Müslüm Baba MARX’ın KAPİTAL’ini öğretiyor II: Emek-emek gücü,
şeyleşme ve yabancılaşma-I
sevgilim, elbet,
dolaşacaktır
elini kolunu sallaya sallaya,
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle : işçi
tulumuyla
bu güzelim memlekette hürriyet…
Nazım Hikmet
Piraye İçin
Müslüm Baba Marx’ın Kapital’ini Öğretiyor 1 isimlil ilk yazıyı okumak için tıklayın
Katı Olan Her Şey Buharlaşiyor Ama Sonra Yeniden Katılaşıyor
160 yıl önce Komünist Manifesto’da K.Marx ve F.Engels yaşadıkları dönemi “katı olan her şey buharlaşıyor” ifadeleri ile açıklamışlardı. Bu ifade kapitalist topluma geçerken bir önceki toplumsal ilişkiler sisteminin nasıl tepeden tırnağa dönüştüğünü /dönüştürüldüğünü açıkladığı gibi, kapitalizmin bugün de hızı artarak devam eden dönüştürücü gücüne ait ipuçları da veriyor. Daha otuz yaşlarına girmeden F.Engels ile birlikte kaleme aldıkları Manifesto’nun yayınlanmasının üzerinden yaklaşık 20 yıl geçtikten sonra, Marx, kapitalizmin yapısal özelliklerini serimleyecek çalışmasını yani KAPITAL’in ilk cildini yayımlayacaktır. Karl Marx, KAPİTAL’de katı olan her şeyin buharlaştıktan sonra nasıl yeniden katılaştığını açıklayacaktır. Metaların Fetişizmi ve Bunun Sırrı adlı alt başlıkta kapitalizmin yapısal özellikleri ile onun işleyişine monte edilen insanların öyküsü anlatılır. Buharlaşan her şeyin nasıl yeniden meta biçimine dönüştürüldüğü yani katılaştığına dair teorik çerçeve, yazıldığı dönemden çok daha fazla bu günleri açıklayacak nitelikte. Önümüzdeki birkaç yazıda, KAPİTAL’den hareketle fetişizm, yabancılaşma ve şeyleşme kavram/olgularını güncel açılımları ile birlikte ele alıp incelemeye çalışacağız. Genelleşmiş meta üretimi aynı zamanda fetişizmin genelleşmesine yol açtığı ölçüde, gerçeği analiz edip anlama daha bir zorlaşacaktır. Bu zorluğun farkında olan Marx ve Engels, Komünist Manifesto’da katı olan her şeyin buharlaştığı bir dünyayı anlamak için daha bir özen göstermenin gerekliliğini vurgularlar. Bu yüzden Marx, kapitalizmi anlama çabasına “meta” kavramıyla başlar. Kapitalizm değdiği her şeyin önce verili konumunu bozuyor, daha sonra ise meta biçiminde katılaştırıyor. Metalaşma ve metalaştırma zaman içinde yaşamın akla gelmeyecek her alanına girecek bir özelliğe sahip. Son zamanlarda üzerinde tartıştığımız konuları düşünmek bile metalaşmanın ulaştığı boyutları açığa çıkaracak nitelikte. Eğitimin aslında bir meta olduğuna ilişkin düşünceler mi dersiniz, kentsel dönüşüm adı altında barınma hakkının metalaşma süreci içinde erozyona uğraması mı dersiniz, kamu açıkları ileri sürülerek sağlık ve ortak kamusal alanlar olarak ormanların metalaşma sürecine çekilmesi mi diyelim. Sistemin yapısal mantığını görmeyen bazı sol-sosyal demokratlar, sorunu devletin yeterli kaynağının olmaması, tam anlamıyla liberal bir metedoloji ile devletin bu alanlardan çekilmesi gibi ampirisist bir dil üzerinden doğrusu biz marksistleri epeyce üzüyorlar. Yani şimdi sermaye ve sermayedarlorın artan egemenliklerine karşı bir şeyler yapmaya çalışırken, bir de enerjimizi size haracamasak ne olur yani (Bakınız son günlerdeki eğitimin neden paralı olması gerektiğine ilişkin “ezber bozma” yazılarına, kaynak tabili Radikal İki pazar ekleri).
Daha önceki konuşma ve yazılarımda işaret ettiğim gibi aslında neo-liberalizm diye ifade edilen gerçeklik/sürece neo takısının konmasının temel nedeni, sermaye ilişkilerinin iktisat politikaları kanalı ile yaşamın farklı alanlarını da içine alması ya da o alanlara da nüfus etmesidir. Burada ise sol ya da marksist analizlerin neo-liberalizmi sadece iktisat politikalarına indirgemesi varsa yoksa neo liberalizmin ne kadar kötü olduğu ama gerçekten ne kadar kötü olduğu üzerinden kolaycı ve ezberci bir dil üzerinden açıklaması amaçlanan amaçlara ne yazık ki hizmet etmiyor. Daha da kötüsü verili kurgunun yeniden üretilmesine neden oluyor. Oysa neoliberal iktisat politikaları eğer sistemin yapısal mantığına dokunmadan işliyorsa, bu sistemin mantığını besleyen bir özellik de kazanabilir. Sadece bir uyarı.. Aynı şekilde küreselleşme denilen olgunun yeni ve farklı olan özelliği bizim gibi geç kapitalistleşen ülkelerde sermayenin sosyal evreninin zamanla tüm ilişkiler ve varoluş üzerinde egemenliğini kurması ve bunun öznesi olan bir sermayedar grubunun oluşmasıdır. Müslüm Baba’nın ihtiyaç listesinin kabarıklığı meta ilişkilerinin geldiği noktayı göstermesi açısından önemli. Tabiki başka açılardan da önemli. Elimizden geldiğince bu yazı dizisince bu başka açıları da göz önüne almaya çalışacağız. Geç kapitalistleşen bizim gibi ülkelerde genelleşmiş meta ilişkilerinin egemenliğini kurması, aynı zamanda kapitalizmin dünya ölçeğinde hız ve yoğunluğunun daha belirleyici olmasına neden olmuştur. Bu ise yeni ve farklı olanı işaret eder.
Nerden çıktı bu “bırrrr”lamak?
Varılan, ulaşılan aşamayı isterseniz Marx’ın Kapital’ini anlamamızı kolaylaştıran Müslüm Baba üzerinden düşünmeye devam edelim. Beyaz’ın Güven Kıraç’la birlikte sunduğu Nası Yani Adlı programın birinde ‘Arabesk” üzerine tartışılırken/konuşulurken şarkı sözü yazarı Ahmet Selçuk bir dörtlükle Müslüm Baba’ya seslendi:
“Ne güzeldi seninle bir sevdayı yaşamak
O sevdayı yürekte jiletle parçalamak
Küstürdün rakıları, küstürdün şarapları
Nerden çıktı be baba kola içip “bırrr”lamak”
Nerden çıktı bu “bırrr”lamak? Bu sorunun cevabının, Müslüm Baba’nın oynadığı Akbank reklamında işaret ettiği ihtiyaç listesi ile ilişkisi olsa gerek. Daha önce Kadir İnanır ‘a da bırrrrlama teklifi götürülmüş ve Kadir İnanır ‘Racona ters‘ diyerek teklifi reddetmiş. Tabii bir de Müslüm Baba’nın kendi ihtiyaç listesini bilmemiz gerekiyor, babamız kendi ihtiyaç listesi için bırrrrlamış ve itirazlarını ihtiyaca çevirmiş olabilir! Müslüm Baba’nın oldukça da zor olan o bırrrrlama hali, ihtiyaç listesinin epey yüklü olduğuna ait ipucu veriyor. Amacımız kesinlikle Müslüm Gürses üzerine bir şeyler söylemek değil, amacımız bu reklamlar dolayında yaşanan süreci kavramsal düzeye taşımak. Ama genelleşmiş meta ilişkileri açısından bırrrr diyenin kim olduğu da önemli, söyleyen/işaret edenin kendisinin de bir değer taşıması gerekli. Yani Hülya Avşar’ın sıkça işaret ettiği gibi bir marka olması gerekir. Her ne kadar Müjdat Gezen “Ben markayım” diyen Hülya Avşar’a, “Hülya Avşar kendisine ‘Markayım’diyor. Ben otomobil miyim, diş macunuyum mu da marka olacağım? Ben insanım” diyerek espirili bir dille Avşar kızını eleştirse de, bence bu konuda da Avşar kızı haklı.
Çünkü bir bırlama yapılacaksa bunu herhangi biri değil de Müslüm Baba gibi birinin yapması gerekir. Yazmanın sıradüzenine uymadan daha sonra girmek istediğimiz bir konuya burada girelim. Bunu da Müslüm Gürses’le kişisel bir sorunumuz olmadığını ve hatta yaşama sesi ile katkı sağlayan birisi ile hiç mi hiç sorunumuz olmadığını söylemek için yapalım. Şunu demeye çalışacağız, bütün toplumsal yapılar bireylerin etkinlikleri/eylemliliklerince oluşturulsa ve üretilse de yapıları doğrudan bireylerden hareketle açıklayamayız. Tam tersine, temel derdimiz bireylerin eylem ve etkinliklerini yapısal olan üzerinden açıklamaktır. Marka olan meta ile normal meta arasında ne gibi farklılıklar vardır. Aslında insanların ihtiyacını giderme açısından marka olan ile olmayan arasında bir farklılık yok. Ama değişim değerinin egemen olduğu toplumlarda metalar arasında bir farklılık yaratılması gerekir. Böylece değişim sürecine giren her türlü metanın, kendini daha farklı göstererek diğer metaların önüne geçmesi gerekir. Kullanım değeri olarak hemen hemen diğerleriyle aynı olan bir metanın diğerlerinden farklılaşması nasıl gerçekleşir? Bu metalar bir anlamda insanların/tüketicilerin zihinlerine hitap eder, ayrıca orada bir yer edinmesinin de sağlanması gerekir. Yani metalar paketlenme servisine sokularak allanıp pullanmması gerekiyor. Bu paketleme kapitalist anlamda üretimin zorunlu sonuçlarından biridir. Çünkü kapitalist anlamda üretilen metaların mutlaka ama mutlaka para biçimine dönüşmesi gerekiyor. Metaların ölüm parendesi yani paraya dönüşme zorunluluğu, tüm bu paketleme servislerini gerekli kılıyor. Ama bu paketleme servisi son zamanlarda iyice fetişistik bir biçim aldı. Artık paketleme, doğrudan pazarlanacak metayla bile ilgilenmeden, o metanın birilerince işaret edilmesi önemli hale geldi. İşte bu birilerinin ‘herhangi birisi’ değil de, piyasada kendi değeri olan birisi/birileri olması gerekiyor. Yani metayı işaret edenlerin metalaşma süreci ile karşı karşıyayız. Müslüm Baba’nın yıllarca severek dinlediğim İtirazım var adlı parçasının “ihtiyacım”a dönüşmesi, dönüştürülmesi kendi başına Müslüm Baba’nın bir marka, bir simge olarak metalaşması anlamına gelmiyor mu?
Aslında Müslüm Akbaş olarak başlayan bir yaşamın Müslüm Gürses ve sonra ise Müslüm Baba olması ve nihayetinde bırrrrlayarak ihtiyaç listesini açıklaması, katı olan her şeyin buharlaşması ve sonra yeniden katılaşmasının anlamlı ve özel bir örneğini teşkil etmiyor mu? Burada Müslüm Babanın paketlediği ya da işaret ettiği “meta” ise ihtiyaç listesindeki metalara hiç mi hiç benzemediğini belirtmemiz gerekiyor. Bu metaların tüketilmesi için gerekli olan, kendine özgü olan bir meta, yani metalaşan paradır. Kapitalizm, reklam ve para kavramlarını daha sonra, daha detaylı ele alacağımız için şimdilik sadece önemli olduklarını belirtmekle yetinelim.
Nedenini Yitirmiş Sonuçlar Toplumu mu?
Reklamımıza geri dönecek olursak, Müslüm Baba ihtiyaç listesini sıralamaya başladığında evde, işyerinde, daracık sokaklarda, parklarda insanların tepesi üzerinde kırmızı gülen metalar dolaşmaya başlıyor. Bankta oturan sevgililerin “mutlu günlere” ihtiyaçları olduğu Müslüm Baba tarafından belirtilmesi ile sevgililerin birbirlerine yönelmeleri, eş zamanlı bir biçimde kırmızı yüzlü şeylerle bütünleşir. Tabi sevgili ve gelecek bu metalar dolayında ancak gerçekleşebilir. Ya da çalışmadan bahsederken bu şey belirir, bilgisayar olmadan önce çalışma diye bir şey mi vardı ki? Tatil derken, bu devam eder ve her şey ihtiyaç listesini dolduran nesnelerden hareketle yeniden yeni bir tarih ile yaşamaya devam ederler. Herşey yeniden metalar dolayında tanımlanıyor. Tarih sanki onlarla birlikte yeniden yazılıyor. İnsanların üzerinde, beyinlerinde ve hatta geleceklerinde metalar ve nesneler belirgin bir yer tutarlar. Reklam bize ihtiyaç listesinin her yere girmiş ve her yere sinmiş olduğunu o kadar açık bir biçimde veriyor ki? Bu reklamın pedagojik değeri gerçekten çok fazla valllahi… Evlere, sokaklara, işyerlerine dahası duygulara, düşüncelere egemen olan nesneler dünyası.