0 0
Read Time:9 Minute, 8 Second

İktidarın geometrisi çemberin dışı

İktidar bir yer değiştirme sanatıdır. Koordinatların yeniden ayarlanması, pozisyonların sürekli kodlanması, eski kod sahiplerinin yerlerinden edilmesi ve yeni kodların eskilere geçirilen ambalajlarla paketlenmesi. Sanat, bu paketlemedeki ustalıktır. Sorunsa şudur: üzerinde kıyametin koptuğu bu çember nereden gelir?

Ergenekon savaşında dikkat çekmeden geçemeyeceğimiz noktalardan birisi, medyanın Ergenekon sürecinde ‘kabak’ gibi ikiye ayrılması. Bu ‘kabak’ kimin hangi tarafta olduğunu o kadar eğlenceli bir halde gösteriyor ki; gülmemek elde değil. Er Tuğrul, şerefsizlik asmalarında yeni bir pike yaparak Ergenekon’un kasası olduğu iddia edilen ancak handiyse ölüsüne bile haciz gelecek bir bilmem kim Okkır’ın hüzünlü hikâyesini işledikçe işliyor; cenazesinde çocuğunun hissettikleri üzerinden. Mevzu biraz işlenip etkili olabileceği görüldükten sonra cevap ATV’den geliyor. ‘Türkiye’nin kanayan yarası adli sistem’. Böylece, Erol Zavar ölüp giden bir Ergenekoncu sayesinde haber oluyor ülkede. Haberde, Zavar’ın bu güne dek 50 kez ameliyat olduğu, 9 yıldır kanserle mücadele ettiği ve 42 kişinin daha benzer koşullarda cezaevinde olduğu anlatılıyor. Yani, Ergenekon ‘demokrasi’ havarisi olurken, demokrasi havarisi olduğu için Ergenekon tekerine çomak soktuğunu ilan edenler şu mesajı veriyor: zulüm herkese eşit. İşte iktidar savaşında bir yer değişimi daha görüyoruz: dönmeye devam eden çember yasa değiştiriyor.

Dersimiz geometri

Daha önce hep gerici denilen İslamcılar demokrat bir söylem tutturmuş, Radikal, başbakanın Che tişörtlü resmini basma yakışıksızlığını bile göstermişti. İlerici olduğunu sanan ordu ise (sadece Kürt sorunu vb. konularındaki tutum açısından düşünülmemeli ilericilik, batıcı, aydınlanmacı olması açısından da değerlendirilmeli) artık gerici bir konumda seyrediyordu. Bak sen Allah’ın işine. Ne yer değiştirmeydi bu böyle. İktidarın geometrisi. Üzerinde kafa yormamız gereken buydu. Bu geometride yeni bir eğim söz konusuydu. İktidar odağı olmaya başlayan hareket, iktidara uzanan hareket, eski bir değere (demokrasi) yeni bir anlam (neo-liberal yavşaklık) kazandıran AKP, eski değerle birlikte tepetaklak olması kaçınılmaz görünen Ordu ve onun silahlarından kendisi için yararlanmayı ilke edinmiş kesimlerin yerini alıyordu. Ve aldı. Aldıktan sonra ikinci bir yer değiştirme daha gördük. Bu yer değiştirme, işte yukarıdaki örnektir. Artık demokrasi isteyen Ergenekoncular zulümde adalet dağıttığı iddiasında olan iktidar ise İslamcılardır. Döngü tamamlanmıştır. Gerisi, zaferin ilanıdır ki, eskiden kanlı mı kansız mı olacağı tartışılan zaferin kendisiyken, artık bu tartışma bu ilan sürecine kadar ilerlemiştir. Zaferin ilanı kanlı mı olacak kansız mı?

Bu döngü, bize iktidarın halkasını gösteriyor. Bir halka nasıl döndürülür?

Burada bize düşen şey, bu yer değişiminin, iktidar geometrisinin, söylemin iktidar savaşındaki yerinin tespitinden fazlası değildir. Çünkü söylemimiz, ilk eylemimizdir. Zira ucu eğik bir namluyla ateş etmek sadece faydasız değil aynı zamanda sıkıcıdır da. Öyleyse devrimci geometrici Spinozalar, Nietzscheler gibi çember ustaları yetiştirmek gerekmektedir.

Sezar’ın hakkı Atatürk’e

İktidarın bu geometrisini akılda tutarak bakalım bir de yaşanan bazı gelişmelere.

Ergenekon soruşturmasıyla ortaya çıkan yeni şeyler mide bulandırma aşamasına geçemedi henüz. Çevrilen dolapların iğrençliğini, generallere dokunulması bozuyor. Generallerin ne işler çevirdiğine şaşırmıyoruz çünkü bunu bilmesek bile kestirebiliyoruz toplum olarak. İşimize geldiğinde tüm benliğimizle kavramamız an meselesi olacak türden. Yolsuzluklar, çıkarlar, halkın evlatlarını mayın tarlalarına sürmeler… (Bkz. MHP’nin Fetret Devri uyarısı: Çakacak bir kıvılcım, memleketin her yanına yayılabilir. 2006 sonbaharında birçok devrimcinin derdest edilme gerekçesi işte bu öngörüydü).

Ama bizi şaşırtan,  birilerinin, üstelik pek de bir şey değişmemişken, kapıyı çalıp onları evlerinden alması. Emekli memekli. Örneğin Kenan Evren de emekli ama kimse kendisine bulaşmıyor. Ne oldu da Şener Eruygur gibi Hurşit Tolon gibi güzide paşalar tutuklandı? Memleketi şaşırtan bu. Dairenin ters yönde dönmeye başlaması. Yoksa biz zaten o çemberin içindeyiz. Ama çemberin üzerinde neler oluyor hiçbirimiz emin olamıyoruz bundan. Şaşkınız.

Bu şaşkınlık başka haberlerle de sürüyor. Mesela, meşhur Gençliğe Hitabe’yi meğerse Mustafa Kemal’in yazmamış olmasıymış da onu İsmet İnönü’nün yazması imiş. Tam ve gerçek bir Cumhuriyet söylencesi hikayesi.

Oral Çalışlar’ın Ecevit’ten dinleyip aktardığı hikayeye göre Mustafa Kemal Nutuk’u yazıp bitirince İsmat Paşa’ya okutmuş ve görüş almış. O da böyle bir eserin gençlere hitap eden bir yazıyla bitirilmesinin daha uygun olacağı görüşünü bildirmiş kendisine. Bunun üzerine demiş ki Ata: “o zaman sen yaz uygun bir şeyler, ben bakarım.”  İsmet Paşa bunun üzerine Gençliğe Hitabe’yi kaleme almış ve Ata basmış altına imzasını.

Hakikat söylencesi

Tabii haber pek bir Atatürk yıpratma amacı taşıyormuş gibi duruyor. Zira çemberin organizasyonunda pürüz çıkarabilecek türde bir iddia. Söylemin düzenine ters. Ama bir yandan da gerçek bir Cumhuriyet tasviri. Mustafa Kemal, daha çok imajla ilgilidir. Sen yaz getir ben bakarım. Bir tür yaveri gibi davranma söz konusudur İsmet Paşa’ya. İsmet İnönü ise idealist vatansever pozundadır. Çakar çivi gibi bir hitabe getirir. İşte Mustafa Kemal’in bu tavrı Cumhuriyet’in tavrıdır. Cumhuriyet işin aslıyla ilgilenmez. Ne denebileceği ve denemeyeceği ile ilgilenir. Örneğin, işkence olup olmaması çok önemli değildir ülkede, ama bunun söylenmesi hayati öneme sahiptir. Kürtlerin Türklerle eşit olmasının hiçbir önemi yoktur ancak Kürtler eşit olmadıklarını iddia edemezler, öyle gerekmektedir. Eşit olduğuna kesin iman. Eşit olmadığını bile bile. Mustafa Kemal için de mevzu budur. Eserin altına atılan imza önemlidir. Oysa iki kurucunun tek kitapta bir araya gelmesi de anlamlı bir jest olabilirdi. Ama o lider olarak kendisinin anılmasını ister. İnönü ise bu egodan feragat etmeyi bilir. Devlet adamlığıdır onun ki. O içeriğe önem verir. Savunusu, kendi pozisyonu için getirdiği izahat budur. Bu nedenle hakiki devlet mekanizmasının dışında kalması çok da uzun sürmez.

Haberle birlikte Atatürk’ü yıpratıyorlar paranoyası hemen başladı. Sanki İsmet Paşa yazdı deyince, zaten Atatürk yazamazdı deniyor ya da Atatürk’ün yaptığını zannettiğimiz diğer eylemlerine ilişkin de bir merak başlar korkusu yayılabilir hale geliyor. Ama bu haberden daha ilginç olan bir şey daha vardı. “Madem öyle niye Ecevit yaşarken açıklamadın” denilince Çalışlar, “22 yıl önce de bunu açıkladım” deyiverdi. Yani ki bu iddia 22 yıl önce de dile geldi ama her şey eskisi gibi devam etti, çember aynen döndü. İşte Cumhuriyetimizin gücü. O ne dediyse o olur, çember ona göre ve her ortamda, her türlü gerçeğe rağmen döner.

Ergenekon’un tekeri

Peki bu Ergenekon çemberi kendi içinde nasıl dönüyor onu da bir irdeleyelim. Ama yaşayan iki örnek ve düzlem üzerinden. Birisi halk katındaki derin bilinç olarak Ergenekon çemberinin dönüşüne, ikincisi de kendi içindeki dönüşüne bakalım Ergenekon’un.

İlk örnekle, hem Ergenekon hem de Cumhuriyet için hayati önem taşıyan ordumuzun da dahili olmayı bir şekilde başardığı bir başka marifete göz atalım. Haber, realist.gen.tr diye bir inetner sitesinden:

“Kırkpınar’da başpehlivanlık için güreşen, geçen yıl Hindistan’da yapılan Ordulararası Askeri Olimpiyatlar’da dünya üçüncüsü olan milli güreşçi Recep Çakır, ormana kaçırıp tecavüze kalkıştığı 23 yaşındaki G.C.’nin bekaretini parmağıyla bozduğu gerekçesiyle tutuklandı.”

Görüldüğü gibi milli ve ata sporcusu ve asker sıfatlarını taşıyan bir babayiğitten bahsediyoruz. Hani eşcinseller izlemeyi seviyor diye küplere binen Kırkpınar yağlısı bir erkekten, bütün devlet büyüklerinin gözdesi ‘taş gibi bir delikanlı’dan. Olay sıradan gözüküyor, yani sıradan bir tecavüz olayı. Zira hepimizin izlediği gibi tecavüz artık ülkemizde sıradan. Birine tecavüz edildiğini duyduğumuzda, sinirlenmesine sinirleniyoruz ya da bir takım tepkiler veriyoruz ama hepimiz de biliyoruz ki tecavüz ediliyor birilerine – çember rotasında. Ama bir tecavüz haberine özel ilgi gösterip yazıya almak için başka nedenlerimiz de olsa gerek. İşte o neden AZ SONRA…

“Milli güreşçi Recep Çakır, yeğeni Emin Toksöz ve arkadaşı Mehmet Hanedan ile G.C.’yi takip edip, çarşıya çıktığı annesinin yanından 07 GB 938 plakalı araca bindirerek kaçırdı. Takip edilebileceklerini hesaplayan 3 arkadaş, ilçe çıkışında Osman Şefik Delioğlu’nun kullandığı başka bir otomobile geçti.”

Görüldüğü gibi plan mükemmel hesaplanmıştır bir şey hariç: “Saklıkent dağ yoluna giren aracın lastiği patladı. Recep Çakır kızı araçtan indirip yeğeni Emin Toksöz ile birlikte ormana sürükledi. Toksöz direnen G.C.’nin kollarından tutarken, milli güreşçi Recep Çakır tecavüze kalkıştı. Ereksiyon olamayan güreşçi, iddiaya göre regl dönemindeki G.C.’nin bekaretini işaret ve orta parmağıyla bozdu. G.C.’yi yolda bırakıp Korkuteli’ne dönen milli güreşçi, genç kızın şikayetçi olması üzerine kısa süre sonra jandarma tarafından yakalandı.”

Olayın dikkat çekici yanı burada başlıyor. Genç kız ifadesine göre; ereksiyon olamadığı için parmaklarıyla erkekliğini gösteren tecavüzcü, olayın ardından iki kişiyi arar. Birincisi babadır ve ‘Tamam Baba oldu o iş’ der. Yani ‘kız artık benim’. Ama telefonun açıldığı ikinci unsur ise çok daha dikkat çekicidir: telefon edilen amirdir. Genç kızın ifadesine göre “Bir süre `amirim’ dediği birileri ile görüştü ve beni yol kenarına çıkaracağını, almalarını söyledi. Daha sonra jandarma geldi ve beni yol kenarından aldı.” Malum, vefalı komutanlar erlerinin ve askerlerinin gönül işlerinin çözülmesinde de rol üstlenir, onlara bir nevi babalık ederler. Ayrıca olaydan sonra gözaltına alınanlardan arasında mahalle muhtarı da bulunuyordu.

Tecavüzcünün kariyeri

Bunu da haberden aktaralım:  “Milli güreşçi Recep Çakır, 2007’de Hindistan’da yapılan Ordulararası Askeri Olimpiyatlar’da güreşte dünya üçüncüsü olmuştu. 2006 yılında Kırkpınar’da başpehlivanlık güreşlerinde üçüncü olan Recep Çakır’a madalyasını CHP Lideri Deniz Baykal takmıştı.”

Alın size milletin bilincindeki derinlik olarak Ergenekon. Baba, muhtar, amir, muhalefet lideri, araba değiştirmeli planlar, milli, ordu, atalarımız ve ereksiyon ve ereksiyon olamama neticesi parmak kullanma kelimelerinin bir arada geçtiği başka bir hikaye daha bulabilir miyiz acaba? Bir tek ‘fiili livata’ eksik. Milletin bilincindeki derin ergenekesyon, bu tecavüzcünün parmaklarındadır; ve cinsel organımıza değilse bile gözümüze, kulağımıza zaten sürekli abanmaktadır.

Kim bu Ali Pur?

Gelgelelim Ergenekon’un iç döngüsüne. Bu haberde Sabah gazetesinden ki zaten Ergenekon hakkındaki en ilginç haberler de bu grupta yer alıyor:

“Eski JİTEM’ci Mümin Geleş (35), Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan ‘Sahte Yeşil’ Osman Gürbüz ile ilgili önemli iddialarda bulundu. Geleş, "Ergenekon’un tepedeki isimlerinden biridir" dediği Osman Gürbüz’ün eski eşi Aysel Akbulut ile aralarında bir yakınlaşma yaşandığını, bunun üzerine Gürbüz’ün kendisini tehdit ettiğini anlatırken "Bana 13-15 milyon dolar civarında parası olduğunu söyledi" dedi. Dava açması üzerine Gürbüz’ün araya Ali Pur denen birini soktuğunu belirten Geleş "Ali Pur, Orhan Taşanlar’ın (eski İstanbul Emniyet Müdürü) arkadaşı, Süleyman Demirel’in eski koruması, İsmet Sezgin’in kirvesidir. Gürbüz’e açılan kapıların çoğunu Ali Pur açar" şeklinde konuştu. Geliş, Gürbüz’ün Ergenekon ilişkisiyle ilgili de şu açıklamaları yaptı: "Gürbüz’ü Veli Küçük kullanıyordu. Kuvvayi Milliye Derneği Başkanı Fikri Karadağ kullanıyordu. En son yakalanan istihbaratçı albay kullanıyordu. Gürbüz’e tetikçilik yaptırdılar. Uyuşturucu madde kaçakçılığı yaptırdılar. Para trafiklerinde kullandılar. Gürbüz’ü istihbarat birimleri eğitti. Onlar adına çalıştı. Daha sonra pis işlere gayri meşru işlere karıştı."

Evet hikayemizde önemli olan unsur bu Ali Pur. Şahsiyet sadece Osman Gürbüz’ün değil (ki bu şahsiyet, Ergenekonla ilişkisi olmadığını sadece adli bir suçlu olduğunu ancak Atatürk ilke ve inkılaplarına sonuna kadar bağlı olduğunu belirtiyordu kamuoyuna yazdığı mektupta. Evet Atatürkçülük, bu ülkede en adi suçluların bile paylaştığı bir insan doğası haline getirilmiştir ve İsmet Paşa’nın katkıları bu nedenle önemsizdir zaten) aynı zamanda Orhan Taşanlar’ın arkadaşı, Süleyman Demirel’in koruması, İsmet Sezgin’in kirvesi. Vay anam vay… Vali, İçişleri bakanı ve cumhurbaşkanı, Ergenekoncu… Daha neler neler. İşte böyle örgütleniyor, böyle kollanıyor, çemberleniyor derin devlet.

Şu soruyla kapatalım yazıyı: Bu çember nasıl bağlanacak, sonuna vardığında nasıl bir daire çizmiş olacak. Elbette Amerikancı. Hem ordunun hem AKP’nin Amerikancı olduğunu ve ikisinin de ABD’nin ideal çizgisinin dışına evrilebilecek unsurlar taşıdığını biliyoruz. Öncelik orduda olmak üzere, bu süreci iki tarafın daha sağlam birer ABD’ci haline getirilmesi süreci olarak görmeliyiz. Ama daha önemlisi, çemberin nasıl döndürüldüğünü, nerede döndüğünü ve hangi güçlerle birlikte döndüğünü görmek bizim işimiz olmalı. Genel olarak çembere odaklanmayı daha fazla başarabilmeliyiz.

Artık, ‘ne içindeyim zamanın ne de dışında’ durumundan çıkmak, içinde de bulunduğumuz çemberin dışına da çıkabilmek gerekiyor. Aksi takdirde çemberin dönüşüne tanıklık etmekten başka şans olmayacak.

14 Temmuz 2008

www.mavidefter.org

 

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter