40. Yılında Kapital'in Güncelliği asmpozyumu…
(27.11.07) – 140. Yılında Kapital'in Güncelliği asmpozyumu 24-25 Kasım 2007 tarihleri arasında Petrol-İş Sendikasının Altunizade'de bulunan Genel Merkezi'nde gerçekleştirildi. İki gün süren asmpozyum boyunca aydınlar, akademisyenler, sendikacılar ve çeşitli siyasal çevrelerden temsilciler farklı yönleriyle Karl Marks'ın başyapıtı olan Kapital'i tartıştılar. Kapital'in günümüz siyaseti ve sınıf hareketi açısından nerede durduğu ele alındı.
1
"Kapital bir devrimci siyaset yapıtıdır"
Sempozyum Cumartesi sabahı 9:30'da Nail Satlıgan'ın yaptığı açılış konuşmasıyla başladı. Tüm asmpozyum programının genel bir özeti olma özelliği taşıyan açılış konuşmasında Kapital'in amacı ve hedefledikleri ayrıntılı biçimde anlatıldı. Kapital'in kapitalist üretim tarzının ve burjuva toplumunun bir tanımı olduğunu söyleyen Satlıgan, Kapital'in geleceği ve geçmişi bütünüyle açıklama iddiasında olmadığını da ifade etti. Kapital'in yazılış sürecine değinerek, Marks'ın değer teorisi ve dolaşım yasalarını araştırırken adeta bir tarihçi gibi çalıştığını, geçmiş toplumların tarihlerini incelemek için büyük çaba sarfettiğini belirtti.
İşçi sınıfının eline bir mücadele silahı vermeksizin ondan kapitalizmi yıkmasını bekleyemeyeceğimizi söyleyen Satlıgan, "Kapital bir devrimci siyaset yapıtıdır, Kapital hem teorik, hem pratik bir yapıttır. Hem felsefidir, hem iktisadidir" sözleriyle Kapital'in işçi sınıfının bir mücadele silahı olarak ele alınması gerektiğini vurguladı. Kapital'in diyalektik yöntem kullanılarak yazıldığını, Marks'ın bu yöntemi ilk kez kullandığını söylediğini aktardı.
Kapital'in temel noktasının ise kapitalistlerin işçinin emeğini değil işgücünü satın aldığı tespiti olduğunu vurgulayan Satlıgan, Marks'ın buradan hareketle emek-değer teorisini, soyut emek kavramını ve artık değeri geliştirdiğini ifade etti.
"Kapital yalnızca iktisatı alt-üst etmedi, işçi hareketini de alt-üst etti. İşçi sınıfına kapitalizme karşı kullanılacak bir silah verdi" diyen Satlıgan, yazıldığı tarihte (1847 yılında) Komünist Manifesto'yu anlayacak dünya çapında ancak birkaç yüz işçi bulunduğunu ifade etti. Çok değil 20 yıl sonra, 1867'de Kapital yazıldığında ise, artık dünya proletaryasının uluslararası örgütü olan Enternasyonal'in kurulmuş bulunduğunu ve Marks'ın görüşlerinin dünyanın dört bir yanına yayıldığını, Paris Komünü ve Ekim Devrimi deneyimlerinden bu yana kapitalistlerin duydukları korkunun sürdüğünü söyledi. Satlıgan'ın "Kendilerini özel güvenlik ordularıyla çevrili duvarların arkasına hapsediyorlar ama buna ne kadar dayanabilecekleri belli değil, çünkü onları koruyanlar da yine kent yoksulları" sözleriyle son bulan konuşması salondan yoğun alkış aldı.
"Kapital bir pratik devrim klavuzudur!"
Açılış konuşmasının ardından Sungur Savran ve Mustafa Cemal'in konuşmacı olarak katıldığı Kapital'in Mimarisi ve Mantığı başlıklı I. Oturum'a geçildi.
İlk olarak Kapital'in Mimarisi konusunda söz alan Sungur Savran konuşmasına "Ölüme sürekli direnen yaşlı dedemizin yaş gününü kutlamaya gelmişiz gibi hissediyorum" sözleriyle başladı. "Bu toplantı aslında öyle bir dönemde yapılıyor ki heyecanlanmamak mümkün değil. Marks bir yerde Hegel'e ölü köpek muamelesi yapanlardan söz eder. Bugün Marks'ın kendisine ölü köpek muamelesi yapmaya çalışıyorlar entellektüel dünyada. Oysa Marks'ın yapıtı hala bütün güncelliğiyle ve sürekli olarak doğrulanarak önemini koruyor!" sözleriyle Kapital'in önemini vurgulayan Savran,"Kapital düşünce tarihinin gelişmesi bakımından kapitalist üretim tarzının ekonomik tahlilini tutarlı bir biçime kavuşturan yapıttır" dedi.
Kapital'in önemini çeşitli önermelerle açıklayan Savran "Eğer modern çağın anahtarını bulmak istiyorsanız sermaye birikimi sürecine ve onun arkasında yatan artı değerin çıkarım sürecine bakmak zorundasınız. Kapital bu gerçeği bütün berraklığıyla ortaya koymuştur ve dolayısıyla her türlü modern çağın idealist veya idealizme yönelen açıklamasıyla bir hesaplaşmanın temelidir. Bugün vaktiyle tamamen burjuva teorisinin bir kavramı olan modernizasyon kavramını postmodernizme karşıt olarak olsa bile bu çağın anahtarı olarak önümüze sürenler Kapital'den geri adım atmaktadır" sözleriyle Marksizm'in modernizm karşısındaki konumlanışını ifade etti.
"Kapital'de kapitalist üretim tarzının hareket yasaları incelenmiştir, ortaya konmuştur ve bu sayede kapitalizmin kendi gelişmesi içinde nasıl bir sonraki üretim tarzı komünizmin ortaya çıkabileceği açıklanmıştır" sözleriyle komünizme geçişin bilimsel temeline işaret etti. "Kapital'in üretim süreci konusunda yazdıklarını okuduktan sonra işçi sınıfı ile sermayenin herhangi bir aşamada mutlak bir uyum içine girebileceğini iddia etmek mümkün değildir" sözleriyle de uzlaşmaz sınıf çelişkilerinin Kapital'de ayrıntılı biçimde aktarıldığını ifade etti.
"Kapital bir pratik devrim klavuzudur çünkü kapitalizmin, mistifiye ve başaşağı dünyasında günlük bilinçle hatta sendikal bilinçle kavranamayacak olan sırrını-özünü kapital açığa çıkarmıştır" sözleriyle kapitalin pratik mücadeledeki yansımasına vurgu yaptıktan sonra kapitalin mimari yapısına geçti. Kapital'in çok özenli bir mimariye sahip olduğunu ifade eden Savran, bu mimariyi kavramanın Kapital'i anlamanın ön koşulu olduğunu söyledi. Marks'ın "Eşyanın özü ve görünümü birbiriyle örtüşseydi o zaman bütün bilim gereksiz olurdu, o zaman baktığımız zaman zaten görürdük" sözlerini aktardı ve buradan yola çıkarak Kapital'de kullanılan soyutlama yöntemine değindi. Görünenin arkasına geçerek özsel ilişkileri kavramanın yönteminin "her bir aşamada en soyut yani yalıtılmış kavramı ve kategoriyi alıp onu bütün içeriği ve çelişkileriyle tahlil etmek, orada üretilen sonuçlardan daha somut düzeyde olan bir sonraki soyutlama aşamasına yükselmek" olduğunu söyleyerek Kapital'in mimarisinin dört soyutlama düzeyinden oluştuğunu belirtti. Mübadele, genel olarak üretim, genel olarak sermaye, çok sayıda sermaye şeklindeki soyutlama düzeylerinin Kapital'den örneklemelerle anlatıldığı sunum Kapital'e dair çeşitli marksistlerin görüşlerinin yorumlanmasıyla son buldu.
"Kapital'in mantığı Hegel'in mantığıdır"
Sungur Savran'ın ardından söz alan Mustafa Cemal "Kapital'in mantığı" başlıklı bir sunum gerçekleştirdi. Konuşmasına mantık kavramını açıklayarak başlayan Cemal, mantığı Aristotales'ten alarak tarih boyunca geçirdiği yolculukla birlikte inceledi ve yöntem ile arasındaki farkı ifade etti. Neden Kapital'in "mantığı" sorusuna yanıt arayan bu tartışmanın ardından Kapital'de uygulanan mantığın yöntemleri anlatıldı.
Marks'ın mantığının olduğu gibi Hegel'den alındığının ifade edildiği sunumda mantığın üç ilkesi tanımlandı ve karşıtların birliği, nitel-nicel dönüşüm ve olumsuzlamanın olumsuzlaması kavramlarının Hegel'den aynen alındığı ifade edildi. Hegel'in de bu mantığı Çin felsefesi olan Ying-Yang'dan alarak geliştirildiği, Marks ve Hegel arasında aslında materyalizm-idealizm ayrımının bulunmadığı, bunun aynı şeye farklı isimler vermekten kaynaklı bir sorun olduğu söylendi.
Olumsuzlamanın olumsuzlanması ilkesinin başta Stalin, sonrasında Mao ve Althusser tarafından reddedildiğine değinilerek, bu kavram olmadan diyalektikten bahsedilemeyeceği vurgulandı.
Diyalektik yönteme dair net bir bakış sunamayan sunum, dördüncü boyut kavramı ve soyut mantık önermeleri arasında son buldu.
Kapital, işçi sınıfı ve sendikalar
Verilen öğle arasının ardından "Kapital, işçi sınıfı ve sendikalar" başlıklı ikinci oturuma geçildi. Tülin Öngen ve Gaye Yılmaz'ın konuşmacı olarak katıldığı oturumda ilk sözü alan Tülin Öngen Kapital'de sınıfların ve özel olarak işçi sınıfının yerine dair bir sunum yaptı. İşçi sınıfının tarihsel ve yerel konumunun aktarıldığı sunumda Kapital'in perspektifinden sınıfın tarihsel rolüne ve kaptalizmin tasfiye sürecine değinildi.
Gaye Yılmaz ise temel olarak bugün uygulanan esnek üretim uygulamalarının aslında kapitalizmin özüne dair önemli değişiklikler barındırmadığını ve bunların birçoğunun bu isimlendirmeyle olmasa da Kapital'de anlatıldığına değindi. Esnek çalışma yasalarıyla parallellik gösteren çeşitli bölümleri Kapital'den okuyan Yılmaz, kapitalin yeni çalışma yasalarıyla çağın gerisinde kaldığı görüşünü de Kapital'den örneklerle yanıtlamış oldu.
Konuşmasına esnek çalışmaya dair dünya ve Türkiye'den çeşitli örnekler vererek devam eden Yılmaz, esnek çalışmanın işçilerin üretime yabancılaşması sorununu çözdüğü görüşlerini de yine örneklerle yanıtladı.
Yeni çalışma yöntemlerinin patronlar için büyük bir avantaj olduğunu ifade eden Yılmaz, üretimin kalitesiz, defolu ya da yavaş olmasının burjuvaziyi kızdıran yanının hammadde ziyanı değil fakat işgücünün boşa gitmesi olduğunu söyledi. Kalite çemberleri ile tüm bu sorunların önüne geçmeye çalışan burjuvazinin, işçilere hiçbir pay vermeden üretimi sıfır hata ile yapmanın yollarını araştırdığı vurgulandı.
Gaye Yılmaz'ın sunumu işçilerin uluslararası dayanışmasına vurgu yapan bir direniş tecrübesinin aktarımı ile son buldu.
"Yaşasın sınıf dayanışması"
III. Oturuma geçilmeden önce direnişte olan Novamed ve Telekom işçileri adına birer konuşma yapıldı.
İlk olarak Novamed Direnişi adına yapılan konuşmada grevin çıkış sebepleri anlatıldı. Kadın olmaktan kaynaklı sorunların önemli bir yer tuttuğu Novamed'de, çalışan işçi kadınların servislerde dahi birbirleri ile konuşmalarının yasak olması, doğum yapmak için bile izin almaları ve sıraya girmeleri gerekmesi, tuvalet gibi temel ihtiyaçların dahi zorlukla giderilmesi gibi sorunlar aktarıldı ve grev tecrübesine değinildi. Feminist bir çizginin hakim olduğu konuşmada, işçi kadınların yaşadığı bu sorunların sorumlusunun patriarkal anlayış olduğu söylendi.
Telekom işçisi de Telekom'da yaşanan grev sürecine dair bilgi verdi. Hizmet sektöründe yaşanan bir grevin nasıl toplumu doğrudan etkilediğini anlatan Telekom işçisi, buna rağmen halktan oldukça iyi tepkiler aldıklarını söyledi. Konuşmada ayrıca Haber İş gibi gerici bir sendikaya bile tahammülü olmayan patron ve grev kırıcılığı yapan devlet protesto edildi.
İşçilerin konuşmaları salondan atılan "Yaşasın sınıf dayanışması" sloganları ile karşılandı.
"Elveda proletarya değil, elveda kapitalizm!"
Kapital ve Türkiye'de İşçi Hareketi başlıklı III. Oturum, Arzu Çerkezoğlu, Ercan Atmaca, Munzur Pekgüleç ve Ayşe Yumli Yeter gibi sınıf hareketi ile ilişkili konuşmacıların katılımıyla gerçekleşti.
İlk sözü alan Ayşe Yumli Yeter Kapital'in işçiler için okunması oldukça zor bir kitap olduğunu söyleyerek başladı. ‘89 çöküşünü izleyen yıllarda yaşanan moral kaybının tüm dünyada sınıf hareketini etkilediğini dile getiren Yeter, sosyalizmin devri geçti diyenlere inat hala mücadelenin sürdüğünü belirtti. Kapitalizmin genel bir teşhirini yapan Yeter, bugünün mesajının artık "elveda proletarya değil elveda kapitalizm" olduğunu ifade etti.
Ardından söz alan Hava-İş Eğitim ve Örgütlenme Uzmanı Munzur Pekgüleç konuşmasına bir soru sorarak başladı: "Marksizm düşünce tarzı ve mücadele biçimi olarak kapitalizm karşısında sosyalizmin kazanılması bilgi noktasıdır. Bunu değiştirecek olan da işçi sınıfının kendisidir. Gerçekten ne kadar işçi arkadaşımızı buraya taşıdığımız bize sorulacak en önemli sorulardan biridir". Pekgüleç konuşmasına Dr. Hikmet Kıvılcımlı'nın "Her tulum giyen işçi değildir" sözünü hatırlatarak, kendiliğinden değil kendisi için bir sınıf olmanın anlamını vurguladı, bunu çalışma ve mücadele yaşamında karşılaştığı çeşitli olayları aktararak örneklendirdi.
12 Eylül'ün sınıf üzerindeki etkilerine değinen, 12 Eylül sonrasında işçi sınıfının dayanışma bilincini yitirdiğini vurgulayan Pekgüleç, sınıfın bugün içinde bulunduğu durumu değerlendirdi. İşçilerin büyük oranda ırkçılık ve şovenizm ile zehirlenmiş olduğunu belirterek ulusal sorun konusunda sınıfın genel durumunu aktardı.
Sunum sırasında ayrıca sendikaların içerisinde bulundukları açmazlar ve buralarda yapılan eğitim çalışmalarının içyüzü anlatıldı. Sendikalarda Kapital ile işçi sınıfının buluşturulmadığı aktarılarak, sendikal eğitim çalışmalarının genelde dostlar alışverişte görsün diye yapıldığı belirtildi. Bu tür eğitimlerinde sendika yönetimlerinin kontrolünde ve onların istediği sınırları aşmayacak şekilde verildiği söylendi.
Birçok kişinin Marksizim çok iyi cümlelerle ifade edebileceğini ama bunu içselleştiremedikleri için, iş bunu işçilere anlatmaya geldiğinde bu kişilerin başarı elde edemediklerini vurgulayan Pekgüleç, "bu yüzden marksist olan işçilerin bir kez daha dönüşebilmeleri olanaklı değildir. Ama diğer durumdaki akademisyen ve aydınlarımızın sistemle, dünyadaki gelişmelerle, dünyadaki dönüşümlerle dünkü düşüncelerinin çok uzağındaki bir noktaya yelken açtıklarına az şahit değiliz" dedi.
Pekgüleç konuşmasını şu sözlerle noktaladı: "Kapitalist sistemde emekle sermaye çelişkisi bitmediği müddetçe, kapitalizmin alternatifi olan bir dünyayı yaratmakta elimizde Marksizm'den başka bir pusula, bir rehber yoktur. Bundan vazgeçebilmek, bunu yok sayabilmek, bunu algılayamamak gibi gerekçelerin arkasına da gizlenmeden inatla, ısrarla bu noktada çaba göstermeliyiz. Bu noktada çalışma yapmalıyız, ama bu çalışmayı hayatı ve dünyayı dönüştürecek olan unsurlar olan proletaryayla, işçi sınıfıyla ve işçi sınıfı müttefikleriyle birlikte yapmak zorundayız."
Ercan Atmaca ise konuşmasına günümüz sömürü koşullarını anlatarak başladı. Kapital'in yazılması sonrası Paris Komünü ve Ekim Devrimi ile ilerleyen sürecin Doğu Bloku'nun çökmesiyle beraber başa döndüğünü, bugün yeniden Kapital'in yazıldığı dönemdeki sömürü koşulları ile karşı karşıya kaldığımızı söyledi.
Atmaca, Kapital'in işçi sınıfını iktidara taşımak için yazıldığını ve sınıf ile Kapital arasında çok sıkı bir bağ bulunduğunu belirterek, bu nedenle sınıf ile Kapital'in buluşturuması gerektiğini söyledi. Atmaca'nın konuşması, "İşçi sınıfı olarak Kapital'i sınıf mücadelesinde olmazsa olmaz çok önemli bir araç olarak kullanamadıktan sonra, burada biraraya gelelim, konuşalım, pratik yaşamda yansımasını bulmadıktan sonra kendimizi tatmin etmekten öte bir anlam taşımaz" sözleriyle son buldu.
Ardından söz alan Arzu Çerkezoğlu, sağlık alanında yürütülen mücadeleden bahsederek Dev Sağlık-İş'in işleyişinden, mücadele yöntemlerinden, perspektifinden bahsetti. Çerkezoğlu günümüzde emek sürecinin farklılaştığından, esnek çalışma ve taşeronlaştırmayla sendikal yapıların işlevsizleştiğini iddia ederek, bunun nesnel bir süreç olduğunu ve çözüm olarak yeni modeller üretmek gerektiğini söyledi. Sıklıkla işçileştirme kavramını kulanan Çerkezoğlu, geçmişte anlatılan sınıf ilişkilerinin, emek yasalarının bugün artık geçerli olmadığını, bu nedenle işçi tanımının da farklılaştığını söyleyerek günümüz sınıf yapısını açıklamaya çalıştı. Neoliberal politikalar ile beraber eğitim, sağlık gibi tüm hizmetlerin metalaştığını, bu metalaşma sürecinin de yeni ilişkiler ağı ortaya çıkardığını ifade etti. Çerkezoğlu konuşmasına, bahsettiği yeni dönemde nasıl bir yöntem uygulanacağına dair Kapital'in incelenmesi gerektiğini söyleyerek son verdi.
"Marks geri döndü"
İlk günün son oturumu olan Kapital ve Sosyal Bilimler oturumu, konuşmacılar İzzettin Önder, Sencer Divitçioğlu ve Taner Timur'un gelememesi nedeniyle iptal edildi. Günün sonunda Marmara Üniversitesi Sahnesi tarafından Howard Zinn'in "Marks geri döndü" isimli oyunu sergilendi. Marks'ın hayatından kesitlerin kendisi tarafından anlatılması üzerine kurulu oyun ilgiyle izlendi. İçerik olarak pek çok Marksist esere gönderme yapan ve MÜS tarafından iyi bir performans ile sergilenen oyun Marks'a Stalin eleştirisi yaptırmak gibi talihsizliklerine rağmen başarılıydı.
İkinci gün: Kapital'in Güncelliği!
