IV.3-) PRATİK MESELE(LERİMİZ)
İçinden geç(eme)diğimiz sıkıntılı kesitte, giderek büyüyen çürüme pratik meseleler(imiz)i içinden çıkılmazcasına giriftleştiriyor!
Aslı sorulursa, “Çürümenin en önemli nedeni sosyalizmin uluslararası yenilgisidir. Ama yenilmiş olmaktan çok, yeniliş biçimi bu sonucu doğuruyor.”[112]
Bir tek mermi atmadan, direnmeden yenilince böyle oluyor; ya da sonuçları itibariyle 1971 ile 1980 arasındaki farklılık ortaya çıkıyor…
Emil Michel Cioran’ın, “Bir inanç için acı çekmiş olandan daha tehlikeli varlık yoktur: En büyük zalimler, kafası kesilmemiş mazlumlar arasından çıkar,” sözlerinde betimlenen uzatmalı-kronik-hatta aşılmayan eski önderlerin sınır ve ufuksuzluklarını aşmak zorunda olan devrimci “Marksist politika anlayışı, verili bir toplumun hareket kanunlarını keşfetmekle ve buna ‘uyarlanmakla’ sınırlı değildir. Marksist politika bu hareket kanunlarını, belirli bir hedef için mücadeleyi, dünya ölçeğinde gelecek vaad eden bir mücadele hâline getirmek için anlamak demektir.”[113]
Bu da “nasıl bir sosyalizm” sorusunu Rosa Luxemburg gibi yanıtlayabilmekle mümkündür: “Sosyalist toplum düzeninin gerçekleştirilmesi, dünya tarihinde belirli bir sınıfa ve belirli bir devrime düşen en büyük görevdir. Bu görev, devletin bütünüyle dönüştürülmesini ve toplumun ekonomik ve toplumsal temellerinin bütünüyle yıkılmasını gerektirmektedir.
Söz konusu dönüşüm ve yıkım, herhangi bir makamın, komisyon ya da parlamentonun kararıyla ilan olunamaz. Bu işe yalnızca halk kitlelerinin kendisi başlayabilir, bunu yalnızca onlar gerçekleştirebilir.”[114]
Eğer devrimci Marksist politikadan bunu anlar ve “nasıl bir sosyalizm” sorusunu Rosa Luxemburg gibi yanıtlarsanız; bağımsız bir sınıf çizgisine sahip olup, yedeklenmezsiniz…
Şurası çok açık: Durmadan kendi sağındaki güçlere göz kırpmayı bir alışkanlık hâline getiren ve muhalefete angaje olmakla iktifa eden mevcut konum(suzluk)da “Sosyalist hareket kendisini büyütmek yerine sürekli kendisinden güçlü gördüğü kesimlere yedeklenme eğilimini sürdürdükçe, özgüvensiz ve silik kalmaya mahkûmdur.”[115]
Oysa şurası çok açıktır ki radikal sosyalist, devrimci olmak… Burjuva iktidarını devrimci tarzda alaşağı edilmesinin yolunu döşemektir. Her türlü burjuva ve gerici güç odağıyla ve devletle arasındaki sınırları kalın hatlarla çizmektir.
Verili durumdan hareketle açık konuşmak gerekirse, önümüzdeki dönemde radikal sosyalist hareketinin bir kez daha yükselen sınıf hareketinin üzerine oturup bu yoldan güçlenme olasılığı son derece düşüktür.
Görünür gelecekte sınıf, radikal sosyalist hareket açısından birincil önemini elbette yine koruyacaktır; ancak bu önemin öncü kesimlerin, hareketli sınıf önderlerinin ötesine taşınıp daha “kitlesel” boyutlara oturtulması zorlama olacaktır.
Sınıf hareketindeki bu durgunluğun daha maddi ya da “yapısal” denebilecek birtakım nedenleri olabilir. Esnekleşme, üretim süreçlerinin parçalanması, hızlı sirkülasyon, taşeronlaştırma, sendikaların güç ve itibar yitirmeleri, vb. bu nedenler arasındadır.
Ancak, sınıf hareketindeki durgunluğun, üretim sürecindeki maddi düzenlemelerin ötesinde daha “sosyolojik” ya da “kültürel” nedenleri olduğu da söylenebilir.
Radikal sosyalist hareket, kendini ihya edecek bir sınıf hareketliliğini beklemek yerine, genel olarak toplumu, oradan da sınıfı hareketlendirebilecek girdilerin neler olabileceğine kafa yormalıdır.
Diğer bir sorun ise, “kent yoksulu” denebilecek kesimlerin bugünkü durumudur. Söz konusu kesimlerin, bugün için sosyalist hareketin uzanım alanının büyük ölçüde dışında kaldığı bir gerçektir. Ancak bu gerçek, radikal sosyalistleri, bu kesimlere ilişkin kolaycı kurgulara yöneltmemelidir.
Evet, sosyalistler, solun yeniden kurulması için gerçekçi ve radikal olmayı göze almalıdırlar.
Bu alandaki “Sorunları laf kalabalığıyla geçiştirmeye çalışmak kadar zararlı, ilkelere aykırı bir şey olamaz. Bugün en önemli görevimiz, bunalımın derinliğini ve onunla savaşma gereğini anlamış bütün Marksistleri bir çatı altında toplayarak, Marksizmin teorik temellerini ve ana ilkelerini, burjuva etkisinden sıyrılamayan ‘yol arkadaşlarının’ çeşitli yönlerdeki sapmalarına karşı savunmaktır…”[116]
Bu da yenilenme ve sıçramayı gerektirirken; devrimci pratiğe yaslanmış devrimci teorinin önemi; hasılı her şeyin başlangıcının cüret ve isyan olduğunu hatırlatır bizlere…