Bu yıl, iki tür Newroz kutlamalarına tanık olduk. Biri, Amed başta olmak üzere birçok alanda görece “barışçıl” geçen Newroz kutlamaları; diğeri, Van, Hakkâri, Yüksekova ve Siirt gibi alanlarda sert, çatışmalı ve
kanlı geçen kutlamalardır.
Her iki tür kutlamanın altı çizilmesi gereken ortak noktası şu: Halkımız, her iki tür kutlayışta Newroz’una sahip çıkmış, ulusal kimlik taleplerini ortaya koymuş, ulusal renklerini sergilemekte geri durmamıştır. Her iki kutlamada yüz binlerce Kürt Newroz’una sahip çıkmış, onu sadece bayram coşkusuyla değil, istem ve davsındaki haklılığını kararlı bir biçimde ortaya koymuştur. Tüm çarpıtma, özden boşaltma ve yanılsamalara rağmen bu yine böyledir!
Her iki kutlamada DTP’lilerin tavrı, genel olarak aynı nitelik ve biçimde olmuştur! Uzlaşmacı, Newroz kutlamalarını devletle uzlaşma, düzen içinde kendine yaşam alanı açma aracı yapmak istemiştir! Bu tavır, kuşkusuz PKK / KCK’nin de tavrıdır. İlk gün yapılan kutlamaları değerlendiren ajansları ANF, “Newroz kutlamalarına demokratik özerklik sloganları damgasını vurdu” değerlendirmesini yaparken, Newroz kutlamalarına yükledikleri anlam ve misyonu da itiraf etmiş oluyordu.
Ama bir gün sonra Van, Siirt, Hakkâri ve Yüksekova’daki sert, çatışmalı, kanlı geçen Newroz kutlamaları, bu değerlendirmelerini çok trajik bir biçimde yalanlıyordu:
Newroz ve Kürt halkının en sıradan hak istemi bu devlete ve düzene sığmaz!
Newroz’u ve Kürt halkını bu düzene sığdırma, düzenle buluşturma çabaları, Van, Yüksekova, Hakkâri ve Siirt barikatlarında, yürüyüşlerinde tuz buz oluyor; devletin kanlı sopası ise bunun olanaksızlığını anlatıyordu. Onlar, bir kez daha “En iyi Kürt ölü Kürt’tür” çizgisini göstererek kanıtlıyorlardı.
Devlet, Amed’de Newroz kutlamaları için izin verirken sergilediği tutum ile Van, Hakkâri, Yüksekova ve Siirt’te Newroz kutlamalarını yasaklarken, dahası son derece tahrik ederken sergilediği saldırgan ve imhacı tutumu çelişkili değil, tersine birbirini tamamlayan aynı politikanın iki yansımasından başka bir şey değildir. İzin verirken Kürt halkının öfkesini ve enerjisini belli ölçülerde yatıştırmak, daha büyük ve kontrol edilemez patlamaların önüne geçmek, bir tür bu kutlamalara “Emniyet supabı” işlevini gördürmek istedi. Bununla birlikte, halkımızın militan güç ve eylemlerini bölmek, zayıflatmak istedi. Bunda, en azından Newroz kutlamaları bağlamında, görece bir başarı kazandı.
Van, Hakkâri, Siirt ve Yüksekova eylemleri ve devletin kanlı saldırıları karşısında Amed ve diğer alanların görece sessizliği, daha edilgen duruşu bunu anlatmaktadır. KCK yöneticilerinin “Destek” çağrılarına rağmen Van, Hakkâri, Siirt ve Yüksekova’daki direnişlere daha güçlü destek verilmemiş, devletin saldırgan tutumu etkin ve yaygın yöntemlerle protesto edilmemiştir. İlginçtir, DTP yöneticileri, anılan alanlardaki direnişleri “yatıştırmada”, kepenkleri açtırmada etkin bir rol oynamışlardır.
Ama öyle de olsa özellikle gençlerin militan direnişi ve bu direnişte bağımsız ve özgür Kürdistan istemlerini dile getiren sloganları, bir kez daha halkımızın devrimci istemlerini bu düzene sığdırmanın olanağının olmadığını göstermiştir! Belki de belli bir süreliğine bilinçleri saptırmak, hedefleri çarpıtmak ve ufukları bulanıklaştırmak olanaklı olabilir; ama kendisi de devrimci olan bu halkın devrimci dinamiklerini söndürmek, düzen içi “çözümlere” bağlamak, onun basit bir eklentisi haline getirmek mümkün değildir…
TC, Kürt sorununa, Kürtlerin en sıradan istemlerine nasıl yaklaştığını Van’da Hakkâri’de, Siirt’te ve Yüksekova’da çok net bir biçimde gösterdi. Newroz kutlamalarına katılan halkımızı, genç yaşlı, kadın erkek, çocuk demeden acımasızca işkenceden geçirdi, üzerilerine kurşun yağdırdı. Bunun sonucu Van, Siirt ve Yüksekova’da üç insanımızı katletti, yüzlercesini yaraladı, yüzlercesini işkence tezgâhlarına aldı. Bu yaklaşım, devletin resmi çizgisidir ve yerel bürokratlarla, AKP hükümetiyle açıklamak yanlıştır. Elbette Vali, askeri komutan ve polis şefleri bu resmi çizgiyi iyi özümasmiş ve onun gereğini yapıyorlar. Ama unutmamak gerekir k, bu bir devlet politikasıdır ve uygulanıyor. Bu anlamda devletin gerçek kimliğini ve sorumluluğunu gölgeleyecek veya bilinçlerden kaçırtacak her türlü değerlendirme ve girişime karşı durmak devrimci yurtseverliğin kaçınılmaz bir gereğidir!
Vurgulamak gerekir ki, Van, Hakkâri, Siirt ve Yüksekova direnişleri, bir gerçeği daha ortaya çıkardı: Direnişin kendisi, direnişlerde dile getirilen istemler, direnişin militan özü ve biçimleri her açıdan İmralı çizgisinin iflasını belgeliyor. Amed ve diğer alanlardaki kutlamalara bakarak, “Demokratik özerkliğin zaferini” ilan edenler, aslında kendilerini aldatıyorlardı. Çok geçmeden bir gün sonra Van, Hakkâri, Siirt ve Yüksekova Newrozları bu düşünceyi yalanladığı gibi, devletin, TC’nin Kürt halkı ve en sıradan talepleri için ne anlama geldiğini bir kez daha gösterdi. Aslında Amed Newroz’u da içi boş, “Demokratik özerklik” çizgisini yalanlıyordu. Bu alanlardaki Kürtler, kendilerinin ulusal kimliklerinin başka bir biçimde inkârının devamı demek olan Demokratik özerkliği benimasmek için değil, kendi ulusal kimlik istemlerini vurgulamak, Newroz gibi ulusal değerlerine sahip çıkmak ve her şeye rağmen bunları kendi istemleri doğrultusunda yaşamak için alanlara koşmuş, Newroz ateşini yakmışlardı…
Demokratik özerklik denen “program”, gerçekten Kürtler açısından ne anlam ifade ediyor? Kürtleri eşit, her açıdan özgür ve kendi kaderi ve yaşamı üzerinde söz söyleme, karar verme hak ve mekanizmalarını içeren bir şey mi? Yoksa politik ve hukuki olarak hiçbir anlamı ve içeriği olmayan Kürtleri devlete bağlama projesinin aldatıcı adı mı? Peki, Kürtlerin, kendilerini ulus olarak tanımayan, ulus olmaktan kaynaklanan haklarını öngörmeyen bir projeye onay vermeleri mümkün mü?
Mümkün olmadığı, Van, Hakkâri, Siirt ve Yüksekova direnişleri ile bir kez daha ortaya çıkmıştır.
Halkımızın Van, Hakkâri, Siirt ve Yüksekova direnişlerini selamlarken, bu direnişin özüne uygun ve onu özgür ve bağımsız ufuklara taşıyacak devrimci emekçi seçeneğin gelişip güçleneceğine olan inancımızı bir kez daha vurgulamak istiyoruz! Newroz direnişlerinin kendisi, bu umudu ve inancı çok daha büyütmüştür!
25 Mart 2008