenler cephesinden yoğunlaşılacak noktaları göstermektedir.

Şu bir gerçek ki, önümüzdeki sürece ait yakın vadede ülkemiz politik gündeminin ilk sırasına oturacak öncelikli konu Temmuz'da yapılacağı açıklanan genel seçimlerdir.
Sınıf mücadelesini, düzenlendikleri her dönem ve koşulda belirli boyutlarda etkileyecek olan seçimler için kampanya düzeyinde faaliyet yürütmemiz bir zorunluluktur. Bu seçim kampanyasında gücümüzü azami oranda seferber ederek düzenin teşhirine yoğunlaşmalı, hakim sınıf partileri arasına suni biçimde çekilen çizgilerde meydana gelen silikleşmeye vurgu yapmalı, kurtuluşun Demokratik Halk Devrimi'nde olduğuna dair propagandada yoğunlaşmalıyız. Seçimlerin artırdığı siyasete duyarlı ortamın avantajları azami oranda değerlendirilmeli, ajitasyon-propaganda araçları çeşitlendirilerek kullanılmalı, aynı taktik etrafında kurulabilecek eylem birlikleriyle geniş kitle hareketleri örgütlemeye çalışmak hedeflenmelidir. Çevremizde bir toparlanma sağlamak, merkezileşmek, politik yetkinlik kazanmak elimizdeki olanakların ne olduğu ve ne olması gerektiğini de belirleyecektir. Süreç her bakımdan sınıf mücadelesinin yeni koşullarını, yeni alanlarını, biçimlerini getirecektir. Ve yine süreç dün olduğu gibi bugün de kitle ile ilişkilerimizin sorgulanmasını, ertelenemez görev olarak karşımıza çıkarmaktadır. Kitlelerin sorunları, talepleri dışında örgütlenme; kitleselleşmeyi devrimci, komünist hareketin sorunu olarak değil, kitlelerin kendiliğinden hareketinin bir ürünü olarak kavrama, ona önderlik etmeyi ondan öğrenme-süreci olarak da irdelememe anlayış ve yaklaşımları bizi kitlelerden uzaklaştırmaya hizmet etmektedir. Seçim tartışmalarının alevlendiği, önemli sayıdaki kitlenin politikaya ilgisinin arttığı bu dönemde, yukarıda sıraladığımız eksikliklerimizi kitleler içinde bir kez daha gözlemleme ve aşma pratiği içinde olmak önemlidir. Öncelikli olarak her alanda ve düzeyde politik sürece katılımı benimasmeli ve uygulamalıyız. Şu bir gerçek ki, kitleselleşme kavramım fazlasıyla kullanıyoruz. Ancak yine şu da bir gerçek ki, bugün bu kavramın içi boşalmış durumdadır. Çok genel ifadelerle kullanılan bu kavramın içeriği üzerinde hak ettiği gibi durulmalı ve anlamlandırılmalıdır. Seçim sürecinde yürüteceğimiz kampanyada politik bilinç taşımak sürekli olarak politik düzeyin sorgulanmasını, ilerletilmesini ve doğallığında kitlelerden öğrenmeyi gerektirir. Kitle hareketlerinin yaratılması, kitleselleşmenin kendisidir. Eğer bu hareketlerin dışında yer alıyorsak, kitle eylemlerinin, örgütlerinin yapışım analiz etmiyorsak bu görevi başarmamız mümkün değildir.

Ajitasyon/propaganda araçlarına yaklaşımlarımız da politik bilinç taşıma görevini algılamamızla ve bundaki düzeyimizle yakından ilgilidir. Ancak hareket içinde olunduğunda çeşitli araçlara ihtiyaç belirecek ve artacaktır. Ancak hareketle birleşen, harekete tabi olan bir arayış olursa A/P araçları kavranabilir, bulunabilir ve geliştirilebilir. Biz, bu konuda öncelikle araç tartışması yapmamalı, bundan önce politika ile kitlelerle ilişki düzeyimizi sorgulamalıyız. Bunun başarılı bir şekilde gerçekleşmesi sayesinde dağıtım mekanizmaları, yazılama, pullama, afiş, pankart, bildiri, kitle toplantıları, köy/mahalle çalışmaları, kitap, broşür vb… araçların ihtiyaca dönüşmesi ve buna uygun olarak yaratım sürecine girilmesi mümkün olacaktır.
Her birimiz bu sürecin ve örgütlülüğün aktif bir öncüsü olarak çalışmak durumundayız. Tartışmalar örgütlemek, sorunlarla açıktan, direkt karşılaşmak, beklentileri her yönüyle ortaya koymak, örgütlerimizi gerçekler ışığında bilgilendirmek, yönlendirmek, harekete geçirmek görevleri titizlikle incelenmeli, biçimlendirmelidir. Süreç bizlerden bunlan beklemektedir. Proletarya Partisi'nin ortaya koyduğu görev ve sorumluluklar, her birimizin kendini bütünle bütünleştirme ve bütünün aktif bir parçası haline getirmesinde kuşanacağı silahlandır. Önemli olan bir diğer yan da bu yönelim doğrultusunda kararlı, ısrarlı ve yaratıcı bir tarzı benimasmemiz gerektiğidir. Partili olmak, bir örgüt militanı olarak çalışmak tüm öznel düşüncelerin bütüne tabi olmasını gerektirir. Bu kesin bir kural gibi işlemediğinde, düşüncelerimizi örgüt düşüncesinden, parti kararlarından, yönelimden üstün tuttuğumuzda amaçlanana değil başka sonuçlara ulaşırız. Doğru bir çalışma yöntemi oluşturamadığımızda sözünü ettiğimiz yönelimin uygulanmasının sonuçları amaçlanan değil, başka şeyler olacaktır.

2007 1 Mayısı'nda İstanbul'dan Çukurova'ya; İzmir'den Dersim'e kadar bir dizi yerde kitleleri alanlara taşıyan bizler, önümüzdeki hareketli süreçte yukarıda altım çizdiğimiz noktalara yoğunlaşarak sorumluluklarımızı yerine getirebilir, devrime sunacağımız hizmetle sınırsız ve sömürüsüz dünyaya yürüyebiliriz.

İşçi-Köylü, Sayı 10/74, 18-31 Mayıs 2007

 

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter