0 0
Read Time:47 Minute, 58 Second

C- ÖZEL SAVAŞIN UMUDU: REFAH PARTİSİ

Bir önceki bölümde İslamcı hareket için çizdiğimiz genel çizgiler ve özellikler RP için daha fazlasıyla geçerlidir.

Genelde yanlış bir kanı var. Şöyle: Refah Partisi resmi ideoloji dışında bir yere oturtulur, ona böyle bir konum biçilir. Bu yanılgı, RP'nin kimi söylem ve iddialarına dayandırılıyor. Oysa çok genel bir gözlem ve sıradan bir inceleme bile Refah'ın tüm iddialarına ve düzen "eleştirilerine rağmen, rejimin içine oturduğu ve onu aşan bir boyutunun olmadığı rahatlıkla görülecektir. En uç görünen Kemalizm ve laiklik eleştirisi vardı. Bugün gelinen noktada bu "sivriliklerin" de törpülendiği, uzlaşma ve bütünleşmenin bütün yönleriyle tamamlandığı söylenebilir. Öyle olduğu içindir ki, RP, Genelkurmay'ın gözdeleri arasına girmeye hak kazanabiliyor, 21 Mart seçimleri için öne çıkarıp kullanabileceği bir Parti haline gelebiliyor.

Genelkurmay 'in, özel aygıtın 27 Mart seçimlerine verdikleri önem çok iyi biliniyor. Bu, basında bile çok açıkça tartışılıyor. 27 Mart seçimlerini istedikleri biçimde sonuçlandırmak istiyorlar. Bunun için bir yandan halk üzerinde büyük katliamlara varan uygulamalar, köy yakıp yıkmalar, kitlesel göçertme ve tutuklamalar gibi politikalar yürütülürken; öte yandan sonuçları lehlerine çevirebilmek için Seçim Yasasında değişiklik yaptılar. Ayrıca tüm partilerin tek bir aday çıkarmaları yönünde telkinde bulunuyorlar. 27 Mart seçimlerine dönük devlet politikasında RP'ye büyük bir rol biçiliyor. Bu nedenle RP üzerinde biraz durmak gerekiyor.

1990'ların başından bu yana RP'nin oylarında, özellikle İstanbul gibi büyük kentlerde önemli bir artış gözleniyor. Toplumdaki bu yönelimin nedenleri birçok yönden incelenebilir. Ana çizgileri ile de olsa şunların altı çizilebilir, Kemalist kültür politikaları, sosyal yaşam tarzına getirdiği modem çizgiler, Türk toplumunda bir kimlik bunalımı yarattı. Daha sonra Kemalist yapılanmaya eklemlenen ideolojik ve kültürel etkinlikler ve oluşumlar, bugüne kadar bu kimlik boşluğunu dolduramadı. Bu bir olgu. Ve bu olgu sürekli bir kimlik arayışını körükledi, tahrik elti.

Buna hızlı kentleşmenin getirdiği yeni kimliksizleştirme ve yabancılaşma sorunları da eklendiğinde, kimlik bunalımı dana bir yoğunlaşmış ve büyümüş oldu. Köyden kentin varoşlarına doğru meydana gelen yığılmanın yoğun bir işsizlik ve sömürü, bin bir ekonomik ve toplumsal sorun demek anlamına geldiği de biliniyor. Ortada ekonomik ve toplamsal sorunlar yumağı birikmiş oluyor. Buna manevi bir boşluğun, kimlik bunalımının eşlik ettiğini de düşündüğümüzde, halkın ihtiyaçları kendiliğinden anlaşılmış oluyor.

Tam da bu noktada, 12 Eylül darbesini yiyen sol'un etkisizliği ve dünya çapında sosyalizmin çözülüşünün getirdiği alternatif ideoloji boşluğu yaşanıyor. Bu ideolojik boşluk, sol'a kayması gereken toplumsal bir zeminin başka alana kaymasını koşulluyor. Oysa Refah Partisine yönelen taban aslında sosyalizme kazanılması gereken bir tabandır. Fakat ortada sol bir alternatif çizgi olarak bulunmuyor; meydanı başka güçlere bırakıyor. İşin ilginç ve üzücü yanı, sol'un bu acil toplumsal ve politik sorunlara ilgi göstereceğine "yüksek teorik tahliller"in peşine takılıyor olmasıdır.

Devam ediyoruz. Sözü edilen toplumsal tabanın Refah Partisi'ne kayması, kendiliğinden olmuyor. RP, yığınların manevi ihtiyaçları kadar ekonomik ve toplumsal ihtiyaçlarını ve sorunlarını sahte de olsa dillendirmesini biliyor… "Manevi ve maddi kalkınma", "adil düzen", faizi reddeden söylemle, "uydu değil, lider ülke Türkiye" gibi sloganlar, anti-emperyalizm ve anti-Siyonizm'i dile getiren seçim nutukları… Bütün bu söylem ve iddialar, halkın maddi ve manevi ihtiyaçlarına dokunuyor. Onun bu yöndeki duygularını okşuyor. Erbakan ve RP, bu sahte siyasal söylemi oluştururken sol'dan birçok öğe ve rengi kendine katmayı ihmal etmiyor…

Halkın gönlünü ve özlemlerini okşayan bu sahte ama tutkulu söylem, etkin propaganda, örgütsel ve siyasal çalışma ile bütünleştiriliyor.   Bunun maddi faturası ise Suudi Arabistan ve Almanya'dan akan paralardan karşılanıyor. Bütün bu öğeler birleştiğinde sonuç, RP'nin etkin ve önemli bir güç olarak ortaya çıkması oluyor.

RP, bilindiği gibi, Milli Nizam ve Milli Selamet Partilerinin bir devamıdır. Milli Nizam Partisi gücünü tarikatlardan alıyordu. Onun yerine kurulan MSP'nin de tarikatlarla ilişkisi çok köklü ve organikti. Örneğin MSP'nin kurucuları olan Necmettin Erbakan,  Hasan Aksoy, Korkut Özal ve Fehmi Adak, Nakşı liderlerden Mehmet Zahit Efendi'nin öğrencileridirler. Bu Parti ile tarikatlar arasındaki ilişki, "bugüne dek şu veya bu düzeyde sürmüştür.

RP çizgisi, İslam'la Kemalizm'i, bu siyasal rejimin bir uzlaşması, dahası bir sentezi rolünü oynamıştır. Tüm anti-Iaik ve anti-modernizm söylemlerine rağmen RP'nin konumu ve rolü böyledir.

Şöyle de söylenebilir. MSP-RP çizgisi, İslam'la Kemalist rejimin buluştuğu bir nokta; gelenekçilikle modernizmin bir sentezi niteliğindedir.

Bu durumu Şerif Mardin şu sözlerle dile getiriyor:  "..fakat şu anda MSP Türk tarihinde daha önce görülmemiş bir şekilde modernizmle şu veya bu şekilde başarılı bir sentez olmayı başarmıştır." (Ş. Mardin, age, syf. 169))

Son dönemlerde RP'nin mankenleri, modem giyimli kadınları vitrinine almaya özen göstermesi boşuna değildir. Sıkma başlı, türbanlı kadınlar ile modem kılıklı kadınları yan yana getirmeye özen gösteren RP, adeta oluşturduğu bu sentezi vurgulamaya, herkese anlatmaya çalışıyor. "Biz böyle bir senteziz" der gibidir. Seçim propaganda çalışmalarında bu imajı vurgulaması da anlamlıdır.

Öte yandan RP, Kemalizm'i reddeden değil, onunla çakışan bir noktada duruyor. Bunu vurgulamak ve özellikle bu konuda özel aygıta güven vermek için özel bir çaba içindedir. Son Kongresinde Erbakan, "Atatürk yaşasaydı RP'ye üye olurdu" sözleri bu gerçekliğin bir sonucu oluyor. Aynı şekilde Refah'ın son Kongresinde 36 emekli albay'ın RP'ye üye olacağının söylenmesi aynı gerçekliğin bir ifadesidir. Bu iki mesajla RP, rejim içi bir konumda olduğunu, gelenekçilikle modernizmi kendi kişiliğinde birleştirdiğini, İslam'la Kemalist laikliği bir senteze ulaştırdığını anlatmak ve vurgulamak istiyordu. RP ve Erbakan'ın şimdi daha rahat ve tartışmasız Anıtkabir'e gidip gelmelerinin böyle bir anlamı var.

Bir hatırlatma yapmakta yarar var: RP'nin bu konuma oturması olayını, Kemalizm'in, onun ideolojik hegemonyasının bir başarısı saymak gerekiyor.

Refah Partisi, Türk milliyetçiliğinin en has partilerinden biridir. Irkçı-şoven karakteri çok açıktır. 20 Ekim 1991 seçimlerinde faşist MÇP-Türkeş ile seçim ittifakı yapması ve böylece bu faşist güruhu Meclis'e taşıması, RP ve Erbakan'ın söven milliyetçiliğinin sadece bir örneğidir…

Refah'ın kavmiyetçiliği, yani ırkçı-şoven milliyetçiliği bu pratik -politik örneklerle sınırlı değildir. İdeolojik-programatik çizgisi de bu temeldedir. RP, esas olarak Osmanlının imparatorluk düşlerini güncelleştirmek, günümüz koşullarında gerçekleştirmek sevdasındadır. Fatih'i kendilerine "rehber" görmeleri boşuna değildir. Sözü daha fazla uzatmadan şu özet değerlendirme yapılabilir:

RP, Osmanlıcılık ve Panislamizm'in günümüze uzanan temsilcisidir. "Müslüman Ülkeler Ortak Pazarı" önerisi, "uydu değil, lider ülke Türkiye" sloganı ile birlikte düşünüldüğünde RP'nin yayılmacı ve hegemonyacı özlemleri çok daha iyi anlaşılmış oluyor. Oysa RP, bu anılan sloganları, "Müslüman Ülkeler Birliği", "ümmet", "anti-kavmiyetçilik" adına sunuyor ve siyasal prim yapmak peşinde koşuyor. Ne var ki, çok net bir kavmiyetçilik, ırkçı şoven söylemi ve programı dillendirmiş oluyor.

MSP-RP'nin milliyetçiliği o kadar ırkçıdır ki, bu konuda "Güneş-Dil Teorisi"nden geri bir yanı kalmıyor. "Milli Görüş" kaynaklarından yapacağımız bir alıntı, durumu yeterince açığa kavuşturur kanısındayız.

"… Milletimiz tarihin en büyük,   en şerefli milletidir, örnek medeniyetler kurmuş, insanlığa ışık tutmuş, bütün insanlığa ahlak ve fazilet nedir öğretmiş, asırlar boyu medeniyet bayrağı olmuş, ilim, fen, teknoloji, öğretim ve eğitimde önder olmuş, manevi ilimlerdeki üstünlüğün yanı sıra, maddi ilimlerde de bütün insanlığa yol göstermiştir. Batı'nın bugün bizden daha iyi yararlandığı maddi ilimlerin temelini kuran ilimlerin sahibi olan, bizim milletimizdir." (Aktaran Ali Yaşar, Türkiye'de Modernleşme, Din ve Parti Politikası, "MSP Örnek Olayı", sayfa, 112-113, Birinci Baskı, Alan Yayınları, İstanbul))

Ek bir yoruma ve açıklamaya gerek var mı? Her şey çok açık!

MSP-RP çizgisinin Kürt sorunu karşısındaki tutumu, dört başı mamur özel savaş tutumudur. Bunu kanıtlamak için geniş kanıtlar sunmaya gerek görmüyoruz. En son Genelkurmay'ın 27 Mart seçimleri için RP'nin UKM'nin seçim politikasına alternatif olarak hazırlaması, yapılan değerlendirmenin en somut ve açık kanıtı oluyor. Son Kongresinde RP, Kürt sorununa değinir oldu. Ancak bu, göz boyamaktan öte bir şey değil. Kültlerin gözlerini boyamak İçin sarı-kırmızı-yeşil renkleri de seçim propagandalarında kullanıyorlar. Kürtlerin bu ucuz ve bayat seçim hilelerini yutmayacağı çok açıktır!

D- SONUÇ

Devletin İslam'a ve İslamcı hareketin yaklaşımı ve aralarında oluşan çok boyutlu ilişkiler ve Türk İslamcı hareketin Türk özel savaşı ve Türk milliyetçiliği karşısındaki konumu ve özellikleri bu kadar açık ve net olduğuna göre, Kürt halkı ve Türkiye emekçilerinin tutumu da aynı açıklık ve netlikte olmak zorundadır.

Evet, Türk İslamcıları, tarikatlar ve MSP-RP, Kürt halkını İslam ve ümmet adına çok kandırdı. Politik ve ekonomik çıkarlarına alet etti. Tarikatlar ve RP hala bu uğursuz tutumu ve pratiğini ısrarla sürdürüyorlar. Hiç kuşkusuz arkalarında özel savaş aygıtı var. Kendileri de özel savaşın taktik aletinden başka bir şey değildirler.

Özel savaş, hizbi-kontra eliyle cinayetler işliyor, halk üzerinde terör ve dehşet rüzgârları estiriyor. RP de bu terör dalgasının sonuçlarına, yani korku ve yılgınlığı İslam adına siyasal sisteme akıtmaya çalışıyor.

RP, siyasetteki kontradır; yani "siyasal hizbi-kontra"dır.

Halkımız bu gerçekleri görmek, perdeleri, maskeleri aşağı indirmek ve kararlı tavrını her aşama ve her yerde göstermek durumundadır. Aslında maskeler düşmüştür. Düşürülen bu maskeler altında, ırkçı-şoven Türk milliyetçiliği ve katliamcı rejimin yüzü çok net gözüküyor. Halkımızın büyük çoğunluğu, Türk İslamcıların, tarikatların ve Refah'ın gerçek yüzünü çok iyi biliyor. Ne var ki, hala belli bir kesim,    Türk İslamcıların, Refah'ın tam farkında değil; dini duygularını bunlara sömürtmeye devam ediyor. Sözümüz ve çağrımız biraz bunlaradır, bu kendini Erbakan gibi şarlatanlara sömürtenleredir!

Artık aldanmamak gerekiyor. Gerçek İslamlığı savunanlar, hızla yurtseverlik bayrağı altında toplanıyorlar… Zulme karşı durmanın ve onurlu yaşamanın başka bir seçeneği ve çaresi bulunmuyor, çünkü!

                                                                                          Özgür Halk Dergisi, Şubat 1994 

 

 

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
Pages: 1 2 3 4 5
News Reporter