Sempozyumun ikinci günü iki oturum halinde gerçekleştirilen "Kapital'in Güncelliği" asmineri ile başladı. Seminer boyunca Kapital'de İdeoloji Sorunu (Ahmet Öncü), Kapital'in Güncelliği: Emek ve Meta Üzerinden Türkiye'yi Okumak (Fuat Ercan), Kapital ve Türkiye'de Kapitalizmin Gelişimi/Azgelişme (Mehmet Türkay), Kapital'deki Kategorilerin Ampirik Çalışmalarda Kullanılması (E. Ahmet Tonak), Kapital ve Türkiye'de Toplumsal Sınıflar (Ahmet Haşim Köse), Kapital'de Komünizm Tasarımları (Nail Satlıgan) konulu sunumlar gerçeleştirildi.
Bu bölümde Fuat Ercan, Nail Satlıgan ve Ahmet Haşim Köse'nin sunuları ilgiyle karşılandı.
Türkiye'de Kapitalizmin Gelişimi/Azgelişme başlıklı sunum yapan Mehmet Türkay, marksist ekonomi politik perspektifinden Türkiye'de sermaye birikimi sürecini değerlendirdi. Türkay konuşmasında Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan bu yana yaşadığı süreçlere ve politikalara dair örneklendirmelerde bulundu.
Fuat Ercan ise powerpoint sunumu eşliğinde oldukça canlı bir konuşma yaptı. Geçmişteki ve bugünkü meta ilişkilerini karşılaştıran Ercan, günümüz toplumunun ihtiyaçlarını ve bunların emek dönüşüm sürecinde tuttuğu yeri açıkladı. Müslüm Gürses'in yeraldığı bir reklam filminden de sık sık örnekler vererek meta dolaşımını anlatan Ercan, Türkiye'de muazzam bir meta birikimi olmasına rağmen bazı "muhalif" iktisatçıların sermaye birikimi ve proleterleşme sürecini görmezden geldiğini belirtti.
Ercan sunumunda milliyetçilik ve yurtseverlik kavramlarına da özel bir yer ayırdı. Anti emperyalizm adı altında yürütülen propagandanın aslında kapitalist çelişkilerin üzerini örtmeye yarayan bir kılıf olduğunu belirten Ercan, "kötülüklerin" yani baskı ve sömürünün bizzat kapitalizmden kaynaklandığinı, bunu yapanın ABD değil onun da bir parçası olduğu kapitalizm olduğunu vurguladı. Yurtseverlik kavramının tehlikelerine işaret etti.
"Marks ve Engels geleceğin mutfakları için tarif hazırlamaz"
İkinci asminerde söz alan Nail Satlıgan, Marks ve Engels'in ütopik marksistlerden ayıran önemli özelliklerinden birinin, "geleceğin mutfakları için tarif hazırlamamak" yani şema-şablon bırakmamak olduğuna dikkat çekti "Bizim gözümüzde komünizm yaratılması gereken bir durum olmadığı gibi gerçekliğin kendisine uymak zorunda olduğu bir ideal de değildir. Bugünkü düzeni ortadan kaldıran gerçek harekete komünizm adını veriyoruz" (Alman İdeolojisi) alıntısını yapan Satlıgan, komünizmin de ustalar tarafından bir şablon olarak belirlenmediğini, iktisadi nedenselliklerle açıklandığını ifade etti.
"Komünist toplumda emek dolambaçlı bir yoldan, yani piyasa mübadeleleri aracılığıyla değil dolaysızca, toplumsal ve planlı bir karakter kazanır" şeklinde konuşan Satlıgan, sosyalizmin temelinde bu dolaşımının ortadan kaldırılmasının yattığını ifade etti. Piyasaya göre bölüşümün yerine dönemsel olarak emeğe göre bölüşümün geçebileceğini ifade eden Satlıgan, sonraki evrede ise burjuva hukukundan kalma emeğe göre bölüşümün yerini ihtiyaca göre bölüşüme bırakacağını, bu her iki evrenin Marks'a göre para-meta ilişkilerinin ortadan kalktığı aşamalar olduğunu söyledi. "Devlet ve Devrim'de Lenin, Gotha Programı'n Eleştirisi'ne atıfta bulunarak komünizmin bu alt evresini sosyalizm olarak adlandırır" diyen Satlıgan, para meta ilişkisinin ortadan kalktığı ama ihtiyaca göre bölüşüm ilkesinin henüz geçerli olmadığı bir dönemi sosyalizm olarak adlandıracağımızı ifade etti. Bu tanımdan yola çıkarak Doğu Bloku ülkelerinin reel-sosyalizm şeklinde ifade edilmesinin yanlışlığından bahsetti ve bu kullanımın, yenilmiş bulunan "şey"i toplumun gözünde sosyalizmmiş gibi gösterme yanlışına düşüleceğine dikkat çekti. Bunların yanısıra komünist toplumda iş saatlerinin azaltılması tercihinden ve ihtiyaçların belirlenirken toplumun söz hakkının belirleyici olacağından bahsedildi.
Satlıgan'ı Ahmet Tonak'ın "Kapital'deki Kategorilerin Ampirik Çalışmalarda Kullanılması" başlıklı sunumu izledi. Ahmet Tonak, Türkiye'de Kapital'i ampirik verilerle desteklemek ve Kapital ışığında ampirik verileri okumak için yeterli çalışma yapılmadığını belirtti ve bu konudaki çalışmalarını slaytlar ile desteklenmiş biçimde sundu.
Ardından Ahmet Haşim Köse söz alarak, ‘94'ten 2004'e kadar olan 10 yıllık süreci tahlil etti ve burjuva toplumun krizlerini sınıflar mücadelesi ekseninde tartıştı. "Bujuvazi kendi suretinden bir toplum yaratmıştır" sözleriyle burjuva ilişkilerin toplumun her kesimine yansıdığını ifade eden Köse, bugün dünyanın hiç olmadığı kadar sermayeleştiğini, toplum fikrinin yeniden inşa edilmesi gerektiğini ve bunun yapılabilmesi için de burjuvaziye ve kapitalist ilişkilerin bütününe saldırmak gerektiğini belirtti.
Köse, burjuvazinin bugün sınıfı çeşitli yöntemler ile parçalamaya çalıştığını, artık işçi olan birçok kişinin bile kendilerini işçi olarak görmemeye başladığını söyledi. Sınıfın marksist tanımını yapan Köse, çeşitli grafiklerle sınıfsal saflaşmayı anlattı. Küçük burjuvazi ve küçük toprak sahiplerinin erimesini, büyük mülk sahibi köylünün ve küçük köylünün de erimesinin izlediğinin gösterildiği veriler, kent emekçilerinin genişleyen bir sınıf olduğunu ortaya koyuyordu.
Ayrıca yoksulluk ve yoksullukla mücadele kavramlarına da değinen Köse, bu kavramın "hoş ahlaka çağıran ahlaksız bir kavram" olduğunu söyleyerek bunu öne sürenleri sert biçimde eleştirdi. Yoksulluğun kaynağının kapitalizmin kendisi olduğundan ve bunun doğallığında bizzat burjuvazinin suçu olduğundan bahseden Köse, konuşmasını "biz düşünmüyoruz diye sınıflar yok olmaz, sınıflar vardır" sözleriyle sonlandırdı.
"Kapital devrimci sosyalist bir aydınlanmadır!"
Seminerin ardından Kapital'in Türkçeye çevrilme sürecine dair bir sinevizyon gösterimi gerçekleştirildi. Video-röportajlarla devam eden sunumu Kapital'in çevirmeni Alaattin Bilgi'yle yapılan söyleşi izledi. İnsanların bugün gerçeği görememesi için fevkalade ahmak olması gerektiğini söyleyen Bilgi, kapitalin çeviri sürecini esprili ve dinleyenleri etkileyici bir dille anlattı. Çeviri sürecinde karşılaştığı zorlukları aktardı. Bilgi, katılımcılar tarafından dakikalar boyunca alkışlandı.
Panel olarak kurgulanan son oturum "Kapital ve Türkiye Solu" başlığında gerçekleştirildi. Sevim Belli'nin yönettiği oturum'da ilk olarak Engin Aydınoğlu söz aldı. Aydınoğlu Kapital'in zor anlaşılır bir kitap olduğunu söyledi ve komünist militanların Kapital'i ikinci ve üçüncü kaynaklardan öğrenmesi sorununa dikkat çekti. Althusser için de "Kapital'i okumadan ‘Kapital'i okumak' isimli kitabı yazmıştır ve bunu sonradan da itiraf etmiştir" diyen Aydınoğlu, işçilerin Kapital'i anlayacağını düşünmek yanılgıdır şeklinde konuştu. Sendika eğitimciliği deneyimlerinden yola çıkarak konuşan Aydınoğlu, işçilerin Kapital'i kendilerine açıklanınca anladıklarını söyledi. ‘74 sonrası yaygın okumanın başladığını vurgulayan Aydınoğlu "Ancak bu tarihten sonra aydın sayısında yaşanan düşüş anlaşılmayı zorlaştırdı" dedi. Aydınoğlu bu dönem aydınların politikadan uzaklaşmasını da TİP'in ve radikal ordu hareketinin yenilgisine bağladı.
Aydın Çubukçu ise Türkiye solunun Kapital ile ilişkisinin platonik olduğunu ifade etti. "İlk okuma sorunludur ama sonra bağımlılık yapar" şeklinde konuşan Çubuku, ‘70'lerde politik durumun aciliyetinden kaynaklı öncelikle "Ne Yapmalı?" ve "İki Taktik"in okunduğunu söyledi. Solcuların işçilerle olan temasının artmasıyla Kapital'e olan ilginin çoğaldığını dile getirdi. Kapital, işçilerin zor anlayacağı bir kitap değildir diyen Çubukçu, sözlüksel okuma yapılmasını eleştirdi, kavramların öğrenilmesinin değil mantığın öğrenilmesi gerektiğinin altını çizdi. Kapital'i diyalektiği kavrayarak okumak gerektiğini, Türkiye'de okumanın daha çok pozitivist okuma olduğunu söyledi. Diyalektik yasaları anlatan kitapların hiçbiri Kapital'in yerini tutamaz diyen Çubukçu, Kapital okunmadan marksist olunur tezine karşı çıktı.
Ardından Atılım Gazetesi'nden Alp Altınörs konuştu. Örs, Marksizmin özsel olarak devrimci ve eleştirel bir teori olduğunu söyledi. "Marksizm hareket ve teori birliğidir" diyen Örs, akademik bir Marksizmin olamayacağını, Marksizmin işçi sınıfı mücadelesine silahlarını sunan bir bilim olduğunu belirtti. Türkiye sol hareketinin Marksizmi daha çok sınıf savaşımı üzerinden ilişkilendirdiğini, felsefeyle az, ekonomi politikle hemen hemen hiç ilişkilendirmediğini söyledi. Kendi ülkelerine özgü sorunlara yönelik teorik çalışmaların yapılmadığını söyleyen Örs, akademisyenlerin ise ekonomi politik ve felsefeyle daha çok ilgilendiğini söyledi. Örs Türkiye'de Marksizmle bütünsel ilişkilenmenin eksikliğine vurgu yaptı.
Ardından TKP yöneticilerinden Metin Çulhaoğlu Gramsci'nin 1917 devrimini Kapital'e karşı devrim olarak nitelendirmesine atıf yaparak bu değerlendirme haksızlığından bahsetti."Sermayenin hareket yasalarını çözümlemek ve uygulamak istiyorsak Kapital'i mutlaka okumalıyız. Türkiye solu Kapital'e kaçamak yaklaşmıştır" şeklinde konuşan Çulhaoğlu, marksist perspektiften politika üreteceklerin Kapital'i okuması gerektiğini söyledi.
Çulhaoğlu'nun ardından söz alan Ufuk Çizgisi'nden Yücel Filizler konuşmasında Kapital okuma grupları kurma çağrısı yaptı, kendilerinin de bu tip gruplar kurarak çalıştıklarından bahsetti. Kapital'in en büyük özelliğinin strateji ve iktidar perspektifi yoksunluğunu gidermek olduğunu dile getirdi. Kapital'in en başta devrimci sosyalist bir aydınlanma ve bir eylem klavuzu olduğunu vurguladı.
Sempozyum, "Kapital ve Türkiye Solu" panelinin ardından sona erdi.
Kızıl Bayrak/İstanbul