Türkiye 22 Temmuz da bir kez daha seçimini yaptı. Seçim sonuçları seçim öncesi değerlendirmelerimizi doğruladı. AK parti yine tek başına iktidar olabilecek bir sonuç elde etti ve oy oranlarını büyük oranda artırdı. Nisan-Mayıs aylarında geliştirilen özel politikalara rağmen; ulusal sermeyenin ve yine küresel sermayenin bir türlü güvenini elde edemeyen CHP; yine bununla birlikte geliştirilen ırkçı şoven dalgayı kendi oy hanesine kaydedememiş ve bu dalgadan en çok MHP kazançlı çıkmıştır. Milliyetçi dalgadan ağırlıklı olarak MHP'nin pay kapmasının kendi içinde Türkiye siyaset kültürü ve geçmişi ile ilintili birçok nedeni olduğu da bilinmeli. Yine yeni mecliste Kürtler ilk defa kendi ulusal talepleri doğrultusunda DTP'nin desteklediği bin umut adaylarını seçmiş ve onlara da Ankara'nın yolunu tutturmuş bulunmakta.
Seçim sonuçlarının bu kaba değerlendirmesinden sonra sonuçlarla ilgili ayrıntılar ve yeni meclisteki dengeler üzerine birkaç söz söylemek gerektiği düşüncesindeyiz. Bölgede seçim sonuçlarında dikkate değer iki temel nokta var; bunlardan biri seçimlerde büyük bir başarı elde eden AKP, bir diğeri DTP'nin oy kaybı; bu iki nokta tüm çevreler tarafından böyle değerlendirildi. Bu noktada rakamların çıplaklığı ile sonuçlara dönük birkaç hatırlatma yapmak yerinde olacak; bu bağlamda bir örnek Amed'deki sonuçlar AKP oylarını özgürlük mücadelesinin merkezi sayılan Amed'de 60 binden 190bin civarına yükseltirken; DTP adayları oylarını 240 bin civarından 200 bin civarına geriledi. Yine Ağrı'da AKP, oyunu 88 binden 157 bine çıktı DTP ise 37 bin oy toplayabildi bir önceki seçim de bu rakam 50 bin üzerinde olduğunu belirtelim. Yine bölgedeki diğer illerde de hem oy kaybına uğradı hem de AKP büyük oranda oylarını artırdı. Yani bölgede AKP diyebiliriz ki DTP'nin bileğini büktü.
Kürt ve Kürdistan meselesinde çapının ne kadar olduğunu her konuşmasında, her gezisinde ispatlayan Erdoğan'ın partisinin bu denli yükselmesinin iyi okunması gerektiği düşüncesindeyiz. Bölge insanın Kürdistan meselesinde yapabilecekleri ortada olan akp'ye bel bağlamış olması elbette özel savaş rejiminin "özel" politikalarından bağımsız değil elbette. Kürdistan'daki feodal aşiretçi ilişkilerden kopuk değil. Bu bağlamda devlet bölgede DTP'ye karşı birçok oyun oynadı, hem de reformist çizgisine rağmen bu bilinen bir gerçek. Ancak aynı gerçeğin diğer yüzünde olanları da görmek gerekir. Bu değerlendirmeyi objektif olarak yapamasak dün yaratılan devrimden geriye bir şey kalmayabilir.
Evet, özel savaş rejimi denenmedik yol bırakmadı, ancak bunu dün de yapmaktaydı, bu yeni bir şey değildi. Hatta geçmiş yıllarda bu yapılanların daha kabası yapılırdı. O halde neden DTP sadece bölgede değil tüm Türkiye genelinde oy kaybına uğradı. Bu miras yedi konumuna nasıl gelindi; uzun süreden beri İmralı teslimiyeti ile hareketin içine girdiği handikapları dilimiz döndüğü kadar anlatmaya çalıştık. Bu teslimiyet ve teslimiyetten beklenenler en somut biçimlerinden biri olarak seçim sandıklarına yansıdı.
Düzene bel bağlanırsa onlardan daha iyi "iş gören" düzen partilerinin seçilmesi bir tesadüf değil, doğal bir sonuç olarak görülmeli; bunun şaşırtıcı değil anlaşılır yanı daha belirgindir. Bölge halkı yoksulluktan kıvranırken; bölge halkı sömürge koşullarında yaşama tutunmak için çırpınırken ve bunun temel nedeni olarak Türk sömürgeciliği orta yerde dururken siz sömürgeciliği meşrulaştıran politikalar geliştirir sömürgecilerin elini sıkarsanız; yoksulluğa karşı hiçbir söz söylemezseniz "makarna" dağıtanların bu denli oy almasını da anlayabilmelisiniz. Özetle şu; Kürdistan'da son derece meşru nedenlerden dolayı düzenle çatışan ona kafa tutan Kürdistan yoksullarının gerçek beklentilerini unutursanız geçmiş değerler de sizi bir yere kadar taşıyabilir.
AKP'nin bölgede DTP belediyelerinin bulunduğu bölgelerde daha başarılı olması ise ayrı değerlendirilmesi gereken bir ayrıntı. Oysa bizimkiler ellerindeki belediyeleri doğru değerlendirse, kişisel ve ailesel çıkarlarını esas almak yerine halkçı bir belediye anlayışı geliştirilmiş olsaydı, bu alanlarda oy kaybı yerine daha büyük başarılar elde edilebilirdi. Ancak İmralı ile birlikte temel değerlerin unutulması ve bununla bağlantılı yeni bir siyaset kültürü ve siyasetçi profilinin gelişmesi alınan yenilginin bir diğer nedeni olmakta…
Bölgede DTP'nin aldığı sonuç üzerine söylenen birkaç sözden sonra oynan oyunun bir sonraki aşamasında olabileceklere bakalım. Seçimden hemen sonra AKP temsilcileri Kürt sorunundaki iki yüzlülüklerini güneye ilişkin değerlendirmelerinde gösterdiler. Bizimkiler ise sıktıkları elle yönlerini tayin ettiler. CHP seçim öncesi ırkçı-faşist sapkın düşüncelerinde ısrar edeceğini bu politikalarının ne denli haklı olduğunu aldıkları yenilgiye rağmen tekrar ededurdu.
Bu gerçekler temelinde yeni meclisin Kürtler için yeni umutlar değil, yeni özel uygulamaların odak noktası olacağı açık. DTP izleyeceği politikalarla düzen içine savrulmaya devam edecek ve bu da bize, "büyük politika yapmak", "gerçekçi olmak" masallarıyla yutulmaya çalışılacak. Kürtler bir taraftan DTP'nin reformist politikaları gereği bilinç katliamına maruz bırakılacak, bu şekilde ulusal demokratik talepler bir yerde törpülenecek, böylece ulusal devrimci talepler zamanla geriye düşürülecek. Bu yönüyle düzen içinde AKP ve benzerleri Kürtler için yeni alternatif olarak bilinçlerde yer edinecek. Bu bağlamda halkımız AKP'ye sosyo -ekonomik nedenlerle bağlanacak, bir taraftan da faşist blok MHP ve CHP'nin sözcülüğünde faşizmin sopasının korkusuyla sindirilmeye çalışılacak! İşte yeni meclisin Kürtler için anlamı bununla sınırlı… Ötesi mi? Yeni bir politik alternatif yaratılamazsa mücadelemiz onlarca yıl geriye düşmekten kurtulamayacak!