0 0
Read Time:3 Minute, 38 Second

İçerde dışarıda hücreleri parçala Katliamın adı; Ulucanlar!- Sinan Deniz

İğrenç Geldi Bana

Senin Her Günün

Yıkılırsın Hücrem

Bu Düzen Gibi

Kapitalist-emperyalist sistem işçi sınıfı ve emekçileri kendi denetiminde yönetebilmek ve daha çok kar etmek için sürekli yeni bir yapılanma içerisinde. Sebebi ekonomik-siyasi kriz olarak adlandırabileceğimiz bir bunalımdan çıkmaktır. Bu nedenle de yeniden yapılanmalar sayesinde yeni reformlar aracılığıyla burada istediği sistemi daha çekilmez ve yaşanılmaz kılmaktadır.

Kuralsız ve esnek çalışmayı kural haline getirmek için 4857 sayılı iş yasası ile birlikte, çalışma saatleri ve sosyal haklar yok sayıldı. Sınıf hareketindeki örgütsüzlük ve dağınıklık, sendikal hareket çizgisindeki ekonomist taleplerle daralan sendikal çalışma da egemen olunca, sermaye kendi çıkarmış olduğu yasaları rahat bir şekilde meclisten geçirdi. Aslında sermaye düzeninin amacı işgünlerindeki bu belirsizlikler sayesinde işçi sınıfının yaşantısını monotonlaştırıp, tek düze sıradan bir yaşama hapsetmekti. Bu ve benzeri nedenlerle hemen kolları sıvayan sermaye devleti, işçi sınıfı ve emekçileri dışarısı açık hapishanelere koymuş oldu. Ki bu hapishane toplumu hakikaten bir birinden yalıtacak düzeylerde kendini göstermektedir.

Teknolojinin de gelişmesiyle daha rahat nefes alması gereken işçiler, çok daha ağır koşullarda çalışarak üretimin içerisine çekildiler. Toplum içinde iletişim ve diyaloğun tamamen koptuğunu sanırım hepimiz biliriz. İnsanlar kendi öz değerler sistemini yitirdikleri anda, kendi özüne yabancılaşmış demektir. Bu şu anlama gelmektedir; toplumun alt kesimi olan işçiler, emekçiler ve diğer katmanların aynı ortamda olması aynı işi yapması, aynı evi-işyerini paylaşmasının bilincinin gelişimi yerine, herkesin sosyal yaşam içinde, iç içe kaldıkları ama birbirlerinden bir haber oldukları karmaşık, ne idüğü belirsiz bir toplum modeli yaratılmaktadır. Yani yanı başımızda ‘birileri’ var ama ‘birileri’ yok gibi bir şey bu; sosyal ilişkilerin, ilgi sınırlarının dahi koparıldığı, sosyallikten izole edilmiş bireyin merkeze (ben merkezci) indirgendiği asosyal bir hayat tarzı. İnsani ilişkilerin; en insani talep olarak görmüş oldukları ilişkilerin dahi, artık çıkar ilişkilerine bürünmesi-büründürülmeye çalışılması şüphesiz ki, kapitalist toplumun kendi yasalarına aykırı değildir. Bize sunulan bireyselleşme ve bencilleşme modeli, burjuvazinin ayakta kalmasını uzatır ve ona payanda olur. Devrimci ve komünistlere ise, uzun soluklu sabırlı bir mücadele yolunda büyük zorluklarla karşılaşmasını dayatır. Bu da bize daha çok yaşamak ve yaşatmak için inatçı olmamız ve bilinçlice-örgütlüce hareket etmemiz için önemli veriler sunar.

İşte bu vesileyle gelişebilecek sürece hakim olan devrimcilerde devletin hedefine takılır. İşçi ve emekçilerin bilinçlenmesini istemeyen sermaye düzeni, devrimci güçleri ya katleder ya da tutsak almak için çirkin yollara başvurur. Onun içinde bir taraftan dışarısı ve diğer taraftan ise içerisi yani zindanları da bir şekilde hizaya sokmak için çabalar.

Sermaye devleti buradan hareketle, ‘91’den bu yana hayata geçirmeye çalıştığı hücre tipi hapishanelere geçişi bir türlü başaramamış ‘91, ‘96 ve ‘99’daki tüm denemeleri devrimci tutsakların kararlılığı ve bunun dışarıda örmüş olduğu destek duvarına çarpmıştı.

Sermaye devleti içeride bulunan devrimci tutsakları denetim altına almak için elinden geleni ardına koymuyor ve tutsakları kendi denetimine almanın yol ve yöntemlerini arıyordu. F tipi hücre dayatmasıyla ilk adımlarını Eskişehir tabutlukları üzerinden Ulucanlara atıyordu.

1991 Kasım’ında Eskişehir’de bu ölüm evinin hücrelerine tıkılan devrimciler bu tecrit (izolasyon) saldırısıyla karşı karşıya kalmıştı. Bu saldırılara karşı açlık grevleri vb. eylemleri yapmıştı.

26 Eylül 1999 sabaha karşı Ankara Ulucanlar Cezaevi’nde 10 devrimci tutsak otomatik silahlar, bıçaklar ve kasaturalarla katledildi. Bu katliam, daha sonra yaşanacak olan kapsamlı bir katliamında bir ön adımı ve provasıydı.

Ulucanlar katliamında 10 devrimci tutsak şehit düştü. 10 yıl önce yani 26 Eylül günü, ardında son anına kadar çarpışarak ölümsüzleşen 10 tutsak, onlarca yaralı ve şanlı bir direniş bıraktı. Sağ kalan tutsaklarsa başka hapishanelere işkence eşliğinde sevk edildi, tedavileri dahi yapılmadı. Devrimci İrade Teslim Alınamaz, şiarıyla ortak bir direniş örüldü Ulucanlarda. Katliamda; Zafer Kırbıyık, Önder Gençaslan, İsmet Kavaklıoğlu, Habip Gül, Ümit Altıntaş, Aziz Dönmez, Ahmet Savran, Abuzer Çat, Mahir Emsalsiz ve Halil Türker şehit düşerek ölümsüzlüğe uğurlandılar.

Toprağa düşen her bir bedenin hesabını emekçiler soracaktır. Sermaye devletinden hesap sorma bilinciyle hareket eden komünistlerin üzerinde yükselecek olan bir önderlikle ancak bu başarılacaktır.

Onun dışında sömürü ve zulüm düzenine karşı amansızca mücadele ederek faşizmin zindanlarında tutsak düşen her bir devrimci tutsak için en önemli duyarlılık, onları F tipi hücrelerde yalnız bırakmamak olmalıdır. Onlar kapitalist-emperyalist düzene karşı mücadele etmenin onurunu taşıyarak içeri düştüler. Ve bizler işçi sınıfı devrimcileri de onlar gibi aynı davanın sürdürücüleri olarak dışarda üzerimize düşen her türlü görevi yerine getirmeye çalışmalıyız. Bu tecriti hem içerde ve hem de dışarda parçalamalıyız.

Yaklaşmakta olan Ulucanlar katliamının yıldönümünde, böylesi bir dönemde içerdeki tutsakların seslerine ses, soluklarına soluk katmalıyız. Dışarıyı eylem alanına çevirmeliyiz. Ulucanlar da şehit düşen On’ların devrimci irade ve erdemlerini sahiplenmek için mücadele hattını sıkı örmeye, kavgaya, sosyalizme.

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter