3
ÖLÜM ORUCU EYLEMİNİN PROGRAMI VE PLANI
Eylül direnişi konusunda eksiksiz bir kavrayışa ulaşabilmek için eylem programı ve planı konusunda da belli bir açılım yapmamız gerekiyor.
Kuşkusuz, program, içinde bulunduğumuz ve yaşadığımız somut koşullardan, ihtiyaçlardan, sorunlardan doğacak ve biçimlenecekti. Ya da şöyle ifade edersek, eylem programı dönemin sorunlarına ve ihtiyaçlarına yanıt olmak durumundaydı.
Neydi yaşadığımız somut koşullar?
Bir dizi direniş ve fiili tavır alışa karşın genelde teslimiyet statüsü sürüyordu. Emir-komuta ilişkileri, askeri ve Kemalist eğitim vd. kurallar varlığını sürdürüyordu. Anılan statüde belli laçkalaştırmalar, fiili direnmelere karşın genel yapı sürüyordu. Öncelikli sorun, mevcut statüyü parçalamak-dağıtmak ve yerle bir etmekti. Buna karşılık, insani ve devrimci değerlerimize denk düşen bir cezaevi yaşamını kurmak. İşte bu hedefler, eylem programımızın ana eksenini oluşturuyordu. Daha somut olarak ve maddeler biçiminde ifade edecek olursak eylem programımız şu şekilde somutluk kazanıyordu.
Eylem Programı:
1- Cezaevi yaşamını ve ilişkilerini, idare ile tutsaklar arasındaki ilişki biçimini belirleyen emir-komuta ilişkisine son verilmelidir. Emir-komuta zinciri yok edilmelidir. Yerine, normal tutuklu-idare ilişkisi konulmalıdır. Tutukluları emir-komuta zincirinin en son halkası olarak kabul eden bu uygulama insanlık dışıdır, devrimci düşünce ve inançlarımızın ayaklar altına alınmasıdır; her türlü işkence ve insanlık dışı uygulamanın temeli ve teşvikçisidir. O bakımdan bu anılan ilişki biçimi kesinlikle parçalanmalıdır.
2- Her türlü askeri ve Kemalist, ırkçı-şoven eğitime son verilmelidir.
3- Her türlü işkence, baskı ve zulüm, aşağılatıcı uygulama, küfür ve hakarete son verilmelidir.
4- Hiç bir kimse itirafa, pişmanlığa zorlanmamalıdır, bu amaç doğrultusunda baskı ve işkence yapılmamalıdır.
5- Savunma hakkı önüne dikilen engeller, baskılar kaldırılmalı, savunma için gerekli olan malzemeler serbest olmalıdır.
6- Mahkemeye gidiş-gelişler normal insani ölçülere uygun hale getirilmelidir; mahkemeye gidiş-gelişlerde değişik koğuştaki arkadaşlar rahatça konuşabilmelidir.
7- Her çeşit sosyal-kültürel ihtiyaçlarımız eksiksiz karşılanmalıdır. (Yemek, kantin, gazete, kitap, dergi vb.) Bu ihtiyaçlar bir baskı ve işkence unsuru olarak kullanılmamalıdır.
8- Avukat ve yakınlarımızla görüşme hakkımız en asgari insani ölçülerde gerçekleştirilmeli, dışarıda avukatlar ve ziyaretçilerimiz üzerinde uygulanan baskılara son verilmelidir.
9- Havalandırma, banyo, iç ziyaret vb. haklarımız en uygun biçimiyle çözümlenmelidir.
10- Hasta arkadaşların muayene ve tedavileri en iyi şekilde yapılmalı, hastanedeki tutuklu koğuşundaki baskılara son verilmelidir.
11- Yakınlarımızın getirdiği tüm giyecek eşyası içeriye alınabilmelidir. vb. vb.
Özet olarak eylem programımız böyleydi. İlk 5 madde de ifadesini bulan istemler programın özünü, ruhunu ve temel gerekçesini oluşturuyor. Savunma hakkı 14 Temmuz'la kazanılmıştı, pratikte bu hak kullanılıyordu. Ancak yine de belli engeller dikiliyordu. Tüm engellemelerin ortadan kaldırılması istenerek, bu hakkın daha da genişletilmesini ve oturmasını hedefliyorduk. Diğer 4 madde de dile getirilen istemler, var olan statünün özünü, çerçevesini ve temelini kökten değiştirmeyi, yok etmeyi amaçlıyordu. Statü değişikliğini ve yeni bir statü getirilmesini öngören bu istemlerden vazgeçmemiz, geri adım atmamız ve taviz vermemiz mümkün değildi. Tersi durumda, direnişin kendisi anlamsızlaşırdı. Direnişin özü, ruhu ve varlık nedeni var olan statüyü parçalamak ve dağıtmaktı. O halde ne pahasına olursa olsun, emir-komuta ilişkisi, askeri ve ırkçı-şoven eğitim, işkence uygulamaları, itirafa zorlamalar vb. konulara ilişkin isteklerimizden taviz vermeyecek, geri adım atmayacaktık. Kısacası, teslimiyet statüsünün parçalanması, dağıtılması ve tasfiye edilmesi konusunda kararlıydık, bunun için hangi bedel ödenecekse ödemeye hazırdık.
Statü değişikliği salt 35 ve 36 için düşünülmüyor, tüm cezaevi için öngörülüyordu. Yani diğer koğuşların tümü veya bir kısmı direnişe katılmasa bile eylemin esas hedefi, tüm cezaevi çapında statüyü değiştirmek ve yeni bir statü getirmek idi. O dönemde direnişin kitlesel boyutları ve koğuştaki arkadaşların katılım düzeyi bilinmiyordu. Dolayısıyla planlamalarda, yapılan hesaplarda bu belirsizlikler göz önüne alınıyordu. Planlar en kötü ve olumsuz olasılıklar göz önüne alınarak yapılıyordu. Program, cezaevindeki tüm insanları kapsayan insanca yaşam koşullarının oluşturulmasını hedefliyor ve o doğrultuda planlıyorduk eylemi. Kazanılan hakların korunması, yaşatılması ve oturtulması açısından da en doğru perspektif buydu. İlke açısından, ideoloji ve inançlar bağlamında da direniş programına böyle yaklaşılmalıydı. Çünkü sorun salt bir avuç insanın "rahat" yaşayıp yaşamaması değil, PKK savaş tutsakları üzerinde oynanan komplo ve tasfiyeci hareketleri boşa çıkarmak, bu politikanın önüne çelikten bir set örmek gibi ciddi bir siyasal sorundu. Bunun anlamı ise, tüm cezaevinde dayatılan teslimiyet ve ihanet politikasını püskürtmekten başkası değildir. Kısacası, siyasal açıdan da, teorik ve ahlaki açıdan da, eylem programı tüm cezaevi için ve bir politikayı hedeflemek zorundaydı. Başka türlü bir yaklaşım düşünülmez, kabul edilemezdi.
Tekrarlayalım. Programın ilk 5 maddesinden kesinlikle taviz verilmeyecekti, geri adım atılmayacaktı. Ancak, eğer, statünün tasfiyesi gerçekleşir ve bu, bazı tavizler pahasına olabilirse, bu tür tavizlerde esnek davranılabilinirdi. Yani genel amaçlar uğruna, programın özü ve temel özelliklerinin gerçekleşmesi için belli tavizler verilebilirdi, bu mümkündü. Bu durumu da belirleyen o dönemin güç ilişkileri ve dengeleri olacaktı.
Eylem planı, yani direniş boyunca hareket tarzı konusunda da özetle şunlar söylenebilir:
Bir kez, direnişimizin temel vurucu silahı, sonucu tayin edecek ölüm orucu eylemiydi. Fakat ölüm orucunun bileşimi, kaç kişi ile sürdürüleceği, örgütlenişi vb. soruları da yanıtını bulmalıydı. Belli sayılarda (20-30 kişilik) oluşturulan gruplarla sürdürülecekti. 1, 2 ve 3. gruplar biçiminde örgütlenmişti. Belli aralıklarla 2. ve 3. gruplar da eyleme katılarak bileşimi ve yaptırım gücünü artıracaklardı. 2. ve 3. grupların katılımı gelişmelere göre saptanacaktı. Ve eylem hedefine ulaşana kadar sürecek, çok sayıda arkadaşın ölümü pahasına da olsa.
İkinci olarak planlanan nokta, ölüm orucu eylemi dışında kalan arkadaşların tavrı, hareket tarzı ve direnişe katılım biçimi nasıl olacak sorunuydu. Planlamaya 35 ve 36'daki arkadaşlar dahil ediliyordu. Koğuşlardan belli bir katılım bekleniyordu, ancak bu konuda net bilgilere sahip değildik. Tüm gücümüzü bir defasında savaş meydanına sürmeyi akılcı ve uygun bulmuyorduk. O bakımdan, ölüm orucu eylemine katılmayan kitleyi fiili direnişe bir bütün olarak, ama kademeli yaparak katmayı planladık. Daha açık bir ifadeyle eylem dışında kalan arkadaşlar, parça parça değil, toplu olarak hareket edecekler, belirlenen plan doğrultusunda ve biçimde kurallar parça parça/ kademeli olarak reddedilerek fiili direnişe katılacaklar ve giderek hep yükselen bir tempoyla fiili direniş geliştirilecek en son tüm kurallar reddedilecekti. Görüldüğü gibi aşamalı bir fiili direniş, yani kurallara tavır alış söz konusudur. Bu anlaşılır bir şeydir, elimizdeki kitlenin gücünü ve enerjisini bir seferde tüketmek/yıpratmak yerine amaca en uygun bir biçimde kullanmayı düşünüyoruz, ölüm orucu eyleminin yedeksiz kalmasını istemiyoruz.
Üçüncü nokta eylemin zamanlaması ile ilgilidir. Eyleme en uygun zaman ve zeminde başlamak çok önemliydi. (Bu konuyu yukarıda ana çizgileriyle açtık, yenilemeye gerek yok.)
Böylece eylem programı, planı ve bu temeldeki hazırlıklar, eylem kadrolarının seçimi ve hazırlanması vb. çalışmalar en ince ayrıntısına kadar yapılmış ve tamamlanmıştı. Her yönüyle harekete geçmeye hazırdık. Eylem politikası, örgütlenmesi, olası gelişmelere karşı tavır vb. konusundaki hazırlıkların müthiş yararını görecek, başarıdaki rolünü açıkça yaşayacaktık.