0 0
Read Time:5 Minute, 3 Second

TV ve internet sitelerinde görüntüleri yayınlanan karelerde, Kürdistan’da,

Newroz’unu eylemli kutlayan halkımızın karşılaştığı sömürgeci devlet terörünü tüm çıplağıyla gördünüz. Yoksul Kürt halkının ulusal asmbolleriyle, sömürgecilikle hesaplaşmayı ifade eden şiarlarıyla sergilediği kararlı ve militan duruşu hazmedemeyen devlet, polis ve asker sürülerini sokaklara salarak, halkımıza düşmanlığında ne düzeyde ölçüsüz ve sınırsız olduğunu bir kez daha alenen gösterdi. TC’nin “hayırseverliğine” inanmak isteyen “barışseverler” umarız bir nebze olsa da ders çıkarır.

Nevruz’laştıramadığı Newroz’lara azgınca saldırdılar. Yaşlı analarımızı yerlerde sürükleyip kıyasıya dövdüler. Panzerlerini halkımızın üstüne sürüp insanlarımızı ezerek öldürmek istediler. Günlerce kurşun atarak ve gaz bombaları kullanarak 7’den 77’ye halkımızın geneline karşı takındıkları tutumlarını yansıttılar.

İşkenceci kimliklerini pratikte ulu orta sergilediler. Üç yurtsever insanımızı hunharca katlettiler. Onlarcasını yaralayıp, işkence seansları eşliğinde tutukladılar. Ettikleri küfrün, yaptıkları hakaretlerin odağında ulusal istem ve değerlerimiz vardı.

Polis sürülerinin “Allah Allah” nidalarıyla koşuşturmasına sahne olan caddelerde, rap rap kıta yürüyüşü yapan askerlerin “ne mutlu Türk’üm diyene” diye diye avazı çıkmışçasına bağırtılarını işittik.

Yüksekova’da, sömürgeci zulme inat, onurlu ve militan Newroz eylemleri halkımızın talep ve özlemlerinin bu düzene sığmayacağının en yalın karşılığıdır. Kürdistan ulusal dinamikleri çok yönlü bastırılma sürecine rağmen diri’dir. Kendini patlamalı olarak her fırsatta açığa vurmaktadır. Yaşam tarafından tekrarlana tekrarlana doğrulanan ulusal dinamiklerin devrimci niteliği ulusal sorunun emekçi çözümünün tek ve biricik seçenek olduğunu kanıtlamaktadır. Yüksekova Newroz eylemlerinde, günlerce süren direnişlerin direnişçilerinin yoksul Kürt gençleri olması bilinen gerçeğin pratik yansımasıdır. Gerçeklik şudur; Ulusal ve toplumsal özgürlük amacı, ülkemizde emekçi halkın mücadelesinin başarısını koşullayacaktır. Devrimci kurtuluş yolunu rehber alabilecek öncü sınıfın işçi-köylü proleter sınıf olduğunu vurguluyoruz. Özgür ve bağımsız bir gelecek uğruna bedel ödemekten kaçınmayacak nicel gücün Kürdistan emekçi halkı olacağını yaşanan süreç anlatmaktadır. Kürdistan’da, sömürgeci devletin temellerini sarsacak olan emekçi halkımız, egemen sınıf temsilcilerinin teslimiyet çizgisini ret etmeli ve edecektir de.

Yüksekova sokaklarında insan avına çıkan Türk polisi, bir başka ifadeyle sömürgeci devletin kolluk kuvvetlerinin ellerine geçen insanlarımıza nasıl saldırdıklarına tanık olduk. Van’da, etraflarını çevirdikleri Kürt analarının çığlıklarından haz alan işkenceci polislerin tekmeleri ve coplarıyla hepimiz yaraladık. O gün yerlerde sürükledikleri analarımızın acısını acımız biliyoruz. Gayemiz, bizlere reva görülen vahşetin sorumlularının saltanatlarını başlarına yıkmaktır. Genç-yaşlı, kadın-erkek yoksul halkımızı hedef alan sömürgeci terör mutlak değildir. Gelenekten geleceğe uzanan yürüyüşümüz özgürlük ve bağımsızlık amacımızla bütünleştiğinde mücadele zafere varacaktır. Newroz yürekli halkımız kendi geleceği için söz ve eylem araçlarını yarattığında azim ve kararlılıkla kurtuluşa, devrime yürüyecektir. Dizlerinde umudu, baharı, yaşamı hissettiren şiir’den örnek vermemiz gerekirse; ” Sen yürürsün rüzgâr yürür, dallar eğilir, yapraklar secde eder yürüyüşüne, sular kabarıp dalgalanır, köpüklü başlarıyla selamlar seni ve tanrılar kalır önünde, ne beyler ne krallar, seninle yazılır en büyük destan, en güzel tarih seninle başlar…”

Newroz’u ulusal isyan günü bilinciyle eylemli kutlayan halkımızın militan duruşu, sömürgecilerin zorbalıkta sınır tanımaz alçaklıklarını görmek isteyen gözlere göstermeye vesile oldu. Yoksul Kürt halkı direniyor, bedeller ödüyor. Bulduğu her fırsatta öfkesini devlete yöneltiyor. Devletin sistematik terörü altında özgürlük kavgasını vermekten kaçınmıyor. Sömürgeci sisteme kabul edilmeyi arzulayan Kürt egemen sınıflarının rengini verdiği liberal-teslimiyetçi cenah’ın “ayakları hava da” kalan temenni politikaları da iflas etmiştir. Halkımız kendi geleceğine yön verirken, düzenin eklentisi olma amacındaki neo-Kemalist teslimiyet platformuyla da hesaplaşmalıdır. Yaşanılan gerçeklik bağlamında dost ve düşman ayrımını yapmalıdır. Ulusal ve toplumsal kurtuluşa en çok ihtiyacı olan yoksul halkımızın özgürlüğünü sağlayabilmesi için bu sorgulama ve kopuşu yaşamsallaştırması gerekiyor. Sadece direnmek yeterli değil, aynı zamanda emeklerini tüketen, düzene angaje olup daha fazla palazlanma peşindeki burjuva sınıf çizgisiyle de yollarını ayırmalıdır. Yolları Ankara’ya çıkanları takip etmek yarardan ziyade zararlı sonuçlar doğuracaktır. Yoksul Kürt halkının yolu, bağımsız ülkeye çıkmalıdır.

Newroz eylemlerinde Van, Hakkâri, Yüksekova’da vb. günlerce yaşanan devlet terörü ve halkın direnişinden hafızalarımızda yer edinenler arasında, 15 yaşındaki Kürt çocuğun maruz kaldığı işkence örneği önemli bir yer tutuyor. Yüksekova’nın hemen hemen bütününe yayılan direnişi bastırmak adına polis ve askerler, üstlerinden aldıkları talimatla vahşice saldırdı. Kürt halkının direniş duvarına çarptıkça kudurganlıkları da tırmanmıştır. Newroz ateşlerinin yükselen alevlerine baktıkça korkularına yenik düşen korkaklar sindikleri yerlerden zulüm yağdırdılar. Korkaklar, ağızlarına pelesenk ettikleri iğrenç küfürlerle ahlaksız ödlekler topluluğu olduklarını söze gerek bırakmayacak şekilde gösterdiler. Korkaklar, ellerinde taşları dillerinde susmayan şiarları halkımızın yiğit evlatlarının üstüne içine sığındıkları zırhlarıyla gidebildiler. Korkaklar, sokak aralarında tek gördükleri her Kürdün belinde sopalar kırarak hınçlarını böyle çıkardılar.

Sokaklar döktükleri kanla yıkandı. Taş atan, ateşler yakan direnişçilerimizin can katarak kurdukları barikatlara yaklaşmaları kolay olmadı. Yıkılan barikatın yerine yenilerinin kurulmasıyla kudurganlaşarak iyice zıvanadan çıktılar. Bugün Yüksekova, yarın Kürdistan’ın diğer şehirleri… Direnç ve fedakârlıkla örülecek serhıldan dalgası karşında tutunamayacak ve en sonu boğulacaklar. Yüksekova Newroz’unda gençlerin direnişteki ısrarları, sömürgecilerin korkularını büyütmüştür. Faşizmin koyu karanlığı altında, yeraltı çağlayanları gibi gürül gürül akacak, aydınlığın şafağında düşmanlarımıza depremler yaşatacağız. Kürdün korlaşan öfkesi isyana durup yürüdükçe, köhnemiş ve çürümüş sistemin efendilerinin kâbusu olmaya devam edecektir.“Sen yürürsün rüzgâr yürür, bir sevinç boylanır dünyada, çocuklar korkusuz büyür, kan boğulur susar, dokunup geçtiğin her kuraklık, yemyeşil bir vadiye dönüşür…”

Yüksekovalı yoksul çocukların körpecik bedenleri eziliyorken ve göz pınarlarından süzülüp dökülen gözyaşları dinmiyorsa, daha ömürlerinin baharında vurulup toprağa düşüyorlarsa, işkence tezgâhlarına yatırılıp telafisi zor yaralar alıyorlarsa ve zindan duvarlarıyla tanışıp tutsaklık yaşıyorlarsa… Biz düşmanlarımızı affetmeyeceğiz. Kimse, bize sömürgeci sistemi olduğundan farklı göstererek, karşılığı bulunmayan sahte “barış” palavraları atmasın. Yaşadıklarımız ortadadır. Yoksul Kürt halkının, düşmanın “af”ına ihtiyacı yoktur.

Bütün herkes gördü, çocuklarımıza nasıl kıydıklarını. Adice sırıtan polislerin ortasında kalan 15 yaşındaki Yüksekovalı çocuğun, önce işkence altında acı çekerken çekilen görüntüleri yayınlandı. Polisin, işkence konusunda ne kadar rahat davrandığını gördük. Onyıllardır Kürdistan’ın genelinde benzer olaylarla defalarca karşı karşıya geldik. Ülkemizde geçerli olan, işleyen yasaları, sömürgeci sistemin varlık gerekçesi halini gelen zulüm ve vahşet saldırganlığıdır. Gündüz vakti, kameraların karşısında kolunu kırmaya çalıştıkları Kürt Çocuğu yetmemiş olacak ki sonrasında diğer yaşıtlarına yaptıklarının aynısını yapıp tutukladılar.

Sömürgeci devletin yoğun saldırılarını yaşamamıza neden olan “suçumuzu”, Ahmed Arif, Onur da Ağlar isimli şiirinde açıklıyor;

Gözlerinin pınarında

Bir bulut,

Boşandı boşanacak

Nerdeyse.

Aklımda geçenleri

Okuyorsun su gibi

Dünya gördü

Bizi boğazladılar…

Tutma gözyaşlarını

Onur da ağlar…

Bırak yıkansın gökyüzü,

Lacivert, yeşil, altın

Işıkları günbatımın

İşte şafaktayız gene

Çırılçıplak

Ve mavi.

İşte sanki dağ yeli

Ve işte sanki meltem…

Kimse toz konduramaz

Kesip attığımız tırnağa bile.

Sen en güzel kızısın

Bütün galaksilerin

Bense tözüyüm artık

Akkor tözüyüm

Prometheus’u yakan

Kara sevdanın…

Ne anlımızda bir ayıp

Ne koltuk altında

Saklı haçımız

Biz bu halkı sevdik

Ve bu ülkeyi.

İşte bağışlanmaz

Korkunç suçumuz…

ferhat.ucoluk@gmail.com

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter