0 0
Read Time:113 Minute, 13 Second

İç ve dış baskılar arttı, kendisi de emperyalist bir ülkenin hükümeti olan İtalya hükümeti Öcalan'ı ülkesinden çıkarmak için baskılarını yoğunlaştırdı. Öcalan'ı kendi ülkesinde tutmak, siyasi sığınma hakkı tanımak için de herhangi bir nedenleri yoktu. İtalya hükümetinin PKK ve devrim karşısındaki politikası özünde AB ve ABD'nin politikasından farklı değildi. Bu bağlamda bir boyutuyla uluslararası karşı-devrim hareketi içinde yer alıyordu; ayrıca oluşan "Kutsal İttifak"ın bir unsuru durumundaydı. Olayın özü böyleydi, ama hükümet bunu biraz kitabına uydurarak yapmaya, açıktan açığa sorumluluk altına girmemeye çalışıyordu. Öcalan ülkelerinden ayrılmak durumunda kaldığında kendisine "kendi isteği ile İtalya'dan ayrıldığına dair" bir belgenin imzalatılması bu gerçekliği kanıtlayan bir olgudur. İtalya hükümeti adım adım sona doğru gidildiğini, bundan sonraki aşamaları biliyordu. Bunun için bir yandan Öcalan üzerindeki tutuklamayı kaldırıyor, "özgürsün" diyor, kamuoyuna "demokratlık" mesajını veriyor, bir yandan da Öcalan'ın ülkelerini terk etmesi için her türlü baskıyı yoğunlaştırıyordu. Öyle ki başka bir çıkış bulamayan Öcalan, İtalya'da kalarak yakalanan direniş mevziinde sonuna kadar direnme kararı yerine sonu belli sürüklenişte kendini "kaderciliğe" teslim ediyordu. Bu durumu İmralı'da yaptığı bir açıklamasında şöyle değerlendirmektedir: "İtalya'da kalmakta ısrar etseydim kalabilirdim. İnsanın onuru üzerinde oynama tehlikesini görünce oradan ayrıldım. Bundan sonra Kenya sürecini de bir çeşit kadercilik olarak değerlendiriyorum" (T. Özkan, Operasyon) İtalya'dan çıkışını böyle açıklayan Öcalan 16 Ocakta İtalya'dan ayrılır. Rota, daha önce komplonun içinde olduğunu söylediği Primakov ve  Simitis'in ülkelerine yöneliktir. Ancak Avrupa serüvenin bu aşamasının ayrıntılarına geçmeden önce Öcalan'ın Roma'daki girişimlerine ve uzlaşma çabalarına kısaca değinmek istiyoruz. Bunun gerekli olduğuna düşünüyoruz.

Öcalan, Roma'da uluslararası karşı-devrimci hareketin baskısını çok daha derin ve yakıcı tarzda yaşamaktadır. Kendisini fiziki bir boşluğa düşmüş gibi hissetmektedir. Yaşadığı duygular karmakarışık, çelişkili ve acılıdır. Beklemediği, hayal etmediği, etmek istemediği, hazır olmadığı bir durumla karşı karşıyadır. "Yaşadığım bu sürecin (9 Ekim-18 Kasım) der Öcalan Özgür Politika gazetesiyle yaptığı mülakatta, duygusal yüklenimlerinin çok derin ve trajik karakterde olduğunu belirtmem pek izah edici olmayabilir. (…) Öyle bir durum ki kırk yıl büyük , üstün, akıl ve güzellik dolu bir emekle geliştirdiğim bir bahçeden, birden bire, anlaşılmayan, hiç istenilmeyen, hazır olunamayan fiziki boşluğa düşüş oluyor. Burada kahramanın mutlak trajik ölüm denemesi yapması gerekir. Benim buna da ne şansım var, ne de yapım elverişli. Tragedyadan daha farklı bir durum var." Aynı mülakatta zaferin her zamankinden daha yakın olduğunu söylerken Öcalan, çelişkili bir ruh hali içindedir, aslında kendisinin yaptığı istemeyerek de olsa "kahramanın mutlak trajik ölüm denemesi"dir, ama bunu mantıki sonucuna götürmeyecektir. "Yapım elverişli" değil derken bir gerçeği dile getirmektedir. Bu, o günlerde pek anlaşılmasa da İmralı'da ne anlama geldiği bütün çıplaklığı ile ortaya çıkacaktır.

Öcalan, karmaşık duygular içinde, kaygıları çok daha derinleşmiş bulunmaktadır. İmha olasılığını neredeyse kesine yakın görmektedir. Bunu ,"Ya imha, ya teslimiyet (teslimiyet mümkün olmayacağına göre), dolayısıyla imhayı kaçınılmaz kılıyordu" sözleriyle özetlemektedir. Karşı-devrimci güçlerin hedeflerinin böyle olduğu kesindi. "Ya imha, ya teslimiyet"! İşte Öcalan'a ve onun şahsında PKK, Kürdistan devrimine ve halklarımıza dayatılan ölümcül ikilem buydu. Dayatılan teslimiyetin sıradan bir teslimiyet olmadığı, topyekün tasfiyeyi hedefleyen tarihimizin en büyük ihanet hareketi olacağı açıktı. Bunu en iyi bilme ve yaşama durumunda olan Öcalan'ın kendisiydi. Teslim olmayı düşünmüyordu, öyle diyordu, aynı şekilde imha olmak da istemiyordu. Bunun kadar doğal ve kaçınılmaz olan başka bir şey olamaz. Öcalan'ın da dayatılan bu ölümcül ikileme karşı direnmesi ve kendini koruması, kendi şahsında yürütülen karşı-devrimci komployu boşa çıkarmak için yoğun bir çaba içinde olması kaçınılmazdı. Ancak karşı-devrimci ittifak, bu ikilemde kararlı ve tavizsiz sonuna kadar gitmek istiyor, bütün olanak ve ilişkilerini bunun için seferber ediyordu. Öcalan'ın yapacağı tek şey vardı: Roma Yürüyüşü ile açığa çıkan halk eylemliliğine ve enternasyonal dayanışmaya dayanarak yakalanan mevziiyi ne pahasına olursa olsun korumaktı. Bunun dışında başka bir yol, dayatılan ikilemden birinin hükmünü icra etmesine bütün kapıları sonuna kadar açacaktı. Öcalan, hala uzlaşma, düzen içi "çözüm" arayışlarında umutlu görünüyordu. Bu nedenle 1 Eylül ateşkesini sürdürüyordu. Uzlaşmaya, düzen içi "çözüm"e ne kadar açık olduğunu kanıtlamak için Roma'da yedi maddelik bir öneri paketi sundu. Bu öneri paketinin en belirgin özelliği ve öncekilerden farkı ileri sürülen taleplerin en geri noktaya çekilmiş olması, daha önce ileri sürülen federasyon düşüncesinden vazgeçilmesi, onun yerine otonomi (özerklik) isteminin ileri sürülmesidir. İlk çıkışından bu yana her defasında otonomiyi en ağır ifadelerle eleştiren ve mahkum eden Öcalan'ın Roma'da otonomiyi bir uzlaşma platformu olarak ileri sürmesi başta yadırgandı, ama sonra içinden geçilen ölümcül sürecin kendine özgü koşulları göz önüne getirildiğinde belli ölçülerde anlaşılmaya çalışıldı.

Öcalan, sistemle uzlaşmak istiyor, bunun için taleplerini en geri noktaya çekiyordu, ama emperyalizm ve Türk sömürgeciliği bunları duymak bile istemiyordu, kesin imha, ideolojik, politik, askeri ve moral tasfiye istiyordu. Bu emperyalist ve gerici dünyada onurlu Kürde, özgür Kürde, onun özgürlük istemlerine ve mücadelesine yer olmadığı, kesinlikle bütün kapıların kendilerine kapalı olduğu bütün çıplaklığı ile her gün kanıtlanıyordu. Ama Öcalan hala umutsuz bir düzen içi arayış içindeydi. Hatta Roma'dan ayrıldıktan sonra uçakta eski CIA ajanı Grham Fuller'e mektup yazması, bu mektupta bu ilişkiden belli bir beklenti içinde olması ilginçtir. Eski CIA ajanının istemi nettir: "Silahlı mücadeleden vazgeç, o zaman ABD Kürt sorununun çözümüne yardımcı olabilir." Böyle bir görüşme gerçekleşmeyecektir. Bunun kendisi pek önemli değil, bizim burada anlatmaya çalıştığımız, Öcalan'ın uzlaşma çizgisinin boyutlarının geldiği düzeydir, içerdiği umutsuzluk öğeleridir.

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
Pages: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18
News Reporter