0 0
Read Time:7 Minute, 27 Second

 "Türkiye'ye sözümüz var" sloganıyla seçim kampanyaları yürüten ve Mecliste bir grup kuracak kadar "Vekil" çıkartan DTP, Meclis çalışmalarına hazırlanıyor. Ortalama Kürdün kafasında beliren ve yanıtını arayan sorular var. Bunları ortaya koymakta yarar var.
Bir: TC Meclisine seçilen "Bin umut adayları" kimi temsil edecek? İki: politik programları nedir? Üç: Yüklendikleri politik misyon nedir? Dört: İzleyecekleri pratik politik çizgi nedir, başka bir ifadeyle ne yapacaklar?

Hemen vurgulamamız gerekiyor: Bu anılan grubun kendilerine atfettikleri en yüksek misyon, "muhatap" olarak görülmek! Bir pazarlık, müzakere, tarafların diyalogu gibi "eşitler" arasında bir muhatap kabulü değildir bu. Kimi kırıntılarla düzene ve sisteme kabul edilmek, bunun karşılığında bütün Kürdistan ulusal kurtuluş istemlerini ve değerlerini tasfiye etmek, karşı-devrimci bir sopa işlevini görmek! Kimi kırıntılar ve af karşılığında kabul edilmek ve bunun karşılığında "politik koruculuğu" oynamanın zaman alacağını, bunun için sabırla ve inatla kendilerini kabul ettirme çabalarını sürdürmenin kaçınılmaz olduğunu düşünüyorlar…

Meclis çalışmalarını, kendilerini kabul ettirmenin, kendi samimiyetlerini test ettirmenin zemini olarak değerlendiriyorlar…  Burada Kürt sorunu ve onunla ilgili istemler sadece birer araç işlevini görmektedir. Bundan dolayı bu vekillerin Kürt halkı ve sorunuyla özde bir ilgileri yoktur. Yine bu vekillerin Kürt halkını temsil etme, onun adına konuşma hak ve yetkileri bulunmamaktadır. Onlara oy verenlerden önemli bir bölümü, kendilerini temsil etme, hak ve istemlerini dile getirme gerekçesiyle oy vermiş olsa da bu, yine böyledir. Yani halkın onlardan bekledikleriyle, onlara verdiği sorumluluklarla kendilerinin gerçek konumu ve misyonu farklıdır, hatta tam anlamıyla bir karşıtlık sunmaktadır. Daha seçilmeden seçtikleri slogan, seçildikten sonra verdikleri demeçler bu sözlerimizin en somut kanıtıdır. "Türkiye'ye sözümüz var" sloganının altında, anılan teslimiyetçi anlayıştan başka bir şey var mı? 1991 deneyimini çok iyi özümsediklerini, aynı hataları tekrarlamayacaklarını, Milletvekili yeminini Türkçe okuyacaklarını ve her konuda uzlaşıcı ve yapıcı bir pratik sergileyeceklerini açıklamışlardır.

Türk devleti kendilerini bu konumuyla dahi kabul etmeye ve sindirmeye hazır olmadığı için, başka bir ifadeyle Kürt adını çağrıştıracak hiçbir gelişmeye izin vermek istemediği için anılan grubu her açıdan baskı altına almaya ve teslimiyetlerini derinleştirmeye çalışmaktadır. Meclise kayıt yaparlarken "yabancı dili" hanesine Türkçe mi yazdırmışlar, bu, bastırma ve teslimiyeti derinleştirme kampanyası için yeterli bir gerekçe olabilmektedir. Ama onların dik durma çizgileri olmadığı için bu baskıları onurluca savuşturma gücü ve olanakları da hemen hemen yoktur. En fazla diyebildikleri, diyebilecekleri şudur: "Biz Cumhuriyetin temel ilkelerine ve duyarlılıklarına saygılıyız, bunlar, bizim de duyarlılıklarımızdır. Siz de bizi bazı kırıntılarla kabul edin. Biz bunun mücadelesini vereceğiz."

Kısacası üzerinde hareket ettikleri platformun, Kürt halkının temel çıkarları ve değerleriyle bir ilişkisi yoktur. Öyle de olsa Kürt halkının adını, mücadelesini dillerinden düşürmemektedirler. Burada Kürt adı ve mücadelesi teslimiyet ve tasfiyenin etkin bir aleti, yanılsamayı derinleştirici bir silahı işlevini görmektedir.

Meclisin açılışında ilk sınavlarını verecekler. Bu sınavda temel kaygıları, Kürt halkının temel değerleriyle çelişmemek değil, TC'nin duyarlılıkları, ırkçı şoven ve inkârcı, onursuzlaştırıcı temellerine uyum sağlamak olacaktır. Meclis kürsüsünde yüksek sesle, belki de milyonların huzurunda okuyacakları "Milletvekili Andı"nın kendisi, kendisini Kürt ve Kürt kimliğinin savunucusu olarak gösteren kişiler için bir utanç ve onursuzluk abidesi değilse nedir? Anılan bu andı birlikte okuyalım ve biraz geriye yaslanıp düşünelim. Hangi insan, hele yurtsever Kürt bu sözleri kendisine, politik kimliğine ve değerlerine yakıştırır?

"Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı kalacağıma, toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasa'ya sadakatten ayrılmayacağıma büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim."

Bu andın her sözcüğü, Kürtlerin inkârı ve imha siyasetinin ve kurumlaşmasının çok çarpıcı vurgulanması değil mi? Yine bu andın her sözcüğüne ırkçı şoven Türk milliyetçiliğinin zehri içerilmemiş midir? Bir yandan bu andı okuyacaksınız, ama bununla birlikte Kürt halkının en sıradan hakları için mücadele ettiğinizi söyleyeceksiniz! Peki, bu olanaklı mıdır? Bu anttaki sözler, bu sözlere içerilmiş resmi çizgi, Kürtlerin inkârı ve imha sisteminin özü ve özeti değilse nedir? 12 Eylül faşizmi bu andı boşuna mı Anayasaya koydu? Ya da sadece bir geleneğin gereğini gerine getirmek için mi?

Kuşkusuz TC ve savunduğu resmi çizgi sayısız deneyimi özümasmiştir, inkâr ve imha sitemini sayısız önlem ve araçla koruma ve güvence altına almıştır. Herhangi bir kurumunda yer almak isteyenleri ise öz ve söz düzeyinde kendisine boyun eğdirmeyi, ruhuna yedirmeyi, sadece ve sadece kendisine bağlamayı anayasal "amir hükme" bağlamıştır!

"Benim Meclisime girmek ve orada çalışmak mı istiyorsun; o zaman, öncelikle bana bağlanmalı, bu bağlılığı onurun ve namusun saymalısın; bunu da dünyaya ilan etmelisin!" Devletin anayasal hüküm olarak dayattığı bu…

TC'ye bağlılığı namusun ve onurun bileceksin! Peki, Kürt halkının değerlerine, temel çıkarlarına bağlılığı düşünüyor musun? Eğer düşünüyorsan, bunu hangi onur ve namus kavramına oturtacaksın? Seçim kampanyalarında "Oy namustur, namusu satmayın" türünden sloganlar atıyordunuz! Buradaki namusu, hangi kategoride sayacaksınız?

Hayır, "bu ant içme işi törensel ve simgesel bir şeydir; dil ucu bu lafları döktürürüz, taktik yapar,  sonra bildiğimizi okuruz! Yani böyle törensel ve simgesel ikiyüzlülüklerin ne zararı var, kime zararı var" diyorsanız! Size deriz ki, ikiyüzlülükle, onursuzlukla, ahlaksızlıkla bir yere varmak mümkün değildir. Kimse size itibar etmez, kimse size değer vermez. Sadece Meclisin kapısında değil, bütün zeminlerde herkesin paspası olmaktan kurtulamazsınız!

Eminiz ki, gerçek anlamda yurtsever Kürdistan halkı, DTP "Vekillerinin" Meclisteki tutum ve davranışlarını ibretle izleyecek ve "Devlete hizmet" ile kendilerine hizmetin tam bir karşıtlık içinde olduğunu bir kez daha görme olanağını bulacaktır…

                                                                                                    31 Temmuz 2007

                                                                                                   

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter