0 0
Read Time:10 Minute, 7 Second

Sol liberalizm: İllüzyon tüccarları ve kolera günleri/ 1 – Volkan Yaraşır

TürkiyeCumhuriyeti (TC) küresel sermayenin ihtiyaçlarına uygun bir yeniden yapılanmasüreci yaşıyor. Soğuk Savaş döneminin devlet yapısı, son 20 yılda her ne kadarbelirli revizyonlardan geçse de yeni döneme uygun refleksler gösterecek içeriğebürünemedi. Yeni süreç özellikle devletin çelik çekirdeğini koruyup, yenidenbiçimlendirirken, Soğuk Savaş’ın ürünü olan ve bugün ıskartaya çıkmış amavarlığını bir düzeyde sürdürmeye devam eden safralarını atıyor. Bu safraatımını, çelik çekirdeğin ya da kontrgerillanın tasfiyesi olarak görmek muazzambir yanılgıdır. Yapılan bir taraftan Ergenekon artıklarının tasfiyesiyken,diğer taraftan çelik çekirdeğin yeniden biçimlenmesini sağlamak ve üstünütartışılmaz biçimde örtmektir. Yani “meşruluk” düzeyinde onu yeniden kurmaktır.Hem de “demokratikleşme” adı ve adımları altında.

Küreselsermayenin yönelimleri ve yeni uluslararası iş bölümünün gerekleri TC’nintutuk, intikalar içeren politikalarını zorluyor ya da direnç noktalarınıaşındırıyor, hatta kırılmalara yol açıyor. Her şeyden önce bugüne kadarkidevlet yapısı, aklı ve refleksleri süreci bloke edecek özellikler taşıdığındansüreç, devletin hızlı ve sarsıcı bir tarzda yeniden yapılanmasını zorunlukılıyor. Bu adımlar yeni jeo-politiğe uygun bir biçim alış olarak da değerlendirilebilir.

 

Sorun çokçazikredilen “askeri vesayet” rejiminden çıkma değil, TC’nin “yeni dönemde”emperyalizmin küresel tahakkümüne göre şekil alışı, bir nevi küresel tahakkümünbölgesel vurucu gücüne dönüşmesidir. Bu dönüşüm hem askeri, hem ekonomik, hemde diplomatik içeriktedir.

Özellikle2001-2002 Kemal Derviş dönemi, AB’yle girilen ilişki düzeyi ve bunun etkileri,hızlı ve sarsıcı kapitalist entegrasyon ABD ve AB’nin Ortadoğu coğrafyasındakihamleleri her düzeyde “uyumlu” ve tam angaje bir devlet yapısını koşulladı. TCdeyim yerindeyse, sermayenin küresel ve yerel düzeydeki projelerine vehamlelerine “uygun” hale getirilmeliydi. Bu durum halihazırda başka birkonseptin ya da Soğuk Savaş döneminin ağırlıkta özelliklerini taşıyan TC’ninrevizyonuydu. Doğal olarak bu süreç TC’yi meydana getiren bütün aparatların veyapıların sarsılmasını, çözülmesini ve şiddetli iç gerilimler yaşamasınıberaberinde getirdi. “Revizyon” küresel ihtiyacın ürünüydü ve sermayenin yeni,derin ve daha fazla nüfuz etmesine yarayacak bir adımdı.

Metropollerde1990’lı yıllarda emperyal konseptin değişmesine bağlı olarak Soğuk Savaşrefleksleri ve oluşumları terk edildi. Bazı aparatlar yeniden yapılandırıldı.Devlet bir taraftan neo-liberal karşı devrim programını uygulayacak donanımagirdi ve refah toplumuna göre biçimlenişini/ konumlanışını, bir sosyal veekonomik aktör olma özelliğini hızla terk ederek, salt “gece bekçisine”dönüşmeye başladı. Gece bekçiliğinin güncel biçimlenişi son derece rafine makrotahakküm uygulama şeklinde oldu. Devlet emperyal atakların kurucu ve vurucugücü gibi hareket etmeye başladı.

Çokuluslutekellerin risklerini en asgariye indirgeyen ve pazarların stabilizasyonunusağlayan askeri, politik ve diplomatik aparata dönüştü. Bir anlamda sistemin “aklı/güvenliği” gibi hareket etmeye başladı.

Sömürgeülkelerde ise 1990’dan sonra uluslararası işbölümüne uygun pozisyon alışlargündeme geldi. Doğu Avrupa ülkelerindeki devletin şekilleniş seyri dikkatçekiciydi. Doğu Avrupa ve özellikle Sovyetler Birliği’nde büyük çöküşten sonrahızla kriminal ve mafyatik devlet yapılanması öne çıktı. Geçmişinnomenklaturası (parti bürokratları, ordu ve gizli servisin üst düzeyelemanlarından oluşan egemen yapı) yeni dönemde kapitalist restorasyonun“mimarları” oldu. Devlet Doğu Avrupa’da emperyalist-kapitalist sistemeentegrasyonun katalizörü işlevi gördü. Kriminal devlet kısa bir müddet sonraentegrasyonun son derece önemli volan kayışı oldu ve kapitalist rasyonelleredaha uygun yeni biçimlenişe girdi.

TC ise Kürtsorununun geldiği boyut ve radikal neo-liberal politikaların gerekleridoğrultusunda Soğuk Savaş’a göre biçimlenmiş yapısını terk etmedi. Soğuk Savaşbitmesine rağmen yukarıdaki iki neden, daha katı ve yaygın Soğuk Savaşreflekslerini tetikledi. Türkiye kapitalizminin karakteri ve egemen bloğuntarihsel evrimi bu refleksleri besledi. Soğuk Savaş oluşumları, “sıcak savaşın”için güç ve etkinlik kazandı. Hatta bu süreç sistemin rasyonellerini zorlayacakboyuta ulaştı.

TC’nin ikibüyük emperyalist gücün ekonomik ve nüfuz alanlarının kesiştiği coğrafyada yeralması, özellikle yeni jeo-politiğin odak alanı olan Ortadoğu’nun yenidendizaynı ve Türkiye kapitalizminin emperyalist-kapitalist sistemle entegrasyondüzeyi mevcut devlet yapılanmasında zorlamaları ve kırılmaları beraberindegetirdi.

Küreselsermayenin rasyonelleri, ABD ve AB dayatmaları ve emperyalist yönelimleri,NATO’nun yeni paradigması TC’nin 85 yıllık geleneksel özelliklerine ve SoğukSavaş konseptine göre biçimlenmiş yapısında değişimleri zorunlu kıldı.

Yeni devlet düzeni

12 Eylüldarbesi ve Özal dönemi sermayenin sınırsız tahakküm kurmasına ve toplumsal vepolitik egemenliğini pekiştirmesine yol açtı. Kapitalist entegrasyonunderinleşmesine bağlı olarak, devlet yeni işlevler yüklendi. Devlet, karşıdevrim programının konsantre uygulayıcısı olarak merkezi rol oynadı. Bu TC’ninyakın tarihteki en önemli “dönüşümlerinden” biriydi. Sermayenin yenidenyapılanma süreci yeni devlet düzenini zorunlu kıldı. Devlet bir zor aygıtıolması yanında, siyasi ve toplumsal yaşamı düzenleyici ve sermayeninhegemonyasını yaygınlaştırıcı ve burjuva ideolojisinin kök salmasını sağlayıcıişlevler gördü. Önce işçi sınıfı muhalefetini ve devrimci güçleri şiddetlebastıran ve burjuva egemenliğini güvence altına alan devlet, 1984’ten sonrasürekli savaş haliyle “savaş” devletine dönüştü. Sistematik karşı devrimprogramının konsantre gücü oldu. Açık zor, ekonomik zorun (radikal neo-liberalpolitikaların) önünü açtı. Zor diyalektiği ideolojik zor aygıtlarının devreyesokulması ve yetkinleştirilmesiyle pekiştirildi. Hatta meşruiyetini zordiyalektiği içinde ve sürekli savaş haliyle sağladı.

TC’nin budönüşümü/ yeni düzeni, Soğuk Savaş döneminin özellikleriyle bir aradabiçimlendi. Hatta Soğuk Savaş aparatları sürekli savaş içinde kök saldı,meşruiyet kazandı ve etki alanını genişletti. Toplumun farklı gözeneklerineyayılma ve kitleleri mobilize edecek zeminler buldu.

2000’liyıllarda durum değişmeye başladı. 1990’dan beri bir türlü yapılamayan devletinreorganizasyonu, uluslararası gelişmeler ve ülke içi bir dizi faktörden dolayıacilleşti. Özellikle devlet içinde kök salmış Soğuk Savaş aklı ve aparatlarınınetkisizleştirilmesi yönünde adımların atılması zorunluluk oldu. Çünkü yeniemperyal konsept, Soğuk Savaş’ın net ve belirgin düşmanına göre şekillenmiş,reaksiyonel niteliği olan bir devlet yapısı yerine daha kompleks ve aksiyonelbir devlet yapısını gerekli kılıyordu.

Uluslararasıdüzeyde 1989-1991 arasındaki büyük çöküş, arkasından küreselleşme adıyladünyanın yeniden paylaşılması ve emperyalist agresyon politikaları ve sonolarak 11 Eylül konsepti; ulusal düzeyde ise 2001-2002 Kemal Derviş dönemi veAKP iktidarı sermayenin küresel ve yerel düzeydeki rasyonelleri ve hareketlerisermayeyle tam ve derinden uyumlu bir devlet yapısını zorunlu kıldı. Var olandevlet düzeni sermaye açısından yetersiz, işlevsiz, hatta engelleyiciiçerikteydi.

İktidar savaşları: Bir dargın birbarışık

Egemen blokiçindeki çatışkı, özellikle AKP’nin iktidara gelmesiyle arttı. Geriliminşiddeti kısa bir süre içinde sistemin rasyonellerini zorlayacak düzeye ulaştı.

BugünErgenekon operasyonu diye lanse dilen “Sarıkız”, “Ay Işığı” adlarıylakodlanmış, 2003-2004 (hem uluslararası hem de yerel konjonktürün uygunsuzluğuve her şeyden önce Pentagon’un sıcak bakmaması ve tercihlerinin farklılığındandolayı gerçekleşmeyen) darbe girişimleri bu paraleldeki adımlardı. En azındanordu içindeki bir klik, Pan-Asyacılık projeksiyonuyla ABD, AB ve NATO’nun yenidönemde belirlediği rotanın ve paradigmanın dışına çıkmaya çalıştı. Bufaktörden ayrı olarak orduyla AKP ve Fetullah Gülen ekseni arasında çatışkılıbir durum yaşanıyordu. Egemen blok içindeki çatışkının tarafları şöyle tasnifedilebilir: Bir tarafta 85 yıllık devletin kurucu misyonunun getirdiği“meşrulukla” hareket eden ve patronaj ilişkilerini her ne pahasına olursa olsunkaybetmek istemeyen ve zamanla finans kapitalin organik parçası haline gelmiş,dönüşmüş, yapısal karakteriyle kapitalist rasyonelleri zorlayan, daha geneltanımıyla asker-sivil bürokrasi bulunuyor. Diğer tarafta komprador orijindengelen, gayri-Müslim sermayeyi talan ederek ve yağmalayarak beslenmiş, devletfideliğinde büyümüş, iç evrimi geçirmiş, 1965’ten sonra finans kapitalözellikleri göstermeye başlayan, özellikle 1980’lerde ya da üçüncü kuşaktakendini sistemin gerçek sahibi gören ve rüştünü ispatladığını hisseden,çokuluslu tekellerin organik parçasına dönüşmüş ve TÜSİAD’da kristalize olmuşfinans kapitalin ana fraksiyonu var.

AyrıcaTC’nin kuruluş döneminde egemen blok içinde yer alan 1960 darbesiyle tasfiyeedilmeye çalışılan, 1970 12 Mart’ta ikinci ve büyük tasfiyesini yaşayan, 1980Eylülü’nde bütünüyle etkisizleştirilen, ama bir kısmı Özal döneminin yarattığıolanaklarla metamorfoza uğrayan ve İslami finans kuruluşlarıyla şekillenen, cemaatve tarikat ilişkileriyle güç ve olanak kazanan, petro-dolarlarla hızlapalazlanan, giderek küresel sermayeyle bağ kuran, AKP iktidarının sağladığıolanaklarla inanılmaz ataklar yapan ve güçlenen yeşil sermaye ya da Anadolusermayesi diye adlandırılan ve MÜSİAD’la kurumsal ifadesini bulan sermaye kliğivar. Yine bu kliğin bir varyantı olan 11.500 işadamını temsil eden, 150 işadamıderneğinin bir araya geldiği 7 federasyondan oluşan, Fetullah Gülen’inetkisindeki son yıllarda dipten ataklar yaparak, Ortadoğu, Uzak Doğu vePasifik’le bağları olan ve AKP döneminde muazzam düzeyde gelişmiş ve kollanmışTUSKON grubu bulunuyor. MÜSİAD ve TUSKON artık finans kapitalin ayrı birfraksiyonudur.

TÜSİADfinans kapitalin en önemli fraksiyonu olarak birinci dönem AKP iktidarına açıkdestek verdi. TÜSİAD AKP’nin ikinci döneminde orduyla AKP arasındaki gerilimdedaha çok ortada durdu. İki tarafa da sistemin rasyonelleri doğrultusundauyarılarda bulunmayı ihmal etmedi. MÜSİAD ve TUSKON gurubu ya da sermayekliğinin siyasi gücünü AKP temsil ediyor ve AKP iktidarı bu kliğe güçlerine güçkatma olanağı sağlıyor.

Ordugeleneksel konumunu ve ilişkilerini çeşitli varyasyonlarla korumaya çalışıyor.2007’deki e-muhtıra ve Cumhuriyet mitingleri pozisyon kaybetmeme uğraşısıolarak görülebilir. Bu “operasyonel” nitelikteki organizasyonlara rağmen darbeyapma meşruiyeti kazanamayan ordu, AKP’nin % 47’lik “başarısı” karşısında“Dolmabahçe mutabakatıyla” denge durumunu kabul etti ve bir anlamda geriçekildi.

Bu aradaAbdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı seçimi gündeme geldi. Küresel güçlerin veTÜSİAD’ın telkinleri ve yönlendirmeleriyle Gül’ün adaylığına onay verildi. Buonay karşılığında türban yasağının devamı istendi. Gül cumhurbaşkanlığınaseçildi. Böylece AKP çok önemli bir pozisyon kazandı. Yürütme ve yasama erkindeetkinliğini ve gücünü artırdı.

Ordu ve AKParasında Kürt sorununa ilişkin topyekün savaş stratejisi onaylandı. Ayrıca ABve ABD’in bölge operasyonlarına aktif iştirak edilmesi ve neo-liberalpolitikaların intikasız ve en sert şekilde devam ettirilmesi kabul edildi.Mutabakatın genel çerçevesini bu maddeler belirledi. Ayrıca mutabakat silahlıbürokrasinin patronaj ilişkilerinin korunması ve bu patronajın ideolojikpayandasını oluşturan konularda (laisizm gibi) hassasiyet gösterilmesi üzerindeşekillendi. Ne var ki AKP paraperestliğini gizleyecek/ örtecek ve % 47’ninhassasiyetini ve “hissiyatını” tetikleyecek ve yine % 47’lik oy almanıngüveniyle “başörtüsünün serbest bırakılması” yönünde hamle yaptı. Hamle fiilen“Dolmabahçe mutabakatı”nın bozulması anlamını taşıdı. Egemen klikler arasındakigeçici denge bozulmuştu. TÜSİAD ve ordudan gelen tepkiler mutabakatın AKPtarafından bozulduğunu işaretliyordu. 27 Nisan e-muhtırası şeklinde olmasa da,anlaşılan 8 Haziran e-ajitasyonu, 18 Temmuz e-bildirisiyle asker-sivilbürokrasi siyasi bir aktör olduğunu her seferinde hatırlattı ve kitlemobilizasyonu çağrısında bulundu. Yani darbe yapılamıyorsa kitle mobilizasyonunuelde tutmak gerekiyordu. Devlet tarafından oluşturulmuş, mutasyona uğramış“sivil toplum” kuruluşlarıyla “sivil” toplum mobilize edilmeye, hegemonik biralan oluşturulmaya çalışıldı. 23 Haziran’da başta İstanbul-Çağlayan meydanıolmak üzere terörü telin mitingleri organize edildi. Her ne kadar mitinglerekitlesel katılım olmasa da İstanbul, İzmir ve Antalya’da Kürt kökenlileri hedefalan provokatif eylemler yaşandı. DTP binaları molotoflandı. Kitlemobilizasyonundaki zayıflık, paramiliter mobilizasyonlarla doldurulmayaçalışıldı. Belki de iki mobilizasyonun harmonisi kurulmaya çalışıldı,çalışılacak.1

AKPhamlesine karşı ayrıca yargı kanalıyla cevap verildi. AKP’nin kapatılmasıgündeme geldi.

AKP’ninseçim zaferi, Gül’ün Çankaya’ya çıkmasının getirdiği güçlenme, mutabakatıbozacak girişimlere yol açmıştı. Ama kapatılma davası zafer sarhoşluğundakiAKP’yi sarstı. Hatta B planı diye adlandırılan Gül-Abdüllatif Şener’in TayyipErdoğan ve eski meclis başkanı gibi uyumsuz ve problemli görülen kişilerin ve eğilimlerin(Nakşilerin) tasfiyesi tartışılmaya başlandı. Fetullah Gülen eksenli, ordu veÇankaya’yla iyi çalışacak, uyumlu hükümet planları gündeme sokuldu. Bu aradayargının AKP’yi kapatmayarak ciddi şekilde uyarması, inisiyatif kırıcı bir etkiyarattı. Ağırlıkta AKP’nin kapatılması üzerine hazırlanan B planı şimdilik rafakaldırıldı.2 Karşılıklı atak ve hamleler sonucunda şu an dinginleşenhava, yerel seçimlerde AKP’nin oy oranını artırmasıyla fırtınaya dönüşebilir.

AKP,kapatılma davası sırasında Cumhuriyet mitinglerine benzer mitingler organizeederek kitle mobilizasyonu yaratmaya çalıştı. Aslında bu kapatma davasına karşıbir hamleydi. Bu arada gerçekleşen Ergenekon operasyonuyla AKP kendisini,özellikle sol liberallerin de desteğiyle “darbe” karşıtı ve demokratik açılımcıbir parti olarak göstermeye çalıştı.

Ayrıca ordueksenli bir kliğin ya da “aşırı ucun” temizlenmesini hedefleyen operasyondagenerallerin tutuklanması, her şeyden öte ordunun itibarını sarsıcı mahiyetebüründü. Her ne kadar operasyon öncesinde genelkurmaydan (Erdoğan-Başbuğgörüşmesiyle) onay alındığı anlaşılsa da bu gelişme AKP’ye yazılan bir puanoldu.

Bir başkaboyut da bu operasyonla, ordu kendi iktidar hesaplarında sorun yaratanunsurlardan kurtulma şansı buldu ya da ordu içindeki saflaşma daha kristalizebir görünüm kazandı. Böylece ABD, AB ve NATO için daha güvenilir, projelereuyumlu ve tam angajmanlı bir yapı oluşturuldu (bu anlamda AKP’nin kapatılmadavası ve Ergenekon operasyonu, Brüksel’in ve Pentagon’un iki tarafa da uyarıdabulunması, sınırlarını belirtmesi, yön ve şekil vermesi olarakdeğerlendirilebilir).

Süreç egemenbloğun klikleri arasında bir yandan gerilimleri tetikledi, karşılıklımitingler, sokağa çıkma çağrıları, polis operasyonları, kapatma davaları gibihamleler gündeme geldi, öte yandan “uzlaşma yönünde” adımların atılmasınıberaberinde getirdi. Yani süreç “çatışkı”, “uzlaşma” sarmalında ve karşılıklıataklar ve geri çekilmeler şeklinde ilerliyor.

Küreselleşmeninbugün ulaştığı boyut itibariyle, egemen blok içinde yaşanan her türlü gelgitinya da pozisyon alışın uluslararası boyuttaki gelişmelerle ya da konjonktürledirekt bağlantılı olduğu ve bu konjonktüre göre biçimlendiği unutulmamalıdır.

Türkiyekapitalizminin geldiği nokta ve entegrasyon boyutu ordunun egemen blok içindeTC’nin kuruluşundan beri elde ettiği rolü terk ederek, resesif bir rolebürünmesine zorluyor. Bu rolün sermayenin hareketleriyle uyumlu ve yalnızcaonun ihtiyacı olan askeri atakları gerçekleştiren bir rolle sınırlanmasıhedefleniyor. Bu durum sermayenin sınırsız kar ve tahakküm arzusunun ifadesidirve bir anlamda rasyonel kapitalizmin gereğidir. Böylesine “yeni” birkonumlanışın sancısız, çatışkısız gerçekleşeceğini düşünmek büyük bir yanlışolur.

(Devamedecek…)

Dipnotlar:

(1) Linç girişimleribugün lokal düzeyde pogrom laboratuarları olarak değerlendirilebilir.Türkiye’nin bir dizi etnik, dini, milli, mezhebi polarizasyonları içindetaşıması “modern” pogromlara zemin hazırlamaktadır. Ortadoğu’nun birBalkanlaşma süreci yaşaması bu dalganın Türkiye’ye yansıma olasılığınıgüçlendirmektedir.

(2) AKPhükümeti, siyasal İslamcı bir koalisyon niteliğindedir. Bugün neo-liberalangajman ve küresel sermayeyle organik ilişkilere göre biçimlenmiş bukoalisyon, kendi içinde parçalı ve çatışkılı özelliklere sahiptir. Kapitalistkural AKP için de geçerlidir. Para ve güç tekeli aynı zamanda tasfiye veetkisizleştirme sürecidir. Nasıl ki Refah Partisi içinden AKP ortaya çıktıysa,AKP’nin içinden de bir başka parti çıkabilir. Bir dizi içi ve dış konjonktürçakışması bu sürecin önünü açabilir.

(Sosyalizm için Kızıl Bayrak, Sayı:2008/36, 5 Eylül2008)

 

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter