Bir süre önce haber sitelerine düşen bir tehdit yazısı ve tehdidin geldiği adres karşısında bizim de ebetteki söyleyecek sözümüz ve ikirciksiz bir tavır sergilememiz gerektiğini düşünüyoruz. Neo-Kemalist tasfiyecilerin, yurtseverliğinden kuşku duymadığımız, … Kürdistanlı siyasetçi- yazar İbrahim GÜÇLÜ'yü hedef alan iftira ve infaz emrini içeren beyanatları yabancısı olmadığımız anlayışın niyetinin ne olduğunu da açıkça göstermektedir. Tehditle korkutup susturmak, olmadı mı klişe tanımlamalarla hem müritlerin, hem kontrgerillanın hedefi haline getirip yaşamına kast etmek…
"Devlete hizmet" yolunda ihbarcı ve despotik-faşizan pratiklerine ara vermeden devam ediyorlar.Net ve tok bir sahiplenme ve karşı tavırla yaşanabilecek olumsuzluğun önüne geçebilir, bol keseden yalan söyleyerek Kürt siyasetçilerini susturmayı amaçlayan anlayışı teşhir edip saldırganlığın önüne politik bir barikat örebiliriz. Kürdistan yurtseveri her çevre,aydınlar,insan hakları savunucuları üzerlerine düşen sorumlulukla İbrahim GÜÇLÜ'yü sahiplenmeli,ona dönük tahammülsüzlüğe prim vermemelidir.
Şimdi gelelim tasfiyecilerin ağızlarına pelesenk ettikleri iddialara. Malum iddialara geçmeden önce bazı hususların üzerinde durmak lazım. İmralı partisi, af dilenciliğiyle sömürgecilerin karşısında çaresizliğe oynarken, genelkurmay merkezli politikalara yedeklenip Kürdistan'da ulusal dinamik ve kazanımları baltalarken bu zavallı duruşlarını bazı kavramların içini boşaltarak meşrulaştırmaya çalışıyor."Farklılıkların kabulü, ifade özgürlüğü, demokratik yaklaşım vb." Devlet kendilerini af etsin diye Kemalizm'in bayraktarlığına da soyunan teslimiyetçi cenah, eklentisi olmak için her şeylerini vermeye hazır oldukları sömürgeci-faşist devlet'e seslendiklerinde yukarıda verdiğimiz örneklerdeki kavramları sürekli kullanır. "Barışçıl ve hümaniter" lafızlarla samimiyet sınavından geçmeye çalışır. TC'nin bir kodlamasından ibaret olan "Demokratik Cumhuriyet" yurttaşlığında kat ettikleri mesafeden övünerek bahseder. Daha yakın zaman öncesine kadar Kuzey Kürdistan'da yürütülen özgürlük mücadelesiyle güçlenen yurtseverlik ve ulusal bilinç düzeyi şimdilerde teslimiyetçi cenah eliyle yok edilmek istenmektedir. Yurtsever Kürdistan halkının bilinci ile vicdanında mahkûm olan sömürgeci TC devletine yeniden kölece bağımlılığı dayatan program ve pratik araçlarla tarihimizin en büyük, en tahripkâr ruh, bellek ve bilinç katliamıyla kapsamlı tasfiye sürecini derinleştirerek ilerletmekteler. Hatırlatmak gerekir, halkımızın düşmanı sömürgeci devleti asmbolize eden bayrakları miting alanlarında utanmadan, sıkılmadan salladıklarına da şahit olduk.
Bağımsızlık, federasyon, kelimenin gerçek anlamında özerklik istemeyen,"bağımsızlık verseler de elimizin tersiyle iter kabul etmeyiz" diyen, İmralı partisi ne istiyor, amacı nedir? TC'nin uniter yapısının içinde eritilecek anayasal vatandaşlık, İmralı sakinine af, Kemalizm'i güncelleştirip cumhuriyeti "çağcıl değerlerle" bütünleştirmek! Sadece bunlar mı, peki Kürt halkının ulusal ve demokratik hakları ne olacak? Sorunun cevabını bulamayan ve de merak edenler çok gerilere gitmeden son sekiz yıl boyunca üretilen teori ve pratik süreci eleştirel aklın süzgecinden geçirmelerini tavsiye ediyoruz. İmralı partisi, tek taraflı açıklamalarında demokrasi nutukları atmakta, şiddet karşıtı pozisyonunun önemine sürekli değinmektedir. TC devletinin Ordu'su, Hükümeti ve Parlamentosu mevzu bahis oldu mu İmralı patentli "yeni paradigmanın dil'iyle" yuvarlak, süslü cümleler sıralamak konusunda yaşadıkları hızlı değişim biliniyor. Dün ne diyorlardı? Bugün ne diyorlar? Örnek vermeye lüzum olmadığını düşünüyoruz. Sorunla ilgili olanlar bu çarpık değişimin nedenlerini sayısız örnek vererek genelleştirebilir.
Kullanılan lafızla devlet'le empati kurmanın yolları denenirken, aynı empati neden acaba Türk sömürgeciliği karşısında saf tutan örgütsel yapı ve aydınlar karşısında geçersiz kılınmaktadır? Demokrasi ve demokratik yaklaşım ilk önce Kürdistan somutunda yaşamsallaştırılması gerekmiyor mu? Öyle ya, farklılıklar bağlamında (uyduruk olsa da) demagojinin başını çeken tekelci anlayış, ne kendi içinde ifadesini bulan alternatif düşünceyi ne de dışındaki değişik yapıların görüş ve politikalarını kabul etmiyor. Etmediği gibi de, ilkel yöntemleri devreye sokup pervasızca saldırmaktadır. Despotik ve mülkiyetçi yaklaşımları nedeniyle yarattıkları tahribatın sonuçları ise çok ağır olmaktadır. TC sömürgeciliğinden esinlenerek kurumlaştırdıkları resmi çizgi ile öğütücü çarkın dişlisi olmayı kabullenmeyen yurtseverlerin başına ne gibi belalar açtıkları hakkında yüzlerce örnek verebiliriz. İşte karşılaştığımız bu son tehdit olayı konu açısından yeterli ve tamamlayıcı bir örnektir. İmralı partisinin sorumluluğunda gelişen politik cinayetler, toplumsal yapı üzerinde de onarılması zor yıkımlara neden olmaktır. İlkel öç dürtüleriyle politik infazları savunan tekelci cenah, korku-baskı ve iftiralarla yurtsever halk kitlelerinin büyük bir bölümünün de mücadelenin dışına çıkmasına ön ayak oldu. Bağımsızlıkçı ve Devrimci kadro kıyımları da bunda önemli bir kilometre taşı işlevi gördü. Sömürgeci devletin zindanlarında direnen, özgürlük savaşına tereddütsüz katılan, ağır koşullar altında iradesini koruyan binlerce kadro ve yurtsever ilişki birikiminden geriye kalana baktığımızda, çözülme ve kırılmanın acı sonuçlarıyla yüzleşiyoruz. Siz bakmayın statükocu cumhuriyetçilerin beylik sözlerine, gerçekler onları her defasında yalanlamaktadır. Yine inanıyoruz ki, ulusal bağımsızlıkçı bir toparlanma arayışı kanalını bulduğunda, geçmişteki olumsuzlukları sorgulayıp zarar veren ne varsa bünyesinden söküp atacak, olumlu olanı kendine katıp özgürlük mücadelesini geliştirecektir.
Devlet huzurunda boynu bükük, Kürt yurtseverleri karşısında külhanbeyi tasfiyeciler, son olarak Kürdistan kamuoyunun yakından tanıdığı İbrahim GÜÇLÜ'yü, kendi internet sitelerinde alışıldık suçlamalarla tehdit ederek,"katline ferman" çıkarmışlardır. Öncesinde 2005 yılında da, e-mail yoluyla aynı adresten ölüm tehditleri almıştı. Bu sefer işi açık suçlamaya ve resimli ihbara kadar götürdüler. Aram Masis mahlaslı bir "yazar" aracılığıyla efelenerek caka satmakta, kendi çalıp kendi söyledikleri asılsız suçlamalarla, planladıkları bayat senaryoyu uygulamaya sokmuşlardır. Aram Masis mahlaslı kişi her kim ise teslimiyetçi cenah adına konuşmuştur. Bilindiği gibi, bu cenahta kişiler değil yaratılan kült'ün çıkarlarıyla örtüşen sistemin görüşleri geçerlidir. Kontra pratiklerini gerçekleştirirken "biz" yaptık demez, kendi içerinde ise "geberttik, uçurduk, cezalandırdık" böbürlenmesini derslerinde sıklıkla anlatırlar. Anlaşılan yine benzer bir hazırlık halindeler. Bu resimli-adresli ihbar pratiğine başvurmaları birçoklarında olduğu gibi bizde de bilinen bir çağrışımı uyandırdı.1970'li yılların sonlarına doğru, devrimcileri hem devlete, hem sivil faşist tetikçilere ihbar eden Aydınlık dergisi, daha bilinen adlarıyla Perinçek çetesinin pratiklerinin kopyası olduğunu vurgulamak gerekir. Fanatik Kemalizm savunuculuğu bağlamında aslında pek de ayrı düşmeyen Perinçek-Öcalan anlayışlarının iki farklı yansıması böyle oluyor demek ki.
İbrahim GÜÇLÜ için "ordunun, jitemin kontrolünde" demişler. Böyle bir saçmalığa aklıselim kimse inanmaz tabii ki. Bunu söyleyen ve cellâtlığa soyunanlara malum "önder" kişiden bir örnek vereceğiz. Cevabını vermeyeceklerini bilsek de biz yine de sorularımızı kendilerine yönelteceğiz."Önder" kişi diyor ki: "Ordu bugün demokratik aşamanın karşısında bir tehdit değil, tersine sağlıklı aşama yapmasının ve işlemesinin teminat gücü durumundadır.(…) Ordunun büyük bir özlemle yönlendirmede oynadığı bu rolü, şahsım adına '96' dan beri olumlu takdir ettiğimi ve yardımcı olmaktan başka çaremiz olmadığını da daha o günlerde belirttiğimi, tek taraflı ama başarıyla yürüyemeyen ateşkes denemeleriyle ve giderek bu yönde çözüm arama konumuna girdiğimi de tarihi bir gelişme olarak hatırlatma ihtiyacı duyuyorum"
"Ordu darbeden uzak, dengeleri fazla zorlamadan, cumhuriyetin demokratik ve laik karakterindeki yeni dönüşümlerine karşı değildir." ( AİHM savunması-II, s.57,167,168/ İmralı)
Yukarıdaki belgelerden de sabit olduğu üzere alenen ordu hayranlığı, takdiri ve asmpatisi yapılmaktadır. TC ordusuna toz kondurmadığı gibi, onu "demokratik değişim" yolunda teminat güç etiketiyle pazarlamaktadır. Siz, kendiniz gibi düşünmeyenleri "çamur at izi kalsın" diyerek suçlayan zihniyet sahipleri. Bize cevap verin! Kürdistan yurtseveri olan ve zorbalığınızdan nasibini alan kimseden böyle sözler duydunuz mu? Ya da güncel hedefiniz olan İbrahim GÜÇLÜ'nün yazı ve konuşmalarında ordu yardakçılığı, övgüsü var mı? Suskunluğu tercih edeceksiniz, çünkü haksız ve yalancısınız. Suskunluğunuz bizim için fazlasıyla öğreticidir. Yine, yanılsamanın son bulduğu günlere dönelim ve onu ondan dinleyip, sonrasında unutturmak istediğiniz şu sözlerini halkımıza hatırlatalım."Önder" kişi kendini şöyle tarif ediyor:"Kendimi abartmayı sevmiyorum. Ama kıyaslamalar için İsa, Paulus, Muhammed, Stalin vb. sonrası örnekleri sık sık gözden geçirmekte yarar vardır."
"Geriye dönüp baktığımda, kendi pratiğime esas damgasını vuran gerçekliğin, peygamberliğin yenilenmiş, güncelleşmiş biçimi olduğu daha ağırlık kazanmaktadır."
"Tarihte hiçbir filozof, peygamber, asker ve siyasetçinin yapamadığı kadar özverili nitelik ve niceliği olan militan çalışması yaptım."( AİHM savunması-II s. 337.366.428/ İmralı)
Abartısız ve mütevazı olduğunu "belirten", peygamberlere öykünen, olmadı nasıl olsa gönüllü müritliğe yatkınların ses çıkarmayacağını bildiğinden peygamberleri de sollayan kişi, kendini, Kürt halkına bu sıfatlarla tanıtırken, nasıl oluyor da tarihte pek iz bırakmayan, güdük bir siyasetçi olan M. Kemal'i örnek alıyor? Okuyalım:"Atatürk'ün önderlik hususlarını takdir ettim. Buna kadar da kendime rehber alarak kabul edip, uygulamaya çalıştım.(…) Yakalandığımda Türk bayrağına saygımı öperek gösterdim."( Savcılık ifadesi, 3 Nisan'99'- İmralı)
Evet, Aram Masis gibiler görelim boyunlarınızın ölçüsünü. Sizin, mitolojiye meraklı olduğunuzu ve mitosları çok sevdiğinizi biliyoruz. Sınıflı toplum tarihine ilgisiz kaldığınız ortada, Sümer rahiplerin dönemlerini anımsatan, fazla zorlanmayacağınız basit sorularımızı tebessümle karşılayın ve bu trajik paradoksu anlatın."Peygamber" önder'deki bu Atatürk'ü rehber alma olgusunu gerçek yurtseverlere nasıl yutturmayı düşünüyorsunuz, var mı hali hazırda bir reçeteniz? Ya da, söylenenler için bu kadarı da fazla olmuyor mu acaba? Sorunu sordunuz. Dikkat edin; "arkalarına tekene bağlatırım" diyen bilge önder var. İbrahim GÜÇLÜ, örnek aldığınız M. Kemal ve Kemalizm için bakın neler demiş:"M. Kemal'in T.C Devleti'nin kuruluşundan sonra Kürtlere verilen sözleri yerine getirmemesi, Kürtlerin Türk olduğu sürecini başlatması; Türk ulusunun ve ulus devletini, Kürtlerin yok edilmesi temelinde kurgulaması, Kürtlerin haklarını gasp etmesi, bütün Kürt milli direnme hareketlerini katliamla bastırması, Kürt liderlerini idam ettirmesi, tehcir ve tenkil siyasetini kapsamlı hayata geçirmesi, Kürt kimlikli milletvekillerini idam ettirmesi ele alındığı zaman, Kürtler için ne ifade ettiği rahatlıkla ortaya çıkar." (2. 06. 2007– rizgari.com)
"Bu Kemalist resmi ideoloji, daha çok üniter, tekçi ve ulus devlet yapılandırmasını projelendirdiğinden, otoriter/totaliter yapısından dolayı millet ve etnik sorunlar alanında, özellikle de Kürt ve Kürdistan alanıyla ilgili sorunların doğru kavramlaştırılmasından engelleyici rol oynamıştır. T.C Devleti'nin kuruluşundan sonra Kürt Milletinin yok sayılması ve Kürtlerin Türk olduğu ırkçı tezinden dolayı, Kürt Milletinden ve Kürtlerin ülkesi Kürdistan'dan bahsetmek, Kürt Milleti ile ilgili düşünceler yaratmak ve çözüm projeleri geliştirmek yasak olmuştur."(28. 11. 2006– rizgari.com)
Aradaki belirgin görüş ayrılığı politik yaşamda yansımasını kendi orijinliğinde buluyor. Ulusal sorunda, özgürlükçü ve sömürgeci statükoyu kabul etmeyenler ile sorunu basit kırıntılar ve af derekesine indirgeyenler arasında ortak kaygı ve de birliktelik beklenemez. Zaten, tekelci cenah benden sonrası tufan mantığına sıkıca sarıldığı için ulusal cephe vb. çalışmalara ilgisiz kalmakta, varsa yoksa kendi dar çıkarlarını tek gündem haline getirip dayatmaktadır. Son süreçte "edi bese" kampanyasında vurgulanan talep'e baktığımızda mevcut anlayışlarının özü özeti daha açık anlaşılıyor. Sömürgeci TC devleti topyekûn saldırganlıkta hiç bir ölçü tanımazken, Kuzey-Güney Kürdistan ekseninde halkımıza yeni acılar yaşatmayı planlayıp ve uygularken, tek gündem biçiminde Kürtlerden istenen eylem çizgisi neye hizmet ediyor? Tasfiyeci cenah, TC'nin Güney'deki hava saldırılarını bazı değerlendirmelerinde tansiyonu düşürme, Türk kamuoyundaki tepkiyi minimalize etme olarak açıklamıştı. Ancak, kendilerinin oluşturmaya uğraştıkları "edi bese" kampanyasının da aynı işlevi gördüğünü dillendirmek şurada kalsın "büyük hamle" yaftasıyla kabullendirmeye çabalamaktadır. Elbette ki, TC'nin sömürgeci saldırganlık dalgasının tali hedeflerinden biri budur. Ama asıl amaçları ulusal imha sürecini kendi lehlerinde derinleştirmektir."En iyi Kürt'ün ölü Kürt" olduğunu düşünen sömürgeci zorbalık, ulusal çizgisi bulunmayan İmralı partisini bahane ederek halkımıza dönük düşmanlığını yaygınlaştırmaktadır.
Bu noktada İmralı partisinin yöneticilerine yeniden sormakta fayda var. "Önder"in ordu, Kemalizm ve bayrak sevgisi hakkında bu örneklerin benzeri olan sayısız demeç, yazı, görüşme notları bulunuyor. Hepiniz, TRT korosu edasıyla ada'dan gelen bu görüş ve talimat havasındaki ayetleri tartışmasız onaylıyorsunuz. Onayladığınız ve de sürecin pratik öncülüğünü yürüttüğünüzden sizler de "önder"den farksızsınız. Ülkesi sömürgeleştirilen bir ulusun, kurtuluş mücadelesinde böylesi pratiklerin uygulayıcıları hep başka kavramlarla değerlendirilmiş, tarih anlatımlarında olumsuz rolleriyle anılmışlardır. Açıkça söyleyelim sizi de aynı son beklemektedir. Gerçekler devrimcidir, bizler doğrularımıza sahip çıktığımız, özgür ve bağımsız bir ülkede yaşamak istediğimiz için sizlerin saldırı oklarına maruz kalıyoruz ve de kalacağız. Sizler, pişkince savunduğunuz sömürgeci teorileri allayıp pullasanız da bizler topraklarımızda gerçek özgürlüğün nasıl, neyle kazanılacağını inat ve sebatla anlatacağız."Karanlığın en koyu olduğu an Aydınlığın en yakın olduğu an'dır." Ülkemizin aydınlık geleceğinde bugün güç tekelini elinde tutanların safsatadan ibaret olan "derin teorilerinin" yeri olmayacaktır.
İnfaz buyruklarında daha bir dizi temelsiz suçlama ve susturulması çağrısı var. Aram Masis imzalı karanlık yazar irade kırıntısına sahip olmadığı ya da kapasitesi bu olduğu için "dernek kurdu, gençleri G. Kürdistan'a eğitime gönderiyor, çevresindeki gençler silahlı, ara sıra Kürt Enstitüsünü ve Kürt Pen'i ziyaret ediyor vb." demiş. Sonrasında ilkel linç dürtülerine seslenmek amacıyla klasik suçlamayı şöyle temellendirmektedir:"İbrahim GÜÇLÜ'nün arkasında başka bir güç olmadan Öcalan'a dil uzatamaz." Güçlü veya yurtsever aydınların, Öcalan'a dil uzatma gibi davranış içersinde olmayacakları bilinir. Ancak, onun halka dayattığı politik çizgi ve pratik süreçleri eleştirmeli, eleştiriyorlar da. İşte, dil uzatma şeklinde nitelendirdikleri durum bu eleştirel yaklaşıma besledikleri düşmanlıktan kaynaklanmaktadır. İmralı partisi, Öcalan'ı "kutlu insan","evrensel çelişkilerin somutlaştığı bünye" mertebesine yükselttiğinden kendilerini şuna şartlandırmışlardır."Dünya içinde ayrı bir dünyevi varlık olan önderliğimizi hiç bir ideoloji, felsefe, din tam olarak tanımlayamaz." Ve tabii ki eleştirilemez.
Kendisi gibi düşünmeyenlere, eleştirilere ve farklılıklara tahammülsüzlüğünü her fırsatta dışa vuran despotik-infazcı tutum kınanmalıdır. Yurtsever Kürdistan halkını da bu son yargısız infaz tehdidi karşısında duyarlı olmaya, tavrını göstermeye çağırıyoruz.