BK, bu tutumu hakkında geniş ve ikna edici açıklama yapmaktan kaçınır. "Önderliğimiz tecrit koşullarında bulunuyordu, kendisi hakkında bir bilgimiz yoktu, bir önlem olarak böyle bir açıklama yapmak durumunda kaldık. Sonra avukatlardan gerçek durumunu öğrendik ve artık Önderliğimizle ilişkimiz var, çalışmalarımızı tamamen Önderlik çalışmalarına bağlıyoruz" biçiminde açıklamalar yapsa da BK, bize ve halka "tartışmasız, tabu, yanılmaz ve mutlak doğru olarak" yansıttıkları Öcalan'ın çözüldüğü olasılığına ciddi ciddi inandığı için kimi önlemlere baş vurmuş, böylece sonradan örtbas etseler de Öcalan yanılmasına bir iğne batırmaktan kendilerini almamışlardır…
Daha sonra avukatları, BK'nin hakkındaki kararını kendisine ilettiklerinde Öcalan, öfkelenir, "benim bildiğim 6. Kongre beni yeniden Genel Başkan seçti, BK'nin yaptığı sorumsuzluktur" der. Öcalan'ı tanıyan, kurduğu sistemi bilen BK hemen yelkenleri indirir, "kıblemiz İmralı'dır" demeye ve böylece PKK'yi ve devrimi tasfiye operasyonun uğursuz bir figüranı olmaya başlar. Bunun ayrıntılarına geleceğiz. Ama bu noktaya gelmeden önce devletin Öcalan üzerinden gerçekleştirmeye çalıştığı karşı-devrim planı hakkında birkaç söz söylemeyi gerekli görüyoruz.
Uluslararası karşı-devrim hareketini planladıklarında, Öcalan'ı mutlak teslim almayı ve onun üzerinden PKK'yi başta denetim altına almayı ve süreç içinde tasfiye etmeyi, tüm devrim değerlerini topyekün olarak silip süpürmeyi düşünüyorlardı. Öcalan şimdi ellerindeydi ve "hizmet etmeye hazır olduğunu" belirtiyordu. Bu noktada klasik bir itirafçılık kendilerinin işine yaramayacaktı. Bu, deşifre olmuş bir yöntemdi, topyekün tasfiye, PKK ve devrim değerlerini tümden kontrol altına alarak bitirme hedefine uygun değildi. Öcalan daha sonra yaptığı bir açıklamada kendisinin Şemdin türü bir itirafçılığı ve klasik direniş çizgisini değil, "uzlaşmacılık" yolunu seçtiğini belirtecekti. Deşifre olmuş yöntem ve biçimler yerine başka yöntemlerin seçileceği açıktı. Bu anlamda mutlak teslimiyet ve tasfiye hareketine daha iyi kabul edilebilir bir ad verilmeli, ideolojik ve politik bir kimlik kazandırılmalıydı. Böyle bir yaklaşım bilinç ve ruhsal alandaki tasfiyeye, bellek katliamını gerçekleştirmeye de çok daha iyi bir biçimde hizmet edecekti. Teslimiyet ve tasfiyeci harekete ad bulmak zor değildi, siyasal bir biçim vermek de öyle… Öcalan, bundan sonra "barış savaşçısı" olacaktı, kendisini "kutsal barış davasına" adayacaktı, yaşayacaksa da artık "barış için yaşayacaktı". Kaldı ki bu yaklaşımı yeni de değildi, 1993'ten bu yana sürekli dile getirdiği bir görüş ve tutumdu. Dolayısıyla "barış", "barış süreci" teslimiyet ve tasfiyeciliğin üzerine "cuk" diye oturacak, onu dört bir yandan sarıp sarmalayarak kamufle edecekti…
Tasfiye planına ad bulunmuş, siyasal biçimi belirlenmiştir. Bundan sonrası bu ad altında PKK'yi her açıdan silahsızlandırma ve teslim alma, bütün devrim değerlerini tasfiye etme operasyonu Öcalan'ın eliyle yürütülecekti, komplocu güçler ise daha çok perde arkasında kalacaklardı. Teslimiyet ve tasfiye planı, ideolojik, programatik, stratejik, örgütsel, taktik ve ruhsal, kısacası her cephede bütün olanaklar ve fırsatlar kullanılarak uygulanacaktı. Öcalan ilk sınavını sorguda, kurulan Soruşturma Komisyonu önünde vermek durumundaydı.
Sorgucular sorar, Öcalan bildiklerini tüm ayrıntılarıyla anlatır, kendi deyişiyle "konuşur", sonuna kadar… Daha sonra bu konuda avukatlar sorular sorduğunda, "Önemli değil, o ifadelerin bir önemi yok, ben Soruşturma Komisyonuyla sohbet ettim" diye geçiştirmeye, bütün PKK'yi teslimiyet çizgisine çektikten ve tam denetimi sağladıktan sonra ise bu tutumunu "siyasi çıkış" olarak değerlendirecektir. Öcalan, bütün kavramaların özünü boşaltıyor, en sıradan bilim ve mantık kuralarını bile alt üst ediyor, partinin ve halkın en temiz bağlılık ve güven duygularını hoyratça kullanıyordu, kendi teslimiyetçi ve tasfiyeci tutumunu gizlemek, başka türlü göstermek, "partinin ve halkın yararına" olduğunu anlatarak her şeye rağmen üstte kalmak istiyordu.
(Uluslararası Karşı-Devrim Hareketi, Teslimiyet ve Tasfiyecilik ile BİR YANILSAMANIN SONU; MAHSUM HAYRİ PİR)