0 0
Read Time:3 Minute, 12 Second

Geçen haftaki yazımızda TC ile Güney Kürdistan yönetimi arasında belli bir yakınlaşmanın geliştiğini, bunun tehlikeli boyutlara kadar tırmanma eğiliminde olduğunu, bu durumun en çok Güneyin kendisine zarar vereceğini ve aynı zamanda diğer parçalara olumsuz etkileri olacağını vurgulamıştık. Özellikle anılan durumun Kuzey Kürdistan’a olan olası etkilerini ortaya koymak önemlidir, gerçeklerin bilinmesinde yarar var ve gerekli duyarlılıkların geliştirilmesine yardımcı olmak asgari yurtseverlik gereği olmaktadır…

1 Mayıs Kandil bombardımanının yapıldığı gün, TC yetkileri ile Güney yönetimi Bağdat’ta “üst düzeyde” bir görüşme yapıyor ve “Kürt tarafının” ifadesiyle “Tarihi bir adım” atıyorlardı… Aslında bu, paradoksal bir durum… Bir yanda sizin ülkenin dağları, köyleri bombalanıyor, bir yandan en üst düzeyde diplomatik görüşmeleri yapıyorsunuz; bunu da çok önemli bir adım olarak lanse ediyorsunuz. Bu tutumda “ulusal duruş”, başı dik bir yan görmek mümkün mü? Bir kez TC’nin sopasıyla ve dağların bombardımanı altında bunu yapıyorsunuz, bunu kişilikli bir duruş olarak görmek mümkün değildir!

Bu tutumla diğer parçalarda yaşayan halk ve yurtseverler nezdinde “ulusal bir figür” olarak görülmeniz, olumlu bir etkide bulunmanız mümkün değildir! Dolayısıyla bu, yurtseverlik, ulusal kurtuluşçuluk açısından Güneyin bir etki ve çekim merkezi olma şansının da sonuna işaret ediyor. Böylece Güney yönetimi, TC’nin stratejik hesaplarına uygun davranmış oluyor. TC, Güneyin varlığını, yöneten partilerin çizgi ve niyetlerine rağmen, kendisi için stratejik bir tehdit olarak algılıyor. Bu algı bugün de devam etmekle birlikte Güneyin diğer parçaları etkileme şansı en azından gölgelenmiş bulunuyor. Bu eğilimin derinleşerek devam edeceği de kesin gibidir!

Aslında Güney operasyonlarıyla dize getirilmek istenen PKK değil, Güney yönetiminin kendisiydi, Güneyin diğer parçalar üzerinde yapacağı etkileri sona erdirmekti. Bu çok açıktı, gelinen noktada operasyonlar politik sonuçlarına varmıştır!

Kuşkusuz, bu operasyonların PKK’yi etkileyen boyutları var. Genel anlamda Kuzey Kürdistan devrimci dinamiklerini denetleme ve psikolojik olarak üstünlüğü elinde tutma boyutları var. Politik ve psikolojik olarak TC’nin Kürdistan sorununa stratejik bakışını da çok net bir biçimde özetliyor. Bu, aynı zamanda, “Barış” politikalarının, aynı anlama gelmek üzere İmralı çizgisinin de iflasını bir kez daha belgeliyor.

Bunlar ne kadar doğruysa “Bizim Kürtlerin” tekrarlanan tarihi derslerden gerekli sonuçları çıkarmadıkları, yöneten partilerinin toplumsal konumu ve politik çizgileri nedeniyle “akıllanmadıkları”, bu şanslarının da hemen hemen olmadığı görülmektedir!

Güney egemen partilerinin, KDP ve YNK’nin zaten geçmiş pratikleri nedeniyle Kuzey Kürdistan halkı ile ilişkileri mesafeliydi. Ancak Güneydeki devletleşme süreci, bu mesafenin kapanmasına vesile oldu. Hatta M. Barzani’nin “ulusal duruşu” belli bir olumlu etkide de bulunuyordu. Ancak TC karşısındaki boyun eğişçi duruş, bunun parçacı bir bakışla ele alınması Kuzey Kürtleri üzerinde olumsuz etkide bulunacak, geçmişten gelen olumsuz yargıları yeniden tetikleyecektir. Hele bu ilişkinin açık düşmanlık ve ortak operasyonlara kadar evrilmesi “Ortak davada, ortak duruşta” derin yaralar açacaktır!

Diğer parçaları ve onların mücadelesini olumsuz etkileyen TC ile yakınlaşma ilişkisi, her şeyden önce Güneyin geleceğini belirsizleştirecektir. Çünkü TC, Kürdistan sorununda bütünlüklü bir bakışa ve bütünlüklü bir stratejiye sahiptir. Bu bağlamda Güneydeki gelişmeleri sınırlandırma ve var olanların içini boşaltma, tersine çevirme çabası onun en önemli güncel politik, askeri ve diplomatik çabası olmaktadır.

TC ile Güney yönetimi arasındaki ilişkinin gelişmesi, dahası bunun ortak askeri tutuma kadar evrilmesi, kuşkusuz PKK’nin hareket yeteneklerini sınırlandırır, ama bunun dışında bu ortak yaklaşımın çok yönlü bir tasfiye hareketiyle sonuçlanması olası görünmemektedir. Ancak Kuzey ve Güney Kürtlerinin arasının açılması, ulusal ve bölgesel politika dengeleri bakımından ciddi bir güç ve prestij yitimine yol açacaktır. Zaten kendi içinde parçalı olan Güneyin bir de diğer parçalardan en azından moral açıdan kopması telafisi güç olumsuzluklara yol açacaktır!

Bir nokta daha var, önemli: TC ile uzlaşan ve bunu çok daha olumsuz noktalara taşıma eğiliminde olan Güney yönetimi, İmralı Partisinin Kuzey ve diğer parçalardaki halk üzerindeki etkisini, prestijini daha da arttırmaya yol açacaktır. Bunun da bağımsızlık bilinci ve devrimci mücadelenin aşındırılması ve tasfiyesi sürecine katkıdan başka bir anlama gelmez!

Kısacası, TC ile geliştirilen her işbirliğinin faturası Kürdistan davasının tümüne çıkarılmaktadır, tarihte de böyle oldu, bugün de öyle… Bu gerçekliği halkımıza anlatmak ve Kürdistan düşmanlarıyla yapılan işbirliklerinin özünü deşifre etmek ve buna karşı devrimci yurtsever bir duruş geliştirmek kaçınılmaz bir görev olmaktadır…

20 Mayıs 2008

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter