0 0
Read Time:10 Minute, 38 Second

Önce Hürriyet’tekihaberle öğrendim Sungur Savran’ın Radikal’deki bir yazısı üzerinebaşlayan tartışmayı. Sonra, Mavi Defter’in gündemine ilişkinyazdığı bir notta, Volkan Alıcı sözetti Taraf Gazetesi’ndekiliberal kampanyadan. Liberallerle tartışmanın sosyalist sol bakımından çoktantüketilmiş ve kapatılmış bir mesele olduğunu düşündüğümden doğrusu şaşırdımönce. Sol liberallerle polemiği anladım da, “safkan liberal takımla bu saattensonra ne işimiz olabilir ki”  diye düşündüm doğrusu. Ama anlaşılan,liberaller, ulusalcıların içine düştüğü sefil durumdan cesaretlenerek, dışardanda kışkırtılarak ya da görevlendirilerek, ipin ucunu kaçırmışlar biraz veayaklarına dolanacağı kesin bir ideolojik saldırıya girişmişler.

Bugünkü krizve “iktidar kavgası” koşullarında düzenin ideologları, her biri kendi meşrebineve görevine göre, sistemi (burjuvaziyi ve devletini) koruma-kollama-kurtarmaharekatına koyulmuş durumdalar. Acil tehlike “Kürt hareketi” ve potansiyeltehlike de “İşçi Sınıfı Hareketi”nin yükselmesi, sınıf mücadelesininkeskinleşme olasılığı. Bir zorluk da, emperyalizmle ilişkilerin yenidenrayına oturtulması. Sağıyla soluyla “milliyetçiler” ile “liberaller” arasındakiortaklık burada. Görevlerini yaparken giriştikleri ideolojik saldırıda ise,emperyalizmin tetikçisi “anti-emperyalist”, milliyetçi-bürokratik solcu“komünist”, sermayenin kıyıcısı da “demokrat” rolünü oynayabiliyor tabii.

Amaçlar aynıolsa da, elbette taraflar arasındaki yöntem farkını yok sayamayız. Liberallerinreçetesi gerçekten demokrasiyi içerseydi, ulusalcı solcu-Kemalist-faşistkoalisyona göre, lehlerine bir farklılıktan sözedebilirdik belki de. Ne var ki,gericiliği ve sınıf diktatörlüğünü gizleme, yığınları uyuşturma, bilinçlerikarartma becerileriyle liberallerin “fareli köyün kavalcısı” rollerini asla biryana itemeyiz. Onların Düzen’in sadece daha “akıllı” savunucuları olduğugerçeğini, sahte demokratlıklarının, fark yaratmadığı gibi, tehlikeli dahiolabileceğini gözden kaçıramayız. Liberallerin idollerinden Rahmi Koç’un şusozleri bu bakımdan oldukça uyarıcı olmalı: "En iyisi akıllı bir diktatör.Ama, bu devirde mümkün değil. İkinci en iyi ise başkanlık sistemi…”

Şimdi sonsaldırganlıklarını da görünce, anlaşılıyor ki, liberallerle hesaplaşmayısürdürmek gerek

Liberalkalemşörlerin neredeyse tamamının başka ideolojik konumlardan geldikleri,popüler deyimle “dönekler”den ibaret oldukları, biliniyor. Milli Görüş’cüİslam’dan Faşist Cenah’a uzanıyor geldikleri yelpaze. Ama, asıl ses çıkarançoğunluk herhalde “sosyalizm”den gelenler. Bu doğal; Prens Sabahattin efsaneside dahil olmak üzere, dışa bağımlı “gelişme/modernleşme”nin kaçınılmaz sonucu, yerliliberalizmin içsel dinamiklerden yoksunluğu ve dolayısıyla da devşirme mekanizmasınamuhtaç olması. Dış girdi ise, olmazsa olmazı. Geç ve gerikapitalistleşmenin, devlet fideliğinde emperyalizme bağımlı çapulcu burjuvaoluşumunun doğal sonuçlarından biri bu. Sosyalist Sol’a saldırıda“Sosyalizm’den gelenler”in tetikçilik yapmalarında, sınıfsal dinamikler,emir-komuta içindeki hizmetler ve iç bilgilerin pazarlanması kadar, “cinnetyılları”nın “ah yanarım boşa giden gençliğime” yakınması, ruhu satarak zar zor edinilmiş “dünya nimetleri”ne olan “sonradan görme” müptelalık vemüptezel “dönek kin ve nefreti” de rol oynuyor elbette.

Neyse, şu“bitleri kanlanmış” görünen liberallere biraz yakından bakmayı deneyelim. Bunuyaparken, tanığımız Lenin olacak. Lenin iyi bir seçim, çünkü, enazından, “eski solcu” liberallerin aşina oldukları ve çok büyük olasılıklazamanında bol bol kullandıkları kaynaklara atıfta bulunmuş olacağız. Buanlaşılmayı kolaylaştıracaktır elbette.

Liberalizm,hiç kuşku yok, “tuzu kurular”ın ideolojisi. Doğuşu itibariyle böyle bu. Bugün, bizimki gibiülkelerde, “korkudan rahat uyku yüzü görememekten müşteki tuzu kurular”ınnumarası olmuş durumda. Onların demokratik duyarlılıkları, korku içinde geriçekilmek ve yeni vurucu hamleler için güç biriktirmek, bu arada kitleleri deuyutmak. Bir şey daha unutulmamalı. Günümüzde bizim gibi ülkelerdeliberalizm aynı zamanda emperyalizmin sözcüsü, “halkla ilişkiler memuru” olmakdemektir; siz bakmayın onların “gazeteci,” “akademisyen” gibi sıfatlarlakamuflaj numaralarına. Onlar, en gerici yeni muhafazakarların (neo-con)politika ve değerlerini savunurlar ama liberaldirler!..

Palazlananburjuvazinin ideolojisi olarak liberalizm, “feodal frenler”e karşı,kapitalizmin önünü açacak  unsurların savunucusu olarak tarih sahnesineçıktı; bireyin savunusu, devlet müdahalesi karşıtlığı, özgürlük, eşitlik,demokrasi talepleri vb… Bunlar muhalefet dönemine, feodalizmle mücadelesürecine ilişkin cilalardı.

Sonraiktidar, kendi yarattıkları proletaryadan korku, ardından da tekeller, finanskapitalin üstünlüğü, emperyalizm geldi. Bu süreçte liberal de değişti elbette. “Sınıf”yerine “toplum” ve “birey”; “sınıf mücadelesi” ve “devrim” yerine de“demokrasi,” “sosyal devlet,” “sosyal barış,” “toplumsal fayda/mutluluk” ve enönemlisi “tekamül” (evolüsyon) konulmaya başlandı.

Özelmülkiyet rejimini korumak ve emeği pasifize etmek için, gerektiğinde, özü“bırakın sömürsün, çoluk çocuk, yaşlı, kadın dinlemeden ezsin geçsin” demekolan ”bırakın yapsınlar bırakın geçsinler” (“laissez faire laisse passer”)vandallığı da dayatılabilirdi; şartlar değiştiğinde, “reform” da, “sosyaldevlet” de, “ekonomiye müdahale” de, “demokrasi” de öne çıkarılabilirdi. Hepsisınıflar arasındaki “güçler dengesi”ne dayalıydı; duruma göre, özel mülkiyetive sermayeyi korumak, sınıf mücadelesini zapturapt altına almak, emekçininbilincini karartmak, yolunu saptırmak, devrim tehlikesini savuşturmak için,silah da kullanılabilirdi, “reform”la kaplanmış zehirli şekerler de. Seçimlerdezenginlerin oylarının, varlıklarına, evlerinin, hatta  diplomalarının sayısına,topraklarının dönümüne, yatırımlarının miktarına göre daha fazla sayılması dasavunulabildi, “eşit oy demokrasisi” de.

Sermayenin,ikiz çocukları ve dolayısıyla da, zora düştüğünde faşizmi, daha rahat zamanlarında liberalizmi kullanma lüksü, vardı. Devlet de onun devletiydi veistediği gibi kullanabilirdi; gerektiğinde emekçiyi döverdi, gerektiğindeokşardı; sadece, işlerini burjuvaziye mali ve siyasi faturayı kabartmadan,fazla müdahale etmeden yapmalıydı. Bu bakımdan, aslında, liberalizm daha gözdeevlattı sermaye bakımından. Burjuvazi, her zaman, sınıf hegemonyasıkoşullarında, “demokratik” yöntemleri tercih eder ve Devlet de, liberallerinatalarından Bentham’ın dediği gibi, “insanların yokluğunda yapmayacaklarışeyleri yaptırmak için” elinde sopası bekler.

Liberalizm,bütün barışçıl ve demokratik söylemine karşı, acımasız, vahşi ve savaşkanolagelmiştir hep. Bir zamanlar, “ekonomik liberalizm” adına, yükselen vahşikapitalizmin bütün yıkıcılığı için vuruşmuştur, sonra da sermayeye, devletdolayımıyla yapılan toplumsal müdahaleyi, bu sefer “politik liberalizm”e karşıbularak, özellikle “entelektüel terör”le önlemek için savaşmıştır. Her defasında hedefinde özel olarakişçi sınıfı, genel olarak Emek ve elbette proletaryanın politik temsilcisisosyalistler olmuştur. Liberalizmin “demokrasi”si, sadece “sınıf mücadelesi”niyumuşatmaya ve sönümlenmeye yönelik bir “yanılsama/yanılsatma projesi”değildir, hep “pamuk ipliği”ne de bağlıdır ve her an hizmet için varolduğu“özel mülkiyet düzeni”nin safkan çıkarlarına kurban edilme durumundadır. Bunuliberaller zehirli şekerle yapamazlarsa, öteki kardeş silah zoruyla yapar.

Liberal, hiçmi silah kullanmaz? O silahın daniskasını kullanır gerektiğinde ama incelikle,uygarca, psikolojik savaşla, şekerle, çukulatayla destekleyerek. Çünkü, “tuzuartık kokuşmuş”un faşistine göre, o hâlâ, “tuzu kuru”nun temsilcisidir.

Savaş, toplucinayet, kışkırtma, sabotaj, darbe, işkence, suikast demek olan Soğuk Savaş’ıbaşlatanın liberal Truman olması asla tesadüf değildir. McCarthy “cadı kazanı”ancak liberal aydınların tetikçiliğiyle kaynatılabilmiştir. Faturanınsonradan hevesli şarlatan McCarthy’e yüklenmesi liberallerin entelektüelüretimdeki stratejik konumlanışlarının sonucudur sadece. Vietnam’ı yaratan vesürdüren Kennedy ile Johnson’ın liberal, savaşı krize düşerek bitireninmuhafazakar Nixon olması da tesadüf değildir. Kontrgerillanın ilksavunucularından biri liberal Robert Kennedy idi. Onun ürettiği Pinochet’ninvahşetiyle Friedmancı vahşi liberalizm uygulayan “Chicago oğlanları” ya daEvren’in postalları altında liberalizmi dayatan “Turgut Özal’cılar” sapmadeğil, eşyanın tabiatının temsilcileriydiler. İşçi sınıfının pasifikasyonusonunda girişilen son yirmi yılın korkunç saldırısının “neo-liberalizm”e aitolduğu inkar edilebilir mi?

Yıllar önce,İstanbul’da Belediye temizlik işçilerinin uzun süren bir grevi sırasında çöplerbirikmeye ve kokmaya başlayınca, bizim cici liberallerimizin özel televizyonkanallarında nasıl savaş tamtamları çaldıklarını, neredeyse askeri müdahaleyeçağıran kışkırtıcılıklarını hiç unutmam…

Evet, tam bunoktada “bizim liberaller”e gelmeli. Ve Lenin’e.

Önce Lenin,çünkü her satırında “bizimkileri” de anlatıyor:

“Geçenlerdeson derecede cana yakın ve aydınlanmış bir Kadet [Devrim öncesindeki Rusyaliberal partisi KADET üyesi]’in evinde politik konular üzerinde bir konuşmayaptım. Ve tartıştık. Ev sahibimiz; düşünün, karşımızda vahşi bir hayvan var vebiz de bu aslanın ağzına atılmış iki esiriz. Bu durumda aramızda tartışmayabaşlamak uygun olur mu? Bu ortak düşmana karşı savaşmak için birleşmekgörevimiz değil mi?.. Benzetme iyi ve kabul ediyorum dedim. Ama, ya esirlerdenbiri silah tedarik etmeyi ve aslana saldırmayı önerirken, öteki, mücadelenintam ortasında, aslanın boynunda sallanan “Anayasa” pankartına takılarak,‘soldan da sağdan da gelen şiddete karşıyım’; ‘meclisteki bir partinin üyesiyimve anayasal yöntemlere bağlıyım’ diye bağırmaya başlarsa. Bu durumda,yığınların politik ve sınıfsal bilinçlerini geliştirmeleri için eğitilmelerine,aslanın gerçek niyetini açığa çıkaran yavrusu, levhalara güvenmeyi öğütleyen aslan tarafından hırpalanan köleden daha fazla katkıda bulunmuş olmazmı?”

Lenin’inanlattığı gibi, hem nesnel sonuçları itibariyle, hem öznel saiklerle yığınlarınbilincinin karartılmasına hizmet ediyor liberal; örnekteki “Liberal köle”sonuçta karşı çıkar göründüğü yırtıcı hayvana hizmet etmiş, görevini yapmışoluyor.

Napolyondemiş ki, “bir Rus’u kazıyın, altından bir Tatar çıkar.”  Lenin dediyor ki, “bir Rus burjuva liberalini kazıyın, altından, son derece muazzam,’bilimsel’ ve “nesnel’ analizler neticesinde, ‘yeni güç kazanmak’ istemesindiye eski gücünün onda dokuzunu muhafaza etmesine izin verilen, yepyeniüniforması içinde, bir polis komiseri çıkar.  Her burjuva ideolog tam biresnaf ruhuna sahiptir; gericilik odaklarını ve ‘polis komiseri’ni yok etmeyidüşünmez, ama mümkün olduğunca çabuk bir uzlaşmaya vararak bu komisere rüşvetvermeyi, yağ çekmeyi ve onu memnun etmeyi düşünür.” Çünkü devlet, ordu,silahlı-silahsız bürokrasi nihayet onun devletidir, gücüdür ve liberalin derdionları korumak, güçlendirmektir. “Bizimkiler”i kazıyın, altından CIAtarafından “bilenmiş dişleri”yle “tazelenmiş Gladyo”yu göreceksiniz.Üstelik eski gücünü arttırmış olarak belki de. Bu arada, liberallere aşktangözlerine mil çekilmiş Kürt tanıdıklara da söyleyelim: Bir Türk liberalinikazıyın altından mutlaka “sinsi bir Türkçü” çıkacaktır.

Lenin,Rusya’nın kriz döneminde ortaya çıkan liberal hareketinin içinde gerici toprakağalarıyla burjuva aydınlarının birlikte yer aldıklarını da yazıyor. Demekkrizlerde, özel mülkiyet rejiminin korunmasında ödlek-dönek aydınlarlagericiler (ve emperyalizm) pekala ittifak yapabiliyorlar.

“GençliklerindeMarksist ya da yarı-Marksist olup da, yaşlanınca ‘akıllılaşıp’ liberalcahillere dönüşen” Rus liberalleriyle eski Avrupa liberallerinin “sosyaldemokrasi”ye (komünizme) bakışlarındaki farklılığı Lenin şöyle anlatıyor:“[Avrupalı liberaller] Sosyal Demokrasi’nin oluşmasını önlemeye çalıştılar veonun var olma hakkına karşı çıktılar; [Rus liberallerse] kendilerini bu gerçeğikabullenmek mecburiyeti içinde buldular… Bunun içindir ki, bizimliberallerimizin sosyal demokrasiye karşı mücadelesi, sosyal demokrat saflararasında oportünizmin geliştirilmesi yönünde olmaktadır. Sosyal Demokrasininyükselmesi ve büyümesini durdurmaya gücü yetmeyen bizim liberal burjuvazimiz,onun liberal yönde gelişmesi için elinden geleni yapıyor. Liberaller haklıolarak bunu (oportünizm ve likidasyon), proletarya üzerindeki etkilerini eldetutmanın ve işçi sınıfını liberal burjuvaziye bağımlı halde tutabilmenin tekyolu olarak görüyorlar.”

Açık değilmi: Önleyemezsen, kontrol etmeye çalış, ehlileştir, sisteme entegre et, böl,istediğin gibi yönet ve eski kuşaklar yerine yeni liberaller devşir. Bütünbunları da sahte “demokrasi-eşitlik-özgürlük” sloganlarıyla yap.

Yerigelmişken, liberalizme kara sevdadan başı dönmüş Kürtlere şunu hatırlatalım:Lenin’in söylediklerindeki “sosyal demokrasi” (İşçi Hareketi) sözcüklerininyerine “Kürt Hareketi”ni koyun, sadece “bizim liberaller”imizi anlamaklakalmaz, kendi gerçekliğinize de ulaşırsınız. 

KürtlerleLenin arasındaki ilişkiyi kurmaya devam edelim. “Politik self-determinasyonyerine kültürel self-determinasyon hakkı”nı savunan liberal projeyleilgili  olarak Lenin’in yargısı şu: “Gayet açıktır ki, ‘politik’ kendiyazgısını tayin hakkına karşı çıkarken, ‘devletin çözülmesi’ tehlikesini öneçıkarırken ve ‘politik self-determinasyon’ formülünü ‘elastik’ olaraktanımlarken, Bay Kokoşkin Büyük Rus milli-liberalizmini…savunuyor.”Buradan Lenin çok önemli ve yararlı bir uyarıda da bulunuyor Rus Marksistlerine:[Liberal Kokoşkin’in Anayasal Demokratlar (Kadet) Partisi’nin kongresinde bukonudaki tezleriyle kazandığı] zafer, Kadet üyeleri gibi ‘ulusların elastikpolitik self-determinasyonu formülleri’nden korkmaya başlayan Rus Marksistleriarasındaki yönünü şaşırmış olanlara zihin açıklığı” vermesi gerektiğinisöylüyor. Bizdeki “milliyetçi komünistler”e tarih zihin açıklığı vermiyor amaKürtler için belki hâlâ geç değildir.  

Ama dahabitmedi. Lenin’den öyle kolay kaçmak yok: “Liberallerin politik kendikederini tayin hakkı ilkesine olan düşmanlıklarının tek, sadece tek, sınıfsalanlamı olabilir: milli-liberalizm, Büyük Rus burjuvasının devletayrıcalıklarının korunması. Ve Rus Marksistleri arasındakioportünistler…ulusların kendi kaderini tayin hakkına karşıdırlar… [Bunlar]esasta milli-liberal burjuvaları izliyorlar ve işçi sınıfını milli-liberalfikirlerle zehirliyorlar.” “Milliyetçilik”le “liberalizm” halk hareketlerikarşısında ve “milli mesele” sorunsalında nasıl da birleşebiliyorlar!.. Ve karşıtarafta da “sınıf kardeşleri”ni, kendi ideolojik izdüşümlerini nasıl dabulabiliyorlar!..

Lenin ikitür burjuva-demokratik devrimden sözediyor. 1789 Fransız Devrimi’nin, birölçüde, yığınların devrimci eylemliliği ile özgürlükler bakımından tam başarıyaulaştığını; buna karşılık, 1848 Alman Devrimi’nin, esas olarak, henüzolgunlaşmamış işçi sınıfını peşinden sürükleyen liberal burjuvazininönderliğinde gerçekleştirildiğini ve gericiliği tam olarak ortadan kaldıramadansonlandığını anlatıyor. Burjuvazinin ara ara kenara itildiği FransızDevrimi’ndeki kazanımlara karşın, İki Devrim’in, “Fransız yolu” ile “Almanyolu”nun sonuçlarını da şöyle betimliyor Lenin: [Alman yolu] kısa süredeülkenin ‘pasifikasyonu’na, yani devrimcilerin bastırılmasına ve ‘polis komiseriile çavuş’un zaferine, yol açtı. Birincisi ise, bir dönem için, gücün, ‘poliskomiserleri ile çavuşlar’ın direnişlerini  ezen devrimcilerin elinegeçmesini sağladı.” Lenin, liberal Rus burjuvasının “Alman yolu”naitirazının olmadığını ama “Fransız yolu”na sapılmaması için “her yolu” denemeyekararlı olduğunu yazıyor. Neden? Çünkü liberal “halkın ayaklanmasındandeğil, zafer kazanmasından korkuyor. Halkın gericilere ve bürokrasiye,şu nefret ettiği bürokrasiye, küçük bir ders vermesinden korkmuyor. Halkıngerici iktidarı devirmesinden korkuyor.  Otokrasiden nefret ediyor vebütün kalbiyle devrilmesini arzuluyor; ama, ülkenin yıkımının, otokrasinindevamından, yaşamakta olan monarşi parazitinin halk organizmasını yavaş yavaşçürütmesinden değil de halkın tam zaferinden kaynaklanacağını düşünüyor.”

Ya“bizimkiler”? Onların ne kadar “Alman yol”cu oldukları açık değil mi” Ya da,daha doğrusu, “Alman yolu”nu çoktan katedip “ABD/AB yolu”nda koşmayabaşladıkları ortada değil mi? Solcusuyla sağcısıyla bizim liberalimiz de,Lenin’in anlattığı gibi, “başarısız bir devrim istiyor. Gericiliği,düzenlilik ve meşru, doğal ve kalıcı, güvenilir ve rasyonel olarak görüyor.Devrimi ise, gayrımeşru, fantastik ve doğal olmayan bir fenomen olarakalgılıyor. Onu sadece otokratik iktidarın istikrarsızlığı,‘zayıflığı,’ ‘güvenilmezliği’ nedeniyle bir noktaya kadar kabul edilebilirbuluyor… Gericiliğin aşırılıklarını düzeltmek bakımından halkın en yasalhakkı olarak değil de, basitçe günahkar ve tehlikeli bir yöntem olarak görüyor.Ona göre, tam zafere ulaşmış bir devrim ‘anarşi’dir, ama tam muzaffer gericilikanarşi değildir, sadece devletin kimi gerekli işlevlerinin yerinegetirilmesinin biraz abartılmasıdır… Burjuvanınkinden farklı bir ‘sistem’ yada ‘sosyal organizasyon’ tanımaz O… Sadece ‘Alman çavuş’u bilir ama Almansosyal-demokrat işçiyi ne bilir ne de umursar.”

Onlar,“yığınları kendi başarıları, hegemonyaları için sıçrama tahtası olarakgörüyorlar.” Amaçları, yığınları politik olarak istismar etmek, onlarıdemokratik sözcüklerle tuzağa düşürmek ve sonra da pratikte aldatmaktır…

Elbette,emekçilerin demokratik talepleri ve politik eylemlilikleri, direnişleri,talepleri olmasa, liberallerin güç kaynağı kurumuş olur. Buna karşılık,yığınlar devrim yaparlarsa, liberaller de işsiz kalırlar. Böyle olunca, emekçiyığınlar denetim altında tutulmalı, uzlaşmaya yönlendirilmeli, liberalizminsultası altında sınıf çıkar ve mücadelesinden uzak tutulmalı, düzen, burjuvazive onun devletinin otoritesi toplumsal sarsıntılarla yıpratılmamalıdır.Ağızlara çalınacak “demokrasi balı” ile uyuşturulan yığınlar liberalizmin butaktikleriyle ehlileştirilecek, uyumlulaştırılacaklardır.

Nasıl mı?Lenin anlatıyor: zulalarında bolca bulunan ‘bilimsel analizler’le,‘felsefi’ belirsizliklerle, politik banallıklarla, ‘edebi-eleştirel’çığırtkanlıklarla…

Örnek mi?

Şimdi açın Radikal’i,Taraf’ı, okuyun liberalizmin ideologlarını…

Mavi Defter/1 Eylül 2008

 

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter