0 0
Read Time:18 Minute, 50 Second

22 Temmuz seçimleri tamamlandı. Ortaya çıkan tabloya göre AKP en yüksek oy oranıyla yeniden hükümet olmayı garantiledi. MHP tekrardan meclise kapağı attı. CHP seçimin yenilen tarafı oldu. DTP'li "bağımsızlar" grup kuracak bir sayıyla meclise gittiler…
Seçimler üzerine yaptığımız değerlendirmeleri seçim sonuçlarını ele alacağımız bu yazıyla sürdürelim. Türk burjuva düzen partileri arasında "düşük yoğunluklu" geçen seçim maratonu, 22 Temmuz günü sonuçlar açıklandığında "kazanan ve kaybedeniyle" yeni tartışmaları da beraberinde getirdi.

AKP'nin %46,6 oranında aldığı oy desteği, ırkçı-şovenizmi körükleyen ve laik-anti laik suni karşıtlığı üzerinden TC tarihinin en kitlesel cumhuriyet mitinglerini kullanan CHP'nin hezimeti, sivil faşist güç MHP'nin oylarında göze çarpan artışla birlikte TBMM'ye girmesi, DTP'li "bin umut adayların" grup kuracak sayıyla TBMM girmelerine rağmen kuzey Kürdistan'da AKP karşısında aldıkları yenilgi ve oy oranlarındaki gerileme…

 Yukarıda kabaca özetlediğimiz bu sonuçlar üzerinde şimdi her çevre kendi bakış açısıyla sürecin analizini yapıyor. Türk siyaset kurumunun temsilcileri, tekelci medyanın kalemşorları, Kürt liberal cenahın sözcüleri, reformist küçük burjuva hareketler vb. Seçim aldatmacasına ortak olan, "demokrasicilik oyununda" rol alanlar, hemen hepsi sahte sevinç ve hüzün pozları altında kendilerince bir takım açıklamalar getirmekteler. Elbette ki bütün bu tartışmaları takip ediyoruz. Genellikle, seçim sonuçları hakkında 23 Temmuzdan itibaren söylenenler abartılı, somut gerçekliliği ıskalayan ve kitleleri manipüle eden biçimde cereyan ediyor. Bu kaotik durum bilgi kirliliğine neden oluyor. Biz bu makalede, tekelci medyanın vitrin yazarlarının yazıp çizdiklerine göre değil (ki onlar parçası oldukları sistemin çıkarı için misyonlarına uygun davranıyorlar ve bu anlaşılırdır) ezilen ulus ile emekçi sınıflar adına parlamentarizmi yere göğe sığdıramayanların sınıf işbirlikçisi konum ve politik tükenmişliklerine cevap vereceğiz. Bir de "utangaç boykotçular" vardı. Düzene ve seçim sistemine karşı kulağa hoş gelen, "sandık çözüm değil, oy verme oyuna gelme" diyen bu hareketler, Kürt halkını sömürgeci-faşist sisteme yedeklemeye uğraşan İmralı çizgisindeki DTP'li "bağımsız adaylara" dönük ciddi bir eleştiri bile yapmamışlardır. Sadece, Türkiye'deki geleneksel sol mu böyle? Hayır, dışımızdaki diğer Kürt parti ve platformları da elle tutulur bir şey söylememiş, söylemedikleri gibi de, basit gerekçelerle "bin umutçular" içinde kötünün iyisini aramışlardır. Politik amaç ve ilkeler unutulmuş, sürece ehven-i şer'cilik damgasını vurmuştur.

 

Seçmenler; " Askeri vesayet rejimine karşı demokrasi ve hukuk, ekonomik istikrarın sürmesi, AB sürecinin yeni reformlarla ilerlemesi, toplumsal barışın tahsisi ve kuzey Irak'a operasyona hayır demek için" 22 Temmuz günü sandığa giderek oy'larını AKP'ye verdiler. Reformist-liberal yazar ve aynı doğrultudaki çevreler ortalama böyle açıklamalarla, AKP'yi olduğundan farklı göstererek seçimin sonuçlarını değerlendirme yoluna gidiyorlar. Bunların geneli ezberci olduğundan, tersi bir sonuçla karşılaşılsaydı yani CHP vb. daha fazla oy alsaydı, bu kez de AKP'ye veryansın edip, kendilerince olumlu paylar çıkaracaklardı. Düzenin çizdiği sınırlara mahkûm olan ve onu aşma iradesine sahip olmayanlardan başkaca bir şey beklenmez. Tutundukları (ancak rahatlıkla giremedikleri) parlamentarizm bataklığında her geçen gün kirleniyor, yalancı şahitliğe soyunuyorlar. 22 Temmuz seçimleri, yukarıdaki tanımlamalardan ziyade tiyatral yanıyla, sergilenen "orta oyunuyla" kendinden söz ettirecektir. Seçim aldatmacasının kazananı; sömürgeci-faşist düzen güçleri, kaybedeni de, ezilen-sömürülen ve kimliksiz-geleceksiz bırakılmak istenen emekçi halklarımızdır. Bu gerçeği yok sayan, düzenden farklı beklentiler içine girenler çok yakında yanıldıklarını görecekler.

 " Şu bayraklarınızı göreyim. Bayrakları bayrak yapan üzerindeki kandır. Şimdi buradan tüm Türkiye'ye seslenelim: Tek Millet, Tek Vatan, Tek Bayrak, Tek Devlet!"

Tayyip, seçim akşamı AKP Genel Merkezi önüne toplanan yandaşlarına böyle sesleniyordu. Sonuçlar açıklanır açıklanmaz ağzından bu sözleri duyduk. Gerçi, ilk defa söylemiyor, Kürt liberallerin şapka çıkardığı meşhur Diyarbakır ziyaretinde "hata yapmış olabiliriz" dediği konuşmasını da bu klasik tekerlemeyle bitirmişti. 4,5 yıllık 59. hükümetleri süresince Kürt halkının ulusal ve demokratik talepleri karşısında aynı tutumunu derinleştirerek devam ettirmiş ve ettirecektir. Kürt sorununda demokratik çözüm için adım atacak biçiminde hayale kapılanlara,"boşuna heveslenmeyin" mesajını seçim akşamı yaptığı konuşmayla vermiştir.60. AKP hükümeti, kuzey-güney Kürdistan odaklı sömürgeci zorbalığın ve haydutluğun sınır tanımaz alçaklığının artarak süreceği politikalara imza atacaktır. AKP'nin Kürt illerinde aldığı oy'lara bakarak,"toplumsal barış ekseninde demokratik uzlaşı açılımlarını geliştirir" beklentisinin gerçekleşmeyeceğini tam tersi yönde davranacağını belirtelim. TC'nin varoluş özelliği ve sömürgeci resmi duruşun seksen dört yıldır uyguladığı politikalar, Kürt ulusal sorununda en basitinden "kırıntı siyasetini" bile kaldırmaz. Kuzey Kürdistan'ı, gayri meşru misak-i milli sınırları içinde gören, sömürgeci statükoya tek kelime etmeyen Kürt egemen sınıfının sözcüleri de bu somut gerçekliliği biliyor. Onlar, sınıfsal çıkarlarını TC devletine entegrasyonda, sömürgeciliğin ülkemiz Kürdistan'da yeniden daha köklü şekilde kurumlaşmasında görüyorlar. Pantürkist AKP'nin listelerinden "vekil" seçilen,"Kürt ağa ve tüccarların" Türk sömürgeciliğinin yapısal politikalarına eleştirel bakacaklarını düşünmekte " olmayacak dua'ya amin demek"tir. Bu çapulcular,"ne mutlu Türk'üm" şartına özde bağlılıklarını vekil kimlikleriyle, sergileyecekleri pratikle yansıtacaklar. Özellikle, bazı muhafazakâr, milliyetçi Kürt çevrelerin seçimlerin ardından AKP'ye dönük, İmralı partisinin boş iyi niyet temennisine paralel değerlendirmeleri de ibret vericidir. AKP konusunda yaratılmak istenen yanılsamaya bilerek ve isteyerek ortak oluyorlar."Mecliste Kürt AKP'li vekiller çıkar, Kürt milletinin beklentilerine tercüman olur" biçiminde yaklaşımları olanların Kürdistani bir duruş taşıyıp-taşımadıkları da tartışmalıdır. Devlete hizmette samimiyetini ispatlama çizgisinin sahibi İmralı partisini eleştirirken, sömürgeci-faşist düzenin hükümet partisi AKP'yi olumlamak bunu da, apolitik yöntemle "iyi niyetli Kürt vekil" derecesine indirgeyip teorize etmek tek kelimeyle politik körlük ve körelmedir. Kürt illerinde ne yazık ki, aldıkları oylarla TBMM'ye vekil olarak giden AKP'li siyasal figüranların "Türk'ten çok Türkçü" kesileceğini öngörmek için kâhin olmaya gerek yok. Unutulmamalıdır ki; "Kişinin yaşam etkinliği ne ise, kendisi de odur. "Kendi ulusal kimlik ve değerlerine sırt çevirip, bireysel menfaat peşinde olanlar her toplumda en çarpık en iğrenç yabancılaşmayı yaşarlar.

22 Temmuz seçimleri Cumhurbaşkanlığı tartışması,27 Nisan e-muhtırası, cumhuriyet mitingleri ve güney Kürdistan merkezli gündemlerle hazırlanan bir sürecin sonunda gerçekleşti."İt dalaşı" dediğimiz düzen güçleri arasındaki iktidar çekişmesine aldanıp" demokrasi kazandı" demek, ulusal baskı ve eşitsizliği, açlık-sefalet-yoksulluk ve yoksunluğu yok sayarak bu "orta oyununa" alet olmak değilse nedir? Sözlüklerde "demokrasi" kısaca şöyle tanımlanır;" Halkın kendi kendini yönetmesi." Peki, Türkiye ve sömürge kuzey Kürdistan'da siz hiç böyle bir yönetme biçimine tanık oldunuz mu? Olmanız mümkün değil. Emperyalizme göbekten bağımlı, kuruluşundan başlayarak Kürt ulusunun imha ve inkârı üzerinden kurumlaşan, halkları sıkıyönetim-darbe ve olağanüstü hallerle yöneten TC devletinin asgari burjuva demokratik ölçülere sahip olabileceğini düşünmek bile oldukça anlamsız bir politi(kasızlık)dır. Karşımızda, Askeri-faşist-sömürgeci ve despotik bir cumhuriyet devleti var.

 AKP'nin birinci çıktığı seçimin ardından Tüsiad, tekelci medya, AB ve ABD'den tebrik üstüne tebrik mesajları geldi."Türkiye için en hayırlısı oldu" denildi."Borsa rahat nefes aldı, piyasalar sevinç gözyaşları döktü."4,5 yıllık AKP hükümetinde kar paylarını %500'ler seviyesinde büyüten spekülatör sermaye ve işbirlikçi burjuvazi "istikrarları" için, AKP'ye yoluna hız kesmeden devam et diyor. Özelleştirme yağması ve ihale soygunlarıyla daha serpilip gelişecekleri o yakın günlerin heyecanı ile AKP'ye durmak yok, her şey sermayenin kutsal çıkarları için, yürümeyi bırak koşar adım performansını göster demekteler. Tüsiad, seçimin hemen akabinde AKP'nin yerine getirmesi talebiyle 60. Hükümetin ilk ödevini verdi.180 gün içinde ne yap ne et bunları eksiksiz yerine getir uyarısını da yaptı.26 Temmuz tarihli Hürriyet gazetesinde, bu 10 maddelik talepleri başkanları Arzuhan D.Yalçındağ'ın ağzından kamuoyunun tabi ki özelde AKP'nin dikkatine sundular. Tüsiad;" Ekonomik hızın seçim nedeniyle düştü yeniden hızlandır, faizleri düşür, bugüne kadarki iktisadi politikalarını devam ettir, vergileri indir, istihdam üzerindeki yükleri hafiflet, lehimize olan sosyal güvenlik reformunu acilen çıkar, AB projesinde rehavete kapılma ne istiyorlarsa yap ve Cumhurbaşkanını seç" şeklindeki taleplerini sıraladı. Gerisi de 60. AKP hükümetine kalıyor. Sermayeyi sevindirmeyi kendine başat görev bilen Tayyip ve şürekâsı, tekellerin bir dediğini iki etmemeye özen gösterecektir. Kamunun tasfiyesiyle, emperyalistler ve işbirlikçisi Türk burjuvazisinin istemlerini yerine getirirken,5 milyon 190 bin olan resmi işsizlik rakamı katlanarak artışını sürdürecektir. Birçok burjuva iktisatçıyı da kaygılandıran "kriz çanları"nın belirtilerini önümüzdeki dönem içersinde fazlasıyla hissedeceğiz. Dış ve iç borç stoku 400 milyar dolar olan, bütçenin büyük bölümünü borcun faizini ödemeye ayıran ve IMF'den yeni borçlar alarak borçlarını faizle aldığı borçlarla savuşturan (erteleyen) AKP'nin işi zor. Çizdikleri tozpembe tablo tarumar olacaktır. AKP'yi ne,"yatıyor bile olsam pijamalarımla kalkar yine satarım kardeşim" diyen ekonomi şefleri, ne sermayenin hayra alameti doğrultusunda yapacağı özelleştirme pervasızlığı, ne de işçi ve emekçilerin yaşam koşullarını altüst eden eko-politik saldırganlığı kurtaracaktır. Sınıflar mücadelesinin irin bağlamış, kara kaplı, yok olanlar sayfasına gömülüp gidecektir. Bu durumda, ABD ve AB emperyalistleri şimdilik işlerine yaradığından sırtını sıvazladıkları AKP'yi işlevsizleştiğinde "delikten süpürmekte" hiç tereddüt yaşamayacak, değişik siyasal aktörlere icazet verip, yeni sömürgelerinde "her şey yolunda" görüntüsü vereceklerdir.

 Seçimlerin," demokrasicilik oyununun" bir parçası olduğunu, sömürgeci-faşist sistemi kitleler nezdinde meşrulaştırmaya yaradığını belirtmiştik. Sandıktan çıkan sonuç seçmenin hür tercihi yalanıyla kabul görür, temsili demokrasinin faziletleri adına demagojiler alır başını gider. Son yıllarda sınıf mücadelesinden koparak sisteme kabul edilmeye çabalayan reformist-teslimiyetçi cenahın bileşenleri de bu koroya cılız sesleriyle katıldı. Burjuvaziden duymaya alıştığımız palavraların benzerini bunlardan da duymaktayız. Özendikleri ve öykündükleri burjuva siyasetini kendi yapılarına yedirirken yer yer tökezleseler de bayağı mesafe kat ettikleri de bir gerçek. Lafızda; Devrim-Adalet-Özgürlük vb. kavramları (içini boşaltarak) kullanan bu "tatlı su solculuğuyla",düzeni cepheden hedefleyen emekçi halklarımızın gerçek kurtuluşunun devrimci sınıf mücadelesiyle amacına ulaşacağını gösterenler arasındaki ideolojik-pratik ayrışma olumludur ve gelinen aşamada, reformist-teslimiyetçi sol ile devrimci-sosyalist sol güçler bağlamında saflaşma ve kopuş hızlanacaktır.

 22 Temmuz seçimlerinde CHP,"ne umduk ne bulduk" şaşkınlığıyla uğradığı hezimetin şokunu yaşıyor."Ülkemizi soydurmayacağız, Devleti böldürmeyeceğiz" sloganıyla girdikleri seçimden beklediklerinin çok altında oy aldığı gibi, mazlum ve mağduru oynayan AKP'yi yeniden tek başına hükümete, sivil-faşist MHP'yi de meclise taşıyan politikalara imza atmıştır. Yani, CHP menşeli ırkçı-şoven kudurganlık kendileri dışında diğer düzen partilerine yaramıştır. Tescilli faşist unsurlara vekil listelerinde ayrıcalıklı yerler vererek "sağ seçmenin" oylarını toplama hesabı boşa çıkmış bu durum aynı zamanda CHP'nin tabanında, özelliklede Alevilerin tepkisine neden olmuştur. Listelerde Sultanahmet Cami imamına yer verirken, Alevi kurumlarından kimseye bu ayrıcalığı tanımamıştır. Onyıllardır blok halinde CHP'ye oy veren Alevilerin, inanç merkezlerinin büyük çoğunun bağlı olduğu ABF'de, CHP' ye oy verilmemesi çağrısı yaptı. Türkiye ve kuzey Kürdistan'da, her iki seçmenden birisinin oyunu alan AKP karşısında CHP'nin muhalefet gerekçeleri iflas etmiştir. CHP kurmayları, devletin temel resmi çizgisine yaptıkları aşırı vurgu ile TSK' nın sivil subaylığına soyunarak ve suni laiklik-şeriat ikilemini şişirerek, AKP' nin önünü kesebileceklerini düşünüyorlardı. Sonrasında ise, faşist MHP'yi kendine yedekleyip "milli uzlaşma" hükümetine patronluk yapacaktı. Deyim yerindeyse;" Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan oldu."Türkiye seçmeni, ırkçı-şovenizmde rüştünü ispatlamış asılları dururken taklidine prim vermedi diyebiliriz. Aslında bu yönelim Türkiye halkının düzenin insafına bırakıldığında yaşadığı gericileşmeyi de yansıtıyor. Yaşamın sayısız kez doğruladığı üzere, Din ve Irkçılık zehrine karşı Devrimci mücadele tek panzehirdir. Düzen sol'u CHP'nin başarısızlığını TSK'nin başarısızlığına yoranlar da oluyor.27 Nisan e-muhtırasından sonra AKP'nin oylarındaki artışı," bu da halkın muhtırası" muhtevasında değerlendirenlerde oldukça fazla. TC devletinde, hükümet olmakla iktidar olmak aynı şeyler değildir. Türkiye'de "devletin bekası" doğrultusunda alınan karar ve stratejik talimatların altında gerçek iktidar gücü Türk genelkurmayının imzası vardır. Ordu; MGK, Kontrgerilla örgütlenmeleri, MGSB (gizli anayasa),devlet bürokrasisini ve TBMM'yi etkileyen ve yönlendiren hepsine rengini veren ayrıcalıklı iktidar gücünü koruyor ve bu egemen iktidar ilişkisi tartışılmaz tabu halini almıştır. AKP ve herhangi bir düzen partisinin aldığı oyla bunu değiştirebileceğini sanmak, abesle iştigaldir, parlamenter yanılsamaya kanmaktır.

 Seçim sonuçları, düzen solundaki çözülmeyi hızlandırıcı bir etkide yapacaktır. Sosyal demokrasi balonu sönmeye yüz tutacak, politik çıkmazları düzenin çizdiği sınırları aşamayan tabanlarında ciddi kırılmaları da doğuracaktır. Kurultay partisi CHP, Baykal'lı ya da Baykal'sız yapabilecekleri sınırlıdır, zaten daha fazla tutuculaşarak, Cumhuriyetin ilkelerine sıkıca sarılarak açmazına çare aramanın dışında hareket alanı da yoktur. Devrimciler, Kemalizm ve onun türevlerinin sol olamayacağını, işçi ve emekçi halklarımız için kurtuluşun gerçek sol alternatif, Devrimci Sosyalizm mücadelesiyle yaşamda karşılığını bulacağını gösterebilmelilerdir.

 "Türkiye'ye sözümüz var, sorun çıkartmaya değil çözüm üretmeye geliyoruz" iddialı Kürt liberal-teslimiyetçi platform ve kuyrukçuları küçük burjuva döküntü sol, o şaşaalı söylemleri bir yana umut(suzluk) aşılamaktan öte başkaca bir işe yaramazlar. Sömürgeci devlete hizmeti, seçim öncesinde "söz" vererek sonrasında "yeminli vekil" kimlikleriyle esas aldıklarını göstermekte daha açık davranacaklar. TBMM'de, Kürt halkının temsilcileri vasfıyla değil düzene kabul edilmeyi arzulayan teslimiyetçilerin ve Kürt egemen sınıfın bir kısmının sözcülüğü misyonuyla yer alacaklardır. Ettikleri yeminle, onur ve namuslarıyla parlamenter rejimin esenliğine çalışacak, devletin bölünmez bütünlüğünü her şeyin üstünde göreceklerdir. Keza, bu vekiller söz ve demeçlerinde samimiyetlerini her fırsatta dile getiriyorlar. Seçim sonucunu değerlendirdikleri bir açıklamalarında, " büyük Türkiye kazandı" demişlerdi. O zaman soralım; "Büyük Türkiye kazandı" ise, ulusal imha ve inkâr çizgisiyle, kurumlaşan sömürge yönetimi altında ezilen Kuzey Kürdistan halkı da mı kazanmış oluyor?

 "Söz uçar yazı kalır" denir. Liberal-teslimiyetçi cenahın bu sübjektif, yalan-yanlış değerlendirmeleri yaşamın katı gerçeklerine çarpıp değersizleşmeye devam edecek. Türk parlamentosunda vekillik oynamaya alıştırın kendinizi. Emekçi halkımızın beklenti ve özgür gelecek umutlarını oralarda sömürgecilere peşkeş çekin.KUKM'yi tasfiye de devletten önde gidin. Af edilmek ve kırıntılarla yetinmek adına ne biliyorsanız uygulayın. Giydiğiniz düzenin elbisesi size bol, Kürdistan halkına da dar gelir. Gerçekler devrimcidir. Sömürgeci devlet terörüne teslim olmayan, direnerek değerlerini korumayı sürdüren yurtsever halkımız, sizlerin ağzından düşmeyen devlete hizmetle, kendilerine hizmetin birbiriyle uzlaşmaz karşıtlık içerdiğini görecek, suratlarınıza taktığınız maskelerinizi indirecektir.

 Devlete bağlılıklarını kanıtlamada önemli basamaklardan biri de meclisteki okuyacakları "vekil andı" idi. Geçmişten ders çıkardıklarını, her vekil gibi kürsüye çıkıp, kuzu kuzu Büyük Türk Milleti huzurunda ant içeceklerinin teminatını verdiler. Mecliste kayıt yaptıkları gün, Bay S. Sakık, pişkince ve utanmadan MHP'ye methiyeler diziyor, A. Türk, "MHP ılımlıdır ve olgun davranacaktır" temennisinde bulunuyordu. Bir başka DTP'li vekil, "orduyla uyumlu olmanın" yararlarından dem vuruyordu. Teslimiyet garibesi bu zatlar, ant içme ayinin olduğu gün, meclise girdiklerinde koşar adım MHP sıralarının önüne birikmiş, saygıda kusur eylememek için Faşistlerle el sıkışmışlardır. Meclis divanından isimleri okunduğunda, acemi vekil edasıyla kürsüye çıkıp, karşı-devrimci vekil andını namus ve şerefleri üzerine okumuşlardır.

 Kürt liberal-teslimiyetçi cenahın, tartışmaktan itinayla uzak durduğu seçim sonuçları kendileri adına bir yenilgidir. Seçime yükledikleri misyona bakıldığında bu başarısızlık daha aleni gözükecektir. Kuzey Kürdistan'da "bin umut adayları" politik anlamda rakipsiz olmalarına rağmen bekledikleri ilgiyi bulamadılar.35-40 vekil hesabı yaparken zor bela grup kurabilecekleri sayıya ulaşabildiler.2002 seçimlerine oranla bu seçimde "bağımsız" girdikleri halde yarıya yakın oy kaybettiler. DTP'li adayların, Kürt illerinde oy ortalaması %20'lerde kalırken, AKP %45 civarında ciddi bir oranı tutturmuştur. Kürt halkının yoğun yaşadığı Türkiye metropollerinde de, büyük oy kayıpları var. DTP eş başkanı A. Türk; "AKP' nin birçok yerde çok yüksek oy alması biraz hesaplarımızı altüst etti" demişti. Biraz kılıfıyla geçiştirseler de, bu sonuçlar onlara önümüzdeki dönem içersinde epey sıkıntı verecektir. Sorunlu yerel yönetim pratikleri göz önüne alındığında, yerel seçimlerde ellerindeki belediyeleri önemli sayıda kaybetme olasılıkları yüksektir.

 Kürt egemen ve orta sınıfın siyasal temsilini yapan DTP'nin, İmralı eksenli program ve pratiğinin, tek tutarlı yanı devlete yaranma onun hassasiyetlerini gözetme ve yurtseverlik bilincini doğrama odaklı şekilleniyor. Eğer bugün AKP, Kürt illerinde bu derece oy almışsa bunun neden ve sonuçlarını İmralı teslimiyet çizgisinde ve onun "devlete hizmet" amacında aramalısınız!

 

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter