(Koçgiri’den günümüze Kürdistan şehitlerinin anısına) / Takvim yapraklarının Mart ayını gösterdiği günlerdeyiz.
Mart, ulusal ve toplumsal kurtuluş kavgasında direnişlere,katliamlara,bitmek bilmeyen özgürlük arayışlarına şahitlik yapan isyanlar ayıdır.Nasıl ilk cemre düşerse toprağa,artık bahardır ya doğa.İşte,tarihimizde bir cemre de Koçgiri’dir.Kürdistan’da,makus talihimizi değiştirme yolunda bir işaret fişeğidir.Koçgiri,onurlu ayaklanmalara ev sahipliği yapan,bağımsızlık savaşçılarının kanlarıyla suladıkları ülkemin toprağıdır.Yavuz Selim’den M. Kemal’e barbar Türk akınlarının yakıp yıktığı,ancak teslim alamadığı ezginin mısralarında anlatıldığı gibi,”Kızılırmak boylarında bir şehir”dir.Beydağı’ndan Yılanlı dağı’na doğru uzanan coğrafya da dalgalandırılan bağımsızlık bayrağıdır.Alişan,Alişer,Haydar Bey,Nuri Dersimi,Seyid Rıza ve Kürd istiklali için silah kuşanıp dağları mesken tutan isimsiz vatan kahramanlarının sonraki nesillere miras bıraktıkları bağımsız Kürdistan kavgasıdır.
Koçgiri,ninemin başında sarılı olan siyah örtüyle sessiz ve içten içe yaşanan yas’dır.Issız dağ yamaçlarında,derin uçurum kenarlarında,savunduğu mevzide ölümsüzleşen yiğitlerdir.Katliam arkasından gelen “terbiye” politikalarıyla ulusal kimlik ve değerlerinden uzaklaştırılmak istenen halkımın yaşamak zorunda kaldığı trajedilerdir.Acıların süzgecinden süzülüp gelen ağıtların efkarıyla hüznün yoğunluğunda söylenen klamların dokunaklı sözlerinde duymaya alışık olduğumuz ağıt,acı ve ayrılıktır.Koçgiri,bahar mevsimiyle tabiat ananın kendi doğallığında yeşile durmaya başladığı Mart ayında kan kızılı günleri yaşadı.Bundan yaklaşık seksen yedi yıl önce Mart günlerinde kahraman Kürt milislerin haklı ve meşru,ulusal direnme hareketine tanıklık yaptı.
Zulmün alacakaranlığında,kutup yıldızlarını seyre dalanlar yeni tarihinde habercileri oldu.Varılması gereken yere,sebat ve sevdayla ulaşılmasının zorunluluğunu öğrettiler.Sömürgeci zalimlerin çiğnediği topraklarımızda,esaret altındaki halkımın,düşsel hülyalarıyla yolculuğundan bir kesit Koçgiri.
Albatros’un soylu sevgisini bilirmisiniz? Semalarda aşk ile süzülüp,gökyüzünün maviliğinde kanat çırpan bir kuştur.Dünya’yı boydan boya dolanır.Gurbet kuşu da diyebilirsiniz ona.Ve ömründe bir kez sever.Çıkılması gereken yolculukların ardından aşılması zor olan okyanusları onun için aşarak kavuşur sevdiğine.Sevgisini emekle büyütmekte herhalde albatros’un üzerine başka bir canlı yok yeryüzünde.İhanet nedir bilmeyen albatros,binlerce albatrosun arasında ilk bakışta görür sevdiğini.Zamansız ayrılık mevsiminde,sevginin kutsal ahengiyle kanatlanır gökyüzüne.Bazen,dönüş yolunda aksilik ya,kaybetmişse sevdiğini…Eğer yaşıyorsa ne yapar ne eder bulur onu.Ama ölüm düşmüşse payına,tarifsiz acılar yaşar.Artık divane bir kuş’tur.Yaralı ve yenik hisseder kendisini.Yaşam gıdaları sevgi olan albatros’ların diyarında,bağlanılacak tek bir sevda var sonsuza denk sürecek olan.Peki, ya Boran’ları duydunuz mu? Özgürlük ve onur denildiğinde hatırlanmalı boran’lar.İnsanoğlunun,kapitalizmin çürüten ilişkiler sarmalı tarafından düşürülmeyi yaşadığı günümüzde,boran’dan öğreneceği çok şey var.Özellikle,dağlar ülkesi Kürdistan halkının.Yüzü hep dağlara dönük olanlar boran olmalı,boran misali yaşanmalıdır.Asil ve asi bir kuştur boran.Evcil kuşlara benzemez hiç.Özgürce süzülmek ister asmalarda.Boran,güvercin için hazırlanan tuzağa düştüğünde,esareti kabullenmez.Özgürlüğün değerini bilir.Bu andan itibaren seçeneği ya özgürce kanatlanmak ya ölümdür.Ortası yoktur.Albatros’un sevgisi,boran’ların özgürlük tutkusu! Koçgiri’de,tarihin seyrini bizden yana değiştirmeye soyunanları anlatır.Sevgimize can katıp yurdumuza bağlandık.Özgür halk olma kavgasında sömürgecilere boyun eğmeyeceğimizi kanıtladık.”Koçgiri başladı harb’a”,geldik bugünlere.Bağımsız ülkeyi kazanana dek,savaşımız sürecektir.
Kemalizm,sömürgecilik,tarihin çarpıtılması ve gerçeklerin inkarı!
“…1919 senesi içinde teşebbüsat-ı milliyemiz aleyhine başlayan dahili isyanlar süratle memletin her tarafına sirayet etti,(…) Ümraniye,Refahiye,Zara,Hafik(…) havalisinde alevlenen suriş(kargaşalık) ateşleri bütün memleketi yakıyor,hıyanet,cehalet,kin ve taassup dumanları bütün vatan asmalarını kesif karanlıklar içinde bırakıyor.”(Nutuk,Kemal Atatürk/ syf.442,c.2/ Türk Devrim Tarihi Enstitüsü yayınları)
Yukarıda nutuk’tan yapılan alıntıda görüldüğü gibi,sömürgecilerin,Koçgiri’de gelişen Kürt milli hareketinden duyulan endişe ve kaygıları açıklanıyor.M.Kemal’in,başından sonuna kadar çarpıttığı ve kendini merkeze koyarak (uyduruk) Türk kurtuluş savaşı anılarını topladığı nutuk’unda,Kürt’ler için söylenen “hıyanet,cehalet” suçlamaları bugün’de geçerliliğini koruyor.Türk sömürgeciliği,karakteristlik özelliği gereği,halkımıza bu suçlamaları yapıyor.Bu,klasik egemen ulus algılaması mı? Bir yönüyle evet.Daha özcesi,soy kurutma,sömürgeciliklerini derinleştirme ve Kürdistan gerçekliğini hafızalardan silme saldırganlığıdır.M.Kemal’in tarihsel rolü,eylemleri ve TC devlet aygıtının kuruluş felsefesi’nin özü özeti’de budur.Tarihsel yaşanmışlıkları tersyüz edenler,gerek sol gerek sağ lafızlarla varolan bilinç tutulmasına hizmet ediyor.TC,kemalizm,sömürgecilik ve Kürdistan ulusal kurtuluş hakkı bağlamında mevcut statükonun devamından yana olanlar,sömürgeciliği küçük birkaç kırıntı karşılığı meşrulaştırmaya dünden razı olanlar birbirini tamamlıyor.”Aynı gemideyiz” edebiyatının görünürde karşıt taraflar eliyle sürekli cilalanması boşuna değil.Devletin siyasal kurumlarının resmi ideoloji ile uyumlu davranma durumları gayet anlaşılırdır.Burada irdelenmesi gerekenler,Kürt halkının dışında herkeze,sömürgeci sisteme çalışan teslimiyet platformudur.Konunun çerçevesini aşma pahasına bazı hususları soru-cevap yöntemiyle dile getirelim.Teslimiyetçiler,ideolojik tartışmadan kaçtıkları için sorularımızı cevapsız bırakma lüksümüz yok.
Soru 1: Hem egemenlerin,hem ezilenlerin safında( okurlarımızın anlayışına sığınarak bu basit soruları sormak zorunda kalıyoruz) olunabilir mi?
Soru 2: Hem Türk sömürgeciliğinin devamından,hem Kürtlerin ulusal kurtuluşundan yana olunabilir mi?
Soru 3: Hem Kemalist,hem özgürlükçü olunabilir mi?
Soru 4: Yıllardır sorulardaki ilk paragraflar da vurgulanan egemenlik ilişkilerine “hizmet eden”leri nasıl değerlendirmeliyiz?
Bağımsızlık,tam hak eşitliği,devrim vb. çözüm yolunu ret edenler,kırıntı siyaseti yapanlar döne döne “barışın dili”nden gazel okumaktadır.Kod adı “barış” olan bu çok yönlü tasfiye sürecinin aktörlerinin gelinen aşamada halkımıza verebileceği olumlu bir kazanımları olmayacaktır.Onlar,tercihleri,”TC bizim ortak devletimizdir,TC kimliğini sahipleniyoruz,Cumhuriyeti birlikte kurduk birlikte yaşatacağız”diyerek yaptılar.Devlete hürmet,kemalizme methiye,Anayasaya saygı,uniter yapıyı koruma vd. bunların dışında değişik bir yaklaşım, yönelim içersinde olduklarını duydunuz mu?Duymanın ve gözlemlemenizin sonucu hayır olacaktır.Ara sıra,Kürtlerin demokratik talepleri gibisinden makyaj söylemlerle yanılsamayı sürdürseler de,ulusal sorunun Kürtlerin lehine çözülmesine çalışmıyor ve sömürge sistemine yedekleniyorlar.İmralı savunmalarını zahmet edip incelediğinizde,( özellikle mitoslar ve peygamberler dışındaki bölümler) nesnel karşılığı bulunmayan “devlet karşıtlığı” göze çarpmaktadır.Tabi ki,sadece çarpıyor,çünkü her konuda olduğu gibi bu karşıtlıkta da,tutarlı ve samimi değildir.Öcalan’ın,devlet karşıtlığının aslı astarı,Kürtlerin ayrılma ve bağımsız devletlerini kurma hakkına karşıtlıktır.Sorgu tutanakları,savunmaları ve görüşme notlarında aynı minvalde sayfalar dolusu açıklamaları var.Devletsiz çözüm,demokratik cumhuriyet,üçüncü alan,ekolojik toplum,Anayasal vatandaşlık,konfederalizm,komünalizm,demokratik özerkçilik… Uzadıkça uzayan lafazanlığın psiko-politik çözümlemesinden ziyade( ki buda yapılmalı) Kürtlerin önüne koyduğu somut seçeneklere bakmalıyız.Mizansel bir dille seçeneklerini vurgulayalım; Bağımsızlığa ne hacet! Devrim modası geçti.Ayrılmak kötü Afrika’da ki kabilelerden farkı yoktur.Ulusal özgürlüğün değil Türkiye vatandaşlığı hakkının mücadelesini verin.Barış savaşçısı olun.Çizilen programda,Kürtlerden istenilen ve düzenli komutlarla tekrarlanan talimatname şöyle;Yat barış,kalk barış.Önüm arkam sağım solum barış!Nasıl mı oluyor,onu da Öcalan’a sorun.Bildiğimiz kadarıyla,şu öneriler de bulunuyor.Nasıl ki,20.yy’ın başlarında atalarımız kuvay-i milliye ruhuyla Cumhuriyeti kurduysa,21.yy’da aynı inanç ve şevkle kuvay-i demokrasi hareketi yaratalım.Birde,son süreçte belirttiği “anti-tekel” tespiti var.Barışsever Kürtler,anti-tekelci olmayı da kati suretle unutmayın.Ayrıca,samimiyetlerine gölge düşürecek,”barış sürecini” sekteye uğratabilecek objektif ve subjektif ajanlara,potansiyel hiziplere,önderliği kavrayamamış komplocu unsurlara kulak asmayın.Devrimci kurtuluşçuluk mu? neme lazım! Ulus-devleti çağrıştırıyor.Üç bayrak teorisini aklınızdan çıkarmayın.Boşuna vasiyet havasında yazılmadı ya! Hatırlarsanız,bayrakların ilk ikisi( TC ve AB bayrağı) neyse de,sonuncusu için bilgece yoğunlaştı,en ince ayrıntısına kadar biçim ve ölçülerini verdi.TC ve AB’nin yanına konfederalizm bayrağını ekleyip kendi bayrağını icat eden kişi olarak tarihe geçti.Bravo doğrusu.Lakin,teslimiyet platformu,dünya’da ulus-devlet kurumlaşmasının en katı,en despotik örnekleri arasında bulunan TC devleti nazarında kabul görmüyor ve görmeyecekte.Mesele,İmralı partisiyle sınırlı olsaydı çoktan af karşılığı susturmuşlardı.Ulusal sorunun karmaşık ve devrimci dinamiği yeni alternatif süreçleri tetikleme potansiyeli taşıyor.Politik muhtevası sömürgeci sistemi aşmayan,ulusal kurtuluş amacı olmayan İmralı partisi,sömürgeciler için yüzyılda bir bulunacak bir fırsattır.Devlet,İmralı partisini bahane ederek,ulusal ve sınıfsal saldırganlığını tırmandırmaktadır.Bölgesel hesaplarını pratikleştirme de yine faydasını görüyor.Kürtleri belleksizleştirme,amaçsızlaştırma ve silahsızlandırma da ihtiyaç duyulan siyasal bir öznedir.Bunlarla birlikte devlet,topyekün imha kudurganlığıyla,Kürt halkının direnişçi kadrolarını,büyük bedeller ödenerek yaratılan kazanımlarını yok etmekten de geri durmuyor.Bir yanda İmralı çizgisinin tüketici,hedef saptırıcı programatik yönelimleri,diğer yanda sömürgecilerin özel savaş politikalarıyla kapsamlı imha operasyonlarına maruz kalan halkımızın yaşadığı açmazlar derinleşmektedir.Açmazı aşabilmek için de ulusal özgürlük sorununun devrim ve bağımsızlık doğrultusunda emekçi çözüm yolu’nu inşa etmeliyiz.
Devletin sınıf ilişkilerine dokunmazsan,sınırların gayri meşruluğuna ses çıkartmazsan ve devleti korumayı kendine birincil görev biliyorsan safının neresi olacağı da açıktır.Ezilen sınıf ve halkın mücadelesinin karşısında konumlanmışsın demektir.Bu gerçeklik ışığında can alıcı sorumuzu sormalıyız.Madem,devlet’le probleminiz yok,ne diye yoksul Kürt gençlerini dağlar’da tutuyorsunuz? Bunun politik cinayetten başkaca bir anlamı var mı?KCK’ nin son yayınladığı “demokratik çözüm” deklarasyonundaki maddeler amacınızsa ve kültürel kimlik Anayasa’ya girsin silahlar susar diyorsanız.Takiye yapmanıza gerek yok ki! Onursal başkanınızın perspektifleriyle;”Anayasayı geliştirme ve takipçisi olma vakfı” kurun,olsun bitsin.Vakıf bünyesinde çalışma komisyonlarıyla tek bir kişinin burnu dahi kanamadan kültürel hakların kabulüne yoğunlaşın.Hali hazırda legal araçlara sahipsiniz yine iktidarı hedeflemeyen “demokratik özerklik” projeniz nasıl oluyor hem bizlere de göstermiş olursunuz.TÜSİAD’ın demokratikleşme paketlerine bile övgüler dizen,siz “anti-tekelciler”,politik tekeliniz sürsün diye yeni felaketlere kapı aralıyorsunuz.
“Atatürk kültür milliyetçisiyim,Atatürk’ün önderlik özelliklerini hep takdir ettim kendime rehber aldım,Kemalizm demokratik cumhuriyetçiliktir,Kemalizm tutuculuk değil bilimciliktir,Atatürk Kürtlerin haklarını verecekti emperyalistlerin kışkırttığı isyanlar yüzünden veremedi,ben kendilerine kemalist’im diyenlerden daha fazla kemalist’im…” Verdiğimiz bu örneklerdeki sözlerin sahibinin Kemalistliğinden kuşkumuz olmaz,olamaz.İmralı öncesi dönemde M.Kemal ve Kemalizm için söylediklerini yakalanır yakalanmaz jet hızıyla ret etmişti.Mahkemelerdeki özeleştirisini de bu temel üzerinden yapmıştı.Savunmalarındaki safsatalarla,KUKM’ni mahkum etmeye uğraşırken aynı zamanda “21.yüzyıl Kemalist’ti” olduğunu söze gerek bırakmayacak netlikte göstermişti.Kemalist Öcalan,görüşme notlarında saplantı halini alan M.Kemal ve Kemalizm’e iyimser göndermeler de bulunması boşuna olmasa gerek! ” Devlete hizmet” amacında kat ettiği mesafenin çerçevesini yansıtmaktadır.Son görüşme notlarının birinde,”bana kemalist diyorlar aslında öyle değil,şöyle değilim” tepkisi okuduk.Öcalan, ne o ne bu neyi savunuyor,neye karşı çıkıyorsun?Politik amacın,duruşun ve ilkelerin nelerdir acaba? Madem,kemalist değilim dedin,son sekiz yıl boyunca söylediklerim yanlıştı diye neden konuşmuyorsun? Neden demeyeceğinin cevabını aynı görüşme notundaki açıklamanın devamında veriyor.Atatürk’e kalsa Kürtlere muhtariyet verecekti.İngiltere’nin adamları İsmet paşa ve Kazım Karabekir,yapılan kötülüklere bunlar sebep oldu.Atatürk’ü bile Çankaya’ya mahkum ettiler.Dersim’deki katliamdan ve Seyid Rıza’nın idamından haberi olmamış,olsaydı idam edilmezlerdi… “21. yüzyıl kemalist’ti” bir çırpıda tarihi tersyüz ediyor,M.Kemal paşa’sını temize çıkartma gayesiyle attıkça,atıyor.Tutabilene aşk olsun!“Seyit Rızaların idamında, Dersim’den bir heyet, Mustafa Kemal ile görüşmeye çalışır. Mustafa Kemal Elazığ’a gelecektir. Ancak bu kadrolar, bu görüşmeyi engelledi. Üç saat erken gelseydi Seyit Rızaların idamının gerçekleşmeyeceği söyleniyor. Birtakım eksik evraklarla, imzaları bile tamamlamadan idamlar gerçekleştirildi. Mustafa Kemal’le görüşebilselerdi belki de Koçgiri’deki gibi bir uzlaşmayla sonuçlanabilirdi. Ama buna engel olundu.”(27.02.2008 tarihli görüşme notu-İmralı) İmralı’da söylenenler böyle.”Koçgiri’deki uzlaşma” diye aktarılan bilginin yalan ve yanlış olduğunu söylemeliyiz.Tarihe karşı duyduğumuz sorumluluğun gereği,Koçgiri direnme sürecini kısaca, çarpıtmadan,satır başlıklarıyla açmakta fayda var;
Koçgiri milli direnme hareketinden kesitler; Unutma Unutturma!
“Kemalist Cumhuriyet ideolojisi,halkları inkarı ve imha etmeyi programlaştırdığı gibi,aynı zamanda toplumsal sınıflar gerçeğini de yadsır.Sınıfsız ve imtiyazsız bir kitle düşüncesini bilinçlere ve ruhlara işler,bunu tek düşünüş ve davranış tarzı haline getirmeyi hedefler.
Her açıdan tek tipleştirmeyi dayatır ki bu,toplumsal,ulusal ve kültürel farklılığı ve zenginliği ortadan kaldırmak ve militarizme göre biçimlenmiş bir toplum yaratmaktan başka bir şey değildir.
Her açıdan dayatılan tek tipleşme ve bütün farklılıkları öldürme siyaseti,hiç kuşkusuz,toplumsal yaşamın,halklar gerçeğinin katı yasaları karşısında iflas eder.İflas etmesine eder ama,toplumun bilincinde ve ruhunda yaralar açar,sağlıksızlaştırır.
Kemalizm,her türlü alternatifi ve muhalefeti boğma ideolojisi ve pratiğidir.
Bunun kapsamlı nedenleri var.Bu olgunun M.Kemal’in kişiliği ve iktidar tutkusuyla ilgili boyutları var ve bunlar Kemalizm’e içerilmiştir.Ancak her türlü alternatifi ve muhalefeti yok etme anlayışı ve siyasetini salt M.Kemal’in kişiliği ve gemlenemez iktidar hırsıyla açıklamak eksik kalır.Halkların inkarı ve imhası,sınıflar gerçeğinin inkarı,çok yönlü tek tipleştirme siyaseti,faşizmin kendisidir ve aynı zamanda her türlü alternatife ve muhalefete yaşam hakkı tanımamak demektir.”
( KUKM’yi toparlama ve yeniden inşa BİLDİRGESİ,syf: 82,83)
Birinci dünya savaşından sonraki dönem artık,Osmanlı imparatorluğunun her açıdan enkaza dönüştüğü yıllara tekabül etmekteydi.Türk egemenler sınıfı elde kalanı koruma,enkazın kalıntılarından bir devlet-ulus yaratma ve emperyalistlerin icazetinde,Kürdistan’da sömürgeciliklerini yeniden kurumlaştırma da politik çalışmalarını hızlandırdılar.1919 yılın’da,Osmanlı yetiştirmesi M.Kemal politik önder kimliğiyle öne çıkmıştır.Osmanlı padişahının görevlendirmesi ile birlikte,Anadolu ve Kuzey Kürdistan seferiyle faaliyetlerine başladı.İstanbul’dan ayrılmadan son kez padişah’ının huzuruna çıkarak,padişaha şu sözü vermiştir;
“Zat-ı şahaneleri müsterih ve mutmain ( fikren rahat olma) bulunsunlar ki bu havalide kurulması muhtemel bir Ermenistan ve Kürdistan’ın teşekkülüne sebep ve bahane addedilecek en küçük bir hususa meydan vermeyeceğim.Bunu size arz ve vazife bilirim.”( Selahattin Tansel,Mondros’tan Mudanya’ya kadar,c.1,syf:234,Milli Eğitim Basım evi,1978)
1919 yılının Mayıs ayında Samsun’a ardından Erzurum’a doğru seferini genişletiyor.İlk etap’ta baskın görünüm ve lafız,hilafet ve de islami ton karışımıdır.Erzurum kongresinin açılış konuşmasını şu sözlerle bitiriyor;
“En son olarak yakarım (niyazım) şudur ki,istekleri gerçekleştiren yüce Tanrı,sevgili Peygamberi adına bu kutsal yurdun sahibi ve savunucusu ve yüce islam dininin kıyamet katını ve yüce halifeliği korusun…Amin.”( Atatürk’ten Bize,Hürriyet vakfı yayınları,syf: 299,1987)
Resmi bakış açısına göre,itilaf devletlerine karşı Türk kurtuluş savaşı diye isimlendirilen,ancak bu söylemin aksine,dışa dönük Yunan’lılara,içe dönük ise Kürtlere karşı verilen bir savaş süreci yaşanmıştır.İttihat Terakki ve Teşkilat-ı Mahsusa’nın ırkçı katiller topluluğu,(kadroları) M.Kemal’in öncülüğünde Turancı ideolojiyle,özellikle Kuzey Kürdistan’ın üstüne çöreklenmiş,halkımıza kan,gözyaşı ve vahşetten başka bir şey vermemişlerdir.O yıllar’da,Kürtler’de cılız da olsa gelişen milliyetçilik eğilimini baltalamak,ulusal bütünleşmeyi güçlendiren isyanları ezmek,özcesi, sömürgeci egemenlik hedeflerini kalıcı adımlarla kurumlaştırarak ve sömürgeciliğin politik,ekonomik,askeri ayaklarını tamamlayarak,Kürt ve Kürdistan gerçekliğinin inkarını sonuca ulaştırmak istediler.Türk sömürgeciliği,imha ve inkar stratejisinin ülkemizde nufüsu için katliamlarını boyutlandırırken,biçimlendirilen yapıyla Kürtler,Türk ve Kürdistan,Türk yurdu olarak kabul ettirilecekti.Misak-i Milli sınırlarının gayri meşruluğu unutturulacaktı.
Türk sömürgeciliğinin değişen koşul ve dengelere göre yeniden örgütlendirildiği tarihsel aşamada,Kürdistan topraklarında,parçalı-bölgesel çapta halk hareketlerinin tepki pratikleri de yaşanmıştır.Bu hareketler içerisinde Koçgiri ulusal direnme hareketi kapsamı,programı ve yeni isyanlar sürecini başlatmasıyla öne çıkan nitelikte özelliklere sahiptir.Koçgiri,20.yy’ın ilk çeyreğinde,bütün zaaflı yanlarına rağmen bağımsızlık arayışını bünyesinde taşımıştır.Osman’lı sonrası kabuk değiştirerek Cumhuriyet adını alan sömürgeci sistemin faşist- despotik- katliamcı kimliğini tüm açıklığıyla göstermiştir.Zira,ders çıkarmasını bilmeyenler,TC’nin kuruluş felsefesini yere göğe sığdıramıyor,Cumhuriyet’çi kesilerek,neo-kemalist hezeyanlarla Kürt kırımının en kanlı örneklerinin yaşandığı yılları unutuyorlar.Tarihsel belleğini yitirenleri ise çok yönlü yenilgi ve teslimiyetten başka bir son beklememektedir.
“…1921 senesi bidayetinde de Koçgiri aşiret rüesasından Haydar Bey,İstanbul’da Seyit Abdülkadir’den aldığı talimat üzerine Alişan ve akrabasından Naki,Alişer vesaire ile hareketi isyaniyeye başlamışlardı.(Nutuk,Kemal Atatürk,syf.629 )
Koçgiri direnme hareketi,1919-21 yılları arasında bir dizi gelişmeyi içinde barındıran halkalardan oluşuyordu.Mondros mütakaresinden sonra yaşanan süreç,TC’ye doğru evrilirken ve Lozan en sonu Brüksel anlaşmalarıyla emperyalistlerin de onayı alınırken,Kürt milli güçleri de kendi kaderlerini belirleme yönünde,dağınık ve parçalı duruş içinde olsalar da,silahlı direniş hareketleri yaratarak,mevcut statükoyu kırmayı,ulusal özgürlük kanalına akacak direnişçi potansiyeli açığa çıkarmaya yoğunlaştı.Koçgiri ve Dersim’de,ulusal direniş safında yer alan kadroların,Türk İttihat’çılarla uzlaşmama tavırları oldukça doğruydu.Bu Kürdistan’lı güçler,Türk egemenlerinin yalan ve hilelerine kanmayarak,kendi mücadele araçlarını oluşturmuş politik yönlerini çizmişlerdir.Türk sömürgeciliğinin tedip ve tenkil saldırganlığı karşısında yenilgiyle sonuçlansalar da,ulusal direniş tarihimizde onurlu yerlerini almışlardır.
Koçgiri hareketinin önderlerinden Haydar Bey,Kürt Teali Cemiyeti’nin bir üyesidir.KTC,dönemin Kürt geleneksel yöneticilerinden oluşmuştur.Milliyetçi fikirler taşıyan Kürtleri bir araya getirip,ulusal mücadele düşüncesini yaymayı amaçlamıştır.KTC’nin bileşenleri içinde farklı eğilimlerde bulunmaktadır.Bütünlüklü mücadele programına sahip olmadıklarından pratik etkinliği de zayıf kaldı.KTC ağırlıkla itilaf devletlerince sürdürülen uluslar arası toplantıların seyrini Kürtlerin lehine çevirme,Wilson prensiplerinde belirtilen kararların Kürtler içinde uygulanması çabasında olmuştur.KTC’nin başkalığını Seyit Abdülkadir,başkan vekilliğini de Emin Ali Bedirhan ve Ferik Fuat Paşa yaptı.KTC’nin Koçgiri’deki şubesi Haydar Bey tarafından İmranlı kazasında açılmıştır.Yine KTC, koçgiri öncülerinden Nuri Dersimi’yi,Koçgiri bölgesine görevli olarak gönderdi.1918-19 yıllarında bu yönlü toparlanma,örgütlenme arayışlarına hız verdikleri biliniyor.Ayaklanma potansiyelinin dinamik olduğu Dersim’de ve daha başkaca alanlarda aşiretleri bir araya getirme doğrultusunda müdahaleleri vardır.Koçgiri hareketi ile KTC’nin başlangıçta karşılıklı ilişkileri olmuşsa da organik bir ilişkiden söz etmek zordur.Direnme hareketinin ileri safhalarında ciddi görüş ayrılıkları baş göstermiştir.Koçgiri direnme hareketinin yenilgisini değerlendiren Nuri Dersimi,sürecin genel özetini şöyle açıklamıştır;
” Hareket başlarken Kürt Teali Cemiyeti inhilah etmiş( çözülmüş) üyelerinden bazılarının ihmal ve lakaydisi,bazılarının da İstanbul’dan harice kaçarak harekata katılma imkanlarından mahrum olması hesabiyle,harekatı bir ahenk ve plan dairesinde merkezileştirip idare etmek imkansız olmuştur.
İşin maddi yönü işte bu pek çetin şartlar açılmıştı.
Manevi cephesine gelince:
A-…Sevr’deki projeye rağmen,itilaf devletleri bu ayaklanmalara bigane kalmış ve hiçbir yardımda bulunmamıştı.
B- Kürt milletin içtimai kurumunun ekseriyetle aşiret şeklinde bulunması,aşiretler arasındaki husumet ve ademi ittihat( bir araya gelememek) kurtuluş savaşları için gereken birlik ve ahengi baltalamıştı.
C- Din ve mezhep itilafları dolayısıyla Kürtler arasında mevcut itimatsızlığı izaleye muktedir münevver kitle henüz matlup bir yeküne balig olmamıştı.
Bunlar başka:…Türk Kuvvetlerinin teçhizat ve sayı üstünlüğü de muvaffakiyetsizliğimizin başlıca sebebi idi.” ( Kürdistan Tarihinde Dersim,syf: 170-171)
Koçgiri ulusal direnişinin hazırlık aşamasında hareketinin safında bulunan aşiretler,1920 yılının başlarında,Kangal ilçesinin Yellice nahiye’sinde bulunan Hüseyin Abdal Tekke’sinde toplantı yapmış,varılan mutabakatla birlik ve mücadele yemini ederek Koçgiri,Dersim,Elazığ,Diyarbakır,Bitlis,Van bölgelerini kapsayan bağımsız bir Kürdistan’ı kurmak için savaş kararı almışlardır.Toplantıya katılan aşiret güçlerinin bir bölümü çatışma süreci başladığında ya da sonraki aşamalarda verdikleri sözleri tutmamış,direnişi yalnız bırakmıştır.Ayrıca,Giniyan aşiret reisi Murat Paşa hareketin içine sızarak,ajan-ihanetçi kimliğiyle direniş önderlerinin bazılarının katledilmesinde rolünü oynamıştır.
Koçgiri direniş güçleri,silahlı baskın ve kamulaştırma eylemlerine başlamışlardır.1920 Temmuz’unda,Zara ilçesinde,Çulfa Ali Karakoluna baskın yapılır.Bu baskını başka saldırılar izler.Türk ordu’suna ait cephanelerin bir kısmı yapılan saldırılarla direniş güçlerinin eline geçer.Refahiye’de hükümet konağına girilir,binaya Kürdistan bayrağı asılır.Zara’dan,Erzincan’a kadar geniş arazi üzerinde Kürt milislerinin etkinliği artar.
Direniş hareketinin önderlerinden Alişan Bey,Dersim aşiret reisleriyle Hozat’ta bir toplantı yapar.Toplantıya Hozat aşiretlerine güvenmeyen Seyid Rıza katılmaz.Hozat toplantısında,Ankara hükümetine 15 Kasım tarihli cevap vermeleri istemiyle yazılı bir muhtıra gönderilir.Koçgiri’nin üstüne gönderilen Türk ordu birliklerinin geri çekilmesi istenir.Ankara hükümeti gelişmelerden kaygı duymaktadır.Koçgiri’de büyüyen direnişin,Dersim ve diğer alanları etkilemesinden korkmaktadır.Türk hükümeti,Nurettin Paşa ve Topal Osman komutasında ki katliam birliklerini bölgeye sevk edecektir.Ayrıca direnişi zayıflatmak,Dersim’de bazı aşiretleri yanına çekmek ve kandırma,oyalama taktiğine göre “ikna heyeti” bölgeye gönderilmiştir.Türk hükümetinin gerçek niyetini kavramakta zorlanmayan direniş hareketinin bileşeni olan aşiretler adına Ankara’ya şu uyarı telgrafı ulaştırılır;
“Elazığ vilayeti vasıtasıyla
Ankara Büyük Millet Meclisi Riyaseti’ne,Sevr muahedesi mucibince Diyarbekir,Elaziz,Van ve Bitlis vilayetlerinde müstakil bir Kürdistan teşekkül etmesi lazım geliyor.Binaenaleyh bu teşkil edilmelidir.Aksi taktirde bu hakkı silah kuvvetiyle almaya mecbur kalacağımızı beyan eyleriz.
25 Aralık 1920
Batı Dersim Aşiret Reisleri”
Koçgiri ve çevresinde ulusal direniş mayalanmakta daha büyük başkaldırıya dönüşmesi için uygun zaman beklenmektedir.Aşiretler arası hukukun zayıflığı,1500 km’lik alanın kontrolünün zorluğu,genel planlamayla örtüşmeyen eylemlerin gerçekleşmesi vb. bir dizi etken,Koçgiri başkaldırısının erken doğmasına yol açmıştır.Ocak-Şubat 1921’de,yaşanan olaylar,Mart’la birlikte alevlenmiş çatışmalar yaygınlaşmıştır.Türk sömürgeciliği,imha planlamasını geniş çaplı askeri operasyon’la hedefe vardırma hesabındadır.En değme kafatasçı çetelerini halka saldırtmaktadır.4 Mart 1921’de,6. süvari alayı’nın Ümraniye’de yakaladığı bir grup Kürt direnişçiyi yargılamak için Zara’ya doğru götürmek istemesi bardağı taşıran son damla olmuştur.Direniş güçleri süvari alayına baskın yapıp esirleri kurtarır.Sonrasında 6 Mart günü,Ümraniye kazasında süren çarpışmalar da 6. süvari alayı teslim alınıyor.Alay komutanı Miralay Halis yargılanır ve ölümle cezalandırılır.Diğer askerlerde serbest bırakılır.Ümraniye’de artık Kürdistan bayrağı dalgalanmaktadır.Alişer’in önderliğinde 2500 Ovacıklı direnişçi Munzur dağlarını aşarak Kemah’a girmişlerdir.Ümraniye’ye kadar yürüyüşlerini sürdürürler.Mart 1921’de Zara,Ümraniye,Refahiye,Kangal,Divriği,Kemah,Kuruçay,Dersim’in bir bölümü direniş hareketinin denetimindedir.
13 Mart 1921 yılında Ankara hükümetinin verdiği yetkiyle Türk ordusu “seferberlik” kararı alır.Sivas,Erzincan ve Elazığ’da sıkıyönetim ( örfi idare) ilan edilir.Ordu birliklerinin büyük kısmı Koçgiri bölgesine kaydırılır.Türk meclisinin onayıyla M.Kemal’in görevlendirmesiyle Nurettin Paşa emrindeki birliklerle bölgeye gönderilir.14 Mart 1921 tarihinde merkez ordusu bildiri yayınlayarak halkı tehdit eder.Teslim ol çağrıları yapılır.Karşılıklı çatışmalar boyutlanarak artar.Olumsuz doğa koşulları yüzünden direnişe destek verebilecek aşiret güçleri hareket edemez.Ulaşım yollarının denetimi Türk ordusunun eline geçer.Dalga dalga bölgeye yığılan ordu birlikleri dört koldan saldırılarla direniş alanını kuşatırlar.Bölge’de seyahat yasaklanmıştır.Çatışmaların ağırlıkla yaşandığı yerlerde direniş güçleri kahramanca çatışsalar da,sayı ve teçhizat üstünlüğü olan Türk ordusu karşısında kademeli geri çekilmek zorunda kalmışlardır.Karadeniz hattından katliam yaparak ilerleyen Topal Osman çeteleri de tehdit oluşturmakta ve aşiret güçleri bunlarla da savaşmak zorunda kalmaktadır.Refahiye’de, Beko önderliğinde ki Koçgiri’li direnişçiler Topal Osman çetesini kuşatmışlardır.Topal Osman’ı son anda yardımına yetişen Türk ordusunun süvari taburu kurtarmıştır.Yengi ve yenilgilerle devam eden çatışmalar karşılıklı hamlelerle tırmanmaktadır.20 Mart günü Mahmut Bey’in önderlik ettiği aşiret güçleri,Divriği’de jandarma birliklerini püskürtmüştür.Bey dağı,Yılanlı dağı hattında direniş güçleri mevzilerini korumaktadır.Aşiret güçlerinden beklenen yardımların gelmemesi,saf değiştiren aşiretlerin neden olduğu olumsuzluklar ve ordu birliklerinin ateş gücü aleyhte gelişmeleri hızlandırmaktadır.
Kürdistan tarihinde,ulusal kurtuluş hareketlerinin içeriden baltalanması örnekleri rahatsız edici derece fazladır.Koçgiri’de,Murat Paşa’da bu ihanet halkasının bir parçasıdır.Türk ordusuna muhbirlik yaparken,sömürgecilere hizmette sınır ve ölçü tanımamıştır.Görüşmek için çağırdığı aşiret önderlerinden Zalim Çavuş ve Seyit Aziz’i Beypınarı nahiyesinde Türk ordusuna teslim etmiştir.Zalim Çavuş ve Seyit Aziz alelacele gece yarısı yargılanarak Sivas merkezde idam edildiler.Arkasından Nurettin Paşa komutasındaki Türk ordu birlikleri,Kurmeşan aşiretine saldırmış,direniş önderi Güzel Ağa’yı katletmişlerdir.Ümraniye hattında direniş önderi Azimet’te şehit düşmüştür.Üst üstte alınan darbeler yenilgiye kapı aralamıştır.Sivil halkı hedef alan saldırılar halkta korku ve panik havası yaratmaktadır.Erzincan,Malatya,Giresun sınırları ordu kontrolündedir.Dersim aşiretleri de ikiye bölünmüş,Koçgiri’yi yalnız bırakmıştır.Haydar Bey’in öncülüğünde 2000 dolayında sivil halkın Dersime geçişine Dersim aşiretleri izin vermez.Sonrasında sivil halkın geçişine izin verilse de askeri destek konusunda olumlu adımlar atılmamıştır.Türk meclisin’deki Dersim mebusları’da Koçgirililere “şaki” suçlaması yapar.Yaşanan bu trajedi yıllar sonra Dersim halk hareketi sürecinde tersinden Koçgiri aşiretlerinin de duyarsız kalmasının nedenleri arasında sayılacaktır. Nisan 1921’in sonlarına doğru,Koçgiri direnişinin hareket alanı büyük ölçüde daraltılmış,katliamdan korkan halk yığınlar halinde bölgeden uzaklaşmaya çalışmaktadır. Yerleşim yerlerinde talan ve yakıp yıkma saldırıları gerçekleşmektedir.Direniş önderlerinden Sabit Bey ve Baki Bey’de katledilmiştir.Türk ordusu,Koçgirinin genelinde kontrolü ele geçirir.Erzincan,Dersim hattında geri çekilen aşiret güçleri ise son günlere kadar çatışma içinde olmuşlardır.Ordu birlikleri,binlerce insanı yargılamak maksadıyla gözaltına alır.Koçgiri dağlarında bir çok direnişçi son mermilerine kadar çatışarak şehit düşer.Zara,Kangal,Divriği bölgelerindeki aşiretlerin direnç noktaları kırılır,silahlı güçler geri çekilmek zorunda kalır.Koçgiri aşiret güçleri, Batı Dersim aşiretlerininde katıldığı çatışmalarda Bey dağı,Bağlama ve Kara İbo bölgesinde,Çamözü dağlarında,Ümraniye’de,Kangal’da,Divriği’nde,Hogos dağında,Boğazviran ve Karataş bölgelerinde,Kemah’ta,Koçhisar’da…gelecek nesillere miras niteliğinde kahramanca direnişler gerçekleştirmişlerdir.Askeri anlamda yenilgiyle sonuçlansa da,20.yy’ın ilk çeyreğinde halkımızın bağımsızlık yolunun temellerini kanlarıyla sulayarak geleceğe ışık olmuşlardır.
Koçgiri direnme hareketi bastırıldıktan beş yıl sonra,hareketi baltalayan Ginyan aşiret reisi Murat Paşa,Zara merkez köyünde konağına yapılan baskınla ölümle cezalandırılmıştır.Baskın yapan direnişçiler Dersim bölgesinde bulunan Alişerin talimatıyla bu eylemi gerçekleştirir.Koçgiri hareketi bastırılmasının ardından 400 kişi yargılanmış,çeşitli cezalara çarptırılmışlardır.Yüzlerce aile batı bölgelerine sürgüne edilmiştir.Resmi rakamlara göre 270 direnişçi şehit düşmüştür.100’den fazla direnişçi yaralı yakalanmıştır.Bu rakamların dışında gayri resmi söylencelere göre ölü ve yaralı sayısı bilinenin çok üstündedir.Onlarca yerleşim yeri kullanılmaz hale getirilmiştir.Haydar Bey ve Alişan Bey’de yargılananlar arasındadır.Mahkeme kararıyla onlarda sürgün edilmişlerdir.Daha sonra 1931 yılında çıkartılan af yasasıyla geri dönmelerine izin verilmiştir.Ümraniye’ye dönen Alişan ve Haydar Bey dönüşlerinden kısa bir süre sonra,Türk devletince düzenlenen bombalı bir saldırıyla hedef alınırlar.Evlerine atılan bombayla Alişan Bey öldürülür,Haydar Bey’de ağır yaralanır.
Dersim’li direniş komutanı Alişer tarafından yazılan ve Dersim’de onun sazından çalınan Koçgiri Destanı’ndaki dizelerle konumuzu toparlayalım;
Koçgiri başladı harba
Sesi gitti şarka garba
Bir ordu asker geldi
Dayanamadı bu darba
Ovacığın aşireti
Zapt eyledi memleketi
Geriden imdat gelmedi
Hozat çekmedi gayreti
Kürdistan’ın orduları
Kahrettiler barbarları
Vatan için öleceğiz
İstemeyiz Moğalları
Yemin edenler elmaya
Zülfükar ü Murtaza’ya
Geriden teller çektiler
Biz uymayız eşkiyaya
Dilo yaman,yaman yaman
Çiyan girto berf ü düman
Mera bişin şahi Merdan
Ew dermane hemü derdan
ferhat.ucoluk@gmail.com