0 0
Read Time:14 Minute, 18 Second

Çoğu kişi, son zamanlardaki gelişmeleri, söylenenleri, yazılıp çizilenleri değerlendirdiğinde; özellikle ABD, Türkiye ve Güney'deki Federe Kürdistan Yönetimi'nin, PKK'yi tasfiye etmeyi amaçlayan bir plan üzerinde anlaştıklarını düşünüyor veya dillendiriyor.  Gelişmeleri ve anılan güçlerce atılan pratik adımları gözönünde bulundurduğumuzda, böylesi bir planı varsaymak -geçenlerde Neçirwan Barzani'nin yalanlamasına rağmen-, mümkün görünüyor. I-KDP genel sekreteri Fadıl Miranî'nin son demeci bu varsayımı güçlendiriyor. 
O halde, tüm Kürtler, özellikle de Kuzey Kürtleri olarak, ulusal kurtuluş mücadelesini ve çıkarlarını çok yakından ilgilendiren bu önemli konuda görüş ve eleştirilerimizi, acilen ve açıklıkla ortaya koymak durumundayız. Zira, Kuzey Kürdistanda'ki ulusal hareket PKK'nin hegemonyasındadır. PKK'ye ilişkin atılacak her adım ve takınılacak her tutum özellikle Kuzey'deki Kürt ulusal hareketini ve onun çıkarlarını doğrudan etkileyecek; konuyla ilgili yanlışlar, telafisi güç sonuçlar doğuracaktır.

* * * *
Konuya, Kürdistan'ın dört parçasındaki mücadelenin geleceği, ortak çıkarı ve farklı parçalardaki Kürtler'in buna ilişkin tarihi pratikleriyle başlamak gerekir.

Parçalanmışlığın yarattığı ve giderek daha bir arttırmaya çalıştığı farklı ekonomik, sosyal ve kültürel koşulara rağmen, halkımız, dört parçada da güçlü bir uluslaşma iradesinin kaynaklık ettiği mücadelesiyle farklı parçalarda, kimi yanlarıyla neredeyse benzer paralel politik süreçler yaratmıştır. Son on yılda, uluslararası koşulların da elverişli hale gelmesiyle Güney Kürdistan devletleşmiş bulunmaktadır. Bölgemize ilişkin uluslararası planlar, diğer parçalardaki politik süreçlerin vardığı aşamalarla birleştirildiğinde, bu parçalarda da belli politik statülerin kazanılması kapıda gibi görünüyor. Açıktır ki, kazanılacak olan bu politik statülerin sınırlarını ve niteliklerini, çok sayıdaki ilgili aktörlerin (uluslararası, ulusal ve toplumsal) çıkarlarının ve güçlerinin hayli karmaşıklaştıracağı dengeler belirleyecektir.

Kürtler, süre içinde izleyecekleri politikalarla ilgili tüm dış aktörlerin güç ve tutumlarını, kendi çıkarlarına göre etkileyebilecekleri gibi, kendi aralarındaki ulusal ilişkilerin oluşup gelişmesini ise, doğrudan politik insiyatif ve yetenekleriyle ortak ulusal çıkarlar doğrultusunda geliştirebilirler. Farklı parçalardaki Kürt ulusal hareketleri, bu alanda, ortak ulusal çıkarlara dayalı bir politika izledikleri, böylesi politikalarla biribirlerini destekleyip güçlendirdikleri oranda, çözüm aşamalarını yakınlaştırabilir ve bu aşamaların dengelerini kendi lehlerine etkileyip, böylece kazanacakları statülerinin sınırlarını daha da genişletebilirler.

Bu politik sattülerin nitelikleri, idealimizdeki Birleşik Kürdistan'a gidecek yolun taşlarını döşeyerek güzergahını belirleyecektir. Ortak ulusal çıkarları gözetmeyen bir politika ise, tersine sonuçlara neden olacak; tüm parçalarda gerçek ulusal kurtuluşu geciktireceği hatta tahlikeye atabileceği gibi, çoğu Kürt yurseverinin hayalindeki Birleşik Kürdistan'ın yolunu da uzatacak veya tıkayacaktır.

Parçalanmışlığın Uluslaşma ve Devletleşme Üzerindeki Olumsuz Etkileri

Açık söylemek gerekirse, son birkaç yılı saymazsak; başta Güneyli Kürt yönetimi (I-KDP ve YEKİTİ) ve PKK olmak üzere, tüm Kürt ulusal hareketi, parçaların kendi içinde ve parçalararasındaki ulusal dayanışma konusunda kötü bir "sicil"e sahiptir. Açıktır ki, bu kötü "sicil" sömürgecilerin belli bir amaç için bilinçli olarak bizlere yakıştırdıkları ve "Kürd Xaino" deyimiyle ezgilerimize de geçirtecek kadar bize uygulatıp benimsettikleri gibi, Kürtler'in "doğal karekteristik" bir özelliğinden kaynaklanmıyor. Aksine, bu, geçen asırda Dünya'mızı yöneten iki sistemin etkili güçlerince Bölge'mizde oluşturulan katı, ağır ve nalet bir statükonun "sofrası" nda Türk, Arap ve Farslara sunulan sömürgeci "ikram" ın bir karekteristiğidir. Kürtler, Dünyanın en etkili güçleri tarafından oluşturulup savunulan bu nalet bölgesel statükonun "sofrası" ında, sömürgeci "kurtlar" ın vahşi kavgasına yem edildiler, edilmektedirler. Sömürgeciler ve sözkonusu uluslararası güçler, bir asır boyunca, "dört yanı puşt zula" sı olan Kürtleri, biribirlerine karşı kullanmaya çalışarak, bu konudaki yanlışlarını büyüterek, zaman zaman onları biribirlerine öldürtüp kırdırtarak, mücadelelerini çarpıtmaya ve etkisizleştirmeye çalıştılar.

Bu tarihsel turda çok uzaklara gitmeye gerek yok… Son çeyrek asırda, Güneyli Kürtler'in kendi arasında, Güneyli Kürtler ile İran KDP'si arasında, PKK'nin özel strateji ve teşvikiyle Kuzey Kürdistanlı politik güçler arasında ve nihayet PKK ile Güneyli Kürtler arasında, üstelik diğer sömürgeci devletlerle karşılıklı işbirliği içinde silahlı çatışmalara kadar vardırılan politik mücadele ve bunun yarattığı trajik ve politik sonuçlar hatırlanmalıdır. Sonuç: Binlerce seçkin politik kadronun kaybı ve biribirine duyulan derin, kin nefret ve düşmanlığın beslediği ulusal çelişkiler, bölünmeler…

Kürtler, tüm bu yanlışları ve benzerlerini, o nalet statükonun "kurtlar sofrası" nda oluşan canhavlinin yanlışları olarak değerlendirip ve onları bir daha yapmamak üzere ebediyen gömmek durumundadırlar. Zira artık o vahşi "kurtlar sofrası" nı ayakta tutan sözkonusu nalet statüko hızla çökmektedir. Son yarım asırda, Kürtler'e, özellikle Güneyliler'e defalarca ihanet eden ABD, özellikle de artık onların stratejik müttefiği durumundadır. ABD, Güneyli Kürtler kadar olmasa da, tüm parçalardaki Kürtler'i de desteklemekte ve onların her parçada ABD'nin çıkarıyla da uyumlu olmak kaydıyla farklı statülere kavuşmalarını desteklemektedir. ABD'den sonra, Dünya'mızın ikinci etkili gücü olan Avrupa Birliği (AB) de bölgemizdeki statükonun Kürtler lehine bozulmasını desteklemektedir.

Bu elverişli koşullarda Kürtler, son yıllarda uygulamaya çalıştıkları gibi, biribirlerine karşı artık eski yanlışlarını yapmamalı, bindikleri dalı kesmemelidirler.

Ancak son gelişmeler, konumuz bakımından görece olumlu geçen ve meyvelerini de vermiş bulunan son birkaç yıllık pratiğin terkedilmekte olduğunu gösteriyor. PKK yönetiminin Abdullah Öcalan ile ve dolayısıyla Türk Ordusu'yla ilişkili bir kanadının, TC'nin Güney üzerindeki baskılarını artırabilmesinin hatta oraya askeri müdahalede bulunabilmesinin gerekçelerinin yaratılabilmesi için elinden gelen herşeyi yaptığı, yapmakta olduğu ve bunun için özellikle Güney'in topraklarındaki kamplarını kullandığı sır değil. Abdullah Öcalan'ın Kürt uluslaşmasına ve devletleşmesine düşmanlık yaptığı da öyle…Buna rağmen PKK tabanı, ulusal sağduyusuyla Güney'deki devletleşmenin kurtuluş mücadelesindeki stratejik rolünü kavradı. Bu kavrayış, özellikle Federe Yönetim'in Başkanı olan Mesut Barzani'nin tutarlı ulusal perspektifli demeçlerinin de etkisiyle geçmişteki kavganın Kuzey'de, Güneyli Kürtler aleyhinde yarattığı olumsuz politik iklimi, ulusal asmpati ve dayanışmaya dönüştürdü. PKK tabanı, bu konuda Abdulah Öcalan'a uymak yerine, zaman zaman Abdullah Öcalan'ın
-riyakarca olsa da-, kendilerine uymasını sağlamayı başardı.

Güneyliler, bu olumlu süreci , PKK'ye karşı, "doğruya doğru, eğri eğri" türünden dostane eleştiriyel bir yöntemle derinleştireceklerine, Güney'de, son bir yılda PKK'ye karşı eleştirileri adeta yasaklayıp, zaman zaman O'nu, tüm politikları ve uygulamalarıyla destekleyen tutumlara girdiler. Devletleştikleri topraklar üzerinde egemen davranmak/olmak zorunda olduklarını unutup, özellikle PKK'nin Güney'deki silahlı faaliyetlerine son vermeyi neredeyse ıskaladılar. Bu yanıyla kendilerini, bir devlet yönetimi gibi değil; dünün "kurtlar sofrası" koşullarının alışkanlıklarıyla ulusal kurtuluşçu bir partinin/örgütün yönetimi gibi davrandılar.

Öte yandan Güneyliler, TC'nin,kendilerine karşı, kendi "Kürt sorunu" ndan kaynaklanan ısrarlı düşmanlığına rağmen, Güney'i neredeyse Türk sermayesinin en şahin kesimlerine ait şirketlere teslim ettiler. Güneyliler, bu teslimatla Güney'i, TC'nin sürekli bir ambargo tehditinin ve uygulamasının alanı haline getirdiler. Diğer taraftan da bazı Güneyliler, bu ve diğer "alış-veriş" lerden elde ettikleri önemli orandaki rantların aslan payını da Türkiye'ye yatırım olarak taşıdılar. Türkiye başbakanı ve Ticaret bakanı, bu yatırımlara, sermaye sahipleri yerine, Türkiye vatandaşları olan üçüncü şahıslar adına yapıldıkları için, yasalara göre el konulabileceğini ısrarla ima etmekte ve bu konuyu Güneyliler üzerinde bir tehdit unsuru olarak kullanmak istemektedirler. Açıktır ki, karşılıklı bu yatırımlar, hem Güneyliler'in TC ile ilişkilerinin geleceği konusundaki niyetlerine hem de Güney'deki devletmeşinin geleceğine ve dolayısıyla Kürt uluslaşmasının ayaklarına dolanacağına işaret ediyor.

Güneyliler, tüm bu çelişkili gibi görünen kompleks ilişki ve tutumlardan sonra, TC'nin "tezkere" sonrasında Güney'e saldıracağını ilan etmesinden ve bunun için ekonomik, politik ve askeri tedbirler alıp tehtidler savurmasından sonra, belirgin bir söylem ve eylem değişikliğine girmiş bulunuyorlar. Artık, son yıllardaki söylemin aksine, TC ve liderleri olumlulanmakta, PKK ise olumsuzlanmaktadır. Güneyliler, PKK'ye karşı, misyonları ve görevleri gereği geçmişte alabilecekleri ve esasta çok daha önce almaları gereken pratik tedbirleri, hemen birkaç gün içinde aldılar. PKK'ye karşı propaganda mekanizmalarını işletmeye başladılar, kadrolarının Güney'deki harekat alanlarını tamamen kıstılar ve PKK'ye, Güney'den sağlanabilecek lojistik yardımların kanal ve yollarını kontrole alıp kestiler. Ve nihayet I-KDP Genel Sekreteri fadıl Mîranî'nin son demecindeki tavsiye önerileriyle bölgeyi, kış koşulları nedeniyle şimdilik top atışlarına ve uçak saldırılarına, bahar için ise, operasyona hazır hale getirdiklerini ilan ettiler.

Öyle görünüyor ki, Güneyliler, TC'ye kendi statülerini kabul ettirebilmek için, geçmişte birçok örnekte olduğu gibi, son yıllardaki uygulamalarıyla tekrar "koz" haline getirdikleri PKK'yi kullanmayı gerçekleştiriyorlar. Ve bunu yaparlarken de, son iki yıldaki karşılıklı kısmi doğru tutumlarla büyük çapta giderilen örgütler ve parçalararası düşmanlığın yeniden ortaya çıkıp güçlenmesine neden oluyorlar. Yanısıra, PKK tabanının yeniden bu konuda da Apo'nun arkasında saflaşmasını sağlıyarak, PKK'de Apo'nun aşılmasını veya PKK'nin siyasal yollarla zayıflatılıp etkisizleştirilmesini, Türkiye'de de Ordu'nun sistem üzerindeki vesayetinin kaldırılmasını veya daraltmasını zorlaştırıyorlar.

Bu iddianın daha iyi anlaşılabilmesi için PKK'ye dönmemiz gerekecektir.

PKK Neydi, Ne Oldu?

PKK"nin, kitleselleşmesi, "Bağımsız, Birleşik ve Demokratik Kürdistan" şiarıyla TC'ine karşı silahlı mücadeleyi başlattığı 1984'ün sonrasına dayanır. Yöneticilerinin ve onları güdümleyenleyenlerin amacı ne olursa olsun; kitleler, çoğunlukla anılan şiar ve bu şiar uğrunda kullanılan yöntem için PKK'li oldular, ona inandılar. Son çeyrek asırda, Kuzey Kürdistan'daki ulusal mücadelede tüm Kürt toplumu büyük bedeller ödedi. Ama PKK'liler, onlara inananlar, yardım edenler, destekleyenler, tüm bunların çocukları, uzak ve yakın akrabaları vahşiyane uygulamalarla herkesten çok büyük bedeller ödediler: Hapsedildiler, işkenceye tabi tutuldular, ödürüldüler, evleri barkları başlarına yıkıldı, sürüldüler, perperişan edildiler.

Günümüzde PKK, onbinlerce üyesi, milyonlarca taraftarı ve destekçisi ve yine onbinlerce nemalananı ile Kuzey Kürdistan'daki ulusal hareketin hegemonik toplumsal ve siyasal bir gücüdür. Ancak PKK, süre içinde, O'nu güdenlerin de yardımıyla Apo'nun bir tekkesi haline gelmiş, politik amaçlarından tümüyle vazgeçerek, örgütsel gücünü korumayı biricik amacı haline getirmiş; yani "aracı" amaçlaştırmış bulunmaktadır. PKK için "Bağımsız Kürdistan" , artık, örgütsel gücünü korumanın biricik "rasyonalitesi" olan savaşın "irrasyonel" bir aracıdır. Çoğu PKK'liye "Bağımsız Kürdistanın, nasıl Üniter devletli 'Demokratik Cumhuriyeti'in 'Kültürel Çoğulculuğu'na sığdırılabileceğini" sorduğunuzda; size, Kemalizm karşısında yıllarca takkiye yapan tarikatçıların "Söylediklerimize değil, gözlerimize bakın ne dediğimizi anlarsınız!" deyişiyle aynı anlamdaki şu cümleyi tekrarlayacaktır : "Söylenenler önemli değil, niyet Bağımsız Kürdistan'dır. PKK'lilerin büyük çoğunluğu, samimiyetle buna inanmakta, niyetin değil, söylenenler ve yapılanların belirleyici olduğunu ve bunların kitlelerde yarattığı siyasal asimilasyon ve erozyunun Kürdistan amacını gerçekten irrasyonelleştirmekte olduğunu bir türlü kavrayıp görememektedirler. Zira işkenceleri, şehitleri, kahramanları, itirafçıları, hainleri, sürgünleri, göçleri, rantları, yoksunlukları, kinleri, hisleri ve acıları gibi savaşın "rasyonalite" leri, irrasyonelleştirilen amacın (Bağımsız Kürdisatan'ın) önüne konan bu aracı (PKK'yi), Kürt toplumun ulusal dinamiklerinin yarattığı enerjiyi berhava ederek beslemeye yeterlidir. Artık PKK'nin sisteminde ve PPK'li'nin gözünde hiçbir amaç, şavaşın anılan "rasyonalite" leriyle bu aracı yaşatmaktan daha önemli değildir ; herşey artık buna tabidir.

Böyle olduğu içindir ki, son planla ilgili olarak görüşlerini açıklayan Hatip Dicle, bu planın sahiplerini (ABD, Türkiye ve Güneyliler'i), halen PJAK kanalıyla savaşmakta oldukları İran ile anlaşıp, planı başarısız kılabilecekleriyle tehdit ediyor.

Demem şu ki, kendi örgütsel varlığını savaşın "rasyonalite" leriyle amaç haline getirmiş ve bu nedenle de bu derece pragmatikleşip prensipsizleşmiş bir örgütü, meşru ve açık siyaset alanını genişletip etkisizleştirmek yerine, savaş ile tasfiye etmeye çalışmak; O'nu ve onu kullanan, kullanabilecek olan güçlerin ekmeğine yağ sürmektir. Bu yöntem, Türk egemenlik sisteminde Ordu'yu, Kuzey Kürdistan'da da PKK'yi ve PKK'de ise Apo'yu güçlendirecektir. Yanısıra bu yöntem, Kürt ulusal hareketinde ve parçalar arasındaki ayrılıkları, çelişkileri daha da arttırarak genel olarak ulusal hareketi olumsuz etkileyecektir.

Ayrıntılarını bilmediğimiz sözkonusu planın amacı ne olursa olsun, Genel olarak Kürt ulusal hareketini ve özel olarak da PKK'yi ve tabanını yukarıda belirtildiği gibi etkilemesi, Türkiye'nin kendi "Kürt sorunu" nu şimdiye kadar olduğu gibi çözümsüz bırakması ya da PKK'li veya PKK'siz mümkün olan en düşük bazı hak iyileştirmeleriyle "çözmesi" anlamına geliyor.

Karşılığı ne olursa olsun, Güney Kürtleri için böylesi bir plana alet olmanın vebali büyük olacaktır.
5 Aralık 2007

Kaynak: http://www.rizgari.com/  

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter