Sermayenin meydan okumasını, baskı ve yasaklarını boşa çıkartmak için / 1 Mayıs’ta Taksim seferberliği!
Hatırlanacağı gibi geçtiğimiz haftalarda SSGSS yasasına karşı mücadelenin belli
bir güç kazanması üzerine şu sıralar demokrasicilik oynamaya heveslenen AKP hükümeti 1 Mayıs üzerinden farklı bir taktik tutum geliştirmeye yönelmişti. Cumhurbaşkanı ve bazı bakanlar 1 Mayıs’ın tatil ilan edilmesi yönünde açıklamalarda bulunmuşlardı. Bunun ardından da konuyla ilgili bir yasal düzenleme hazırlığı olduğu basına yansımıştı.
İşçi ve emekçilerin demokratik hak ve özgürlüklerini yasaklamak, baskı altına almak konusunda AKP’nin herhangi bir düzen partisinden farklı olmadığı kirli sicilinden bilinmekteydi. Bu da hükümet cephesinden 1 Mayıs’la ilgili söylenenlerin sinsi bir taktik maneradan ibaret olduğunu anlamak için yeterliydi.
Son olarak dün gerçekleşen Bakanlar Kurulu toplantısı, sermayenin gerçek yüzünü bir kez daha gösterdi. Bakanlar Kurulu toplantısında 1 Mayıs’ın “Emek ve Dayanışma Günü” kutlanması karar altına alındı. Ancak ne Taksim yasağı kaldırıldı, ne de 1 Mayıs resmi tatil ilan edildi. SSGSS yasasının kazasız belasız meclisten geçirilmesiyle başlıca amaçlarından birine ulaşan hükümet, sermayenin 1 Mayıs konusundaki geleneksel baskıcı, yasakçı politikasını sahiplenmeye devam edeceğini böylelikle göstermiş oldu. İşçi ve emekçi düşmanı AKP hükümetinden de doğrusu bu beklenirdi.
Hükümetin bu açıklamasından sonra Bakanlar Kurulu toplantısı üzerinden sahte umutlar yayılmasına hizmet eden konfederasyon yönetimlerinin işçi ve emekçilere söyleyeceği bir şeyler olması gerek. Ancak bu konuda çok da iyimser olmak gerekmiyor, çünkü konfederasyon yönetimleri, en başta da Türk-İş’in tepesindeki ihanet çetesi, bugüne kadarki ihanetlerinin hiç birinin hesabını henüz vermediler. Nedeni de basit, çünkü işçi ve emekçiler bugün için ihanet çetelerinden hesap soracak düzeyde örgütlü halde değiller.
sıl konumuza dönecek olursak Bakanlar Kurulu’ndan çıkan karar, işçi sınıfına cepheden bir meydan okuma niteliğindedir. Sınıf hareketinin kıpırdandığı, örgütlenme ve mücadele arayışlarının arttığı, yer yer sermayeyi ve sendikal bürokrasiyi zor durumda bırakan çıkışlar yapmaya başladığı bir süreçte 1 Mayıs’ın sınıf hareketine olumlu katkılar yapabileceğini hesaplayan AKP hükümeti, “Taksim 1 Mayıs alanı olsun” ve “1 Mayıs ücretsiz resmi tatil ilan edilsin” taleplerini gayri ciddi gerekçelerle ayaklar altına almıştır. AKP hükümeti, 1 Mayıs üzerinden meydan okuyarak, 1 Mayıs’la ilgili taleplerimizi ayaklar altına alarak işçi ve emekçilere karşı sermayenin çıkarlarının kararlı savunucusu olduğunu bir kez daha ilan etmiştir.
Elbette bu kararlılık zorbalığı ve devlet terörünü de içermektedir. Geçen hafta İstanbul Valisi Muammer Güler’in yaptığı tehditkar ve zorbaca açıklamanın sermayenin gerçek politikasını yansıttığı, Devlet Bakanı Cemil Çiçek’in Bakanlar Kurulu sonrasında yaptığı benzer nitelikteki açıklamayla bu bir kez daha kesinlik kazanmıştır.
Fakat artık AKP hükümetinin işi bundan önceki yıllarda olduğu kadar kolay değildir. Her türlü olumsuz koşula, unutturma çabalarına, baskı ve teröre rağmen 1 Mayıs’ın simgelediği değerler hala dipdiridir. Son yıllarda 1 Mayıs’ı özüne uygun bir biçimde kutlamaya dönük çabalarda anlamlı mesafeler katedilmiştir. Geçen yıl sermaye devletinin bütün bir kenti cehenneme çeviren baskı ve terörüne rağmen devrimciler, işçi ve emekçiler büyük bir irade savaşı sonucu 1 Mayıs’ta Taksim’e çıkmışlar, yasakları birer paçavraya çevirmişlerdir. Artık bu noktadan geriye dönüş yoktur. Artık sermaye ne yaparsa yapsın Taksim zaptedilmiştir ve onun adı artık 1 Mayıs alanıdır.
Üstelik bu kez, Taksim kararlılığını savunmak, sermayenin baskı ve terörünü dize getirmek, yasaklarını sokaklarda parçalamak için geçen yıla göre çok daha avantajlıyız. Şimdi sermayenin karşısında Hava-İş, Telekom gibi grev süreçlerinden başarıyla çıkmış, bir dizi zorlu direnişi kazanımla sonuçlandırmış, kısacası üzerindeki ölü toprağını atmaya, bilincini kuşatmış ablukayı kırmaya başlamış bir işçi sınıfı ve emekçiler var. SSGSS saldırısına kararlılıkla direnenler, sendikal ihanet şebekelerinden hesap sormaya girişenler var.
O halde bu avantajlarımızı sınıf hareketini daha da ilerletmenin bir imkanına çevirmek için, baskı ve yasakları parçalamak için Taksim’i bir kez daha zaptetmeliyiz. Taksim’i kazanmanın, sermayenin meydan okumasını boşa çıkartmak ve sınıf hareketini ileriye taşımak için bir eşik noktası olduğu bilinciyle hareket etmeli, kalan sınırlı zamanımızı 1 Mayıs’ın olabildiğince kitlesel, olabildiğince militan bir şekilde kutlanabilmesi için bir seferberlik sürecine çevirmeliyiz.