Ekonomik indirgemeciliğe karşı çıkıyorum, diye diye siyaseti kültürel denklemlerin içine sıkıştıran ''yeni akıl'', sol siyaseti kuşatmış durumda. Siyasetin retoriğini güçlendirirken esasını zayıflatan, mozaikler keşfederken iktidarı dışlayan, bu arada da şık laflarla, etik sorgulamalarla, vicdani arayışlarla vb. yeni diller ve stiller geliştirerek politik olanın mecrasını değiştireceğini iddia eden,''yeni bir kimlik'' bu.
Eski tarz siyasetin dilinden uzağız, diyebilmek havalı bir şey tabii. Her şey demokrasiyi insan haklarına, çok kültürlü ve kimlikli toplumsal alana bağlanabildikten sonra, içinde ''derin Anadolu''dan ''muhafazakâr vicdanı''na, 'merkez kuraklığı''ndan, ''melez mahalle''ye ''bembeyaz Türklük''ten ''esmer direnç''e vb. onlarca sosyoloji harikasıyla yeni bir siyaset yürütebilirsiniz. Adlandırabileceğiniz bir dolu olgu, tanımlayabileceğiniz bir sürü kimlik vardır ortalıkta. Sınıf namına ise nadiren ''orta sınıf''ın yeni halleriyle, tüketim toplumunun kimi görünümleriyle bağlantılı bir şeyler söylemek mümkündür.
Bütün bu olgu ve kimliklerle ''ilişkiselliğimiz''i sorgulayıp, hiç bir zaman tek bir tanesine tümüyle kaptırmadan ya da ait olmadan, bunları altlı üstlü dizerek, yine de tam bir hiyerarşi atfetmeyerek, şöyle ekseni ve merkezi olamayan bir formasyon içerisinde düşünebilirsek; ''ait olmama''nın boşluğunu, ''bir şekilde birlikte olma''yla doldurabileceğimiz ''politik'' bir kavram ya da söyleme ulaşabiliriz nihayet: Hepimiz…
Evet, buna hepimiz ulaşabiliriz. Birlik ve beraberliğe en ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde, ''HEPİMİZ AYNI GEMİDEYİZ''LE BAŞLAYAN, ''hepimiz kardeşiz, bu kavga ne diye''ye uzanan bir alanda, birbirimizle kaynaştırılabilir, had da birbirimize YAPIŞTIRILABİLİRİZ.
Ya da hepimiz bir araya gelemesek de selam göndeririz sevdiklerimize; hepimiz Filistinliyiz, hepimiz Iraklıyız, hepimiz Zapatistayız diye diye.
Selamımızı daha aykırı bir desteğe dönüştüreceksek ve şehir yaşamının kıyılarında mağduriyete uğrayan farklı kimliklerle empati oluşturma derdindeysek, biliriz ki; HEPİMİZ TRAVESTİYİZ!
Gün gelir tribüne geçeriz; hakemlerden biri evvelki hafta Nauma'mıza içinde hakaret barındıran bir şekilde ''ZENCİ'' dediyse, bu hafta biliriz ki hepimiz; ZENCİYİZ. Toplumsal sorumluluklarımızı da biliriz unutmayız; delinip durduğu için HEPİMİZ OZON TABAKASIYIZ; gezegen statüsü elinden alındığı için HEPİMİZ PLOTONLUYUZ; tiyatronun kapanma tehlikesi varsa hepimiz Muhsin Ertuğrul'uz, vesaire, vesaire…
Ama sonra birde bakmışız, memleketimizde yıllar boyunca azınlık/etnik kimliği, onurlu kişiliği ve ikisini kaynaştırarak yürüttüğü zorlu mücadelesiyle bildiğimiz değerli aydınımız katledilmiş; bu kez acımızı birleştiririz; HEPİMİZ ERMENİYİZ.
Tabi biz kaybımızın ETNİK AZINLIK KİMLİĞİNE BASINCA, tosuncuklarında milliyetçi şahlanma ihtiyaçları uyarınca, hemen hepsi Samsat, hepsi Mehmetçik oluverir ve siyasetin de ekseni kimlik kapışmasına kayıverir.
Sonra bir süre daha geçer, tosuncuklarla kapışmamız yeni bir dinlenme dönemine girer, kendi köşemize çekileriz. Şenlikli muhalefetimiz içinde, hepimiz azınlık, hepimiz marjinal, hepimiz ötekiler yaşamımıza devam ederiz.
Hepimiz liberaliz diye meseleyi bağlamak mümkünken, yeni yeni kimliklerle akılları karıştırmak çok daha etkili bir liberalizm savunusu olabilir; hepimiz zekiyiz.
PEKİ, şimdi biraz ciddileşirsek, başka türlü de sorabiliriz; Alt kimlikleri ya da altta kalan kimlikleri ezmenin yolu, onların üzerine biraz daha basmak olabilir mi sahi? Bu, meselenin doğasına aykırı değil mi? Yoksa bu kimlikleri birbirine kırdıran paylaşım derdindeki sermaye gibi, emperyalizm gibi saplayıp, onun karşısına emek(sınıf ) gibi bir gerçek eksene yönelerek bir kardeşlik mücadelesimi örmeli?
İLLA hepimiz işçiyiz, hepimiz emekçiyiz diye bağlamadan, siyasetin temellerini eş dereceli kimlikler olarak zayıflatmadan, altlı-üstlü kimliklere sıkışmadan,'hakiki'' ''sahici'' ve dahi bütünleyici siyasete kavuşabilir, sınıf adına iktidara yürüyebiliriz.
YOKSA GİTTİKÇE BÖLÜNMEKTE, BÖLÜNDÜKÇE KOMPLE OLMASADA TAKSİT TAKSİT BURAK KUT'UMSU BİR TARZDA BİTMEKTEYİZ.
Toplumsal alanın 4 bir yanında ''kimlik bunalımları'' saptayıp, bunalımdan çıkış çabalarını kültürel akla yaslamak, komünistleri devrimci bunalımdan uzak tutmanın ''HAKİKİ'' yolu olabilir sahiden de.
Şaka falanda değil, tribünlerdeki ''hepimiz zenciyiz''le başlayan dalganın, empati dünyasından siyasetin asmpati dünyasına sıçrayarak bir tür ''ana akım'' haline gelmesi kültürel gelgitlerin son darbesidir belki de. ESKİDEN hiç olmazsa kendi adacıklarımızı koruyabiliyorduk, şimdi ''hepimiz adalıyız'' geçiştirip gidiyoruz bir şekilde.
Yine de HEPİMİZ farkındayız; bu piyasa denilen lanet şey; alternatif olan şeyleri de hızla kendi akımına katma becerisine sahip.
Hepimiz boşluğa düşüyoruz aynı şekilde. Düşmeme iddialıları da kendiyle kalsın.
EN büyük boşluğu da saptayalım mı?
1-En büyük boşluk kimlikçi sol'un -en fazlasından- insan hakları ve demokrasiye dayanan siyasetinde, kapitalizm sorgulamasının bulunmaması değil mi. Bizi alt kimliklerimize doğru parçalayan kapitalizm, her bir parçamıza ayrı ayrı pazarlama stratejileri geliştirmez mi? Demokrasiyle, serveti piyasa düzenin de iç içe değerlendiren liberal akıl bütün kimliklerimizi kuşatmış değilmi?
2-İkinci boşluk kimlikçi soluman fazlasından- insan hakları ve demokrasiye dayanan siyasetinde, emperyalizm sorgulamasının bulunmaması değil mi? Avrupa Birliğinin farklı farklı kimliklerimize GÖSTERDİĞİ O DEMOKRATİK HASSASİYET, onun emperyalist kimliğini örtmeye yeter mi? ABD ''insan hakları götürüyoruz'' iddiası altında KÖTÜ, Avrupa Birliği CİCİ değil mi? SAHİ, insan hakları emperyalizmi'' bir Fransız düşünürün kuramsal bir uyduruğu olabilir mi?
3-Bir üçüncü boşluk kimlikçi solun -en fazlasından- insan hakları ve demokrasiye dayanan siyasetinde, sınıf sorgulamasının bulunmaması değil mi? Her bir kimliğimizin bir sivil toplum örgütünce kapsanması demokrasinin işleyişi adına yeterliyken, işçi sınıfı adına siyaset beyhude çaba olabilir mi? Demokrasi ve insan haklarının, 1 Mayıs'ta TAKSİM'e denilince unutuluvermesi sadece bir tesadüftür değil mi?
Hep böyle işte, büyük büyük boşluklar saptayıp küçük küçük adımlarla yolumuza devam ediyoruz. HEM NE OLACAK Kİ GÜN GELECEK HEPİMİZ ÖLECEĞİZ, HEPİMİZ TOPRAK OLACAĞIZ, HEPİMİZ GİDECEĞİZ.
ARADADA—–EN FAZLASINDAN——, HEPİMİZ BİRİMİZ, BİRİMİZ HEPİMİZ İÇİN DİYE DAYANIŞMA örnekleri göstereceğiz.
KEYNES'İN DEDİĞİ GİBİ; hepimiz uzun vadede öleceğiz, ben demiyorum iktisatçı Keynes diyor, suç benim mi?
Öyleyse buyurun…