III
Kemalizm'in Aleviler içindeki uzantıları, özel rejimin sadık bekçileri olduğu kadar, "devletin bölünmez bütünlüğünün" yılmaz savunuculardırlar.
Bu konuda geniş açıklamalar yapmak yerine, kısaca bir iki vurgu yapmak isliyoruz, önce ilginç bir alıntı aktarmak istiyoruz. Aktaracağımız bu alıntı, Alevilik üzerine siyaset yürüten kimi çevrelerin Kemalizm'le, özel aygıtla ve özel savaşla en azından düşünsel ve gönül bağlarını çok açık ve net olarak ortaya koyuyor. Aktaracağımız alıntı, Eylül 1989'da Almanya'da faaliyet yürüten dokuz Alevi kuruluşu tarafından yayınlanan ortak bildiriden alınma. Şöyle deniliyor:
"Aleviliğin en büyük özelliklerinden birisi de laik Cumhuriyet devletinin bütünlüğü, demokrasiye aşıklığı ve Mustafa Kemal Atatürk'ün devrimlerine sıkı sıkıya sarılmasıdır. Bu gerçek de gösteriyor ki, Türkiye'de bulunan Anadolu Aleviliği bir taraftan demokrasinin kesintisiz yürümesi için sibop görevini yaparken, diğer taraftan gericiliğe ve yabancılığa karşı toplumsal oylarıyla ışık tutmaktadır". (Aktaran, Çetin Yetkin, Nefes Dergisi, Ocak 1994)
Varlık nedeni ve temel özelliği kurulu düzene başkaldırmak olan Şeyh Bedrettinlerin, Baba İshakların, Pir Sultanların ardıllarının dili, üslubu ve tavrı bu olamaz! Alevilik ne zamandan beri kendisinin olmayan, kendisini dıştalayan, yasaklayan yeraltına iten, her yönüyle ezen bir düzen ve rejimin savunucusu olmuştur? Açık ki, Alevilik adına Aleviliğin direnişçi ve demokratik özü katlediliyor. Aktardığımız parçanın, herhangi bir 12 Eylül bildirisinden, ya da Olağanüstü Hal bildirilerinden farklı bir yanı var mı?
Burada Aleviler, çok net bir tavır almak ve saflarını belirlemek durumundadırlar: Onlar Ya, Şeyh Bedrettinlerin, Baba İshakların, Pir Sultanların, Seyit Rızaların tarihsel direnişçi geleneklerine sahip çıkıp, bunu bugün devrimci kurtuluş mücadelelerinde dile getiren çizgiden yana tavır alırlar, ya da Rıza Yörükoğlu, Rıza Zelyut, Cemal Şener, İzzet Doğan gibi karşı-devrimci Kemalistlerin kendilerini düzene satan, düzene bağlayan ve inançların üstünde siyasi bezirganlığını yapanların peşinde gafleti oynayacaklardır. Bu ayrımı ve tavır netliğini bir an önce yapmak zorunluluğu İle karşı karşıyadırlar.
Alevilik, tarihsel anlamı ile inançsal özüyle zalime karşı duruştur; mazlumun sürekli akıp gelen direnişçiliğidir.
Öyle ise, neden devlet savunuculuğu yakıştırılıyor; neden devlet bütünlüğünün bekçiliği, Aleviliğin "büyük özelliklerinden birisi" sayılıyor?
Hiç kuşkusuz, ortada Alevîliğin kabaca tahrifi var. Aleviliğin düzenin bir eklentisi haline getirilmesi çabaları bunda belirleyici rol oynuyor.
"Aleviliği bu şekilde çarpıtıp devlet savunuculuğu derecesine indirgeyen anlayışta, kaba bir Kürt düşmanlığı var. Bu anlayış, Aleviliği "Anadolu Türküne özgü bir inanç" olarak kanıtlama çabasında. Çetin Yetkin böyle düşünüyor. (Çetin Yetkin, Nefes Dergisi, Ocak 1994) Aslında Ç. Yetkin, burada yeni bir şey söylemiş olmuyor. Ç. Yetkin, hain Mehmet Şerif Fırat'ın tezini tekrarlıyor.
Burada vurgulanması gereken bir kaç nokta var. Onları şöyle sıralayabiliriz:
Bir: KUKM'nin yükselişi, Alevi kimliği etrafında yaşanan ideolojik, kültürel ve politik canlanma üzerinde denilebilir ki, belirleyici bir etkide bulundu.
İki: Devlet tam da bu dönemde Alevileri keşfetti; Alevileri devlete bağlamanın çeşitli taktiklerini geliştirdi.
Üç: Düşünce planında Aleviliğin Anadolu Türklerine özgü bir sistem, Alevilerin öz be öz Türk oldukları gibi bilimsel değeri olmayan tezleri işlettirdi. Bunu özellikle Kemalist Alevi "Aydınları"na yaptırdı.
Dört: Devlet, Alevi hareketliliğini teşvik etti; buralarda ideolojik ve politik kontrolünü arttırma çabaları içinde oldu. Cemevlerinîn, dergahların açılmasını politik ve maddi yönden teşvik ediyor.
Beş: Alevileri kafalamada, Alevi hareketliliğini asimle etmede devlet, tarikatlara karşı izlediği politika ve pratikten oldukça yararlandı, yararlanıyor.
Altı: Gelinen noktada, anılan Kemalist Alevi çevrelerin SHP ile geliştirdikleri bağlantı ve ilişkiler, bunların tarikatlarının yaşadığı serüvenin bir benzerinin sonuna gelmek üzere olduklarını gösteriyor.
Bütün bu olgular da gösteriyor ki, Aleviliği tarikatlaştıran Kemalist çevreler, en başta devrim karşısında gerici ve kontra bir rol oynuyorlar.
Oysa Anadolu Alevileri kendilerini ülkemiz devriminde rahatlıkla görebilirler. Pir Sultanların direnişçiliği UKM' de dile geliyor, çünkü. Alevi Kürtler üzerinde, inkarcılığı geliştirme, Türklüklerini vaaz etme çabaları fazla etkili olamıyor. Alevi Kürtlerin, inkarcılara karşı, kendini ezen ve katliama uğratan sömürge yönetimine karşı tarihsel Kocgiri-Dersim devrimci çizgisini tutturmaya başladıklarını görüyoruz. Öyle de olsa, bütün Anadolu ve Kürt Alevileri, dostlarını ve düşmanlarını çok iyi tanımak ve özellikle Alevi bezirganlığı yapanların maskelerini aşağı indirmek göreviyle yüz yüzedirler.
Aleviler içindeki Kemalist uzantıların bir özelliği de, anti-Kürt oldukları kadar, anti-UKM'lidirler; UKM'ye karşı saldırgan bir konumdadırlar, özellikle Kavga, Kervan çevresi, bu saldırganlığın bayraktarlığını yapıyor. Marksist terminolojiyi kullanmaları şaşırtıcı olmamalıdır. Ancak saldırı silahlarının başında gerici bir mezhepçilik geliyor. UKM'yi "gerici Şafiilikle" ilişkilendirmeye ve o biçimde açıklamaya çalışmak, Alevilerin en geri mezhep duygularına hitap etmek; bu duyguları kışkırtmak değilse nedir?