0 0
Read Time:8 Minute, 7 Second

 ‘'TC'de alevi olmak, her an dışlanmak demek, TC'de alevi olmak her an hor görülmek demek ve yine TC'de alevi olmak katledilmek demek…''
Türkiye de işçi ve emekçi sınıfın dışında üç tane ezilen kesim vardır. Bunlar kadınlar, kimliksiz Kürtler ve ezilen aleviler… Tabi ki hepsini açıklamak gerekir hepsinin çektiği sıkıntıları, hor görülmeyi, dışlanmayı, tanınmamayı ve hor görülmeyi, katledilmeyi hepsini… Diğerlerini bir dahaki yazımda sizlere anlatmaya ve açıklamaya çalışacağım…  ‘'TC'de alevi olmak, her an dışlanmak demek, TC'de alevi olmak her an hor görülmek demek ve yine TC'de alevi olmak katledilmek demek…'' Tabii ki Alevilerin çektiği acıları anlatmak için ne kalemin ne kâğıdın ne de sözlerin yeterli olacağını sanıyorum. Çünkü yaşamak ve o acılara ortak olmak çok farklı bir olgu. Üstüne üslük Alevileri nasıl Kürt halkına yaptıkları gibi asimile ve bölmeye çalışıyorlar.

Turgut Özal'ın şu cümlelerine dikkat edelim… "… Tekelci burjuvazinin ekonomik gücünün, her alanda 'adam satın almaya', yani rüşvete dayalı bir politika için kullanılmasıdır. Bu, özellikle ekonomik ve siyasal düzeyde, tekelci burjuvazi için engel oluşturan güçlerin ya da fraksiyonların sözcüsü ya da yetkili kişilerinin parayla satın alınması ve böylece bu güçlerin dağıtılması demektir. (Bir çeşit 'böl ve yönet' politikası.) T. Özal'ın ağzından, ölmeden önce hemen her gün duyduğumuz "transformasyon" sözcüğü, onun ölümünden beri hemen hemen hiç duyulmaz olmuştur. Egemenlerin "adam satın alma Politikası"nın bir ifadesi olan "transformasyon", egemen sınıfların yüzyıllar boyu kendilerinden olmayan kesimlerden, özellikle ezilen ve sömürülen kesimlerden kadro transfer etmesidir. Özellikle sömürülen sınıfların en iyi beyinlerinin egemen sınıfların hizmetine devşirilmesi olarak "transformasyon", bir yandan egemen sınıflara yeni kadrolar sağlarken, diğer yandan sömürülen sınıfları kendi yetişmiş insan gücünden mahrum bırakır. Böylece iki yönlü sonuçlar doğurur. Tarihte açıkça görüldüğü gibi, sömürücü egemen sınıflar, kendilerine yönelik muhalefeti bir yandan devlet zoruyla (siyasal zor) sindirip, baskı altına alırken; diğer yandan bu toplumsal muhalefet hareketini bölüp parçalamaya çalışırlar. İşe bu bölme ve parçalama eylemlerinin en temel unsuru olan "transformasyon", "adam satın alma"nın diğer bir ifadesidir. Ancak egemen sınıfların egemenliklerini sürdürebilmek için yaptıkları bununla sınırlı değildir. Genel olarak "böl ve yönet" politikası olarak bilinen politikalar, bireysel bazda olduğu kadar, kitlesel bazda da kullanılır.

"Balkanlaştırma" olarak adlandırılan devletler ve toplulukların küçük parçalara bölünerek yönetilmesi, yine egemen sınıfların kendi iktidarlarını koruma çabalarından başka bir şey değildir. "Balkanlaştırma" politikasında olduğu gibi, bir bölge halklarının küçük devletçiklere bölünerek ve birbirlerine düşman edilerek ya da birbirlerini "tehlike ve tehdit" olarak görerek emperyalist politikalara uygun hale getirilmesi, belirli bir devlet sınırları içinde de kolayca uygulanabilmektedir. Özellikle sınıfsal ayrışmaya denk düşmeyen, tersine sınıfsal ayrışmayı bozan ve sınıfsal faaliyetleri bölen her türlü bölme faaliyeti egemen sınıfların temel politikalarındandır. Bu politikaları Machiavelli "Prens" kitabında şöyle ifade etmiştir: "Üstünde durulması gereken şudur: İnsanlar ya elde edilmeli ya da kökü kazınmalıdır; hafif baskılara karşı intikam almaya kalkarlar, fakat ağır baskılara karşı direnemezler. Bir insana baskı yapılması gerektiği zaman öyle davranmalı ki, intikam almaya fırsat bulamasın." yani genel anlamıyla Türkiye'de baş kaldırana veya bu yanlıştır diyene yaptığı işlemdir kısacası…

 

Aleviler ne zaman biz aleviyiz bize böyle davranamazsınız demişler, Maraş'ta hamile kadınların karnına şiş sokulmuş, biz ne zaman aleviyiz demişler, Malatya'da, Çorum'da katledilmişler, biz ne zaman aleviyiz demişler Sivas'ta diri diri yakılmışlar. Biraz öncede değindim, bunlar bizim gerçeklerimiz. Bu yapılanlar bu faşist politika Kaf dağının ardında yapılmıyor. Bizim kimliğini taşıdığımız ve bu kimliği taşıdığımız için övünmemiz gereken(öyle istiyorlar) ülkede yaşanıyor. Çok geçmişe gitmeyelim sadece 14 yıl geriye gidelim, Pir Sultan anma senliklerine. 2 Temmuz 1993'e ve içim parçalanarak söylüyorum, Sivas katliamına… Egemen güçlere göre, Sivas olayları bir provokasyon ve istemdışı gelişen bir olay değil mi? Peki Sivas'ta o kadar insanın yakılması için ve öldürülmesi için 1 gün önce bildiri dağıtıldığını biliyor muydunuz? İsterseniz o bildiriyi bir kez daha okuyalım…

Sivas'ta, Pir Sultan Abdal Etkinlikleri'nin başlamasından bir gün önce, yani 30 Haziran 1993 günü, "Müslüman Kamuoyuna " başlıklı ve "Müslümanlar" imzalı bir bildiri, gizli olarak dağıtıldı.

" MÜSLÜMAN KAMUOYUNA; Bismillâhirrahmânirrahim "Peygamber, mü'minlere kendi canlarından ilendir. Onun hanımları da müminlerin analarıdır. " (Ahzâb: 6) Mü'minlere öz canlarından daha ileri olan Allah Resulü (S.A.V)'ne ve O'nun temiz zevcelerine, Allah'ın beytine (Kâbe'ye) ve Kitab'ı Kur'an'a alçakça küfredilmekte ve mü'minlerin izzet ve namusuna saldırılmaktadır. Dünyanın bazı bölgelerinde şeytan ve onun yandaşları olan emperyalist kâfirler, dinimize ve mukaddes değerlerimize dil uzatmaktadırlar. Bunun başını ise satılmış, mürted Salman Rüşdi köpeği çekmektedir. Bu şeytanî oyunlara karşı, izzetli ve duyarlı Müslümanlar yiğitçe mücadele ortaya koyarak, bu uğurda canlarını feda etmekten çekinmemişlerdir. Bu iğrenç oyunların bir uzantısı olarak ülkemizde de; AYDINLIK gazetesi denilen bir paçavrada, me'un Rüşdi'nin figüranlığına soyunan, dünya emperyalizminin gönüllü uşağı Aziz Nesin, aynı şekilde, Kur'an'ın korunmuşluğuna dil uzatmış, Hazret-i Peygamber (S.A.V)'in aile hayatını (hâşâ) bir genelev ortamına benzetmiş ve ümmetin anaları olan hanımlarına (hâşâ) fahişe deme cür'etinde bulunmuştur. Bu olay, dünyanın değişik yerlerinde kâfir devletler tarafından dahi kabul görmezken, basımına müsaade edilmezken, ne yazık ki laik ve ikiyüzlü T.C. Devleti tarafından yayımlanmasına izin verilmiş, ayrıca bunu kabullenmeyip protesto eden izzetli Müslümanlar, devletin polis ve jandarması tarafından coplanmış, kurşunlanmış, bir kısmı da hapishanelere atılmıştır. Salman Rüşdi köpeği Müslümanlar'ın çok az olduğu kâfir bir ülkede korkudan sokağa çıkmaya bile cesaret edemezken, onun yerli uşağı Aziz Nesin köpeği, yanında kendisiyle beraber bir ekiple birlikte, şehrimiz Valisi tarafından davet edilip, şehirde adeta Müslümanlar'la alay edercesine gezebilmektedir. Kâfirler şunu iyi bilmeli ki: İslâm'ın Peygamberi'ni ve Kitab'ın izzetini korumak için, bu uğurda verilecek canlarımız vardır. Gün; Müslümanlığımızın gereğini yerine getirme günüdür. Gün; Allah (C.C)'ın vahyi Kur'ân-ı Kerim'e, Allah'ın meleklerine, Allah'ın Resulü Hz. Muhammed (S.A.V)'e, O'nun ailesine ve ashabına yöneltilen çirkin küfürlerin hesabının sorulma günüdür. "İman edenler, Allah yolunda savaşırlar. Kâfirler de tağut yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarıyla savaşın. Çünkü şeytanın hilesi zayıftır." (Nisa : 76) Galip gelecek olanlar, şüphesiz ki Allah taraftarı olanlardır."

Evet, ayrıca 2 Temmuz günü bir belediye başkanı, halka sesleniyor ''Müslümanlar gazanız mübarek olsun" ve o güruh ve arkasındaki gizli güçler o insanları diri diri yakıyorlar ve ilginçtir o belediye başkanı bir sene sonra bizim başımıza milletvekili olarak çıkıyor. Bahsetmiştim ya bunlar bizim gerçeklerimiz… Ama şuna inancımız tam, dün olduğu gibi bu günde aleviler tırnaklarıyla kazıya kazıya, yürekleri ve inançlarıyla kurtuluşa kavuşacaklardır. Bu komploları bozacaklar ve mücadelelerini sonuna kadar sürdüreceklerdir. Ve aleviler asla kitle olarak egemenlerin değil, Sosyalizm davasını sürdüren Devrimcilerin yanında olacaklardır…

 

17.10.2007

 

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter