0 0
Read Time:30 Minute, 46 Second

Bu makale 11 Mart 2007 tarihinde Left Forum'da Radikal Siyasi İktisatçılar Birliği tarafından örgütlenen bir panel için hazırlanmıştır.
Kapitalizmde, son otuz yıl içinde ortaya çıkan değişimler, yaygın bir üçleme ile karakterize edilmektedir: Neoliberalizm, küreselleşme ve malileşme. Bunların ilk ikisi hakkında bir sürü şey yazılmış olmakla birlikte, üçüncüye dair çok daha az dikkat sarf edilmiştir. 1    Yine de malileşme bugün artık giderek üçlemenin egemen gücü olarak görülmektedir. Kapitalizmin malileşmesi; iktisadi etkinliğin ağırlık merkezinin üretimden (ve hatta büyüyen hizmetler sektöründen) finansa doğru kayması günümüzün kilit sorunlarından birisini oluşturmaktadır. Bu öğe, kapitalizm yeni bir evreyle mi girdi sorusunun ortaya atılmasını herhangi bir başka görüngüden daha fazla zorlamaktadır.

Sistem malileşmenin bir sonucu olarak değişmiş olmasına değişmiştir ama bu değişimin, üretim içindeki temel birikim sorununun aynı kalması nedeniyle, kapitalizmin bütünüyle yeni bir evresi olmaktan uzak olduğunu ileri süreceğim. Malileşme, bunun yerine, kapitalizmin tekelci evresinin, "tekelci-mali sermaye" olarak adlandırılabilecek olan yeni bir melez evresiyle sonuçlandı. 2 Sermaye, köklü bir yöne doğru ilerlemek yerine, sonsuz gibi görünen bir durgunluk ve mali patlama çemberine yakalandı. Tekelci-mali sermayenin bu yeni ekonomik ilişkilerinin deprem üssü, hâlâ hâkim kapitalist ekonomi durumunda olan Birleşik Devletlerde bulunuyor, ancak küresel sisteme de artan ölçülerde nüfuz ediyor.

1990'ların başlarında artan sıklıkla ortaya çıkan "malileşme" teriminin kökenleri yine de belirsizdir. 3 Ancak, kapitalizmde bir bütün olarak finansa doğru yaşanan ağırlık kayması biçimindeki bu köklü sorun, 1960'ların sonralarından bu yana mevcuttur. Solda (ya da belki de diğer yerlerde de) bu soruna sistematik biçimde işaret eden en erken girişim, Monthly Review için yazmakta olan Harry Magdoff ve Paul Sweezy'ye aittir. 4

Amherst'deki Massachusetts Üniversitesinde iktisat eğitimi veren önemli bir malileşme uzmanı olan Robert Pollin'in belirttiği gibi: Magdoff ve Sweezy, "1960'ların sonlarından başlayıp 1970'ler ve 1980'lerde devam ederek", "kapitalizmin şimdi yükselişe geçmiş olan yeni biçimini; finansın kapitalizmin işleyişi içinde giderek artan rolünü" belgelediler. "Bu durum ‘malileşme' olarak adlandırıldı ve bence Paul ile Harry'nin solda bu durumu fark eden ve [ona] dikkat çeken ilk kişiler olduklarını söylemek adilce olacaktır. Bunu tipik ikna güçleri, temel olgular üzerindeki hâkimiyetleri ve gerçekliğin Marksist biçimde kavranması için gereken daha geniş sonuçları görme yetenekleri ile birlikte yaptılar." Pollin'in daha sonraki bir fırsatta da hatırlattığı gibi: "Harry [Magdoff] ve Paul Sweezy bu eğilimin kabul edilmesinde gerçek öncüler oldular… çalışmalarının önemli bir yönü, [Monthly Review'da otuz yıl boyunca yayınlanan] bu makalelerin, malileşmenin ortaya çıkışını bir görüngü olarak, basit ancak zorlayıcı ampirik verilerle izlemiş olması gerçeğidir… solda yer alan diğerlerinin, Paul ile birlikte Harry'nin buna öncülük etmemesi halinde, bu eğilimleri fark edip etmeyecekleri ya da anlayıp anlamayacakları belli değildir". 5

Durgunluktan Malileşmeye

Magdoff ve Sweezy, kapitalizmin malileşmesini çözümlerken basit anlamda istatistiksel eğilimleri kayda geçiriyor değillerdi. Bu eğilimi kapitalist gelişmeye dair tarihsel çözümleme gözlüğünden bakarak değerlendirdiler. Belki de bu çözümlemenin en özlü ifadesi, Sweezy tarafından 1997 yılında, "More (or Less) on Globalization" ("Küreselleşme Üzerine Daha Fazlası (Ya Da Daha Azı)") başlıklı bir makalede dile getirildi. Burada "kapitalizmin, yakın tarihindeki, 1974-75 bunalımı ile başlayan dönemdeki en üç önemli temel eğilim" olarak adlandırdığı öğelere göndermede bulundu: "(1) Toplam büyüme oranının yavaşlaması, (2) Tekelci (ya da oligopolcü) çokuluslu şirketlerin dünya çapında yayılması ve (3) Sermaye birikim sürecinin malileşmesi olarak adlandırılabilecek olan durum".

Sweezy için bu üç eğilim "içsel olarak karşılıklı ilişki içinde"ydiler. Tekelleşme, büyük şirketlerin kârlarını şişirme eğilimindeyken, aynı zamanda "giderek daha fazla kontrol altına alınan piyasalardaki ek yatırım talebini" azaltıyordu. Ortaya çıkan mantık, "daha fazla kâr, daha az kârlı yatırım fırsatı, yani sermaye birikiminin yavaşlamasını sağlayan bir reçete ve bu biçimde sermaye birikimi tarafından pekiştirilen bir ekonomik büyüme" mantığı idi. Sermaye kendi ekonomik artığını kullanmanın bir yolunu ararken, buradan kaynaklanan "gerçek yatırımın sendeleyişi ve malileşmenin tomurcuklanması biçimindeki ikili süreç", önce İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki "altın çağ" yıllarının gölgelenmesi eşliğinde ortaya çıkmış ve Sweezy'nin gözlediği gibi, "günümüze kadar artan bir yoğunlukla" devam etmişti. 6

Bu tez, Paul Baran ve Paul Sweezy'nin, iktisatçı Michal Kalecki ve Josef Steindl'in çalışmalarından esinlenen ve Karl Marks ve Rosa Lükasmburg'a kadar uzanan Monopoly Capital (Tekelci Sermaye-1966) kitaplarında sunulan teorik çerçeveden kökleniyordu. 7 Baran ve Sweezy, tekelci kapitalist ekonominin, birincil mülk sahipleri olan ve sistemden asli olarak yararlanan küçük bir tekelciler/oligolpolcüler azınlığı için devasa artıklar üreten son derece üretken bir sistem olduğunu ileri sürüyorlardı. Kapitalistler olarak doğallıkla bu artığı daha da fazla birikim elde etmek üzere yatırıma dönüştürmek istiyorlardı. Fakat bu artıkları yaratanlarla aynı koşullar aynı zamanda kârlı yatırımları sınırlandıran engeller de oluşturuyordu. Şirketler tüketicilere mevcut oligopolcü kâr oranını ortaya çıkartan fiyatlarda mevcut mal düzeyini satmakta açıkça zorlanıyorlardı. Tüketim artışındaki zayıflık, şirketlerin aşırı üretimden kaçınmaya ve kâr marjlarını tehdit eden fiyat indirimleri yapmaya girişmeleriyle birlikte, üretken kapasite kullanımındaki kesintilere yol açıyordu. Buradan kaynaklanan atıl kapasite yığılması ise, yeni kapasiteye yatırım yapılması bakımından pek az olanak olduğunu ima ederek, ticari faaliyetler açısından uyarıcı bir sinyal yaratıyordu.

Sermaye sahipleri bakımından söz konusu olan ikilem, yatırım fırsatlarındaki çölleşme karşısında, ellerinde bulunan devasa artıklarla ne yapacakları ikilemiydi. 1970'lerden itibaren buldukları ana çözüm, para sermayelerini korumanın ve genişletmenin bir yolu olarak mali ürünlere olan taleplerini artırmak oldu. Bu sürecin arz cephesinde, mali kurumlar bir dizi yeni mali araçla: vadeli işlemler, opsiyonlar, türevler, yüksek riskli fonlar vs. ile birlikte öne çıktılar. Sonuç şimdi yirmi yıldır sürmekte olan mali spekülasyonun jet hızıyla tırmanması oldu.

Ortodoks iktisatçılar arasında finansın bu orantısızca gelişimi konusunda endişe duyan pek az isim mevcuttu. 1984'de, Ekonomik Danışmanlar Kennedy Konseyi üyesi ve 1981 Nobel iktisat ödülü sahibi James Tobin, "mali piyasalarımızın kumarhane etkisi"ne göndermede bulunarak bazı sonuçlara ulaştığı, "On the Efficiency of the Financial System" (Mali Sistemin Etkinliği Üzerine) başlıklı bir konuşma yaptı. Tobin dinleyicilerine öyle diyordu:

"Rahatsız edici bir Psikiyatrik şüpheyi itiraf edeceğim. Bu da kaynaklarımızın giderek daha da fazlasını… mal ve hizmet üretimini dışındaki mali etkinliklere, sahip oldukları toplumsal üretkenlikle orantısız ölçüde yüksek özel ödüllendirmeler sağlayan etkinliklere fırlatıp atmakta olduğumuzdur. Bilgisayarın muazzam gücünün bu ‘kâğıttan ekonomi' tarafından aynı işlemleri daha ekonomik biçimde yapmak üzere değil de, mali değiş tokuşların miktarını ve çeşitliliğini şişirmek üzere işe koşulduğundan kuşku duyuyorum. Belki de bu nedenle, yüksek teknoloji şu ana kadar ekonomi çapındaki üretkenlikte hayal kırıklığı yaratan sonuçlar ortaya çıkardı. Keynes'in de kendi döneminde görmüş olduğu gibi, mali araçların nakde dönüştürülebilirlik ve müzakere edilebilirlik avantajlarının miyop ve etkinliksiz, n-inci derecedeki spekülasyonu kolaylaştırma pahasına yapılıyor olmasından korkuyorum… Keynes'in mali araçların geçici sahiplerine yönelik daha büyük caydırıcılar ve uzun vadeli yatırımcılara yönelik daha büyük ödüller sunmamız gerektiği konusundaki önermesinin haklı olmasından kuşkulanıyorum. "8

Tobin'in vurguladığı nokta kapitalizmin elindeki artığı gerçek ekonomideki uzun vadeli yatırımlar yerine giderek daha spekülatif, kumarhane benzeri etkinliklere yönlendirmesi nedeniyle, etkinlik yoksunu haline gelmekte olduğuydu. 9 1970'lerde daha sonra uluslararası değiş tokuş ilişkileri üzerinde konulacak "Tobin vergisi" diye adlandırılan bir vergi önerdi. Bu vergi küresel ekonominin ağırlık merkezini spekülatif finanstan üretime doğru yeniden kaydırarak yatırımları güçlendirmeyi tasarlıyordu.

Magdoff ile Sweezy ise, 1985 tarihli "The Financial Explosion" ("Mali Patlama") başlıklı makalelerinde, finansın hızla büyümesinin gerçek ekonomi üzerinde ölümcül etkilerde bulunduğunu ileri süren Tobin gibilerle tam bir karşıtlık içinde, malileşmenin kapitalizm açısından durgunluk eğilimi bağlamında işlevsel olduğunu iddia ettiler:

"Kumarhane toplumu aslında bir sürü yetenek ve enerjiyi mali kâğıt oyunlarına aktarıyor mu? Evet, elbette. Mantıklı hiç kimse bunu yadsıyamaz. Bunu gerçek mal ve hizmet üretmek pahasına mı yapıyor? Kesinlikle hayır. Mali yapının havasını aldığınızda, şimdi burada istihdam edilmekte olan yetenek ve enerjinin üretken faaliyetlere doğru kayacağını varsaymanın hiçbir nedeni yoktur. Bunlar basit biçimde işsiz kalabilirler ve ülkenin zaten devasa miktarlara ulaşmış olan aylak insani ve maddi kaynaklar havuzuna eklenebilirler. Kumarhane toplumu ekonomik büyümenin önündeki önemli bir engel midir? Yine, kesinlikle hayır. Ekonominin son yıllarda yaşadığı büyüme, barış zamanlarında bugüne kadar görülmemiş olan askeri yığınak haricinde, neredeyse tamamen mali patlamadan kaynaklanmaktadır. 10

Bu bakış açısında kapitalizm, durgunlukla malileşme arasında oluşan karmaşık, yeni bir ilişkinin temsil ettiği bir dönüşümden geçmektedir. Sweezy yaklaşık on yıl sonra, "The Triumph of Financial Capital"de ("Mali Sermayenin Zaferi") şöyle ilan etti:

"Bu mali üstyapının son yirmi yılın eseri olduğunu söyledim. Bu da, ortaya çıkmasının kabaca 1970'lerde durgunluğun geri gelmesiyle eşzamanlı olduğu anlamına gelir. Ama bu durum önceki bütün deneyimler ışığında anlamsızlaşmıyor mu? Mali patlamalar geleneksel olarak gerçek ekonomideki zenginlikle el ele gitti. Bu durumun artık geçerli olmaması, şimdi yirminci yüzyılın sonunda bunun karşıtının daha geçerli hale gelmesi: bir başka deyişle artık mali patlamanın sağlıklı bir gerçek ekonomiden değil de, durgun bir ekonomiden beslenmesi gerçekten de mümkün müdür?

Bu soruya verilecek olan yanıtın, evet mümkündür ve bu da yaşanmaktadır biçiminde olduğunu düşünüyorum. Buna mali olanla gerçek olan arasındaki tersine dönmüş ilişkinin, dünyadaki [dünya ekonomisindeki] yeni eğilimleri anlamak bakımından son derece kilit bir nitelikte olduğuna ikna olmuş bulunduğumu ekleyeceğim.

Geriye dönülüp bakıldığında, bu "tersine dönmüş" ilişkinin kapitalizm açısından başından itibaren mevcut olduğu açıktır. Fakat bu sadece sistemin belirli bir gelişme evresinde maddileşebilecek olan bir ilişkiydi. Soyut olasılık, hem Marks hem de Keynes tarafından vurgulanan, sermaye birikimi sürecinin iki yönlü olması gerçeğinde yatıyordu: Sermaye birikimi gerçek varlıkların mülkiyetini ve ayrıca bu gerçek varlıklar üzerindeki kâğıttan iddiaları içeriyordu. Bu koşullarda gerçek birikimle mali spekülasyon arasındaki çelişki ihtimali sistemde başından itibaren içseldi.

Ortodoks iktisatçıların; tasarrufçunun, bu biçimde elde edilmiş olan parayı daha sonra üretimi genişletmek üzere kullanan girişimci karşısında ve gerçek varlıklar üzerinde mali bir iddiaya sahip olduğu basit varsayımı üzerinde çalışarak, üretken yatırımlarla mali yatırımların birbirine bağlı olduğunu uzun zamandır varsayıyor olmalarına karşın, bu durum, uzunca bir süre geçersiz sayıldı. Üretken yatırımlarla mali varlıkların yığılması arasında hiçbir zorunlu dolaysız bağlantı yoktur. Yani bu ikisi açısından kayda değer bir "ayrıştırma" mümkündür. 11 Ancak, bu çelişki olgun bir mali sistem mevcut olmadığında, normalde büyüme döneminin sonunu işaret eden, kapitalizmin tarihi boyunca ortaya çıkan spekülatif köpüklerden daha ileriye gidemez. Bu tür olaylar, ciddi kopuşlar yaratmalarına karşın, bir bütün olarak sistemin yapısı ve işleyişi üzerinde küçük ya da çok az etkide bulunmuşlardır.

Finansın sahnenin tam ortasına yerleşmesinin ve üretimle finans arasındaki çelişkinin olgunlaşmasının öncesinde, on dokuzuncu yüzyılın sonunda ve yirminci yüzyılın başında tekelci kapitalizmin ortaya çıkması ve bir sanayi hisseleri piyasasının gelişmesi gerekti. Tekelci sermayenin yeni rejiminin ilk baştaki on yıllarında, demiryolları ile ilgili olarak gelişen yatırım bankacılığı, devasa şirket birleşmelerini ve dev, tekelci şirketlerin hâkimiyetindeki bir ekonominin gelişmesini kolaylaştırarak, mali bir güç merkezi olarak belirginleşti. Bu, J. P. Morgan'ların dönemiydi. Birleşik Devletlerdeki Thorstein Veblen ve Avusturya'daki Rudolf Hilferding'in her ikisi de birbirlerinden bağımsız olarak bu dönemde tekelci sermaye hakkında teoriler geliştirerek, özellikle mali sermayenin oynadığı rolü vurguladılar.

Yine de, Büyük Bunalım'ın yaşandığı on yıl gelip çattığında, tekelci kapitalist ekonominin mali üstyapısı, 1929 borsa krizi tarafından damgalanan bir biçimde çöktü. Mali sermaye bunalım içinde büyük ölçüde eridi ve gerçek ekonominin nekahetinde hiçbir önemli rol oynamadı. ABD ekonomisini bunalımdan çıkartan, İkinci Dünya Savaşı sırasında yapılan devasa devlet-destekli askeri harcama artışı oldu. 12

Paul Baran ve Paul Sweezy 1960'ların başlarında Tekelci Sermaye'yi yazdıklarında 1960'ların altın çağında devletin (sivil ve askeri harcamaların), satış gayretlerinin, ikinci büyük otomobilleşme dalgasının ve diğer öğelerin artığı emerek ve sistemi durgunluktan çıkartarak, kapitalist ekonomiyi nasıl su yüzünde tuttuğunu vurguladılar. Ayrıca FIRE'a (yani finans, yatırım ve gayrı menkule) giden devasa artık miktarına işaret ettiler, fakat bunu o dönemde görece az vurguladılar.

Ancak, 1970'lerde ekonomik durgunluğun yeniden ortaya çıkışıyla birlikte, artık Magdoff ile birlikte yazmakta olan Sweezy, finansın büyümesi üzerinde giderek daha fazla odaklanmaya başladı. 1975'de "Banks: Skating on Thin Ice," ("Bankalar: İnce Buzda Kaymak") isimli makalede, " borcun ve bankaların erişim alanlarının aşırı genişlemesi, kapitalist sistemi ve kârlarını korumak; çelişkilerini, en azından geçici olarak alt etmek ve Birleşik Devletlerin emperyalist yayılmasını ve savaşlarını desteklemek için gereken şeyin ta kendisiydi" 13 diye ileri sürdüler.

Tekelci-Mali Sermaye

1970'lerde "ekonominin, ılımlı bir mali eklenti tarafından kendisine hizmet edilen bir üretim sisteminden oluşan eski yapısı" hâlâ yerli yerindeyse, Sweezy'nin 1995'de gözlemlediğine göre, bu durum 1980'lerin sonlarında "yerini, oldukça genişlemiş olan bir mali sektörün yüksek bir bağımsızlık derecesine ulaştığı ve temeldeki üretim sisteminin tepesine oturduğu yeni bir yapıya bıraktı" 14 Durgunluk ve muazzam mali spekülasyon aynı derin köklü, geri dönüşü olmayan ekonomik açmazın asmbiyotik cepheleri olarak ortaya çıktılar.

Bu asmbiyozun üç yaşamsal cephesi mevcuttur: (1) Temeldeki ekonominin durgunluğu kapitalistlerin para sermayelerini korumak ve genişletmek için finansın büyümesine giderek daha fazla bağımlı hale gelmeleri demekti. (2) Kapitalist ekonominin mali üstyapısı alttaki üretken ekonomideki temellerinden tamamen bağımsız biçimde genişleyemezdi; yani spekülatif köpüklerin patlaması sürekli tekrarlanan ve büyüyen bir sorundu. 15 (3) Malileşme, ne kadar genişlerse genişlesin, üretim içindeki durgunluğu asla alt edemezdi.

Kapitalist devletin oynadığı rol, malileşmenin yeni buyruklarını yerine getirmek üzere dönüştürüldü. Devletin, kısa vadeli likidite sunumundan sorumlu son kurtarıcı borç veren olarak sahip olduğu rol, sistemle tam anlamıyla eklemlendi. FED [ABD Merkez Bankası; ç.n.] 1987 borsa krizinden itibaren tüm hisse senedi piyasası için, borsada 2006'da son derece keskin bir gerilemeyi önleyemeyecek olan açık seçik bir "çökemeyecek kadar büyük" siyasetini benimsedi. 16 Bu koşullar, malileşmenin durgunluktan muzdarip ekonominin sürekli bir yapısal gereği haline geldiği, benimse "tekelci-mali sermaye" olarak adlandırdığım durumun yükselişine damgasını vurdu.

Sınıfsal ve Emperyal Sonuçlar

Malileşmenin kökenleri bütün bunlar sayesinde açıklığa kavuştuysa, bir yandan da somut sınıfsal ve emperyal sonuçlardan söz etmek gerekir. Yer sınırlaması dâhilinde kendimi sekiz kısa gözlemle sınırlandıracağım.

(1) Malileşme belirli mali köpükleri aşan süreğen bir süreç olarak değerlendirilebilir. 1987 borsa çöküşü ile başlayan son mali erimelere bakarsak, çarpıcı olan, bunların malileşme eğilimini durdurmak ya da hatta yavaşlatmakta ne kadar az etkide bulunmuş olduklarıdır. 2000 Mart ayı ile 2002 Kasım ayı arasında (Standart and Poor's 500 listesiyle ölçüldüğünde) Wall Street satışlarındaki borsa değerlenmesinde yer alan kayıpların yarısı yalnızca iki yıl sonra yeniden kazanılmıştır. 1985'de ABD borçları GSYİH'nın iki katı iken, yirmi yıl sonra ABD borçları ulusun GSYİH'nın yaklaşık üç buçuk katına ulaşarak, tüm dünyanın 44 trilyon dolarlık GSYİH'ına yaklaşmıştır. Dış ticaret işlemlerinin ortalama günlük hacmi 1989'da 570 milyar dolardan 2006'da 2.7 trilyon dolara ulaşmıştır. 2001'den bu yana küresel kredi türevleri piyasası (kredi risk transfer araçları küresel piyasası) yılda yüzde 100'ü aşan bir hızla büyümüştür. Yeni bin yılın başlarında sınırlı bir öneme sahip olan küresel ticareti yapılan kredi türevlerinin nominal değeri 2008'in ilk yarısı itibarıyla 26 trilyon dolara fırlamıştır. 17

(2) Tekelci-mali sermaye, Hilferding ve diğerlerinin, özellikle yatırım bankacılığının hâkimiyetinden kaynaklanan ve erken yirminci yüzyıl döneminin "mali sermaye"si olarak tarif ettikleri mali sermayeden niteliksel olarak farklı bir görüngüdür. Çalışmalar son on yıllar boyunca Birleşik Devletlerdeki mali şirketlerin kârlarının, mali olmayan şirketlere kıyasla arttığını göstermekle birlikte, mali olmayan şirketlerin de sermaye ve para piyasalarına yoğun katılımı nedeniyle bu ikisi arasında basit bir ayrım mevcut değildir. 18 Büyük zenginlik yığılmaları giderek üretimden çok finansla ilişkili hale gelmekte ve finans giderek artan oranda mali olmayan şirketlerin nakit akış yönetimiyle ilgili kuralları ve hızı belirlemektedir. Yine de mali olmayan ve mali kurumların kaynaşması bu durumun sermayenin kendi içindeki bir bölünme olarak görülmesini zorlaştırmaktadır.

(3) Son derece önemli mali varlıkların mülkiyeti açıkçası kapitalist sınıf üyeliğinin temel belirleyicisidir. Toplumun mali zenginlik ve gelir bakımından en tepesi ve en altı arasındaki uçurum şimdi astronomik oranlara ulaşmıştır. Birleşik Devletlerde 2001'de mali zenginlik sahiplerinin en üstteki yüzde 1'i (ki sahipleri tarafından oturulan konutların hisselerini hariçte bırakmaktadır) nüfusun en alttaki yüzde 80'lik bölümünün sahip olduğundan dört kat daha fazlasına sahiptir. Nüfusun en zengin yüzde 1'i hisseler bakımından geriye kalan yüzde 99'luk bölümünkine eşit olan 1.9 trilyon dolarlık bir bölümü elinde bulundurmaktadır. 19 Birleşik Devletlerdeki gelir uçurumu son on yıllar içinde öylesine genişlemiştir ki FED Kurulu Başkanı Ben S. Bernanke, 6 Şubat 2007'de, "gerçek ücretlerde daha fazla eşitsizlik yönünde uzun vadeli bir eğilim"i vurgulayarak, "The Level and Distribution of Economic Well Being" ("Ekonomik Refahın Düzeyi ve Bölüşümü") başlıklı bir konuşma yapmıştır. Bernanke'nin belirttiği üzere, "gelir dağılımının tepesindeki yüzde 1'lik bölümdeki hanelerin ellerinde toplanan vergi sonrası gelir payı 1979'daki yüzde 8'den 2004'deki yüzde 14'e yükseldi". 2006 Eylül ayında en zengin 60 Amerikalının, bir önceki yıldın yaklaşık yüzde 10 daha üzerinde olan, 630 milyar dolar değerindeki bir servete sahip olduğu tahmin ediliyor. (New York Times, 1 Mart 2007).

Yakın tarih eşitsizlikteki hızlı artışın sistemin tekelci-mali sermaye evresinin özsel bir gereği haline geldiğini gösteriyor. Mali üstyapının spekülatif köpüklerin patlamaksızın genişlemeye devam etmesi için yeni nakit zerk edilmesi yönündeki talepleri sonsuz gibi görünüyor. Bu da sömürünün artmasını ve daha eşitsiz bir gelir ve servet dağılımını gerektiriyor ve toplam durgunluk sorununu yoğunlaştırıyor.

(4) Durgunluk-malileşme dinamiğinin merkezi bir cephesi konut spekülasyonu. Bu durum konut sahiplerinin durgunlaşan gerçek ücretlere karşın yaşam tarzlarını yükselen konut hisselerinden borçlanarak, kayda değer ölçüde korumalarını sağlıyor. Pollin'in gözlemlediği gibi, Magdoff ve Sweezy, "ABDli hanelerin, [ücretleri durgunlaşmaya ve düşmeye başlarken yaşam standartlarını korumanın bir aracı olarak kendi evlerinin büyüyen hisselerinden çekmek suretiyle] borca giderek daha fazla bağımlılaşmalarını hemen herkesten daha önce gördüler". 20 Fakat son krizden bu yana devam eden düşük faiz oranları bir konut köpüğü yaratarak, konuttaki gerçek spekülasyonu teşvik etti. Bugün konut köpüğünün şişmesi ABD ekonomisindeki istikrarsızlığın temel bir nedeni halini aldı. Tüketici borç faiz oranları artıyor, tüketicilerin borç faizlerini ödemek için bağımlı oldukları konut değerindeki yükselme ise şimdi yok oldu. Tek aile konutlarının fiyatları ülkenin en büyük 149 büyük kent bölgesinin yarısından fazlasında 2006'nın son çeyreğinde düştü (New York Times, 16 Şubat 2007).

Konut köpüğü, durgunluğun dengelenmesi ve bir malileşme temeli olarak öylesine yaşamsal bir hale gelmiş ve ABD'li hanelerin temel refahı ile öylesine yakından ilişkili bir hal almıştır ki, konut piyasasının mevcut zayıflığı hem keskin bir ekonomik gerilemeyi hem de yaygın bir mali düzensizliği harekete geçirebilir. Faiz oranlarının daha da yükselmesi, durgun ya da hatta daha da düşen konut değerleri ile tüketici borç faiz oranlarının yükselmesi gibi bir kısır döngü yaratarak, bir dizi iflasa neden olma potansiyeline sahiptir. ABD'nin tüketiminin dünya ekonomisine yönelik talebin ana kaynağı durumunda olması gerçeği, bu durumun daha küreselleşmiş bir krize katkıda bulunması olasılığını da ortaya çıkarmaktadır.

(5) Solda şu anda popüler olan tezlerden birisi mali küreselleşmenin dünya ekonomisini, artık devletlerin önem taşımadığı bir ölçüde değiştirmiş olduğu tezidir. Daha çok, Ignacio Ramonet'in "Disarming the Market" ("Piyasayı Silahsızlandırmak") makalesinde ortaya koyduğu üzere (Le Monde Diplomatique, Aralık 1997):

"Mali küreselleşme kendisine göre bir yasadır ve kendi yönetici aygıtı, kendi etki alanları, kendi eylem araçları ile birlikte ayrı bir ulus ötesi devlet yaratmıştır. Yani Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ve Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) gibi… Bu suni dünya devleti toplumda herhangi bir temeli olmayan bir güçtür. Bunun yerine mali piyasalara ve efendisi olduğu devasa ticari faaliyetlere yanıt verebilir niteliktedir. Sonuç, gerçek dünyadaki gerçek devletlerin herhangi bir güç temeline sahip olmayan toplumlar haline gelmeleridir. Ve durum sürekli olarak daha da kötüleşmektedir.

Ancak bu görüşler oldukça temelsizdir. Dünya ekonomisinin malileşmesi inkâr edilemez olmakla birlikte, bu durumu yeni bir uluslararası sermayenin yaratılması olarak görmek devasa bir mantık sıçraması yapmak demektir. Küresel tekelci-mali sermaye kapitalizmi, istikrasız ve bölünmüş bir sistem olmaya devam etmektedir. IMF, Dünya Bankası ve (GATT'ın mirasçısı olan) DTÖ, (buna OECD dâhil edilse bile) "ayrı bir ulus ötesi devlet" oluşturmamaktadır, bunlar İkinci Dünya Savaşı sonrasında temelde Birleşik Devletler tarafından küresel sistemi uluslararası sermayenin çıkarları doğrultusunda yönetmek üzere dayatılmış olan Bretton Woods sistemi içinde ortaya çıkan uluslararası örgütlenmelerdir. Önde gelen emperyalist devletlerin ve onların ekonomik çıkarlarının denetimi altında kalmaya devam etmektedirler. Bu kurumların kuralları asimetrik biçimde uygulanmaktadır; bu kurallar ABD sermayesine en az ölçüde müdahalede bulunmakta, dünyanın en yoksul halklarının daha fazla sömürülmesine en büyük hizmeti vermektedir.

(6) "Neo liberalizm" olarak adlandırmakta olduğumuz durum, tıpkı Keynesçiliğin klasik tekelci sermayenin daha eski evresinin ideolojik karşılığı olması gibi, tekelci-mali sermayenin ideolojik karşılığıdır. Bugünün uluslararası sermaye piyasaları, devlet yetkililerinin ekonomilerini faiz haddi düzeyleri ve sermaye akışları gibi alanlarda düzenlemeleri bakımından ciddi sınırlar getirmektedir. Bu yüzden, neoliberalizmin, Thatcher ve Reagan dönemlerinden başlayarak, hegemonik ekonomik ideoloji halinde gelişmesi, bir ölçüde mali küreselleşme tarafından ortaya çıkartılmış olan yeni sermaye buyruklarının bir yansımasıdır.

(7) Dünya ekonomisinin artan oranda malileşmesi azgelişmiş ekonomilere yönelik daha fazla emperyal nüfuz etme etkinliği ve neoliberal küreselleşme siyasetleri tarafından damgalanan daha fazla mali bağımlılıkla sonuçlanmaktadır. Somut bir örnek, son birkaç on yıl içinde küresel tekelci-mali sermayenin egemenliği altında, ekonomisinin birinci önceliği yabancı (öncelikle de portföy) yatırımlarını kendine çekmek ve IMF dâhil, uluslararası sermayeye olan dış borçlarını ödemek olan Brezilya'dır. Sonuç, mali ölçütlerle bakıldığında daha iyi "ekonomik temeller" olarak saptanmaktadır, ama bu duruma yüksek faiz oranları, sanayisizleşme, ekonomideki yavaş büyüme ve küresel finansın genellikle son derece hızlı hareketleri karşısında artan kırılganlık eşlik etmiştir. 21

(8) Kapitalizmin malileşmesi daha denetlenemez bir sistemle sonuçlanmıştır. Bugün küresel mali ilişkilerde bir nebze istikrar kurma sorumluluğunu üstlenmiş olanların ne ölçüde korktukları gözle görülebilir durumdadırlar. IMF 2000'lerin başlarında, 1997-98 Asya mali krizine, 2000'de "yeni ekonomi" köpüğünün patlamasına ve 2001'de Arjantin'in dış borç ödemeleri açısından iflas etmesine yanıt olarak, dört aylık bir Küresel Mali İstikrar Raporu yayınlamaya başladı. Sistemin artan havailiği ve istikrarsızlığı hakkında açık seçik bir fikir edilmek için bu raporun çeşitli sayılarına göz atmak yeterlidir. Bir kez durduklarında patlamak spekülatif köpüklerin karakteristiğidir. Bu durumda riskin sürekli artması ve mali sisteme hep daha fazla nakit zerk edilmesi, mali yapı daha da kırılganlaştıkça daha da güç kazanan bir buyruğa dönüşmektedir. Küresel Mali İstikrar Raporu'nun her bir sayısı, mali piyasaları tehdit ettiği görülen bir "riskten kaçınma" hayaletine yapılan göndermelerle doludur.

IMF Yürütme Kurulu müdürleri Eylül 2006 Küresel Mali İstikrar Raporu'nda yüksek riskli fonların ve kredi türevlerinin hızla büyümesinin mali istikrar üzerinde sistematik bir etkide bulunmasıyla, ABD ekonomisinin yavaşlaması ve konut piyasasının soğumasının, beklenmedik şoklar durumunda daha da "artabilecek" daha da büyük "mali sarsıntılara" yol açabileceği yönündeki endişelerini dile getirdiler. 22 Bu bağlam, sistem üzerindeki beklenmedik ve keskin şokların ve bu şoklardan kaynaklanan mali bulaşıcı hastalıkların kaçınılmaz şeyler olarak görüleceği kadar denetim dışına kaçan bir malileşme bağlamıdır. Tarihçi Gabriel Kolko'nun yazdığı gibi, "dünya mali sistemi hakkında en fazla bilgi sahibi olanlar giderek daha fazla endişe duyuyorlar ve bunun için haklı nedenleri de var. En ‘saygın' kaynaklardan şiddetli uyarılar geliyor. Gerçeklik gözden gitti. Açgözlülük şeytanları kaybediyorlar". 23

Notlar:

1. Gerald A. Epstein, "Introduction," Epstein, der., Financialization and the World Economy (Northampton, MA: Edward Elgar, 2005), 1 içinde.

2. John Bellamy Foster, "Monopoly-Finance Capital," Monthly Review 58, no. 7 (Aralık 2007), 1-14. (Türkçe MR: "Tekelci-Mali Sermaye", Sayı 13)

3. "Malileşme" teriminin mevcut kullanımı, bu terimi Boiling Point (New York: Random House, 1993) isimli yapıtında kullanan ve bir yıl sonra Arrogant Capital isimli kitabının, malileşmeyi "ayrıksı gerçek ve mali ekonomiler arasında uzamış bir çatlak" olarak tanımlayan önemli bir bölümünü Financialization of America (Amerikanın Malileşmesi) konusuna ayıran Kevin Phillips'e çok şey borçludur (New York: Little, Brown, and Co., 1994), 82. Aynı yıl Giovanni Arrighi, The Long Twentieth Century (New York: Verso, 1994) (Türkçesi: Uzun Yirminci Yüzyıl, Çeviren: Recep Boztemur, İmge Kitapevi Yayınları, 2000) kitabında uluslararası hegemonik geçişkenlikle ilgili bir çözümlemesinde kavramı kullandı.

4. Harry Magdoff ABD ekonomisindeki artan borç bağımlılığı konusunu ilk kez orijinal olarak 1965'de Socialist Register'da yayınlanan bir makalede ortaya attı. Bakınız Harry Magdoff ve Paul M. Sweezy, The Dynamics of U.S. Capitalism (New York: Monthly Review Press, 1972), 13-16.

5. Robert Pollin, "Remembering Paul Sweezy: ‘He was an Amazingly Great Man'"; Counterpunch, http://www.counterpunch.org, 6-7 Mart 2004; "The Man Who Explained Empire: Remembering Harry Magdoff," Counterpunch, http://www..counterpunch.org, 6 Ocak 2006.

6. Paul M. Sweezy, "More (or Less) on Globalization," Monthly Review 49, no. 4 (Eylül 1997), 3-4.

7. Paul A. Baran ve Paul M. Sweezy, Monopoly Capital (New York: Monthly Review Press, 1966).

8. James Tobin, "On the Efficiency of the Financial System," Lloyd's Bank Review, no. 153 (1984), 14-15.

9. Aşağıdaki çözümlemede mali ekonominin karşıtı olarak, üretim (yani GSYİH olarak ölçülen ekonomik çıktı) âlemine göndermede bulunmak üzere "gerçek ekonomi" terimini kullanmak konusundaki eski ekonomik geleneği izleyeceğim. Yine de hem "gerçek ekonomi" hem de mali ekonomi kelimenin normal anlamı içinde açıkça gerçektirler.

10. Harry Magdoff ve Paul M. Sweezy, Stagnation and the Financial Explosion (New York: Monthly Review Press, 1987), 149. Magdoff ve Sweezy 15 Eylül 1985 tarihli özel baskısında "The Casino Society" ("Kumarhane Toplumu") hakkında sonuçlara varan Business Week'teki bir köşe yazısı ile tartışıyorlardı.

11. Paul M. Sweezy, "Economic Reminiscences," Monthly Review 47, no. 1 (Mayıs 1995), 8; Lukas Menkhoff ve Norbert Tolksdorf, Financial Market Drift (New York: Springer-Verlag, 2001).

12. Yatırım bankacılığının (sözde "para-tröstü olarak), tekelci kapitalizmin oluşum döneminde elde ettiği, sistemin en tepesindeki iktidar konumunu yeniden kazanmaktaki başarısızlığı, bu dönemde elde etmiş olduğu gücün üzerine yaslandığı koşulların geçici olması gerçeğine bağlanabilir. Bakınız Paul M. Sweezy, "Investment Banking Revisited," Monthly Review 33, no. 10 (Mart 1982).

13. Harry Magdoff ve Paul M. Sweezy, The End of Prosperity (New York: Monthly Review Press, 1977), 35.

14. Sweezy, "Economic Reminscences," 8-9.

15. Bu durum Keynes ve Hyman Minsky'nin mali istikrarsızlık varsayımı ile tutarlılık içindedir. Bakınız Minsky, Can "It" Happen Again? (Armonk, New York: M. E. Sharpe, 1982).

16. Robert W. Parenteau, "The Late 1990s' US Bubble," Epstein, der., Financialization and the World Economy, 136-38 içinde.

17. Doug Henwood, After the New Economy (New York: The New Press, 2005), 231; Fred Magdoff, "Explosion of Debt and Speculation," Monthly Review 58, no. 6 (Kasım 2006), 7, 19 (Türkçe MR: "Borç ve Spekülasyon Patlaması", Sayı 12) ; Epstein, "Introduction," 4; Garry J. Schinasi, Safeguarding Financial Stability (Washington, D.C.: International Monetary Fund, 2006), 228-32.

18. Greta R. Krippner, "The Financialization of the American Economy," Socio-economic Review 3, no. 2 (2005), 173-208; James Crotty, "The Neoliberal Paradox," in Epstein, der., Financialization and the World Economy, 77-110.

19. Edward N. Wolff, "Changes in Household Wealth in the 1980s and 1990s in the U.S." The Levy Economics Institute of Bard College, Working Paper No. 407 (Mayıs 2004), tablo 2, http://www.levy.org.

20. Pollin, "The Man Who Explained Empire."

21. Bakınız Daniela Magalhães Pates ve Leda Maria Paulani, "The Financial Globalization of Brazil Under Lula" (Türkçe MR: "Brezilya'nın Lula Yönetimi Altında Mali Küreselleşmesi", Sayı; 14) ve Fabríco Augusto de Loiveira ve Paulo Nakatini, "The Brazilian Economy Under Lula," Monthly Review 58, no. 9 (Ocak 2007-Türkçe MR: "Lula Yönetiminde Brezilya Ekonomisi", Sayı:14 ), 32-49.

22. International Monetary Fund, The Global Financial Stability Report (Mart 2003), 1-3 ve (Eylül 2006), 74-75.

23. Gabriel Kolko, "Why a Global Economic Deluge Looms," Counterpunch, http://www.counterpunch.org, 15 Haziran 2006.

Kaynak: http://www.sendika.org/

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter