4
DIŞIMIZDAKİ GRUPLARIN EYLEME VE DİRENİŞE İLİŞKİN TUTUMLARI VE KONUMLARI.
Bu konuda somut gerçekliklere uymayan, gerçekliği çarpıtan değerlendirmeler yapıldı, sözler söylendi. Her grup kendince pay kapmaya çalıştı. Kuşkusuz herkesin oynadığı role göre, sergilediği pratiğe göre bir pay biçilmelidir, herkesin hakkı teslim edilmelidir. Bu dürüst ve nesnel olmanın bir gereğidir. Ancak, hak ettiği kadar olmalıdır bu. Hak etmediği bir değer biçme tavrı ise, açıkça hak gaspıdır, başkalarının emek değerlerine el koymadır. Eğer bir tarihi kesiti ve onu dokuyan olayları tam bir nesnel dürüstlükle vereceksek, bunu siyasal ahlakın bir ölçütü sayıyorsak, öyleyse yaşayanları, gerçekleri tam olarak, herhangi bir çarpıtma ve inkâra yönelmeden bunu başarmak zorundayız. Dışımızdaki grupların Eylül direnişindeki rolünü ve konumunu ana çizgileriyle de olsa irdelemek gerekiyor. Bu, bu kesitteki tarihimizin çarpıtılmasını, yanlış yansıtılışını da önleyecektir, belli ölçülerde…
Yukarıda eylemin örgütlenişi, planlanışı vb. hazırlık çalışmalarının geçirdiği aşamaları ana çizgileriyle açmaya çalıştık. Görüldüğü gibi, eylemin hazırlık çalışmaları önce (24 Mayıs'tan önce) 35. koğuşta, daha sonra ve esas itibarı ile 36. koğuşta sürdürülüyor ve tamamlanıyor. 35'deki çalışmaların sonuçlanmadığını daha önce vurguladık ve esas olarak eylemin 24 Mayıs'tan sonra 36. koğuşta yeniden ele alınıp ve en ince ayrıntısına kadar planlanıp son biçiminin verildiğini söyledik. Bu noktada, dışımızdaki grupların rolleri ve katkılarının derecesi de açığa çıkıyor.
O dönemde 35. koğuşta Partizan'dan birkaç kişi, Kawa'dan bir ve Rızgari'den iki kişi vardı. 14 Temmuz eyleminin 40. gününde bir Partizancının da katıldığını söylemiştik. Eylem sonuçlandıktan sonra bu Partizancı, arkadaşların yanında kaldı ve sonra da arkadaşlarla birlikte 35. koğuşa getirildi! Yeniden direniş düşüncemiz bu Partizancıya da açılmış ve kendisi de olumlu karşılamıştır.
35'de eylemin düşünce planındaki hazırlıkları daha ciddi ve yoğun olarak başladığında, bu konuda grupların (35'de bulunan) görüşleri de soruldu. Verilen yanıtlar kısaca şöyle: Partizancılar, eylem ve direniş görüşlerimizi olumlu gördüklerini, kendilerinin de aynı görüşte olduklarını ve ölüm orucuna katılacaklarını söylediler. Kawacı arkadaş, direnişe ve eyleme en etkin biçimde katılacağını belirtti. Rızgariciler ise, bir ölüm orucuna katılmayacaklarını, ancak dıştan destekleyebileceklerini söylediler. Koğuşlarda bulunan gruplarla ilişkiye geçmek, onların bu konudaki görüşlerini almak olanaksızdı zaten.
Şu noktayı da vurgulayalım: O döneme kadar, diğer gruplardan eylem, direniş, kurallara tavır alma, vb. konularda hiç bir öneri, girişim gelmedi. Kendi başlarına da bu yönlü bir pratikleri olmadı, gerçekleşmedi. Cezaevi tutumları, pratikleri ve yaşayışları yeniden direniş yönünde bir çaba ve hareket içine girmelerini önlüyordu. En genel anlayışları ve çizgileri de bu yönlü girişimlerin doğuşu için uygun değildi. Dahası koyu bir teslimiyeti yaşıyorlardı. Yeniden Eylül direnişindeki tutumlarına dönüyoruz.
35'de bulunan gruplarla eylem konusunda var olan ilişkinin düzeyi böyledir. Yani, görüş alış-verişi düzeyinde kalan, anladığımız anlamda bir eylem ve güç birliği biçimine dönüşen bir ilişkimiz olmadı. Gerçi, Partizancılar bu kanıda değildirler. Onlara göre, Eylül direnişinde bizimle onlar arasında bir eylem birliği gerçekleşmiş, direniş ortak önderlikle yönetilmiş ve sonuçlandırılmış! Aynı iddialarını Y. Demokrasi dergisinde de yineliyorlar. Şöyle diyorlar:
"Böylesi rezil, sefil ve onursuzca bir yaşama her türden baskı ve işkenceye dur demek için tecrit kısmında, hücrelerde daha önce örgütlenmesi PKK'lılarla TKP/ML'den arkadaşlar (abç) tarafından yapılarak, PKK Suruç grubu mahkemesinde açıklanarak 1 Eylülde ölüm orucuna başlandı." (Y. Demokrasi 7. Sayı-sf54)
Gerçekleri yansıtmayan bu iddialarına daha yakından ve ayrıntılıca bakmamız gerekir. Partizancılar (TKP/ML) 35'te bulunuyorlardı. Eylem konusunda kendi düşüncelerine başvurulmuştur. Kendileri de ölüm orucuna katılacaklarını söylemişlerdir. İlk gruba 3 arkadaşları katılmışlardır. En genel ifadeyle onların konumları ve rolleri böyle özetlenebilir. "Eylemin örgütlenmesi", yani önderliği başka bir şeydir; ancak doğru ve yerinde bulunan bir eyleme katılmak başka bir şeydir. Şu soru sorulabilir, mademki, Eylül direnişini veya ölüm orucunu PKK ile ortak örgütlediler, ortak önderlik ettiler bu nasıl, hangi biçimde ve somut birliklerle gerçekleşti? Bu konuda ortak önderliğin yaratıldığına dair somut bir bilgi verebilirler mi? Veremezler, çünkü somut pratikte gerçekleşen böyle bir şey yok.
Sözcüğün gerçek anlamında güç ve eylem birliği belli program ve hareket tarzı üzerinde kurulan somut örgütsel biçimlerdir. Grupların ortak iradesi, somut karar ve yürütme organlarında örgütsel ifadesini bulur. Programda anlaşmak, bu anlamda ortak bir zemin yakalamak yetmiyor. Bununla birlikte, program temeli üzerinde yürütme, eylem planı, eylemin her aşamasında yönetimi ve sonuçlandırılması noktalarında da bir mutabakat gerekiyor. Ve bu da somut örgütsel biçimlerde ifadesini bulabilmelidir.
Diyelim ki, bir grup bir eylem önerisi getirdi, diğer gruplar da bunu olumlu karşıladı ve katılacaklarını veya destek vereceklerini söylediler. Bu noktadan sonra, öneri getiren grup, gruplar arası ilişkiyi belli bir örgütsel çerçeveye ve zemine oturtmadan eylemi başlatmak durumunda kaldı, diğerleri de buna katıldılar. Ve eylem, anılan grubun yönetimi altında sürdü ve yine o grubun inisiyatifiyle sonuçlandı. Bu örnekte ilk planda eylem programı üzerine belli bir anlaşma var; bu belli kurallara ve ölçülere bağlanmamış olsa bile. Diğer gruplar o programı doğru bulduklarında eyleme katılmışlardır, sonuçlandığında da buna uymuşlardır. Eylemin başlatılması/zamanlamasının belirlenmesi yürütülmesi/fiili siyasal önderliği ve bunun bir devamı olarak eylemin sonuçlandırılması bu grubun damgasını taşıyor. Evet, anılan gruplar eyleme katılmışlardır, bu anlamda bir ortak davranış söz konusudur. Ancak bu örnekte olduğu gibi, grupların bu eylem sürecindeki ilişkileri bir güç ve eylem birliği biçiminde somutlanmamıştır. Dolayısıyla ortada ortak bir önderlik ve ortak kararla yürütme olayı gerçekleşmiyor. Ortak karar ve ortak önderlik, eylem sürecinin her aşamasında eylemle ilgili her kararın, her ayrıntının, somut bir biçim kazanmış ortak organca belirlenmesi demektir. Bu anlatılanlar siyasal bilimin abc'sidir.
Eylül direnişinde gruplar arası ilişkiler, özel olarak PKK ve TKP/ ML arasındaki ilişkiler nasıl somutlandı ve gelişti?
Ana dava kararından (24 Mayıs) önce 35'tc var olan grupların eylemle ilgili görüşleri alınmış; onun ötesinde eylemin başlama tarihi, yürütme, sonuçlandırma vb. konularda belli bir tartışma olmadığı gibi eylem sürecindeki ilişki, ortak bir karar organı tarafından yürütme konuları dahi gündeme getirilmemiştir. Diğer gruplara," gelin birlikte eylem birliği yapalım, eylemin yönetimi ve yürütmesini belli kurallara bağlayacağımız örgütsel biçimlerle yerine getirelim" vb. bir öneri götürülmemiştir. Bunun çeşitli nedenleri var. Teknik açıdan da olanağı pek yoktu. Siyasal açıdan Diyarbakır zindanlarının mücadelemiz içinde oynadığı/oynayacağı rol biliniyordu. O bakımdan katı bir merkezileşmeyi ve ikirciksiz/kararlı bir önderliği kaçınılmaz olarak dayatıyordu. Böyle bir kaçınılmazlığın getirdiği duyarlılık riske sokulamazdı, diğer bir deyişle, diğer gruplarla kurulabilecek ortak bir yürütme vb. bağlayıcılıklar, doğasında taşıdığı/taşıyabileceği zaaflar yüzünden Diyarbakır zindan direnişi ve sonuçları itibariyle Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesi riske edilemezdi. Böyle yaklaşmamız doğaldı, kaçınılmazdı, anlaşılır olduğunu sanıyoruz. Yoksa "parsayı başkalarına kaptırmama" diye bir kaygımız yoktu. Böyle bir yaklaşım ucuz, basit ve dar grupçu bir yaklaşımdır. Bizim için sorun binlerin, bir halkın, bir mücadelenin kaderi, geleceği sorunuydu. Doğaldır ki, böyle ciddi ve yaşamsal bir konu üzerinde titreyecek, deyim yerindeyse kılı kırk yaracaktık.
Kaldı ki, yukarıda da vurguladığımız gibi, Eylül direnişinin esas hazırlıkları, örgütlenmesi ve yürütmesi 36'da gerçekleştirilmiştir. Bu bir olgudur. 36'da da PKK'den başka bir grup bulunmuyordu. O halde nasıl oluyor da, "PKK ve TKP/ML" birlikte Eylül direnişini örgütleyebiliyor? Anlaşılır gibi değil! Küçük siyasal hesaplar için belli tarihsel gerçekler zorlanmaz ki, tersyüz edilmez ki, Y.Demokrasi yazarının tavrı siyasal ahlakla da bağdaşmıyor…
Devam ediyoruz. Eylem başladığında, Kawa'dan 1, TKP/ML'den 3 kişi bulunuyordu. Dışımızdaki gruplardan bunlar vardı. Belirttiğimiz gibi, bu gruplarla eylem ilişkimiz, belli kurallara bağlanmış, bağlayıcı bir çerçeve ve biçimde somutlanmamıştı, bu yönlü bir tartışma da olmamıştı. Böyle bir eylemi kendileri doğru ve zorunlu gördüklerinden katılmışlardır. Yukarıda özetini verdiğimiz eylem programı, eylem planı, zamanlaması, hareket tarzı vb. noktalarda bizim inisiyatifimizle karara bağlanmıştı. Teknik açıdan diğer grupların bu konulara düşünsel bir katılımı olamazdı, çünkü yanımızda değildiler. Ölüm orucu başladıktan sonra ve özellikle 5 Eylül'de eylem kitlesel bir başkaldırıya dönüştükten sonra dışımızdaki gruplardan bazıları ölüm orucuna, diğerleri de kitlesel direnişe katıldılar. İçlerinden bazıları da belli bir süre katılıp katılmama konusunda tereddüt geçirdikten sonra, katılmak durumunda kaldılar. Zaten pratik olarak kitlesel başkaldırı başladıktan sonra diğer grupların dışta kalmaları, seyirci davranmaları mümkün değildi, en azından çok güçtü. Koğuşlar karmaydı ve bizim kitlemiz hemen hemen her koğuşta çoğunluğu oluşturuyordu.
Koğuşlardan gerek ölüm orucu, gerekse fiili direnişe katılım biçiminde olsun, diğer gruplar bu durumu hazır buldular. Gelinen fiili durum onların iradesi dışında oluşmuştu. Ya olumlu tavır alıp katılacaklardı, ya da dışında kalacaklardı. Başka seçenekleri yoktu. Sonuçta tüm grupların şu veya bu düzeyde direnişe katılmaları olumludur, her şeye rağmen takdirle karşılanmalıdır.
Katılımları anlatıldığı biçimde gerçekleşti. Eylemin politikası, önderliği, örgütlenmesi vb. düzeylerinde katılım ve etkileri söz konusu değildi. Öyle olmasına karşın ortada bir ortak davranış söz konusuydu. Bu, PKK'nin önderliğinde başlatılan bir direnişe katılım biçiminde olsa da bir ortak davranıştı, biçimi ve düzeyi ne olursa olsun. Fakat ortak karar organı, ortak yürütme biçimlerinde somutlanan bir güç ve eylem birliği değil bu.
Eylemin her aşamasında, sonuçlandırılmasında vb. önderlik, yürütme PKK tarafından gerçekleştirildi, diğerleri de buna uydu. Bu da bir olgudur.
Haklarını yemiyoruz, Eylül direnişinde dışımızdaki tüm gruplar belli düzeylerde yer aldılar. Buna katıldılar. Dolayısıyla elde edilen zaferde bunların da payı var, katıldıkları, katkıları ve etkileri kadar!