0 0
Read Time:5 Minute, 9 Second

Bir kere bu vatandaşları-mızın muktedir tablosundan bize sırıtan suratlarında ortak bir yamukluk var. Çoğu demokrasi severin bir zamanlar bu eşhastan edindiği dönüştürücülük izlenimi de tam bu yamukluktan kaynaklanıyor. Çatlakları kırılgan. Farkında olmadan sızdırıveriyorlar.

İstemeden eyliyor, niyetliyken oruç bozuyorlar. Şimdi, diplomat-bakan eskisi ‘konjonktürel’ hatipleri hatırlayıp kafanızda onlardan birine söyletin: “Devlet geleneği”.


İşte, onlarda olmayan bu. Onların kırıp döktüklerini izlemek, ifşaatlarına ağızlar bir karış açık tanık olmak bir yerde eğlenceli. Devlet, sonunda doğru dürüst gizlenmeyi bilmeyenlere kaldı, dedirtiyor.
Haklarında yıllar boyu TAKİYE eyledikleri, tez zamanda kılıçları kından çekip hepimizi kırttadanak kesip derilerimizi de Deniz Feneri’ne bağışlayacakları paranoyası dile getirildi.
Oysa asıl o gırtlaktan söylenen ‘devlet geleneği’miz, ampul partisi iktidarına kadar tartışılmaz bir kesinlikle takiye sanatı üstüne kuruluydu.
Devlet bildirirdi. Halk bilirdi.
Devlet dile getirmez, yapardı. Kanunları çıkartmaz, geciktirir, önünü tıkar, kendi tekerine su taşıyan vahşete alan açar, o vahşeti canı gibi korur, bin dereden su getirir, ama sözgelimi işkenceci olduğunu, ırkçılık temelinde bir kafa yapısını temsil ettiğini, dinci olduğunu, katliamların hepsini sineye çekmiş, hepsini onaylayan bir yapılanma içinde
gururla oturmakta olduğunu asla ilan etmezdi.
Kaldı ki devlet olmak tam da budur zaten.
Devletin bilmezden geldiği, ne onaylayıp ne reddettiği gerçeklikler resmi olarak hakikat hanesine bir türlü yazılamaz.
Takiyeci devlet sonunda çatlağı gürlerin eline kaldı ya, bunda bile bir kutlu durum arıyor yaralı ruhumuz. Çünkü açık ediyorlar. Dolayısıyla gündeme getiriyorlar. Yakalatıyorlar. İnkar edilemez kılıyorlar.
Elbette Çiller’den Demirel’den Mesut Yılmaz’dan ondan şundan bundan daha vahşi değiller. Sadece devletlü olmanın raconunu söktüremiyorlar bir türlü. Onlardan fazla açık veriyorlar.
Bu arkadaşlara takiyeci demek gerçekten de çok gülünç geliyor bana. Daha kaşlarını gözlerini, halk içinde sözlerini denetleyemeyenler, usul usul şeriat motoru yağlayacaklar, öyle mi?
Elli yıldır bu devletin bendesiyim. Bunlar kadar devlet sırlarını faş ediveren, bunlar kadar makyajını yetiştiremeyen, bunlar kadar açık veren devlet temsilcilerine rastlamışlığım yok.
Daha uzun zamandır memleket tanıklığına kurban gitmiş olanlar da benim hatırladığımdan öncesi için muhalefet şerhi imzalamayacaktır.
Demirel’in kaygan diliyle kurduğu natıka arsızca bir mermi geçirmezlik taşıyordu sözgelimi. Sonuçta dün dündür. Bugünse bugün.
Oysa Başbakanımız kendi partisinden çoktandır umudu kesmiş olan bir halkın koynuna gidiyor; temsilcilerini adamdan saymamış, ellerini sıkmaya tenezzül göstermemiş. Karşılarına geçip çocuk azarlar gibi ‘nedir bu şehrin pisliği’ diye ünlemeler, DTP’den pislik diye söz etmeler, ‘ya sev ya terk et’den başka hiçbir anlama sığınamayacak sözler etmeler, velhasılı kelam pek akıllı, pek derinlikli ve isabetli bir siyaset.
Kaderini askere teslim etmiş; zamanında ‘kadın da olsalar, çocuk da’ diye şiddetli cezayla tehdit etmiş olduğun insanlardan ne bekliyordun? Korkmalarını mı? Kollarına sığınmalarını mı?
Yoksa, TESLİM olmalarını mı?
Orada Apo’ya bağlılık sloganı atan, güvenlik güçlerine taş atan bütün çocukları ve ana babalarını düşman olarak görürsen bir iç savaşı resmen başlatmışsın demektir. Onlar da senin vatandaşın. ‘Devlet dersinde öldürülmüşler.’ ‘Bir teneffüs daha yaşasalardı’ belki yurttaşlıktan ‘tahtaya kalkacaklardı.’
Bu milletin başbakanı şimdi MHP’nin bile sahiplenmediği, sahiplenmek ne kelime kendisine yakıştıranı müferilikle suçladığı sloganı, durmadan kanayan ve kendisinden yaralarına çözüm bekleyen bir halkın suratına fırlatıveriyor. Devletinin onlarca yıldır düşman gördüğü, düşman olarak göstediği ama kardeş demekten de bir an olsun vazgeçmediği insanlara açık seçik bir tonda düşman muamelesi yapabiliyor.

Uzlaşma adayıydı
Tabii onun ardından da bize ve şehit ailelerine bir açıklama yapması gerekirken mikrofonu paşasının eline verip ortalıkta görünmeyen Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, mükemmel tarih bilinciyle bu ulusun inşası üstüne açık saçık bir konuşma yapıveriyor. “Bugün eğer Ege’de Rumlar devam etseydi ve Türkiye’nin pek çok yerinde Ermeniler devam etseydi, bugün acaba aynı milli devlet olabilir miydi?”.
Tehcir ve mübadelenin ekonomide de olumlu sonuçları olduğunu öne süren Gönül, ayrıca şunları da söyledi: “İzmir Ticaret Odası’nda bir dönem görev almıştım. Bu odanın kurucuları arasında bir tek Müslüman yoktu ve tamamı Levantenlerden müteşekkildi. Cumhuriyetin kuruluş öncesi de Ankara’da Ermenilere, Rumlara, Musevilere ve Müslümanlara ait dört mahalle bulunurdu. Ege’de verimli topraklar azınlıkların elindeydi. ”
Gönül, katliamları, tehcirleri, mal-mülk gaspını, velhasılı kelam Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ömrü boyunca inkârla geciştirdiği bütün vahşeti üstelik haklı çıkararak itiraf ediyor.
Onun ardından da başka bir AKP yiğidi, köy korucusu emeklisi kılıklı bir adam ‘vururum’ diye ünlüyor. Kelamını yadırgayanları hiç anlamayan bir ifadeyle dikilip, ‘tabii ya vururum, sen vurmaz mıydın?’ diye üsteliyor.
Başbakanı pompalı sivil milislerin, linççi halkının sırtını tapışlansa köy korusu kılıklı bendesi de ‘vururum’ diye ulur elbet, meclis kürsülerinden.
Adetimizdir. Hatırlatalım.
Vecdi Gönül adı muhayyel müstakbel Cumhurbaşkanları arasında sıkça geçmişti.
Eşinin başı açık olması hasebiyle bir uzlaşma zemini olarak ufkumuza gerilmişti.
Vecdi Gönül, eşi bir yana, AKP’nin sigorta bobinlerinden biri olageldi. Cemil Çiçek ve Abdülkadir Aksu ile birlikte. Yani “devletin bakanları”ndan. Gönül’ün de Aksu ve Çiçek gibi Ankara’da devletin bürokratik kademeleri ile ilişkileri iyi. Dolayısıyla bir tür sınıf mümessili gibi. TSK ile AKP arasında güvenli bir köprü, zatıalileri.
Özkan ve Kırıkkanat’ın sevgili “Paşam”ı emekli orgeneral Kemal Yavuz’un bir programda içini çekerek, “Keşke Vecdi Gönül’ü cumhurbaşkanı yapsalar” demesi de boşa değildi.
Ezcümle, Gönül, ele güne karşı laikliğin ve askerin parti içi temsilcisi gibi.
Bakanlara keseden birer silah hediye edilişi üstüne çok yazıldı.
Gönül’ün açıklamasıysa şöyleydi: “Hukuka, örf ve adetlerimize tamamen uygun, biraz da duygusal bir olayın yeterli bilgiye sahip olunmadan ve şahsıma sordulmadan yayına konu yapılması fevkalade üzücüdür.”
Bakanın bu duygusallık gösterisi üstünde durmaya gerek yok. Kendisinin örf ve adetlerinden beslenen bir silah aşkı olduğunu biliyoruz. Kişisel silah satışlarında taksit uygulamasını da canla başla savunmuştu.
Bir demecinde, Türk kadınının evinin süsü, erkeğinin şerefi olduğunu belirterek, “batı kadınları ise maalesef ezilmektedir” demişti. Dünya Kadınlar Günü kutlamalarının neden Batı’dan geldiğini, o konuşmayı hatırlamıyorsanız, kesinlikle bilmiyorsunuzdur: “Bizim kadınımızın böyle bir talebi yoktu. İnsanlar her zaman kendinde olmayanı ister. Batı kadınları da ‘Keşke Türk hanımlarının yerinde olsaydık’ diye düşünürler. Avrupa’da 450 milyon insan yaşıyor, bunların yüzde 27’si evlilik dışı doğmuştur. Demek ki 100 milyondan fazla insan, evlilik dışı doğmuş. Bunun ahlâki tarafını bir kenara bırakıyorum. Bu çocukların yetiştirilmesi, kadınların, annelerin üzerinde kalmış.”
Böylesine derinlikli bir analizin sahibinin bütün bakan arkadaşlarına şöyle ortaya karışık silah ısmarlamasında şaşırtıcı bir yan yoktu.
Vecdi Gönül, devletin en arkaik yüzünü temsil ediyor. Avradın süs,
atın arkadaş, pusatın yoldaş olduğu bir “örf ve adetler’ manzumesi ile emzirilmiş, milli duyguları aklına galebe çalan bir erkek.
AKP’li takiyeciler, demokrat taklidi yapıyorlardı. Evet. Ama şeriat beklenirken keselerinden ırkçı-dinci-milli Türk devletçiliği çıktı. Çanak çömlek patladı. CHP hedefsiz, laikler ordusuz, liberaller hamisiz kaldı.

Radikal / 17.11.08

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter