Putin'in ne istediğini sormakla Rusya'nın ne istediğini sormak eşanlamlı mıdır? Bu iki sorunun cevabının birbiriyle epeyce yakın olacağını söyleyebiliriz. Öyle ya da böyle, Putin Rusya adına istediklerini söylemekten hiç geri durmuyor. Kaygılarını açıklamak için Avrupa'da yapılan iki üst düzey konferansı fırsat olarak kullandı. İlki 2 Ekim 2007'de, Şansölye Angela Merkel'in katılımlıyla Münih'te yapılan 43. Güvenlik Politikası Konferansıydı. İkincisi ise 26 Ekim'de Lizbon'daki Avrupa Birliği zirvesinin ardından yapılan basın toplantısı oldu.
Münih'te sözlerine başlarken "haddinden fazla kibar olmaktan" kaçınacağını ve "uluslararası güvenlik sorunları hakkında gerçekten ne düşünüyorsa onu söyleyeceğini" belirtti. Konuşmasına yaptığı bir tahminle ve ABD dış politikasının eleştirisiyle başladı. Tek kutuplu dünya fikrini sadece diğerleri için değil, "hükümranın kendisi" için de "ölümcül" olarak tanımladı. Tek kutuplu model "bugünün dünyasında kabul edilemez olmanın yanında imkânsızdı."
Uluslararası hukukun temel kurallarına gittikçe daha çok dudak büküldüğünden bahsederek "hepsinden önce Birleşik Devletlerin ulusal sınırlarını kapsayan yetkisini her bakımdan aştığını" söyledi. Bunun "aşırı derecede tehlikeli olduğunu" ekledi. Güç kullanımımın yalnızca "BM tarafından teyit edilmesi" durumunda kabul edilebilir olacağını ve hiç kimsenin "BM'yi NATO ve AB ile ikame edemeyeceğini" vurguladı. Özellikle de "uzayın askerileştirilmesi" konusunda uyardı. Özellikle NATO genel sekreteri Manfred Goerner'in 17 Mayıs 1990'da Rusya'da yaptığı konuşmada NATO'nun "Almanya toprağının dışına NATO silahı yerleştirmeyeceğini" söylediğini, "Rusya'ya kesin bir güvenlik garantisi" verdiğini hatırlattı ve "bu garantiye ne oldu?" diye sordu.
Bunlardan sonra dünyada yoksulluğa karşı mücadeleye değindi. Bu amaçla dağıtılan kaynakların, hibeyi veren ülkenin şirketlerinin geliştirilmesine bağlandığına işaret etti: "Olduğu gibi ifade etmek gerekirse; bir el hayırseverlikle bu yardımı dağıtırken diğer el ekonomik geriliği koruyor ve oradaki kârın asmeresini topluyor"
Putin, Birleşik Devletlerin Avrupa'daki politikasının, özellikle de füze yerleştirme tasarıları olmak üzere, Küba füze krizini hatırlattığını söylediği Lizbon'da daha da provokatif konuştu: "Sınırlarımızda kurulan bir tehdit var". Bu benzerliği dillendirerek, Rusya'nın Avrupa Birliği ve Birleşik Devletlerle değişen ilişkileri yüzünden bugün böyle bir krizin olmadığını söyledi. (Belki de bıyık altından gülerek) "Bu, başkan Bush'la aramızda bir güven ilişkisidir. Kendisinin tıpkı onun bana dediği gibi şahsen dostum olduğunu söyleyebilirim" dedi.
Putin, Birleşik Devletlere ve Avrupa'ya "Avrupa'da yeni bir askeri yığınak istiyorlarsa, bunu yapabileceklerini" açıkça söyledi. Aksi halde hâlihazırdaki politikalarını yeniden gözden geçirmelilerdi. Ne var ki Putin umutlarını buna bağlamıyor. Güvendiği bir şey varsa o da, jeopolitik durumun sürekli değişiyor olmasıdır ki bu da dünya ekonomisinin dönüşümünden kaynaklanır.
Putin, Hindistan ve Çin'in satın alma gücü paritesine göre gayrisafi yurtiçi hâsılasının toplamının çoktan Birleşik Devletler'i geçtiğine işaret etti. BRIC ülkeleri olarak tanımlanan Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin için de aynı hesap yapılırsa Avrupa Birliği'nin toplam gayrisafi yurtiçi hâsılasını geçtiği görülür. Putin, "Uzmanlara göre bu açığın gelecekte de yükseleceği"ni ekledi. Dediğine göre bu ekonomik potansiyel "kaçınılmaz olarak politik etkiye dönüşecek ve bu da çok kutupluluğu güçlendirecek."
Putin ekonomide, havuç politikasını da elden bırakmadı."Yabancı şirketlerin Rusya'daki tüm büyük enerji projelerinde yer aldıklarına" işaret ederek "Petrol çıkarımının %26'sının yabancı şirketler tarafından yapıldığını" söyledi ve şöyle devam etti: "Rus işadamlarının batı ülkelerindeki anahtar ekonomik sektörlerde geniş rol oynadığı benzer bir örnek var mı? Hayır yok! Böyle bir örnek yok!"
Putin, tıpkı Rusların yüzyıllardır istediği gibi dünya sistemde başlıca oyunculardan biri olarak kabul edilmek istiyor. Putin açıkça Birleşik Devletler'in ve hatta batı Avrupa'nın Yeltsin dönemini Rusya'yı dışlamak için kullandığı görüşünde. Esasen dünya ekonomisindeki değişimlerden dolayı ekonomide rüzgârın kendilerinden yana estiğinden emin görünüyor. Şartlarını ortaya koyduğu gelecekten de emin. Bunu yaparken Avrupa'nın aktif işbirliğine ve Birleşik Devletlerin fiili askeri ateşkesine başvuruyor. Bu politikaların ne derece başarılı olacağını önümüzdeki on yılda göreceğiz
[binghamton.edu adresindeki Ýngilizce orijinalinden Açalya Temel tarafýndan Sendika.Org için çevrilmiþtir]